CUMHURİYETİMİZİ/ DEVLETİMİZİ ETKİSİZLEŞTİRMEK, ÖNEMSİZLEŞTİRMEK VE ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞMAK SUÇU İŞLENMİŞTİR!
BÖLÜM-1
Değerli Arkadaşlarım,
Anayasa Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı "İstiklal Marşı"dır.
Başkenti Ankara'dır.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş; “Anayasada yer alan 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür' ifadesi değiştirilmelidir. Çünkü Devletin, ülkesi ve milleti olmaz.” Diyerek hem bilgisizliğini ortaya koymakta hem de Anayasal Düzeni değiştirmeye çalışma suçunu işlemektedir!
Değerli Arkadaşlarım,
1982 Anayasası, 1924 Anayasası ve 1960 Anayasaları da değerlendirilerek 160 konusunda uzman şahsiyet tarafından hazırlanmıştır.
Binlerce kişi arasından liyakatleri göz önüne alınarak, 34’ü Anayasa Profesörü, 45’i Yüksek yargı dâhil bürokrat ve 79’u çeşitli meslek gruplarından seçilen 160 kişi tarafından 8 ay üzerinde çalışılarak ve çeşitli meslek kuruluşları ve konunun uzmanları ile sürekli istişare edilerek hazırlanmıştır.
Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı ile yaptığımız görüşmede, "Cumhuriyetimize / Devletimize ve Milletimize layık bir Anayasa yapıldığını, Danışma Meclisine arkasından halk oylamasına sunulacak Anayasanın 160 uzmanın 236 günlük çalışması ile meydana geldiğini" söylemişti.
Şimdi 160 bilim ve meslek adamı 230 gün gece gündüz çalışmış ve Numan Kurtulmuş’un gördüğünü görememiş de “Devlet” yerine “Millet” yazılması gerektiğini Numan Kurtulmuş mu görmüş!
Vay vay vay,
Ziya Paşa’nın dediği gibi "ne günlere ne damlara kaldık" Bunlarda bu milleti temsil mevkiinde oturuyor. Bunlarda konuşuyor ve Millet dinleyip önemli bir şey dedi sanıyor!
Değerli Arkadaşlarım,
Devlet, kısa tarifiyle “Ulusal birlik ve bütünlüğünü sağlamış, milletleşmiş toplumların sosyal yaşamlarını düzenlemek ve daha müreffeh yaşamak amacıyla oluşturdukları bir örgütlenme biçimi, diğer bir ifadeyle Millete ait olan Egemenlik gücüyle milleti/Ulusu korumak üzere donatılmış, bir Ulusal birliktir”
Değerli Arkadaşlarım,
Devlet, karmaşık bir sosyal, siyasal ve hukuki bir yapıdır. Devlet üç ana temel güçten oluşur
1- Millet 2- Vatan/Yurt Toprağı 3- Siyasi/Demokratik veya teokratik yönetim.
Tüm Anayasa hukukçularının ve Hukukla iştigal durumunda kalmış tüm vatandaşlarımızın bileceği gibi Devlet bu unsurlardan yalnızca birine indirgenemez.
Devlet bu üç temel güçten biriyle yer değiştiremez.
Yani Numan kurtulmuş’un söylediği gibi laf ebeliği ile “Devlet” ile “Millet” yer değiştirilemez.
Koca Ragıp Paşa ’nın, “Şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler" deyişinde olduğu gibi Numan Kurtulmuş’in bu sözleri bilgisizliğinden değil, "Devleti etkisizleştirmek, güçsüzleştirmek, önemsizleştirmek için yürütülen sinsi bir planının dışa vurumu dur."
Numan Kurtulmuş bilinçli bir şekilde Anayasal düzeni yıkmaya çalışma suçunu işlemektedir.
Devam Ediyoruz.
NEDEN ANAYASA İLE UĞRAŞIYORLAR?
Bölüm-2
Değerli Arkadaşlarım,
Anayasanın ilk 5 maddesi “Yeni kurulan Türk devletini" kısaca “Türkiye Cumhuriyetini” Altıncı maddesi ise "İlk 5 Maddede Bahis olunan Devletin/Cumhuriyetin Kurucusu olan Milletin Egemenliğin ve kayıtsız şartsız kendisine ait olduğunu" ifade etmekte devamla “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Denilerek ilk 5 maddede bahsedilen devlet ile Millet arasındaki bağ en mükemmel şekliyle anlatılmaktadır.
MARUZ KALDIĞIMIZ TÜM İHANETLERİN ANA SABEBİ YÜCE DEVLETİMİZİ/CUMHURİYETİMİZİ YIKMAKTIR!
Değerli Arkadaşlarım,
Bir önceki bölümde iade ettiğimiz gibi Devlet üç ana temel güçten oluşur.
1- Millet 2- Vatan/Yurt Toprağı 3- Demokratik veya teokratik yönetim vd.
İşte bu üç temel unsur zafiyete uğrarsa devlet yıkılır!
1-Yabancılara toprağını veren devletin gücü azalır. Vatan/Yurt dediğimiz Toprakların tümünü kaybeden devlet ortadan kalkar.
2-Devleti teşkil eden milletin etnik parçalara bölünmesi, bu parçaların kendini devlete ve millete ait saymaması, devletin hayatiyetini tehlikeye sokar!
3- Devleti yöneten siyasi gücün devletin düşmanlarıyla işbirlik içerisinde olması devletin yıkılma sebeplerinden birisidir.
BU GÜN SİYASİLER VE TEPEDEKİLER ELİYLE DEVLETİMİZ YIKILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR!
İktidar ve yandaşları Türksüz bir Anayasa yaparak, Batı’nın BOP/ Türklerden arındırılmış Anadolu planlarına hizmet etmekte bu sebeple %80’i değişmiş 1982 Anayasasını, Türksüz bir Anayasaya çevirerek, Türk milletinin Cumhuriyetin Kurucusu olması sebebiyle kazandığı hakları, PKK’ gibi etnik, Hizbullah, İŞİD, HTŞ Cemaatler. Din taciri siyasiler gibi Dini Taassup ve şimdilik 13-17 Milyon olduğu görülen ne olduğu belirsiz sığınmacı adı verilen işgalcilerle paylaştırma planları yapmaktadırlar!
