Yazla birlikte Türkiye'deki Değişim/Dönüşüm'ü yeniden hissetmek mümkün. Karamsarlık kısmen devam ediyor ama kendisini 'Maalifler istifa' diyebilen (mesleğiyle sorunlu) tarafgir ''gasteci''lere kaptırmayan ve onların günlük ünlemelerine takılmayanlar ilk şoku atlattı gibi... >>
1. Türkiye'de ''gazeteci'' olduğunu beyan etmekle birlikte, kendini ''Politikayı tanzim eden merci'' gibi bir yerlere koyan, politikacılara ''akıl'' falan veren, ekranlarda (çok) ''Konuşan Kafalar'', gazetecilik mesleğiyle alakasız bir Ego/kibir tonunda kötümserlik yayıyorlar...
2. Şimdi konuları, ''Maalefet İstanbul'u nasıl kaybeder''...
''Tartışma konusu'' sonucunun -öyle veya böyle- negatif olması bir yana, bu ''tarz''ı seçenlerin değil toplum psikolojisi, psikolojiden de pek anlamadıkları görülüyor. Onlar konuşadursun, hayat devam ediyor...
3. Türkiye fevkalade renkli, genç, hayat dolu bir yer ve 85 milyonluk bir ülkenin geleceği bir kaç eski püskü politikacıya bağlı değil tabii ki. Süreç devam ediyor ve mantalitenin değişimi sürüyor. Seçimler öncesinin atmosferi elbet geri gelecek ve bu kez gitmeyebilecektir...
4. Ayrıca, konu ne seçimler ne de partiler, bilakis: Değişim/Dönüşüm ve bunun gerçekleşmesinin ''tek'' yolu seçim falan değil. Seçimlerden önce, ''Kim iktidar olursa olsun köklü değişiklikler yapılmak zorunda'' demiştik. Bu değişiklikler ''bir şekilde'' yapılabilir...
5. Ayrıca kimsenin hesaba katmadığı (ama olayların asıl yönlendiricisi) 'Tesadüf Faktörü' de konuya dahil ve tabii ki ''Konuşan Kafalar''ın 'ummadığı' biçimde işleyecektir. Şubat ayındaki korkunç deprem, atmosferi birden değiştirmişti ve seçimlere kadar bir 'Fragman' izledik...
6. Politikacılara ''akıl'' veren ve ''gasteci' olduğunu iddia eden ''Konuşan Kafalar'' çene çalmaya devam ede dursun, su akacak ve yolunu bulacak, karamsarlıklar da dağılacaktır. Seçim öncesi atmosfer, gelecek yıl bu vakitler yeniden hakim olabilir. Ve gün doğmadan neler doğar...
7. Gönül isterdi ki her şey bi seçimle değişsin, ama öyle olmadı, ''sonuçlar''ı cidden sorgulayan politikacı da çıkmadı. Bunun bir karşılığı olacaktır elbette, o eski ''siyaset'' dünyası hükmen bitmiş gibi görünüyor -bitecekti ama demek ikinci bi ''Maarem'' vakası gerekiyordu...
8. Bundan sonra konu, -şimdiye kadar olduğu türden- ''Her türlü müdahaleye/eşitsizliğe eyvallah, nasılsa seçimler Norveç'de yapılıyor'' gibi bir ''hoşluk'' olamaz, veya şartlar, öncesinde yeniden değişir, olmadı, Tesadüfler yeni bir oyun kurar...
Devranda yöntem tükenmez... <<
EK:
Karamsarlık, rahatsız edici bir ruh halidir ve bu yüzden sürüdürülmesi kolay değildir, -bu işten kendine pay çıkaran ve işi gücü ekranlarda birilerini fırçalamak ve politikacılara 'âkıl'' vermek olan ''bağzı'' ekran ''yüzleri''nin işine gelse de... #KonstantiniyeNotları
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Türkiye’de yaşayan İranlı harika bir kadınla yaptığım sohbetimde, Türklerin İranlılardan çok daha muhafazakar olduklarını, seküler olanlar arasında bile günlük hayatta dikkat çeken din merkezli batıl inançların yaygın olduğunu söylemişti, ezan okunurken müziği kapatmak gibi… >>
1. Mesela İran’da Ramazan/Kurban Bayramları tatilleri sadece bir günmüş. İranlı Kadın, Türkiye’de bu bayramların bazen bir haftaya uzanan tatil günleri olmasını çok garip bulduğunu, İran’da sadece “yönetici elit”in dindar/dinci olduğunu, halkın da tam tersi olduğunu söylemişti…
2. “İran gibi olmayalım” klişesi önüme düştükçe aklıma bu sözler geliyor, zira İranlılar sanıldığı gibi dindar falan değil, hatta Türklerin sekülerlerinden bile daha az dindarlarmış gibi görünüyor, -en azından benim duyduklarım, gördüklerim ve izlenimim bu yönde…
Olağanüstü zamanlar, daha öncenin “olağan” düşünce kalıplarına sığmadıklarından, eskinin klişe ve rutinlerinden kopamayanlar için önce “anlaşılmaz”dırlar ve genellikle “zaman içinde” anlaşılır hale gelirler, -ama (“Ben”den ziyade)“Biz Çağı”nda artık böyle olmak zorunda değil… >>
1. Esnek olmak (yani Flexibility/Flexibilität), pragmatizmden daha farklı bir kavram, Yeni Dönem’de öne çıkıyor ve eski/eskimiş düşünceleri/kanıları -kişilik sorunu yapmadan- aşmaya yardımcı olacak gibi görünüyor.
