-Ortaylı, "Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek" kitabında, Yeniçeri Ağası'nın Divan-ı Hümayun üyesi olduğunu söyler, halbuki değildir. Vezir rütbesine yükelirse olabilirdi.
-Aynı kitapta, Türk çocukları da devşirilirdi der, ki-->>
2) yanlıştır.
- "Avrupa ve Biz" kitabında, Sırpsındığı Savaşı'nda bozguna uğradığımızı yazar. Oysa galip gelmiştik.
- Aynı yerde "ikinci Varna Savaşı'ndan" bahseder. Halbuki böyle bir savaş yoktur. "Bir" tane Varna Savaşı vardır.
- "Osmanlı Barışı" kitabında, "Avusturya -->>
3) İmparatoru II. Joseph" der. Halbuki o "Kutsal Roma-Cermen İmparatorudur.
- "Cumhuriyet’in ilk Yüzyılı" kitabında, CHP’nin İmam Hatip "Okulları" açtığını yazar.
Yalan.
"Kurslar" açmıştı.
Bunlar çok farklı şeylerdir. Üstelik sadece 10 aylık bir kurstu. İmam Hatip-->>
4)
"Okulları" ise Adnan Menderes döneminde açıldı.
Erzurum Milletvekili Fehmi Çobanoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 25 Şubat 1951 günkü içtimaında İmam Hatip Okulları’nın açılması gerektiğini vurgulamış ve Milli Eğitim Bakanı’ndan izahat talep -->>
5)
etmişti:
“Bundan başka biliyorsunuz ki, şehirlerimizde bugün ölülerimizi yıkayacak ve dini vazifeyi yapacak imamlarımız da hemen, hemen kalmamış gibidir. Minarede ezan okuyacak müezzinlerimiz de yok gibidir. Binaenaleyh, İmam ve Hatip mekteplerinin bir an evvel Millî -->>
6)
Eğitim Bakanlığı tarafından açılmasını rica ediyorum. Bu hususta Sayın Bakan izahat verirlerse çok memnun kalırız.”
Erzurum Milletvekili Fehmi Çobanoğlu’nun sözleri üzerine kürsüye gelen Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, İmam Hatip Okulları’nın açılacağı müjdesini şu -->>
7) ifadelerle vermiştir:
“Bir arkadaşımız İmam – hatip meselesine temas etti. İmam – hatip KURSLARININ MEKTEP haline gelmesi için bir komisyon kurduk, şekil ve programını hazırlıyoruz, inşaallah bu mektepleri açacağız.(Şiddetli alkışlar, bravo sesleri)”
Nihayet 17 Ekim-->>
8)
1951 tarihinde Müdürler Komisyonu Kararını tasdik eden Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, İmam Hatip Okulları’nın açılmasına giden vetireyi (süreci) böylece başlatmış oldu.
"İnsanlık hali"dir, belki dalgınlığına gelmiş olabilir diye düşündüm fakat İlber Ortaylı -->>
9) bir evvelki sayfada da aynı ifadeyi kullanmış. Bununla da iktifa etmedim ve Kronik yayınlarından çıkan; "Gazi M.Kemal Atatürk" adlı kitabına da baktım. 383.sayfada yine; “İmam Hatip okulları“nın CHP’liler tarafından başlatıldığını yazmış.
Ortaylı'nın cehaleti bununla kalsa-->
10) yine iyi. Ortaylı bir videosunda, Arapça ezan yasağının kaldırılmasına dair Meclis'e verilen teklifin CHP tarafından geldiğini söylüyor.
Halbuki DEMOKRAT PARTİ Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşının ve Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan'ın -->>
11) teklifiyle kaldırılmıştı.
İşte belgesi.
Ortaylı'nın konjonktöre göre operasyonel tarih yazıcılığındaki maharetini bilenler bilir.
Mesela 14 Ağustos 2022 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde yayınlanan “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması: Lozan” başlıklı-->>
12) yazısında, “Lozan Antlaşması bir ZAFERDİR” der.
Halbuki 2012’de neşredilen “Yakın Tarihin Gerçekleri” adlı kitabında Lozan’nın ne zafer ne de hezimet olduğunu söyleyip bir “ara formül” bularak “Uzlaşma” demişti. Okuyalım:
“Hala bu antlaşmanın zafer mi, hezimet mi -->>
13)
olduğu konusunda tartışmalar devam ediyor. En doğru sözü tarihçiler söylüyor: Lozan bir UZLAŞMADIR."