Türkiye İstiklal Savaşı şartlarını yaşamakta, 1920 İstanbul hükümeti nasıl işgalcileri ve Türk’ten gayrı herkesin savunuculuğunu yapıyor İngiltere’nin Türksüz Anadolu planlarına hizmet ediyorsa bu gün de BOP Eş başkanı ve Cumhuriyet Atatürk Türk düşmanı siyasiler dahil tamamı Batı’nın BOP/ Türklerden arındırılmış Anadolu planına hizmet etmektedirler.
Türkiye'nin açlık sefalet kötü yönetim gibi çok önemli sorunları varken, sanki tüm sorunlar hallolmuş gibi. Türk, Atatürk, Cumhuriyet/Devlet düşmanı siyasi tarafından Anayasa Değişikliği ile uğraşılması, maruz kaldığımız büyük ihanet ve maruz kalacağımız İstiklal Savaşı ile ilgilidir!
Türksüz Anayasa Türksüz Anadolu demektir. Türk Milletiyle Türk Devletiyle/Cumhuriyetimizle, Atatürk ile uğraşanlar ayaklarını denk alsınlar!
Yapmaya çalıştıkları Anayasal Düzeni Değiştirmektir.
Buna Cumhuriyetin Savcıları başta hiç bir kurum ve kuruluşumuzun müsaade etmemesi gerekir.
Eğer bu "Türksüz Anayasa" ihanetine müsaade edilirse, Atatürk'ün Gençliğe hitabesinin idrakinde olarak, kendisini, Atatürkçü, Kemalist, Türkçü, Devrimci, Milliyetçi vd şekillerde tanımlayan vatan için el ele vermiş Türk Gençliği olarak biz bu ihanete asla ve asla müsaade etmeyiz!
Devam ediyoruz..
Sep 14 • 4 tweets • 11 min read
ARAP VAHŞETİ
HER TÜRK’ÜN BİLMESİ GEREKEN ELİM OLAYLARI ANLATMAYA BAŞLIYORUZ..
OKUYUNUZ OKUTUNUZ.
Bölüm-1
Değerli arkadaşlarım,
Araplar 644 yılında İran’ı ele geçirmişler Arapların Horasan’a saldırıları 656 yılından itibaren artmıştır.
Bilhassa 650-715 yılları arasında Emevi Saltanatı tarafından Arap çöllerinden getirilen Bedevi Arap unsurlar, ticarette, kültür ve sanatta dünyanın en ileri medeniyeti haline gelmiş Türklerin yaşadığı Semerkant Buhara, Merv, Baykent, Kaşgar, Harizm gibi büyük şehirlere saldırtılmışlar, yıllarca Türk katliamı yapılarak bu şehirlerden ve bölgeden toplanan hazineler Emevi hükümdar ailelerine ve yöneticilerine taşınmıştır.
Bölgenin hâkimi Göktürkler, Bir yanda Kırgız, Karluk ve Uygurlar ile diğer tarafta Çinliler ile sürekli kavga halinde bulundukları için bölgeye müdahale edememişlerdir.
Bu gün ne yazık ki Türklerin koşa koşa ve duyduğu anda kafileler halinde Müslüman olduğu gibi geleneksel bir düşünce yapısı oluşmuş durumdadır. Bunun sebebi İslam ve Türk tarihçilerinin gerçekleri anlatmaması, gerçekleri anlatmaya çalışanlarında yeteri kadar etkili olamamasıdır.
Halbuki Emevilerin özellikle 670’lerden başlayarak 715 yılına kadar bir kısım Türk’ün yaşadığı Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde sürdürdükleri katliam yağma ve talan neticesinde Türkler arasında İslamiyet yayılmamış tam tersine, Türkler bu saldırılar sebebiyle İslam'dan nefret etmişlerdir.
Araplar İslamiyet uğruna değil ganimet ve haraç elde edebilmek için savaşmışlardır. Savaşların temel sebebi mevcut olanı almak Emevi soyunun, muhaliflerinin yöneticilerinin ve savaşan askerlerin zenginleşmesi ile ilgilidir.
Türkistan şehirlerinden Emevi Sarayına ve Arap dünyasına 644-733 yılları arasında 90 yıl boyunca akıtılan servetler ve zenginlikler, Arapları o derece tahrik etmiştir ki Horasan valiliğini elde etmek şöyle dursun Aşağı Türkistan şehirlerinden herhangi birinde biraz seviyeli bir memuriyet elde etmek için bile Emevi devlet adamları adeta yarış eder hale gelmişlerdir
Emevi Valileri elde ettikleri hazinelerin çokluğundan bir kısmına kendilerine ayırırlar ancak Emevı halifeleri bu valilerin mallarına ve ganimetlerine el koyardı. Emevi Halifeleri Valiler zenginleşince, herhangi bir sebeple onları görevden uzaklaştırıyor, mallarını incelemek üzere kendisini ve yakınlarını “istihrac” dairesine alarak işkenceyle neyi var neyi yoksa öğrenerek Validen alırlardı.
Paraya ihtiyaç duyduklarında valiliği daha fazla verene satarlardı. Bu konuda yarışma, “tabii” bir durumdu.
Bilhassa Kuteybe döneminde artan vahşet Türkleri derin acıya boğmuştur Türk ülkelerinin basılması, Türkleri ilerisi ve mukadderatı üzerinde pek acı sonuçlar doğurmuştur.
Türkler birbirleri ile savaşabilirlerdi. Ancak Arapların Türk Yurduna vahşi Bedevi ordularla saldırarak, Kültürlü, mert, Yüksek Ahlaka sahip bir ulusu köleliğe mahkum etmek istemeleri ve maruz kaldığı dehşet verici olaylar Türkler de intikam hissini doğurmuştur.
Araplar Türkleri ne kadar katlederse katletsinler, evlerini barklarını yıksınlar Türkler hepsine katlanmıştır. Ancak kadınlarının, gelinlerinin, kızlarının, çocuklarının esir edip yurtlarından çıkarılmaları şeklinde zuhur eden acı olaylar Türklerin İslam'dan nefretini ve intikam hislerini artırmıştır.
(Bu konudaki ilk çalışmaları ve yayınları geçmişte biz hazırladık sonraki paylaşımlarımızda Kuteybe dönemini de anlatacağız)
Nitekim Bölgede ki Türkler Kuteybe'nin ölümü üzerine hemen toparlanmışlar Sulu Han Etrafında birleşerek 733 yılında Arapları bozguna uğratmışlar ve Arap illerine dalarak intikamlarını fazlasıyla almışlar bununla da yetinmeyerek sürekli saldırılarla Türk'e yaraşır bir şekilde Araplardan intikamlarını almışlardır.