Yeni dönemin başında bir çok konu yeniden düşünülmek zorunda…
2. Ayrıca artık yirmi-yirmibeş yıl öncesine nazaran hergün, en az eskinin beş misli daha fazla veriye maruz kalıyoruz ve bunlar arasında yaşamaya, fikir oluşturmaya vs. çalışıyoruz, hem de eskisi gibi gazete okumaksızın, televizyon seyretmeksizin, -sadece internetle…
Türkiye’de akıllı olmanın bir süre kurnazlıkla (hatta şark kurnazlığıyla) karıştırılması bir yana, 2020 sonrası ‘Yeni Dönem’inin AKIL (intelligence/Intellıgenz) anlayışının nasıl değişmekte olduğu ve ona nasıl uyum sağlayıp ön alınabileceğini konuşmalıyız… >>
1. ‘Akıl’ın geleneksel tanımı, genellikle düşünme ve öğrenme kapasitesiyle ilgilidir. Türkiye’de de Akıl, “çok bilmek” ile karıştırılıyor ve daha çok bilgi çokluğu/toplaması ile ilişkilendiriliyor.
Mesela biri Harvard Üniversitesine girmişse, o en akıllı uslu sayılıyor.
Öyle mi?
2. Eğer “çok bilmek”, bildiklerinden yeni ve -saçmalamadan- orijinal bilgi üretimine neden oluyorsa, yani yaratıcılıkla ilişkili olabiliyorsa, bunu, yeni anlamda Akıl ile karşılayabiliriz ama bu da, Yeni Dönem için “asgari” olanı ifade ediyor, -tabii ‘bilimsel’ olması koşuluyla..
Türkiye’nin süreç içinde nasıl yeni bir döneme girmekte olduğunu, son on yılda siyaset anlayışında yaşanan sosyoekonomik ve sosyopsikolojik değişimde görmek de mümkündü. Bu süreç aynı zamanda, “Neoliberal Partiler”in aşılması süreciydi… >>
1. Neoliberal dönem elbette 70’lerin sonunda başladı ama Türkiye’de bu dönem, 1980 darbesi sonrası, 1982 Anayasası ile birlikte, yani 24 Ocak kararları sonrasının Özal iktidarı döneminde yaşandı ve 2013 öncesi Ak Parti iktidarı, bu dönemin zirvesini teşkil etti…
2. Neoliberal Partilerin özelliği, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak üzere kurgulanmış “çok eğilimli” olmalarıdır, nitekim ilk örneklerinde “Eski Solcu (Yeni Sağcı) ‘Liberaller’”den, “Milliyetçi Ülkücüler”e, “Milli Görüş kökenli Muhafazakarlar”a kadar her eğilim mevcuttu…
İdeolojik teolojik “Pragmatizm” türlerinin yalan söyleyebilme katsayısı oldukça yüksek halini üstün bir meziyet sayan “siyaset” kendi ayağına dolanıp düşe düşe yorulmuş görünüyor, son kullanım tarihi de dolmak üzere. Rusya versiyonu, hepsinin nasıl -aynı- işlediklerine örnek… >>
1. “Algı operasyonu” şampiyonu ve bilgisayar/internet manipulasyonu maraton koşucusu Rusya, Dünya’nın her yerinde her renkten radikalleri desteklerken ve Batı’yı atom bombasıyla tehdit ederken, kendi saflarında Pragmatizminin tel tel döküldüğü görülüyor…
2. Rusya, “bir operasyonla korkutup” teslim alacağını sandığı Ukrayna’da bataklığa saplandı.
Zamanın ideolojik maçovâri dandik pragmatik Rus muktedirleri, korku salmak üzerinden işleyen bir “önkabul”e sahipler. Diğerlerini “kolay korkutulacak ürkek koyunlar” sanan bir “özgüven”…
Depremin kapsamlı acısı gün geçtikçe daha belirginleşiyor ve ertelenemeyen seçimlerle birlikte, yıkıntıların ve islamcılığın da hızlıca kaldırılacağı, yeni dönemin başka bir yerden başlayacağı anlaşılıyor. Bunun merakı ve telaşı, çeşitli biçimlerde herkesi sarmış görünüyor… >>
1. 2020’de başlayan ve en hızlı/etkili versiyonu tahminen 2025/26’ya kadar sürecek olan YENİ DÖNEM’de kuşkusuz birçok konunun konumun “siyeset” dediğimiz ömür törpüsünün ve onun -büyük çoğunluğu- günümüze ve halka uzak “kişi”lerinin (Subjekt) yeniden tanımlanacağı bir dönem…
2. Bu süreçte sosyal barışı korumak önemli. Halkta oluşabilecek ateşli (devrimci) tepkiyi “bastırmak” bir yana, kontrol etmeye bile kalkmak, buna yeltenenlerin daha sonra pişman olacakları konuma düşmelerini beraberinde getirebilir.
O nedenle, ‘yeni gerçekler’i konuşmak gerek…