Arşiv Saka Profile picture
Sep 5 32 tweets 14 min read Twitter logo Read on Twitter
Hani hep milleti kandırmaya çalışırken kullandıkları yüzeysel bir şablonları var; "Japonlar yaparken siz nerdeydiniz...?"

Bu konu aslında bayağı ayrıntılı ama yüzeysel değineyim...

Japonlar 1900 yılında kendi otomobil ve minibüslerine biniyordu. O tarihte biz ülkeye ithal edilmiş otomobili şeytan işi diye denize atıyor, geriye gidersek, Kanuni döneminde medreselerde matamatik dersini yasaklıyorduk.

Japonlar yine Avrupalılar gibi 1800'lerde bu işlerin temellerini attılar. Biz ise yobazların "Takuyiddin meleklerin bacaklarıni dikizliyor" şikayeti üzerine top atışları ile rasathanemizi yıktık.

2. Dünya savaşından sonra Japonya, Amerika'dan şuan ki değerde, yüz milyarlarca dolar yardım aldı. Türkiye'ye ise çok cüzzi miktar dışında verilmedi. Adnan Menderes sanayileşme için ruslara yanaşınca asıldı. Önce izin verildi, desteklendi. Sonra bahane üretip DEVRİM arabasının üretimi engellendi. Maşallah o dönem medya kıyamet koparıp cazgırlık yaptı: "Ne arabası ya! Halkın parasını çöpe atmayın!" diye... Şuan ise Dünya'da en değerli konu: Yazılım! Ama biz araç üretmeye karar verdik. Yazılıma yönelseydik ve parayı oraya harcasaydık keşke...
Image
Darbeler nedense hep siyasal islamın işine yaradı!

Ayrıca 2. Dünya savaşının İsrail'i kurmak için bir tiyatro olduğu, savaşa katılan ülkelere sonra yapılan yardımlarla güçlendirilip süper ekonomik güç yapıldığı ile ilgili ciddi çalışmalar var.

Neyse dağıtmayalım konumuzu...

Amerika bilakis Türkiye'ye engellemeler yaptı. Japonya'nın ise sanayi ülkesi olması için her şeyi yaptı.

Japonlar hiç bir dönemde "din bezirganları", din tüccarları", ile uğraşmadı.

Japonların hiç bir zaman "kadın kılı, kadın saçı, kadın tırnağı, kadın sesi, kadın... kadın... gibi bağnazlık sorunları olmadı.

Japonya'da kimse kimseye karışmaz. Dürüstlük, ahlak temel kriterdir. Japonya'da kimse size "genç kayınvalide'ye şehvet duymak haramdır, kırmızı don helaldir, yada akrabalarınızdan kimlerle sevişebilirsiniz gibi liste vermez, veremez. Japon kazığına oturturlar.

Japonya'da hiç bir zaman "mevcut sistemi yıkalım, şinto dinine göre ülke yönetelim" diyen bölücü ve hainler olmadı.

Japonya'da kimse ülkesinin devlet büyüklerine düşman olmaz. Saygı esastır. "Keşke Çin kazansaydı" diyen bir hain göremessiniz.

Japonya'da kadınlar için ayrı metro vagonu olabilir ama bu din temelli bir uygulama değildir. Tercih meselesidir. Bizde ise daha çok din temelli istenen konudur.

Özetlersek...

Bizim yöneticilerimiz, şeyhülislam denen birisinin her şeye karışmasına ve din baronu olmasına izin verdi. Aynı şeyhülislamın din dışı pek çok fetvası da oldu... Bu kişi tek başına koca bir milletin geleceği ile istediği gibi oynadı.