750 yılında Emevi Devletini yıkarak Tüm Emevi yöneticilerini ve hanedan üyelerini Abbasiler adına öldürmüşler Abbasi Devletinin Kurulmasını sağlamışlar, onunda yönetiminde etkili bir hale gelmişlerdir.
Bu gün gençlerimize sanki Türkler aciz zavallı bir milletmiş gibi gösterilerek "Araplar geldi bizi döverek öldürerek zorla İslam yaptı" masalı anlatılıyor.
Türkler istemedikten sonra Zorla bir dini kabul edebilir mi?
Asla..
Nitekim Kuteybe ölünce Türkler o dönemde yaygın olan Maniehizm,Budizm gibi inançlarına geri dönmüşlerdir.
Nitekim Saltuk Buğra Han (920-955) zamanında Türklerin kısmen İslam'ı seçmeleri Karahanlıların politikası ile ilgili olup Türklerin İslamiyet'e Büyük Oğuz kütleleri halinde geçişleri Tuğrul Bey'in Abbasi halifesine hutbe okutarak Arapları hakimiyetine aldığının belli olduğu 1050 yılında başlamıştır.
Türkler Kuteybe'nin Türklere yaptığı zulümden itibaren 335 yıl İslamiyet'e tepki ile yaklaşmışlardır. İslam'a geçiş Türklerin İslam dünyasın da hakim devlet haline gelmesinden sonradır.
Devam Ediyoruz.
TÜRK İSLAM ANLAYIŞI "AKIL BİLİM VE GÜZEL AHLAKIN YAŞANMASI" İLE İLGİLİDİR.
TÜRK DÜŞMANI ARAPÇI İSLAM ANLAYIŞI İSE, "AKLI VE BİLİMİ REDDEDER. AHLAK İSE ORTALARDA YOKTUR."
Bölüm-2
Oğuzlar Her ne kadar İslam'a geçseler de Heterodoks dediğimiz Eski inancın kaybolmadığı veya birlikte yaşandığı, Şaman ritüelleri ile birlikte Tengri inancının yaşandığı bir İslam / Tengrici İslam yaşamaya anlayışını devam etmişlerdir.
Maturidi anlayışı bu anlayışın yaşatıldığı bir Türk İslamı ile ilgilidir. Bir Örnek verirsek "Dona girmek" dediğimiz olay Şaman ayinlerini düzenleyen kamların Kurt, Kartal vd gibi kutsal hayvanların suretine girmesi ve bu haliyle ayine devam etmesi ile ilgilidir.
Ahmet Yesevi başta Türk erenlerinin "Dona girmesi" şeklinde anlatılan olaylar Türklerin İslam'a geçseler de binlerce yıl Tengri inancı ile yaşattıkları güzel Ahlak ve yüksek kültür ögelerini İslam dininin içerisine nakşetmişlerdir.
Tuğrul Bey'in kendi adına hutbe okutarak Türk egemenliğini ilan etmesi ile başlayan İslam'a geçiş olayından 250 yıl sonra bile Osmanlı Devletinin kuruluşuna katılan Ahiler, Abdallar, Derviş Gaziler Heterodokstur. Osman Gazi veya 1 Murat Bile Heteroksdur. 1 Murat Ahilerin başkanıdır.
Osmanlı'da devşirme egemenliğinin başladığı Fatih dönemine kadar yönetim de yer alarak "Türk Beyliklerine saldırmak yerine Türk birliğinin sağlanması" fikrini savunduğu için fitne yayılarak idam edilen Çandarlı Halil Paşa'dan önce iktidara gelen Çandarlı ailesi de Hetoroks/Tengirici İslam Ahilerin başkanlığını üstlenmişlerdir.
Devşirme paşalar Arapçı İslam anlayışını kendilerine zırh yapmışlar, Türklerin Tengri inancı ile harmanlanmış ve Şamanist ritüeller ile zenginleştirilmiş İslam anlayışlarını kafirlik olarak görmüşlerdir.
852 yılında Semarkant'ta dünyaya gelen ve Türklerin İslam İnancını zenginleştiren Maturididir. Türkler Maturinin tefsiri ve ortaya koyduğu esaslar ile İslam'ı yaşamaktadır.
Maturidi bir anlamda Türklerin Yaşadığı İslam'ı anlatmış ve savunmuştur.
Türklerin İslam Anlayışı Tengri inancında olduğu gibi Akıl, bilim ve Güzel Ahlak üzerinedir.
"İslamcılık" denilen Dini taassup/ Arapçı İslam anlayışı demektir. Arapçı İslam anlayışı tüm cemaatlerin sürekli empoze ettikleri gibi aklı reddeder. Akıl yerine körü körüne "Biat"tan bahsedilir.
Arapçı İslam anlayışı Hulusi Akar'ın bile bahsettiği gibi Bilimi reddeder.
Arapların İslam inancında Ahlak yoktur. Kuran'da Ahlak üzerine olan emirleri uygulamazlar. Cahiliye Aklı ile uydurdukları Hadisler üzerinden için de güzel ahlakın olmadığı bir Arap milliyetçiliği anlayışını yaymaya çalışmaktadırlar.
Tekrar edelim, Türk'ün İslam İnancı Akla bilime, Ahlaka ve sevgiye dayalıdır.
Tepelerdeki Türk düşmanları ile temel sorunumuzda bunların Emevi artığı Cahiliye Arap yaşam biçiminin hakim olduğu Türk, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı dini taassubu etkin hale getirmeye çalışmaları sebebiyledir.
Devam Ediyoruz.
Sep 9 • 7 tweets • 15 min read
İZMİR'İN KURTULUŞUNUN 102,YILI KUTLU OLSUN!
30 AĞUSTOS’TAN 9 EYLÜL’E TÜRK TARİHİNİN AZ BİLİNENLERİNİ ANLATIYORUZ
İBRETLE OKUYUNUZ
PAYLAŞARAK OKUTUNUZ.
Bölüm - 1
Değerli Arkadaşlarım,
Kurtuluş Savaşımızın 26 Ağustos 1922 – 1 Eylül arasında yaşanan hadiselerden bir özet sunmuş, Başkomutan Büyük Kurtarıcı Atatürk'ün önderliğinde Kahraman Türk askeri ve komutanlarımızın halen dünyanın hayretle andığı Büyük taarruzun ilk 5 gününü anlatmıştık.