Prof. Ortaylı bu kitabında, “En doğru sözü tarihçiler söylüyor: Lozan bir uzlaşmadır” diyordu. Peki şimdi “zafer” diyerek kendi koyduğu kritere göre-->>
14)
“tarihçi”likten istifa mı etmiş oldu? Bu sualin cevabını cidden merak ediyoruz.
Aynı sene çıkan “Cumhuriyet’in Ilk Yüzyılı (1923-2023)” adlı eserinde yine “Uzlaşma” demişti:
“Lozan’a bugün ‘zafer’ diyenler de, ‘hezimet’ diyenler de var. Fakat Lozan bir uzlaşmadır.”-->>
15)
2014’de yayınlanan “İmparatorluğun Son Nefesi” isimli eserinde yine “UZLAŞMA”da ısrar etmişti:
“Lozan’ın ahkamına baktığımız zaman gerçekten bir imparatorluğun tasfiyesi de, yani yeni gelen rejimin iç meselesi de beynelmilel bir antlaşmayla yerine getirtilmiştir. Bu-->>
16) özelliğinden dolayı Lozan’a muhalif çevreler ‘bu anlaşma tamamen dışarının yönettiği bir hezimet’ diye yorum yaparlar. Aslında Lozan bir UZLAŞMADIR.”
2018’de çıkan son kitabında neden “zafer olamayacağını” izah ettikten sonra yine “uzlaşma” olduğunu söylemişti:
“Şimdi -->>
17)
bir de 30 Ağustos sorunsalı çıktı. Memlekette sağdan soldan, ’30 Ağustos’u kaldıralım’ veya ‘Lozan zafer değil hezimet’ deniyor. Birinci Dünya Savaşı’nın son barış muahedesiyle, 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz ile başlayıp 30 Ağustos’ta elde edilen zaferi bu şekilde -->>
18)
değerlendirmek, abes bir hükümdür. LOZAN'DA ZAFER OLMAZ çünkü diplomatlar birbirine süngüyle saldırmıyorlar. Lozan’da şartların elverişliliği ölçüsünde bir UZLAŞMA söz konusudur."
Gördüğünüz gibi Prof. Ortaylı, Lozan’ın “uzlaşma” olduğu görüşünü bu eserinde -->>
19)
tekrarlıyor ve “zafer olamayacağına” gerekçe olarak da, diplomatların birbirine süngüyle saldırmamış olmalarını gösteriyor.
Peki şimdi fikrini değiştirip “zafer” dediğine göre diplomatların birbirine süngüyle saldırdıklarına dair yeni bir belge mi keşfetti? Öyle ise -->>
20)
bizimle de paylaşsın.
Ortaylı çok tuhaf birisi. Sürekli yanlış bilgiler veriyor ve görüşlerini değiştiriyor. Acaba bunun “siyasi konjonktür” ile bir alakası olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum doğrusu… Esasen biz böylelerine “tarihçi” değil, başka bir şey -->>
21) diyoruz ama meseleyi anlayalım. Ortaylı, Lozan'a uzlaşma dediği yıllarda AK parti iktidarı sağlamdı. Bu yüzden ne hezimet ne de zafer diyor, kendince bir ara formül bulup "uzlaşma" kelimesini icat ediyordu. Aslında bu kelimeyle Lozan'ı değil, AK parti ile -->>
22) muhalifler arasında kaldığı için "kendi konumunu" ifade ediyordu.
Fakat ne zaman ki CHP Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerini kazandı ve genel seçime giderken muhalefetin sesi yükseldi, işte o zaman İlber Ortaylı, operasyonel tarih yazıcılığına soyunarak -->>
23)
seçimi kazanacaklarını düşündüğü muhaliflere yaranmak için daha evvel yazdıklarıyla çelişkiye düşmek bahasına Lozan'a "Zafer" dedi.
Bizim böyle sözde aydınlara, sözde tarihçilere ihtiyacımız yok.
Böyle "Aydın"ların peşinden gidersek, elin "Biden"ları neler yapmaz!
.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
2) Atatürk, 21 Mart 1934’de, yunan istiklalinin ve cumhuriyet idaresinin 10. devir senesinin 25 Mart’ta yapılan kutlama merasimine iştirak etmek üzere kaymakam Şefik beyin kumandasındaki 5 uçaktan mürekkep hava filosu Yunanistan’a göndermişti.
Belgeler ekte.