Malesef İslam dininin Arap/Emevi (uydurulan hurafe dolu) yorumunu benimsedik. Maturidi Türk yorumunu terkettik. Kendimiz bir düşünce üretemedik. Türk tarikatı yapamadık. Arapları kendimize din patronu yaptık. Gereksiz yere çok fazla saygı duyduk hatta sırtımızdan haince vurulduk. Bilimsel gelişmelere kuru kibir ile sırt çevirdik ve bu hallere düştük.
MEDRESE ÖĞRETİSİ İÇİN BİR JAPONYA MASALI

Uygarlaşma yolunda Tanzimattan beri 200 yıldır bocaladığımız modernleşme sürecine, İslam dünyası için verilecek en uygun örnek Japon modernleşmesidir. Batıya tepki koyan bizim medrese İslâmcıları Japon modernleşmesine imrenirler. Bizdeki İslamcıların Japon hayranlığı, Tatar Müslümanı olan Tokyo Camii imamı Abdürreşid İbrahim'in (1852-1944) yazdığı (1905) “Alem-i İslam” kitabındaki gerçek dışı bilgilere dayanır. Mehmet Akif dahil bizim medrese İslamcıları Japon modernizmini idealize ederek bizim Cumhuriyet devrimine alternatif görmüşlerdir.
Halbuki Japon Meiji restorasyonu, konjoktürel olayların heyacanları ve birkaç kitap okumakla anlaşılacak bir olgu değildir. Bilakis ve sanılanın tam aksine Japon modernizmi Türkiye'den daha radikal ve jakoben bir devrimdir. İşin başında ve hemen söylemek gerekir ki, Japon kültürü ile feodal Osmanlı/İslam kültürünün dinamikleri önemli farklar içermektedir.
İslâm düşüncesi uzakdoğu dinleriyle Batı Hristiyanlığı gibi tarihsel ve dinsel bir rekabete girmemiştir. Batı aydınlanması, Japon kültürüyle ilk defa temasa geldiğinde, yani Japon adalarına uğradığında, bizdeki Hurma kültürü gibi kendini tekfir eden hacı hoca gericiliği ile karşılaşmamıştır.
Japon modernizmi öncelikle kendi öz kültürünü Çin/Budist egemenliğinden kurtarmış, alfabesi dışında tüm geleneklerini dışlamıştır. Şu noktayı öncelikle vurgulamak gerekir. Şintoizm, Taoizm, Budizm gibi(bizim Şamanizm inancı buna dahil) sosyolojik ve mistik kültürlerin egemen olduğu Doğu toplumlarında, İslam inancı gibi ilahi ve kitabi dinlerin selamet, ahiret, cennet - cehennem, helal-haram gibi zorlayıcı tahakkümü bulunmaz.
Japon/Şinto inancının en özgün tarafı, değişim ve analitik düşünmeye rakip bir imana atıfla, dünyevi ilişkileri ele geçirme taassubu taşımamıştır. Japonya Doğu toplumları içinde modernite ve laikliğe geçişte istisnai bir örnektir. Japon tarihi de feodalizm ile başlamış, diğer Asya devletlerinden farklı olarak, modernleşmeyi devlet ve kimlik politikası olarak benimsemiştir.
Tokugawa rejimini (1603-1867) yıkan imparator Meiji, "uygarlık-Aydınlanma" (Bunmei Kaika) ilkesini hedefine koyarak, siyasal ve ekonomik bağımsızlığını aynen Türk devrimi gibi ordu gücüyle kazanmış, devrimleri de halka zorla dayatmıştır. Meiji Japonların Atatürk'üdür.
Japonya'nın Meiji öncesi Tokugawa rejimi geleneksel hukuk düzenine dayalı babadan oğula geçen feodal bir sistemdi. İmparator hiçbir siyasi işe karışmayan simgesel bir varlıktı. İktidar Şogun denilen mütegallibe ve toprak ağası sınıflar elindeydi. Bizim Abdülaziz devrine denk gelir. Japonya'nın Batı uygarlığına yönelişi İmparator Meiji Devrinde (1868-1912) başladı (3 Ocak 1868).
Devrimler halkın olgunlaşması beklenerek, belli bir zamana yayılarak değil, devlet zoruyla ve jakobence gerçekleştirildi. Önce feodal sınıflar ve eski feodal hukuk tamamen kaldırılarak (1871), Fransız, Alman, İngiliz hukuku adapte edildi. Büyük arazi sahipliği rejimi ilga edildi.
Samuray'ların silahları toplanarak modern orduya geçildi. Modernizme tepki koyan yüzlerce yerel derebeylerin görkemli şatoları yıkılarak yerle bir edildi. 278 derebeyi sahip olduğu mülklerini devlete bırakmak zorunda kaldı, bunlar merkezi devlete bağlı idari görevlere getirildi. İmparator Meiji'nin emrine girdiler. Güçlük çıkaranlar zorla yola getirildi.
Japon ulus-devletinin temelleri Meiji döneminde atıldı ve ilk başta eğitim seferberliği temel politika olarak benimsendi. Japon ulusallığı Batı uygarlığı ve bilim ile bütünleştirildi. Konfüçyüs felsefesinin okutulduğu klasik eğitim tamamen terk edildi. Meiji devrimi, sosyal hayatın “verili sıfır noktasından" başlayarak, radikal/sancılı bir yoldan geçerek, çağdaş yurttaşlık bilincini yerleştirdi.
Bizzat İmparatorun ağzından yazılan Meiji Andı, geçmişle radikal bir kopuşu simgeler. Şöyle:

"...Geçmişin fena adetleri kaldırılacak, doğanın kanunlarına uygun olarak her şey yeniden düzenlenecek, imparatorluk idaresini güçlendirmek için gerekli ilim ve irfan tüm dünyadan aranıp bulunacaktır..."
İlk adımda Japon halkına giysi ve saç şeklini serbestçe değiştirme özgürlüğü getirildi (1871). Kadınların "kaşlarını kazıtma" ve "dişlerini siyaha boyama" adeti kaldırıldı, "Samuray tipi" saç bağlama adeti yasaklandı. Kamusal alanda memur ve askere Batılı giysi giymeleri şart koşuldu. Kadınlar, kimono kisvesinden çıkarak, Batı tarzı kıyafet giydiler.
Batı usulü takvim kabul edildi, Çin harfleri Japon gramerine uyduruldu. Japon toplumu hiçbir komplekse kapılmadan Batı teknolojisini önce taklit etti sonra kendisi üretti. Japonlar, “geleneğe sadık kalarak” modernleşmiş değildir, kılık - kıyafeti devrimi bir yana, öbek öbek Hıristiyanlığa geçip İsevi isim almaya yönelmiş; İmparator Meiji “dur” demek zorunda kalmıştır.
Japon modernleşmesi toplumun iç dinamiklerinden gelen baskıyla değil, tamamen tepeden inme gerçekleşmiş, "Zengin Devlet-Güçlü Ordu" ilkesi metafor olarak kullanılmıştır. Japon elitleri modernleşmeyi Batılılaşma ile eş anlamlı düşünmüş, Batıya direnmeyip, tam tersine sosyalleşip ona eklemlenerek modernleşmiştir.
Medrese öğretisi ve Bedevi kültürünü din kabul eden bizim İslamcıların Japon aydınlarından bir farkı derhal göze çarpır. O da şu: Bizim İslamcılar "Batı kafirinden kendini üstün görme kibirini taşırdı, dolayısıyla onun üstünlüğünü kabul edememe kompleksi" taşırdı. Japon toplumu işte bunu yaşamadı.
Japon devrimi, o kadar jakoben ve baskıcı oldu ki, gerekli kamusal davranış kurallarını yerleştirmek için, yararsız gelenekleri devlet eliyle kökünden yıkmış, halk buna mahkum edilmiştir. Japon halkının Türkiye'den tek farkı, sosyal bünyesi homojen yapıya sahipti. Bu nedenle bizim gibi etnisite sorunu yaşamamıştır. Yani aynı dili konuşan tek bir millet olmasıdır. Bizde ise çok sayıda mezhep, sayılmayacak kadar tarikat, cemaat, şeyh efendi, Şıh efendi mevcuttur.