Bu günkü paylaşımımızda 1 Eylül 1922 -9 Eylül 1922 günleri arasında İzmir'e doğru yaşananları ve Kahraman Ordumuzun İzmir'e girişi öncesinde bile yaşanan tarihi gerçekleri paylaşacağız.
RUMLAR DENİZE NASIL DÖKÜLDÜLER?
Değerli Arkadaşlarım,
Tarih 1 Eylül 1922. Topunu, tüfeğini ve bayrağını bırakarak sadece canını kurtarma derdine düşmüş ve hızla batıya doğru çekilmeye çalışan Yunan Askerleri, perişan, bitkin, dağınık bir halde kaçışıyorlardı.
Kanlı ve zalim mahlukat sürüsünü andıran Yunan Askerleri geçtiği yerleri kan ve ateş içerisinde bırakarak suçsuz insanları ihtiyar, genç, kadın ve çocuk farkı gözetmeden öldürerek, kadınlara kızlarımızın ırzına tasallut ederek, her tarafı yağma ederek, şoselerden, patikalardan, keçiyollarından ve sarp vadilerden en yakın denize doğru koşuyorlardı.
Yüzlerce yıl, Türk insanı ile huzur içerisinde kardeşçe ve yan yana yaşadıktan sonra, Yunan ordusunun gelişiyle canavarlaşan ve bu ordu ile işbirliği yaparak silahsız Türk halkının boğazına sarılan, on binlercesini insafsızca öldüren; ancak yaptıklarının hesabını vermesinin artık mümkün olmadığını bilen, eskiden vatandaşımız olan Rumlarda Yunan ordusunun bazen önünde, bazen de onlara yetişmek istercesine arkasında İzmir yönünde denize doğru yol alıyorlardı!
Değerli Arkadaşlarım,
Rahmetli Halamın Rahmetli Beyi Mehmet Gül bir zamanlar Burdur’un ileri gelenlerindendi. 1907 doğumluydu.60’lı yıllarda Skoda gibi birkaç otomobilin ana bayisi tanınmış bir Anadolu iş insanıydı.
Mehmet Gül; Rumlarla ilgili hatırasını bize şöyle anlatmıştı: “Bir gece sabaha karşı bir çığlık seli koptu. Bizlerde dışarı çıktık. O zamanlar Anadolu ‘da her şehirde hatta ilçelerde bile Türk Mahallelerinin yanında Rum Mahallelerini de vardı. 'Anam Oğlum Mehmet git Rum Mahallesinde ne oluyormuş bir öğren' dedi. Koşa koşa gittim.”
“Rum Mahallelerinde insanlar çok elzem bir iki bavul eşyasını alarak bir arabaya yerleştiriyor ve çoluk çocuk arabaya biniyorlar ve hızla hareket ediyorlardı. Tanıdığım bir Rum tacire ‘Ne oldu bey, çığlık çığlığa insanlar nereye gidiyorsunuz Ne bu telaş’ dedim.
Bana “Mustafa Kemal Paşa Afyon’u almış, Türk Askeri İzmir’e doğru ilerliyor. Rumlar kaçıyormuş. Bizim Burdur da ki Rumlar yüzyıllardır dostça yaşadık, bu işlerle hiç alakamız yok. Ancak Rumlar Batı Anadolu’da Türklere çok eziyet etmiş, bizi buralarda yaşatmazlar artık. Biz de gidiyoruz olanlar için çok üzgünüz. Kabahat bizim Rumlarda Türklere ihanet etmemeleri gerekiyordu. Yüzlerce yıllık dostluğun sonu böyle olmamalıydı. Hakkınızı helal edin” dedi. At arabasına bindi sürdü iki-üç saatte binlerce Rum haykırışlar içerisinde şehri terk ettiler. Sabah olduğunda Rum Mahallesinde hiçbir kimse kalmamıştı.” Demişti.
Sevgili Okurlar,
Osmanlı’nın son dönemlerinde ki yapılan tespitlere göre Anadolu’da Rumlar %18 Ermeniler % 17 civarındaydı. Ermeniler genelde Amerika ve Avrupa’ya giderken Rum nüfusun büyük bir bölümü 9 Eylül tarihine kadar Anadolu’yu gemilerle terk etti.
İzmir limanının çevresinde gemiler sıra bekliyor Rumlar kayıklarla bu gemilere doğru yol alıyor kayıklara binemeyenler suya atlıyor, yüzerek gemilere ulaşmaya çalışıyorlardı. Daha bir hafta evvel çılgınca eğlenen Rum Halkı 850 yıldır en iyi şekilde yaşadıktan kendilerini kardeş bilerek yaşayan Türkleri sırtlarından hançerledikten sonra şimdi de canlarını kurtarmak için Yunanistan’a kaçıyorlardı.
Ormanda ve sarp arazilerde, günlerden beri kaçmaya çalışan iskarpinlerinin topukları kırılmış, ipekli ve şeffaf elbiseler giymiş, Rum kadınlar, sanki kendi yurtlarında seyahat ediyormuş gibi, Afyon'da düzenlenecek balo için Yunanistan'dan gelmiş generallerin ve askerlerin eşleri ve metresleriydi. Onlar da güneşin battığı yere doğru can havliyle kaçmaktaydılar...
Aslında kendi kendilerini denize dökmüşler, kendi canlarının derdindeydiler. Türk Askeri onları denizin dibine kadar kovalamıştı!
Rumların ve Yunan Askerlerinin 15-16 Mayıs 1919 günü 8635 İzmirli Türk’ü katlederken önce bazı Türkleri denize sürdükleri sonra kurşunla veya süngüyle öldürdükleri gibi Türkler hiç bir Yunan'ı ve Rum vatandaşını denize itmemiş kimseyi denizde kovalamamıştı..
Türk Ordusu İzmir'e girmeden bir kaç öncesine kadar limana yanaşan veya biraz uzakta kalan çok sayıda gemiye kayıklara binerek kaçmışlar kayıklarda yer bulamayanda kendini denize atarak gemilere yüzmüş ve Yaptıkları çirkinliklerin ve vahşetin utancından kaçarak kurtulduklarını sanmışlardı!
Devam Ediyoruz.
İZMİR'İ DOĞRU
Bölüm-2
ZULÜM VE VAHŞET
Sevgili Okurlar,
Kaçan Yunan askerleri ve Rumların yaptıkları vahşet, akıllara durgunluk verecek mahiyette idi.(1) Konuyu izleyen sonra da gördüklerini kitaplaştıran yazarlar bile, vahşetin bu kadarını kabullenemiyorlardı.