Bu da yetmiyor-->>
3) Atatürkçü Büyükelçi Bilal Şimşir'in Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan kitabındaki 25 Mart 1936 tarihli belgede, M.Kemal'in "bizzat" Yunan Cumhurbaşkanı Zaimis "Hazretlerini" tebrik ettiği görülüyor.
Timur Soykan'ın Birgün gazetesinde tarikatlarla ilgili ortaya attığı iddiaların kat be kat fazlası,günümüze uyarlamak istedikleri "Köy Enstitüleri"nde ortaya çıktı.
Milli Eğitim Bakanlığının 27.6.1951 tarih ve 64064 sayılı emirleriyle tanzim olunup
2) adli mercilere verilmiş olan ve onlarca belge ihtiva eden bir rapordan sadece beş adet belge naklediyorum:
Köy Enstitüleri'nin mimarı eski Ilköğretim Genel Müdürü Ismail Hakkı Tonguç zamanında,köy enstitülerinde ahlaksızlığın geniş ölçüde terviç edilmesi ve memleket ahlakının
3) ifsadı ve dolayısiyle komünizmin bir esasının daha yerleştirilmesi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Köy enstitülerinde ahlaka aykırı olaylar, o derece zuhur etmiş ve müsamaha görmüştür ki, emsali hiçbir müessese ile kıyaslanması kaabil değildir. Bu olaylardan tespit edilen
Laiklik Tarikatının Okullarında Tacizci ve Tecavüzcü BAZI Öğretmenler-1
1-İzmir Karşıyaka'da beden Eğitimi Öğretmeni O.Ç, liseli gençleri sözlü ve elle taciz ettiği gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine kondu.
-->>
2) İstanbul Bayrampaşa'da bir öğretmen, İlkokul 5. sınıfta okuyan 6 öğrencisini taciz ettiği
gerekçesiyle 90 yıl hapis cezasına mahkum edildi.
-->>
3)
İzmir'de lise öğrencisi D.C'yi taciz edip şantaj yoluyla 5 yıl boyunca tacize devam eden Türk Dili ve Edebiyat Öğretmeni C.G, idari soruşturma kapsamında görevden uzaklaştırıldı.
M. Kemal Atatürk, “Gökten Indiği Sanılan Kitaplar” sözüyle ne demek istedi?
Esasen M. Kemal’in bu konuşmada ilahi kitapları kastettiğini kemalistlerin az çok “okumuş” kesimi biliyor, fakat yalan yanlış teviller yapmak suretiyle müslüman aile
2) ortamında doğup büyümüş ve Islami hassasiyetlere sahip olmakla birlikte dini-tarihi malumatı zayıf insanları aldatmaya ve böylelikle de bu batıl rejimi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Işte bizim bütün gaye ve gayretimiz gerçekleri olduğu gibi ortaya koyup insanların aldatılmasına
3) mani olmaktır.
Bu kısa bilgilendirmeden sonra artık asıl meselemize geçebilirz. Yazıyı ikiye taksim ettik. Evvela M. Kemal’e ait sözlerin “ne” manaya geldiği üzerinde duracağız, ardından “Gökten inen kitaplar” ifadesinin gerek sözlüklerde, gerek Hukuk metinlerinde ve gerekse
#TOGG2022 1) Cumhuriyet 29 Ekim’de mi ilan edildi?
Okullarda “belletilen tarih”e göre M.Kemal 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’da arkadaşlarına; “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demiş ve ertesi günü de etmiştir.
Sanki daha evvel hiç Cumhuriyet’ten bahsetmemiş gibi.
Halbuki -->>
2) Viyana’da neşredilen “Neue Freie Presse” gazetesinin muhabirine verdiği bir mülakatta “Cumhuriyet’in ilan edileceğini” ifade etmişti.
Acaba 29 Ekim’den ne kadar evvel açıkladı bir tahmin edin…
2 gün?..
5 gün?..
10 gün?..
15 gün?..
20 gün?..
1 ay?..
Hiçbiri… Daha
3) evvel... Tarihini verelim:
22 Eylül 1923!
29 Ekim nerede, 22 Eylül nerede…
Bahsi geçen gazetenin muhabiri bu haberi 26 Eylül’de Ankara’dan Viyana’ya bildirdi. 28 Eylül’de ise gazetede neşredildi ve aynı nüshada “Türkiye bir Cumhuriyet-M.Kemal Cumhurbaşkanı” başlıklı bir