“Tanrının Yolu” anlamındaki Şinto inancına gelince, onların tanrısı güneşti. Güneş tanrısıyla insanlar arasındaki ilişkiler oldukça insancıldır. Şintoizm, bizdeki gibi ilahi ve kutsal kitabı olmayan bir “halk dini”dir. Bu kültürün "ahlak öğretisi" bizdeki gibi "sevap ve günahlar, soyut imajlar, korkutucu cehennem tehditleri" içermez. Şintoizm, aslında bir din değil, yöresel merasimler kümesiydi. Şinto'nun insanlara olan bu yakınlığı ve dostluğundan dolayı Japonya'nın toprağı, suyu, havası, ırmakları - dağları ve ormanları insanlar için kutsaldır. Cennet - Cehennem inancı, Hurileri - melekleri, Cin ve Şeytanları yoktur, cennetleri bu dünyadaki doğal güzelliklerdir. Şinto inancı, Japon ruhunda ahlaki birlik yaratmıştır...
Şinto inancı, İslam gibi dinsel ve uhrevi derinliklere, kıssa ve hisselere yer vermeyen, dünyevi ve pragmatik bir inanç sistemidir. Şinto inancının ahlaki boyutu, Konfüçyüs felsefesi ve aforizmalarına dayalıdır. Ahlakın en başında "SEVGİ" bulunur.
Japon dilinde "milli" demek "dini" demek; "dinî" demek "milli" demektir. Orada "millet" kavramından ayrı bir "din" kavramı yoktur. Şinto inancı ve rahipleri İslamcılık gibi "günah - sevap, haram - helal, farz - sünnet, mekruh" gibi ölçü ve kavramlar barındırmaz, topluma iyilik, güzelik ve ahlak kültürü verir. Bu kültür hiçbir zaman bir Batı icadına, Batı gelenek ve hukukuna "caiz değildir, günahtır, haramdır" diye karşı çıkmamıştır...
Meiji devriminin bir parolası da, "hükumet işlerini ondan anlayana bırakın" ilkesi idi ki, bizdeki "işi ehline verin" anlamınadır. Bu felsefenin hümanist, laik/seküler ve rasyonel eğilimleri herkes tarafından kabul edilmiştir. Bizim medrese öğretisi gibi her yeniliği "tekfir" eden hacı- hoca- ulema yetişmemiştir... Bundan dolayı da din-bilim çatışması olmamıştır. Şinto rahipleri dini güçlerini hiç çekinmeden siyasi otoritenin emrine vermiş, kılık kıyafet değişimine zihnen ve fiilen hiç direnç göstermemiştir.
Image
İslam dünyasındaki medrese ulemasına gelince, değil başındaki FESİ yanındaki püskülü bile imanının simgesi saymıştır. İslamda ruhbanlık olmadığı halde ilmiye üniformalı, tarikat cübbeli "ruhban" zümresi türemiştir. Padişahlar, herkese dokunduğu halde bunlara dokunamamıştır. Fes ve püskül, saç-baş örtüsü, sakal ve kıl gibi fetişler, dinin vazgeçilmezi sayılmış, modern kıyafet ve hayat tarzı, kâfir icadı, dini çürük ırzı kırık toplumların hayat tarzı görülmüştür.
Dayanakları ise uydurma bir hadistir: "Menteşebbehe bi kavmihi fehüve minhüm..." (Bana benzemeyen benden değildir)