T.Ambelas isimli İngiliz (2), Yunanlıların Anadolu'dan kaçarken daha önce yakmadıkları evleri ve köyleri yaktıklarını, halkı işkence ile öldürdüklerini söyledikten sonra; "Kral Konstantin ve askerleri, pek fena muhariptirler. Fakat soyuculuk ve kitalde, birinci mevkii ihraz ederler, duçar oldukları felâkete lâyıktırlar."demiştir.
Bakınız Besim Atalay, Meclis'teki konuşmasında ne diyor: "Alçak düşman!.. Uşak'tan çekilirken Validemi ve hemşiremi kurşunla şehit etmiş, evlerini ve dükkanlarını yakmıştır. Memleket haraptır. Namussuzlar, yerlerde kül yüreklerde kin bırakmıştır."(3)
Halbuki Anadolu’ya girişte 200.000 Türk’ü vahşice katleden 200.000 Kadar kadın ve kızımıza tasallut ederek onları da işkenceyle öldüren Rumların giderken katlettikleri Türkler’in sayısı binleri aşmıştır.
Türklerin birçoğu, yine işkence yapılmak suretiyle öldürülmüştür. Bunlardan, mezarları kendilerine kazdırıldıktan sonra süngülenerek veya kurşunla vurularak öldürülenler olduğu gibi, petrole bulanarak yakılanlar, topuzla başlarına vurulmak ve derileri yüzülmek suretiyle öldürülenler vardır.
Devam Ediyoruz
Jul 23 • 8 tweets • 11 min read
TÜRBAN GERÇEĞİNİ ANLATIYORUZ..
OKUYUNUZ
RT+RT+RT OKUTUNUZ
Değerli Arkadaşlarım,
İslam dinin de başınızı örtün diye bir ayet yoktur.
Nur Suresi 31. Ayetteki emir, başın örtülmesi değil, göğse takılan süs eşyalarının ulu - orta teşhirinin engellenmesi ile ilgilidir.
Ayeti tefsir edenler “Zinetlerini örtülmesi" emrine “yerlerini” ekleyerek “Zinet yerlerini örtünüz” şekline çevirerek Ayette sanki kadın uzuvlarından bahsediliyormuş şekline çevirmişler, Daha da yetinmeyenler “elleri hariç örtülmelidir“ diyerek Ayetin verdiği mesajı tümden değiştirmişlerdir.
Zinetlerin (Süs eşyalarının) örtülmesi başa takılan bir örtüyle veya boyundan sarkıtılan başka bir örtüyle yapılması kişinin tercihine bağlıdır. Gerçek olan şu ki, ayette başlarınızı örtüp kapatın diye bir emir yoktur.
Nur 31'in dediği, ‘‘Başörtülerini göğüslerinin üzerine salsınlar’’ değil, ‘‘örtülerini veya başörtülerini gerdanlık zinetlerinin üzerine örtsünler’’ şeklindedir. Yani amaç, gerdanlıkların teşhirine engel olmaktır. Ayette örtülmesi emredilen yer de göğüs değil, yaka yırtmacıdır ki o yırtmaç bölgesi gerdanlığın takılma alanıdır.
Ayette başörtüsü kelimesinin geçmesi başın örtülmesinin farz olduğunu söylemek için yetmez. Çünkü farzıyetten bahsetmek için delinin varlığının kesin, manaya delaletinin de zandan uzak olması gerekir... Nur 31 başların örtülmesi için böyle bir kesinlik taşımıyor.
Nur 31. Ayet'ten, başın örtülmesi konusunda gereklilik ifade eden bir emir çıkmaz. Ayette geçen hımar (çoğulu Humur) kadınların başlarını örttüğü örtüleri ifade için özel olarak kullanılan bir kelime değildir; herhangi bir örtüdür.
Her türlü örten şeye hımar dendiği Arap dili lügatlarının ortak beyanlarıdır. Hımar, sadece kadınların değil, erkeklerin başlarını örten şeyi de ifade etmektedir. Kadınların başörtüsü için özel olarak kullanılan kelimeler ‘‘mikna’’ ve ‘‘nasif’’ kelimeleridir. Böyle bir emir yoktur.
Ahzab Suresi 59 “Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını/dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır.” Denilmektedir.
Olayların geçtiği yıllar Cahiliye Araplığından İslamiyet’e yeni geçildiği yıllardır. Bugün kanun ve nizam egemenliği vardır. Sokaklarda kimse tanınmadığı için saldırıya uğramıyor.
Cariyelik de yoktur. Hür kadın-cariye kadın ayrımı söz konusu değildir. O halde Ahzab 59'daki cilbab/dış giysisi giyme emrine sebep teşkil eden peygamber eşi veya hür kadın olarak belirginleşme durumu söz konusu değildir.
Devam ediyoruz 2- İslamiyet öncesi Kadınlarımızda Başörtüsü yoktu.
Savaşçı olurlar söz sahibi olurlar yönetimlere katılırlar, yönetirler gerektiğinde hükümdar mevkiinde bulunurlardı.
Kadın Erkek her Türk çok küçük yaşlardan itibaren her ata binmeyi, ok atmayı ve kılıç kullanmayı öğrenir, genç yaşlarda müsabakalara katılarak kendini geliştirir, her an savaşa hazır talimli bir asker olarak yaşamını sürdürürdü.
Türk devletlerinde ülke savunmasında her bireyin üzerine düşen sorumlulukları bulunmaktaydı. Savaş anında kadın, erkek, genç-yaşlı her birey asker kabul edilir ve faal görev alırdı. Türklerde askerlik, bir meslek gözüyle değerlendirilmez, zaruri bir vatana hizmeti olarak kabul edilirdi.
“Kadın veya Erkek her Türk asker doğar” sözü binlerce yıllık değişmeyen Türk töresiydi. Eski Türk Sosyal ve siyasi hayatında kadının müstesna bir mevkie sahip olması bu törenin temel unsurlarından görülüyordu. Kadınlar da Erkekler gibi kahramanlıkları ile anılır savaşlarda ki başarıları dilden dile dolaşırdı.
Erkekler Kadınlara saygılı davranır, Kadınlar devlet idaresinde söz sahibi olurlar gerekirse devleti idare ederlerdi.
Türklerde kadına gösterilen saygı aile düzeni içerisinde de devam ederdi. Bu bakımdan Türk aile düzeni diğer toplumlar veya milletlerden çok daha düzenli ve mükemmeldi.
