1. herkes durmadan para konuşuyor. 2. zengin-eğitimli kesim gettolar kurmuş, kendini kandırmaya çalışıyor. 3. fakir-eğitimsiz kesim siyaset ile kendini oyalıyor. 4. zengin-eğitimsiz kesim para ile tatmin arıyor.
ve hiç kimse mutlu değil.
5. sokaklar, caddeler, meydanlar inanılmaz çirkin. 6. güzel olan bir şeye rastlamak çok zor. rastlayınca da hayranlık değil gerginlik hissediyorsun. 7. gündelik hayatın doğal bir akışı yok. devamlı kimlik değiştirmek, rol yapmak zorundasın. 8. geleceğe dair hiçbir beklenti yok.
9. kimse aptal değil, kimse saf değil. 10. ne kadar atıp tutulsa da herkes memlekette gurur duyulacak çok az şey olduğunun farkında. 11. ve yine herkesin farkında olduğu, ne tam anlamıyla kabul edilmiş ne de reddedilmesi mümkün muazzam bir adaletsizlik hayatın temeli olmuş.
12. zengin-fakir, seküler-dindar herkesin iliklerine kadar nüfus etmiş bir acıdan beslenme, dünyaya karşı güvensizlik, yaşamaya dair korku var. 13. kurulabilen tek "sağlıklı" ilişki biçimi vicdan, merhamet, acıma üzerinden. bu da devamlı, alttan alta, hınç ve öfke yaratıyor.
14. insanlar arabalarıyla simbiyotik bir yaşam kurmuş. araba insanlara hem kol, bacak hem de güvenli bir hayat sağlıyor. 15. mümkün olan azıcık mutluluk tamamen yemek üzerine kurulu. muazzam bir yemekçilik var ve yemek kalitelisi geçen senelere oranla büyük düşüşte.
16. zengin-fakir kimsenin ne yaptığını, neden yaptığını bildiği yok. 17. herkes bir şeyi taklit ediyor gibi ama kimse neyi taklit ettiğini bilmiyor. taklit etmese ne yapacak onu da bilmiyor. 19. herkes durmadan ötekini izliyor. 18. şarkılar, diziler, filmler fevkalade kötü.
20. erkeklerde muazzam bir yetersizlik hissi var. sokakta yanından geçen bir kadın, kuyrukta önünde duran adam, hareket eden hemen her şey onlara meydan okuyabilme potansiyeline sahip. 21. kadınlar prenseslik ile hizmetçilik arasına sıkışmış durumda. 22. herkes tedirgin.
ama en trajik olan bunların hepsinin son derece normalleşmiş olması.
zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz kimsenin artık bunları duyacak sabrı kalmaması. hatta anlatıp kimsenin huzurunu kaçırmak istememen. özetle, türkiye'nin ya sev ya terket bir ülke haline gelmesi.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
geçtiğimiz haftalarda babamı kaybettim. naaşını muhafazakarlığı ile ünlü köyüne defnederken, helalleşme esnasında, maalesef hiç hoş olmayan şeyler yaşandı. anlatayım.
ne kendi ailemde ne de babamın birinci derece yakınlarında tesettür kullanan var.
hellaleşme esnasında, yasin okunmasını beklerken imam, kadınların kapanması, vücut hatlarını gizlemesi, kız çocuklarına tayt giydirilmemesi, erkeklerden uzak tutulması vs. vaaz vermeye başladı./1
babamın cenazesini fırsat bilip milletin acısından kendine pay çıkarmaya çalışan imamın şovunu kuzenlerim ve ablalarım gereken cevabı vererek savuşturdu. benim içimde ise bu hadsizlik ve sinsilik karşısında hissettiğim muazzam öfke kaldı./2
heidegger ve e. said ile başlayan, 5 yıllık ciddi bir araştırmanın ardından, şunu söyleyebilirim:
bu "yerellik fetişi", bizim gibi teknolojik ve endüstriyel gelişmelere geç ve asimetrik bir şekilde katılmak zorunda kalan ulusları, sonsuza dek pranga altında tutmanın yegane yolu.
ve bu kadar sinsi ve dahiyane bir taktik ki, kimsenin bir şey yapmasına gerek kalmadan, bizzat ulusların ta kendileri kendi köleliğini, mutsuzluğunu ve yoksunluğunu arzular hale geliyor.
bu nedenle, yerellik fetişine kendini kaptıran ancak iki tip insandan bahsedilebilir:
1- sahiden bunun memleketi kurtaracağını sanacak kadar düşüncesiz ve duygusal olanlar;
2 - bu jargonun "kendini" kurtaracağını bilecek kadar sahtekar ve düzenbaz olanlar.
diziyi ingilizce altyazı ile izleyenler fark etmiştir, meryem ile psikolog arasında büyük bir "çevrilebilirlik" farkı var. meryem'in çevirilerinde sabit bir anlam yitimi varken, psikoloğun dili neredeyse mükemmel bir biçimde uluslararası seyirciye aktarılabiliyor. neden?
thread:
mevzu aslında, "evrensel" ile "yerel" arasındaki ilişki ile ilgili. yerel'den evrensel'e geçerken, medenileşme adı altında yaşanan bir "standartlaşma" ve "homojenleşme" var. yerel'in zenginliği, evrenselin "iletilebilirliği" önünde her zaman bir tehdit unsuru olarak duruyor.
meryem ile psikolog arasındaki bir diğer önemli fark ise "erişilebilirlik." bu ise "temsil edilebilirlik" ile bağlantılı. psikolog, her yerde temsil edilebilir ve erişilebilir (evrensel) bir dil sunar iken, meryem'in temsilde yaşadığı sorun, onu doğrudan erişilemez/öteki kılıyor.