Japonya'da bizim gibi "Turizm fuhuş ve ahlaksızlık getirir" diyen partiler kurulmadı. Batı kıyafeti giyiyor, fotoğrafını devlet dairelerine astırıyor diye II. Mahmud’a “gavur padişah” diyen Saçlı Şeyhler Japon kültüründe yetişmedi. Japonlar İmparatorunu/Mikadosunu gavur diye aşağılamadı. Kadavra ve karantinaya karşı çıkılmadı. Doğumevi/Veledhaneye "PİÇHANE" diyen Abdülaziz, "resim günahtır" diye haritaları lağım çukuruna atan okul müdürleri yetişmedi…
Bizim medrese Yobazları en çok laikliğe karşı çıkarak, O'nu içgüdülerine kapılan insanın şeytani sapkınlığı görmüştür. Laiklik medrese yobazının midelerine oturmuştur. Halbuki sekülerlik ve Laiklik, dinin, siyasetin, ekonominin, bilim ve sanatın ruhu şekillendirici olmaktan çıkıp, dinden arınmasıdır. Yahudi ve müşriklerle polemiğe giren Kur’an, onları nankörler (kafir) sayıp cehennem azabıyla tehdit ettiğine göre, bizim Maun müslümanı da dünya hayatına dalıp ahireti unutamazdı. Tek istisnası kasa - masa, hırsızlık ve yolsuzluktan vazgeçemezlerdi... Adalet, doğruluk ve liyakat bu kültürün yanına uğrayamazdı.
Japonya'ya imrenen bizim medrese yobazlığına hatırlatalım: Laiklik fikrini Japonya'da ilk savunan kişi Sihimaji Mokurai (1838-1911) isimli bir din adamıdır. Meiji döneminde Batıyı tanımak için gönderilen Japon Diplomatik Misyon Heyetine (1871-73) bir de din adamı katılmıştır. Rahip Mokurai'ye gelişmiş ülkelerdeki dini kurumları inceleme görevi verilmiştir. Türkiye'yi ilk ziyaret eden Japon heyeti de budur. Hristiyan, Yahudi, Müslüman ülkelerdeki din kurumlarını inceleyen Mokurai, Paris'ten imparatora gönderdiği mektupta, Japonya'nın da Batı ülkeleri gibi din devlet ayırımına gidip laikliğe geçilmesini zaruri görmüştür. Bir raporla, imparatora bizzat önermiştir... Sanki bizim Katip Çelebimiz gibi...
Meiji restorasyonunda Şinto dışındaki bütün Budist tapınakları kapatılarak, cemaat mülklerine el konulmuş, Buda heykelleri yıkılmış, rahip olmak yasaklanmış, sadece Şinto inancı milli din kabul edilmiştir. 1868-77 yılları arasında yapılan düzenleme ile din işleri, İçişleri Bakanlığına bağlı, "Tapınak ve Sunaklar Müdürlüğü" ihdas edilmiştir. Din işleri halen İçişleri Bakanlığına bağlı bir departmanıdır. Japonya'da devletin herhangi bir dini gruba destek vermesi mümkün değildir. Bir Budist rahip tarafından önerilen bu laik sistem halen uygulanmaktadır.
Bizdeki Tanzimatın ilanı (1839) Meiji devriminden yarım asır önce olduğu halde sonuç alamamıştır. Kıyaslama yapılırsa, Türk modernleşmesi, “öz ve biçim” yekpareliği sağlayarak, temelde doğru bir yol izlemiştir. Şinto kültüründen daha katı hurafelere başka türlü davranılamazdı.
Dünyadaki ve bizdeki İslamcı teoriye gelince, cumhuriyet devrimleri ve laikliğe direndiği sürece, uygarlığın gerisinde kalmaya ve Japonya’nın çağı yakalayan seküler dinamiklerini algılamaktan aciz kalmaya mahkumlar. Şanlı mazi ve kuru hamasete sarıldığı, "kıl ve tüy" müslümanlığını devrim saydığı sürece, düşünceyi ruhban baskısından kurtaran laikliği algılayamazlar.
Kendilerini bu kafadan rehabilite edemeyince de, "bizi dev uykusundan uyandırdı" diye kin ve nefretlerini Tarihin Doğurduğu Adam'a kusarlar. Zihinlerine “müslüman” yerine “insan ve vicdan” öznesini sokamadığı, din sömürgenliği ve ahlak sürüngenliğinden kurtulmadığı sürece, uygar düşünceye evrilmeleri, hatta ve hatta tıpkı doğa canlıları gibi evcilleşmeleri kesinlikle mümkün görünmüyor.