May 19 • 4 tweets • 27 min read
ATATÜRK SAMSUN’A NEDEN GÖNDERİLDİ?
ATATÜRK'Ü SAMSUN'A VAHDETTİNMİ GÖNDERDİ?
ATATÜRK SAMSUN'A GİDİŞİ İLE İLGİLİ TÜM GERÇEKLERİ ANLATIYORUZ..
İSLAM MASKELİ TÜRK DÜŞMANLARININ YALANLARINA CEVAP VERİYOR, YAŞANILANLARI TÜM GERÇEKLİĞİYLE ANLATIYORUZ..
Değerli Arkadaşlarım,
İhanet odakları insanlarımızı zehirleyerek Türk milletinin verdiği kurtuluş savaşını önemsizleştiriyor etkisizleştiriyor, daha da vahimi ters yüz ederek Kurtuluş Savaşında Türk Milletine ihanet eden Vahdettin ve İstanbul hükümetlerini kahraman, Atatürk ve silah arkadaşlarını onlara ihanet etmiş gibi göstermek için senaryolar uyduruyor ellerindeki çeşitli imkanları ve din maskesini kullanarak oluşturdukları zehiri körpecik beyinlere zerk ediyorlar.
Bu ihanet odağı devşirme zihniyetin uğraştıkları sadece Atatürk değil, Atatürk’ün güç aldığı Türk milletidir. Atatürk düşmanlığı yaparak Türk çocuklarını 1200 yıl sonra Türk adı ile kurabildikleri, hürriyetlerini elde edebildikleri devletlerine ve milletlerine düşman etmeye çalışıyorlar. Biz bu ihanete sessiz kalamayız.
Atatürk’e ihanet edenlere bakınız bunların hiç birisi Türk değildir. Tamamı sapık fikirlere ve yaşantıya sahip kanı bozuk meczuplardır.
Biz nasıl Vatan yolunda kanını dökmüş, canını vermiş şehit ve gazilerimizin yolundan gidiyorsak, bunlar da İstiklal Savaşında İngilizlerle Yunan ile işbirliğine girerek Türk Milletine ihanet eden kanı bozuk dedelerinin intikamını bizden almaya çalışıyor ve alıyorlar.
"Rövanş" dedikleri. "Devre arası" dedikleri, "Osmanlıcılık" dedikleri veya Sözde "İslamcılık/ümmetçilik" dedikleri şey, gayrı Türk/Türk düşmanı dönme devşirmelerin Cumhuriyeti yıkarak, Batı’nın son 210 yıl önce Şark Meselesi adını vererek başlattığı, 102 yıl önce Atatürk tarafından yerle bir edilen “Türksüz Anadolu” hayallerinin yeniden gerçekleştirilmesidir.
Yaşanılan hiçbir şey tesadüf değildir. Maruz kaldığımız ihanetler adım adım gerçekleşmeye devam etmektedir.
CUMHURİYETİN KURULUŞ AYARLARINA DÖNMELİ, TAM BAĞIMSIZ ULUSDEVLETİMİZİ KURMALIYIZ.
Sevgili Okurlar,
Atatürk’ün anlatımı ile tam bağımsızlık, "Siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bunların herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğunu ifade eder.” "Bizim bahsettiğimiz Tam Bağımsızlık işte budur.”
Bu gün Türkiye Atatürk'ün bahsettiği hiç bir konuda bağımsız değildir. Türkiye Bağımsızlığını kaybetmiştir. Para banka borsa faiz oyunlarıyla tüm ürettiğimiz elimizden alınmaktadır.
Hele son 25 yıldır yapılan tüm işler ülkemizin aleyhinedir. Yönetenlerin Türk milletinin aleyhine yaptığı icraatların hiç birisi tesadüfi değildir. Artık mankurtların uyanma ve ayağa kalkma zamanıdır.
İvedilikle çözülmesi gereken sorunumuz her türlü emperyalizmin bertaraf edilmesidir. Milliyetçilik, Ülkücülük, Türkçülük, Atatürkçülük budur.
Ülkemiz soyulurken kendi memleketimiz de -Atatürk'ün tabiriyle "Ecnebi sermayesine bekçilik yaparken" hangi milliyetçilikten veya ülkücülükten bahsedeceğiz? Gençlerimiz yanlış bilgilendirilmekte din istismarcısı emperyalizmin uşaklarına hizmet ettirilmekte bu da yönetenler tarafından ülkücülük milliyetçilik olarak anlatılmaktadır.
Artık milletçe Türk olmanın gerektirdiği haysiyetli bir şekilde Cumhuriyetin kuruluş ayarlarına dönmek tekrar tam bağımsız ulus devletimizi tesis etmek şarttır.
Sevgili Okurlar,
İstiklal savaşı bu milletin dişiyle tırnağıyla verdiği bir savaştır ve yüzyılların en önemli hadiselerinden birisidir. Tarihte böylesine işgale uğramış bir Millet’in böylesine bir kurtuluş savaşı vererek istiklaline kavuştuğu görülmemiştir.
Biz herkesin milliyetine de inançlarına da saygı duyarız. Ancak Türk’ün kurtuluş savaşını yok farz etmek ve Hainliği ile ilgili belgeleri yayınlayacağımız Vahdettin’e mal etmek isteyenlerin Türk Milletine bir kinleri mi var ki Tarihimiz böyle saptırıyorlar?
Millî Mücadeleyi ve Atatürk’ü milletin gözünden düşürmek isteyenler, “Atatürk’ü, Vahdettin göndermeseymiş, Atatürk vatanı kurtarmazmış” diyorlar.
Onlara göre “Mustafa Kemal’i keşfeden, seçen ve sandıklar dolusu altın vererek Anadolu’ya gönderen tek basiretli insan Vahdettin’miş”. Veya “Madem Mustafa Kemâl’i Vahdettin göndermiş, İstiklâl Savaşı’nın kahramanı da o sayılırmış!” diyorlar.
Aslında bu kavga kimisi sözde din tacirliğine soyunmuş dönme devşirme ve Türk düşmanı bir güruhun İstiklal Savaşına olan kızgınlıkları ile Türk milletinden tarihin intikamını almak için uydurdukları yalanlardır.
İngiliz veya Amerikan mandası olmamamızın Türkiye’nin bölünüp parçalanmamasının işbirlikçilerin evlatlarındaki kinin yansımasıdır.
