Türk şirketi Ay Yapım ve Amerikan Paramount ortaklığıyla çekilen "The Turkish Detective" dizisinden gelen ilk fragmanla klasik Hollywood sarı filtresi uygulandığının görülmesi haklı olarak pek çok insanın tepkisini çekmiş.

Kings College Üniversitesi, Film Çalışmaları bölümü öğretim üyesi Dr. Victor Fan, bu sarı ve mavi filtrelerin amacını şöyle anlatıyor:

"Hollywood'daki ve dünya çapındaki diğer ana akım sektörlerdeki birçok film yapımcısı, kendilerini belirli bir topluluğun sosyo-politik kaygılarına karşı sorumlu hissetmiyor.

Bir görüntü yönetmeni veya film yönetmeni Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya'da geçen sahnelerde sarı filtre kullanmaya karar verdiğinde, aslında hedeflediği izleyicinin (yani kendileri gibi izleyicinin) bunu yoksulluğun, 'modernite öncesi dönemin', kanunsuzluğun hakim olduğu bir toplumla ilişkilendirmesini sağlayacak bir alan yaratmayı amaçlıyor.

Amaçlanan etki olsun ya da olmasın, bu filtre, Rio De Janiero'nun gecekondu mahallelerinde geçen City of God gibi filmlerde görüldüğü gibi, sıklıkla bir "üçüncü dünya" estetiğini çağrıştırıyor.

Renk teorisi açısından sarının tam tersi olan mavi filtre ise fütüristik, canlı ve ilerici toplumları temsil ediyor."

Filtresiz mavi olan İstanbul'a dizide uygulanan, "3. Dünya ülkesi-geri kalmış toplum filtresi"nin kullanılmasına bir Türk yapım şirketinin izin vermesi de oldukça ironik...

https://twitter.com/popgek/status/1730567821812203964

Fragmanda bile Türkiye için yıllardır süregelen steryotiplerin çoğu görülüyor zaten.

Filmlerde hastalıklı, tehlikeli ve ilkel ortam etkisini vermek için kullanılan sarı filtreye eklenmiş olan dumanlar da bu etkiyi oldukça pekiştirmiş...

DW, Almanya haberi yaptığında başlık “fahişelik”, Türkiye için yapınca “seks işçiliği”

Almanya için haberde “fahişeler dövülüyor, kiralarını bile zor ödüyor, sürünüyorlar”

Türkiye’de “seks işçisi Yasemin işini severek yapıyor, pek hızlı para kazanıyor, çok güzel hayat” Alçakça!

https://twitter.com/plus90/status/1539669554829221890

Türkiye halkına bunu layık gören bu medya organında bu haberden sonra çalışmaya devam eden Türkler ne için çalıştığını iyi görsün. Buna bile itiraz etmiyorlarsa, bundan sonraki yapacakları haberlerin hiç bir kıymeti yok.

Amerikan rüyasını Prensler de yaşamak ister.😊

Bu rüya için gelen Şehzade Abdülkerim Efendi’nin hayatı 1935’te hazin bir sonla bitmişti...

Ancak 1934’te ABD’ye gelen amcası, II. Abdülhamid’in oğlu Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi bunu başardı ve çok varlıklı bir iş adamı oldu! 1934’te geldiği gemi kaydında uyruğu kısmına “Turkey/Ottomane” yazılmış.

İşaretlediğim kısımda, gemide yanındaki oğlu Osman Ertuğrul’un yanı sıra iki önemli kişi var: Mısır’ın Washington Sefiri İbrahim Ratib Bey ve Salacak’taki bu yalının da sahibesi, onun Türk eşi Belkıs Hanım.

Kongre Kütüphanesi, 1717’de Sivaslı Mkhitar ve öğrencilerinin kurduğu Venedik, San Lazzaro Ermeni Manastırında yapılan haritaları dijitale aktardı!

Avrupa’nın kültürel gelişimine büyük katkıları olan Manastırda bu haritalar 1786-87 yıllarında Elia Endasian tarafından hazırlandı. Dünyanın en büyük harita koleksiyonuna sahip Kongre Kütüphanesi’nde bulunan Ermenice bu haritalar oldukça detaylı olmasından dolayı da çok kıymetli.

San Lazzaro aynı zamanda Ermeni harfleriyle ilk Türkçe tiyatro oyununun yazıldığı Venedik Karnavallarında sergilendiği yer… 🎭

Hem göçmenler üzerine uzmanlaşmış bir ABD tarihçisi, hem de bir kadın olarak Kamala Harris’in tarihî konuşmasına tanıklık etmek benim için de çok heyecanlıydı!

Harris konuşmasında, ABD’de kadınların ve siyahilerin oy kullanma hakkı tarihi konusunda da güzel bir hatırlatma yaptı. ABD tarihi YL’sine başladığımda, ilk ödevim için Susan B. Anthony ve Elizabeth Cady Stanton’ın 1848’de New York’ta başlayan kadın hakları mücadelesini seçmiştim.

Onlar 1920’de kadınların oy kullanma hakkını elde edişini göremedi, ama ben de dahil bir çok kadına ilham oldular...