Osman Selim Kocahanoğlu / 10 Mart 2023
(*) Kaynakça:
(1) Selçuk Esenbel, Japon Modernleşmesi ve Osmanlı
(2) Selçuk Esenbel, Meiji Restorasyonu, Toplumsal Tarih
(3) Erdal Küçükyalçın, Japonya'da Laikliğin Doğuşu, T. Tarih
(4) Oğuz Baykara, Meiji Dönemi Japon Edebiyatı, T. Tarih
(5) Ali Akkemik, Meiji Restorasyonu, T. Tarih
(6) H.Z.Ülken, Çağdaş Düşünce Tarihi
(7) Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma
(8) Niyazi Berkes, Asya Mektupları (9) İsmail Tokalak, İslam Ülkeleri Neden Geri Kaldı?
(10) İlhami Güler, Politik Teoloji Yazıları
(11) Osman Selim Kocahanoğlu, Medrese mi Modernite mi?
Diğdem Hanım youtube kanalında (yukarda sıralama olarak ekledim) Güney Kore ile Japonya'yı kıyaslıyor. Eminim sizde "aaa evet benimde hep aklıma geliyordu" diyeceksiniz.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Arşiv Saka

Arşiv Saka Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @ArsivSaka

Aug 13
Sabetayist ailenin damadı İngiliz ve Yunan muhibbi Kadir Mısıroğlu’nun ardından! / Ömür Çelikdönmez

1979-1980 öğretim döneminde ortaokul son sınıftaydım, Milli Türk Talebe Birliği’ne gidiyordum ve orada elime tutuşturulan “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” kitabını okumuştum.

Sonra… https://t.co/Pvbt6IXIQdtwitter.com/i/web/status/1…
Image
1- Bu kısır döngüden kurtulmam yıllarımı aldı. Nihayet “İngiliz İslamcılığı”nın müdafisi Kadir Mısıroğlu her canlı gibi öldü. “Hurufiler”, ölümünün Ramazan ayına denk gelmesinin kutsiyetinden dem vuruyor!. Allah bilir. Kadir Mısıroğlu Kimdir? Nerede doğdu, nerede okudu zaten… https://t.co/GI7xwPlJZptwitter.com/i/web/status/1…
Image
2- En mümeyyiz vasfı Cumhuriyet düşmanlığı. Ektiği tohumlar başak verdiğinden maalesef günümüzde Yunan İşgalini, Milli Mücadele’ye tercih edenlerin sayısı hiç de az değil. En kötüsü düşünme melekelerini dumura uğratan enformatik dezenformasyonun İngiliz kaynaklı olduğunu… https://t.co/SgtFPZ0Iritwitter.com/i/web/status/1…
Image
Read 25 tweets
Aug 7
Bu nüfus kağıdının üstündeki ay yıldıza dikkat edin. Hilal sola bakıyor. Ulu önderin kurduğu genç Cumhuriyetin amblemi sola bakan hilaldir, yani yeni doğan aydır. Yeni doğan ay sola bakar. Kenan Evren bunu sağa çevirdi.. Image
Parada, pulda resmi evraklarda hilal sağa döndü, hiç kimse bunu önemsemedi. Halbuki sağa bakan hilal BATAN aydır. Atamız sola bakan hilali bilinçli olarak seçmiştir. Herşeyde olduğu gibi...
Image
Image
PKK 1979'da kurulur. Bir kaç ay sonra Süleyman Demirel MIT raporuna rağmen "Türkiye Eyaletlere Bölünmeli ve Başkanlık Gelmeli!" der. Kenan Evren "Benim Amacım Eyalet ve Başkanlık Sistemi, Her Bölgenin Kendi Bayrağı Olmalı!" der. Image
Read 13 tweets
Aug 5
Oğuz’un Çepni Boyu (Çepni, Çebni veya Çetmi olarak da bilinen Oğuz Türkleri) hakkında varılan genel bilgiler;