Onlarda Vahdettin’i Mustafa Kemal’in göndermediğini Vahdettin’in Anadolu’ya giden bir takım erkânın bavulundaki bilgileri dahi çaldırarak İngilizlere ilettiğini en az bizim kadar biliyorlar. Onlarda Padişahın tahtını korumanın dışında hiçbir savaşımı olmadığını tahtını korumak için İngilizlerle işbirliği yaptığını kendi adları gibi biliyorlar.
Bir takım gayri ciddi iddialarla milleti aldatıyorlar. Üstelik Türklük adına Milliyetçilik adına İslamcılık adına bu yalanlar söyleniyor. Hâlbuki İslam'da, Türklükte kendini Cumhuriyet idaresinde bulmuştur.
İslamcıyız diyenlerin istedikleri şey bu gün dinler arası diyalog masalında da görüldüğü gibi İslam değil Batı’ya teslimiyettir. İslamcılık/ümmetçilik, İslam Dinini değil Türk düşmanı devşirmelerin taktığı bir maskedir.
YÜZBİNLERCE MUSTAFA KEMAL GELİYOR..
Geçmişte Atatürk düşmanlığını kimseye bırakmayanlar Milletin Ulusal Bayramlara gösterdiği derin sevgiyi görünce Atatürkçülerin ruhunu okşayacak bir davranışa girmeye çalıştılar. 86 yıl önce ebediyete intikal etmiş Atatürk’ün büyüklüğü karşısında ezildiler. Daha 50 gün önce yaşadığımız yerel seçimin bile galibi Atatürk'tür.
“Atatürk, Devletimizin kurucusudur vatanımızın kutarıcısıdır bu günümüzü borçlu olduğumuz insandır. O bir "kök hücredir" ve Türkiye'yi çökertmek isteyenler bunun farkındadır. Bu sebeple Atatürk'e saldırıyorlar. Bu sebeple, Atatürk'ün resmini başa aşağı çevirerek veya yerinden indirerek "güç bizde" mesajı vermeye çalışıyorlar.
Fakat kök hücrenin rolünü bilmedikleri veya unuttukları anlaşılıyor. Kök hücrenin vücudun yani vatanın her yerine yetişebileceğini, milletin bağrında çoğalabileceğini ve hasarlı dokuları tamir edebileceğini unutuyorlar. Zaten Atatürk de "Ben öldükten sonra Türk Milleti yüzbinlerce Mustafa Kemâl çıkaracaktır. Bir Atatürk'ün, cihan karşısında yarattığı mucizeler çok olmuştur. Yüz binlercesinin yapacağı şeyler daha azametli olacaktır." demişti.
Bu sebeple, Atatürk'ün şahsında Türk Milleti'ne saldıranlar, bu ülkede "Yüzbinlerce Mustafa Kemal" bulunduğunu, baş aşağı gittikleri zaman anlayacaktır!(1)
Sevgili Okurlar,
Tarihimizi bir elbisenin astarını dışarı çıkararak giyer gibi ters yüz ederek anlatan hainler güruhu tarihi ters yüz etmekte Murat Bardakçı’dan Ekrem Buğra Ekinci’ye kadar üretilen gerçek dışı senaryolar üzerinden yalanlar söylenmektedir.
Hepsine cevap vereceğiz...
Değerli Arkadaşlarım anlatmaya devam ediyoruz ..
Çok önemli olan bu bilgiselimizi muhakkak okuyunuz Ulusal Kurtuluş Savaşımızın neferleri olarak RT+RT+ RT okutunuz.
ATATÜRK'ÜN SAMSUN'A ÇIKIŞI
BÖLÜM-2
VAHDETTİN TÜRK MİLLETİNE İHANET ETMİŞTİR. BİNLERCE TÜRK KANININ DÖKÜLMESİNİN SORUMLUSUDUR.
KAYMAKAM KEMAL BEY VE URFA MUTARASARRIFI NUSRET BEY'İN İDAMININ YEGANE SORUMLUSU VE MÜSEBBİBİDİR.
ATATÜRKÜN GENEL KURMAYDAN ALDIĞI BÜYÜK YETKİLERLE SAMSUN'A GİDERKEN VAHDETTİN'E UĞRAMASI PROTOKOL GEREĞİDİR.
ANLATIYORUZ
OKUYUNUZ RT+RT+RT OKUTUNUZ
Değerli Arkadaşlarım,
600 yıllık bir hanedanın sonuncu sultanı, İngitere’ye şu iki satırlık mektupla iltica etmiştir:
"Dersaadet İşgal orduları Başkumandanı
General Harrington cenablarına İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli ahara naklimi talebederim efendim."
Vahdettin'in Kaçışından Ölümüne kadar ihanetleri ve israfın zirvesinde ki yaşantısı bir ibret vesikasıdır. Hepsini anlatacağız.
Atatürk'ün kurtuluş savaşını başlatmasında bir basamak teşkil eden Samsuna çıkış hadisesinde de muhtelif senaryolar uyduruldu ve tarih ters yüz edilerek: "Atatürk'ü Vahidettin göndermiş, o göndermeseymiş Atatürk vatanı kurtaramazmış!" denildi.
Hatta utanmadan sanki Atatürk'ü keşfeden ve İstiklal Savaşı yapması için Anadolu'ya gönderenin Vahidettin olduğu bu nedenle kazanılan zaferin aslında Vahidettin'in eseri olduğu söylendi.
Nihal Atsız Mustafa Kemal'in "Teşkilat yapması için" gönderildiğini, (2) Mevlanazede Rıfat "Vahidettin'in Atatürk'e Ihtiyati Kuvvet hazırlama görevini gizli bir şekilde verdiğini" (3) A. Dilipak "Vahidettin'in Anadolu'daki Halk hareketini örgütlemek istediğini" (4) H. Hüseyin Ceylan “Anadolu'nun kurtuluşu için gönderdiğini(5) Kadir Mısıroğlu Sevr'i düzeltmesini temin edecek bir takım protesto hareketleri için gönderildiğini(6) Necip Fazıl ise "Milletten gelen ayarlı göz korkutma planına direnme (7)si için gönderildiğini" söylüyorlar. Sadece bu mu hayır!
Çelişkili söylemleri de var.