- Çepni, 24 Oğuz Boyundan 21. olanının adıdır.
- Çepni isminin yer aldığı ilk yazılı metin, Büyük Türk bilginlerinden biri olan Kaşgarlı Mahmud’un 1070 yılında kaleme… https://t.co/tsGiQq7I0Ftwitter.com/i/web/status/1…
Image
– Çepniler Osmanlının zayıfladığı dönemlerde Trabzon’un Doğusuna ve Rize’ye doğru uzanmışlar oradaki Laz Beyleriyle mücadeleye girişmişler, uzun mücadeleler sonucu Sürmene’ye, Of’a, İyidere’ye, İkizdere’ye, Kalkandere’ye, Rize’ye ve hatta Artvin ve Batum’a varana kadar yer-yurt… https://t.co/MlDgAZozgHtwitter.com/i/web/status/1…
Image
– Pontus hayallerine darbe vuran Topal Osman Ağa öncülüğünde Çepniler Kürt Koçgiri Ayaklanmasını bastırmışlardır.
– Milli Mücadele dönemine Çepni Kahramanı Emiroğullarından Rizeli İpsiz Recep Emice ve silahlı yiğitleri damga vurmuşlardır.
– Çepni Beyi Topal Osman Ağa ve Çepni… https://t.co/4ORoIAaZfvtwitter.com/i/web/status/1…
Read 8 tweets
Aug 4
Bir devirde iki ayrı işadamı..
Vehbi Koç / Nuri Killigil

Birisi fabrika temeli kazısında çıkan tarihi eserleri satıyor. Diğeri ise müzeye teslim ediyor..

İlki kendisi hakkında en fazla övgüler yazılan ünlü işadamı Vehbi Koç..
Image
Image
1- Diğer işadamı ise öldükten sonra araştırmacı yazarların hücumuna uğrayan saboraj kurbanı Nuri Killigil. Bu iki işadamının ortak bir özelliği var. Her ikisinin de sahibi olduğu gayrımülkte yapılan kazı sırasında değerli tarihi eserler ortaya çıktı.. Image
2- Vehbi Koç'un sahibi olduğu Arçelik Fabrikası müdürünün tarihi esere davranışı Arkeoloji bilimiyle uğraşan bilim adamları tarafından "esefle" karşılandı. Nuri Killigil'in tarihi esere davranışı örnek olarak gösterilerek Arkeoloji bilimiyle uğraşan bilim adamları tarafından… https://t.co/n01A0BTGYgtwitter.com/i/web/status/1…
Read 19 tweets
Jul 30
ARAPLARA SATILAN KIBRISLI TÜRK KIZLARI

Kıbrıs 1974’den bugüne ikiye bölünmüş bir ada. Kim ne derse desin, Kıbrıs kapanmayan yaralarla dolu. Kapanmayan yaralar bir yana, Kıbrıs’ın bir de az bilinen eski yaraları var. Bunlardan biri, Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları. Kıbrıs… https://t.co/MX7V3gCWOwtwitter.com/i/web/status/1…
Image
FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIZLAR

1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu kızların çok azı geri dönebildiler. Geri dönemeyenlerin çoğu evlerinin, köylerinin, memleketlerinin… https://t.co/UOekSFRMJEtwitter.com/i/web/status/1…
Konuyla ilgili 25 Mayıs 1972’de Kıbrıs’ta Halkın Sesi gazetesinde çıkan bir yazı.

TARİHLE YÜZLEŞMEK

Neriman Cahit tarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük… https://t.co/BSHUL3suQ5twitter.com/i/web/status/1…
Image
Read 11 tweets
Jul 18
İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN

Milliyetçi arıyorsanız Atatürk'e bakacaksınız...

Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşında, Doğuda Ruslar, Batıda Yunanlılar, Güneyde İtalyanlar-İngilizler-Fransızlarla mücadele ederken içerde ingilizlerin mandacılığını Amerikalıların himayeciliğini... Image
1- ...isteyen DİNCİ TAİFELER vardı

İçteki pusuyu Seyit Rıza-Şeyh Said-Kürdistan Teali Cemiyeti-İslam Teali Cemiyeti-İngiliz Muhipleri Derneği-İskilipli Atıf- Dürrizade Abdullah gibi sözde din adamları birlikte kurmuşlardı. Image
2- Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk Milleti bize dayatılan Sevr’i yırtıp attı. Milli egemenliğe dayalı yeni bir Cumhuriyet kurdu ve Türk gençliğine Cumhuriyet'i biz kurduk onu yaşatacak olan sizlersiniz diye Vasiyet etti. Image
Read 10 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(