Mesela N.F. Kısakürek’e göre “vahdettin, Kurtuluş Savaşını yürütmesi için M. Kemal’i gizlice görevlendirmiş, bunun için de kendisine bir “hattı hümayun” ile oldukça çok para vermiştir. Dolayısıyla Anadolu’da ulusal direnişi başlatma ilk düşüncesi Sultan Vahdettin’indir. Dahası bu savaş için M. Kemal’i bizzat padişah iknaetmiştir.” (8)
Kadir Mısıroğlu’yla T.Mümtaz Göztepe de aynı doğrultuda düşünürler. Ortak görüşleri şöyle: “Sultan vahidettin, ufukta beliren korkunç tehlikelere karşı Anadolu’da bir direnme hareketi düşünüp, bunu tepesindeki işgal güçlerine karşın en dikkatli bir biçimde planladı. Bu cümleden olarak yaverlerinden M.Kemal Paşa’yı geniş yetki ve olanaklarla donatarak Anadolu’ya gönderdi. İşte yakın tarihimizde Mili Mücadele adı verilen Türk Yunan savaşı ve onun sonucu lan zaferin gerçekleşmesini sağlayan hareketlerin en önemlisi budur. Bu da Sultan Vahdettin’in eseridir.”
Ancak bu büyük fakat talihsiz padişahın sonradan Kuvayı İnzibatiye’nin kurulması ve bilinen fetvaların ortaya çıkması gibi M. Kemal Paşa ve o’nun giriştiği savaşımın aleyhinde görülen kimi davranışlarda bulunduğu görülmüştür. Fakat bunların birincisi düşmanın gözünü boyamaya yönelik bir uyarlamaydı. İkincisi ise bizzat düşman baskısının eseri idi” (9)
Mısıroğlu’nun “Sultan Vahiddedin’in kişiliği döneminin olaylarını tam bir Türk ve Müslüman duyarlılık ölçüleriyle incelediğini ileri sürdüğü (10)Hüseyin Hilmi Işık da Vahdettinci cepheden eğilerek Padişahı şöyle aklamaya çalışıyor:
“Sultan Vahdettin Han, silahları alındığı, düşman filolarının Çanakkale Boğazı’nı aştığı, İmparatorluğu parçalamaya başladıkları bir zamanda halife oldu. Bir felaket olan Sevr Antlaşmasını imzalamadı. Osmanlı ordusu olarak kendini korumak için bırakmış olan biricik taburu, Ayasofya çevresinde sipere sokup Cami’ye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş ediniz! Buyruğunu verdi. (…) Vatanın düşman çizmesi altında kalan İstanbul’dan kurtarılamayacağını anladı. Güvendiği paşaları Anadolu’ya gönderip, Kurtuluş Savaşını hazırladı. Anadolu’ya subay, cephane, para kaçırdı. (…) Kuvayi İnzibatiye diye hazırladığı birlikleri de açıkça gönderip, kumandanlarına ‘Anadolu’daki güçlere katılınız” gizli buyruğun verdi. "İstanbul’daki işgal ordularına sezdirmeden, Kuvayi Milliyeyi kurdu ve güçlendirdi” (11)
Hâlbuki bunların hiç birisinin yaşanılan gerçeklerle alakası yoktur. Tamamı kuyruklu yalandır.
VAHİDETTİN TÜRK MİLLETİNE İHANET ETMİŞTİR!
Vahdettin Mustafa Kemal’i bir Kuvay-ı Milliye hareketi oluştursun diye göndermediği gibi Vahidettin tarafından Anadolu’daki hürriyet ateşinin söndürülmesi Türk’ün bağımsızlık savaşının yok edilmesi için bu günkü koşullarda bile hayret edilecek oldukça büyük meblağlarda bir masraf ve saçılan paralarla 12.000 civarında Türk düşmanı hırsız soysuz katil bir araya getirilerek bir ordu kurulmuş bu orduya Kuvay-ı inzibatiye dinilmiş ve bu haydut sürüsü Türk Milletine saldırtılarak Türk kanı döktürülmüştür.
Yine sonraki paylaşımlarımızda anlatacağımız gibi Padişah Vahdetin tarafından Atatürk ve Silah arkadaşları ile onlara bağlı Türk Ordusu ve Tüm vatanseverlerin halk tarafından katledilmesi için Kutsal Fetvalar yayınlatılmış bu fetvalar sebebiyle Anadolu yangın yerine dönmüştür.
Bunlar İngilizlerin eseri değil bizzat Padişahın ve onun emir ere gibi davranan Türk düşmanlığıyla sabıkalı, Kürtçü, Arnavut – İşbirlikçi Damat Ferit’in Türk milletine olan ihanetinin eseridir.
Bu ihanetlerin affedilmesinin mümkün olmadığı gibi Bu ihanet sebebiyle Kurtuluş savaşı riske girmiş, çok büyük tehlikeler atlatılmış Türk milleti Yunandan çektiği kadar da Padişah kuvvetlerinin ve fetvalarının meydana getirdiği isyanlardan ve zulümlerden çekmiştir.
Vahdetin bununla da kalmamış Kürt İsyanları çıkması için İngilizlerle birlikte hareket etmiş bu suretle zaten ordu kurma çalışmaları sürerken hazır edilen kuvvetler doğuya bölünmüş ve çok sayıda Mehmetçiğin kanı akmıştır. Bu kadar ihanet olmaz diye utanmaları gerekirken tarihi ters yüz etmeleri hepimizi üzmektedir.
Atatürk Türk Milletinin sığınağı olan Cumhuriyetimizi ve Tam Bağımsız Ulus Devletimiz kurmuştur.
Bu kahramanca mücadele yapılırken Vahidettin, Damat Ferid başta İstanbul hükumetini oluşturan gayrı Türk devşirme ve Türk düşmanı hainler alenen düşmanla işbirliği yapmışlar, Türk Milletine karşı Yunan ve İngilizlerle birlikte hareket etmişlerdir.
Nitekim Kaymakam Kemal Bey'i ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyleri hiç bir suçları olmadığı halde düzmece mahkemelerde yargılatan ve alelacele idam ettiren Vahdettin'dir. Aynı Vahdettin Nemrut Mustafa gibi tescilli hainlerin cezalarını affetmekten çekinmemiştir.
Vahdetin Fetvalar yayınlatarak ve bunları İngiliz uçakları ile dağıttırarak Yurt genelinde isyanlar çıkartmış, suçsuz günahsız çok sayıda askerimizin şehit olmasına sebep olmuştur.
Bu sebeple “İşgal vardı Vahidettin bir şey yapamazdı“ şeklindeki kuzu postunda yapılan savunmalar yersiz ve anlamsızdır, Vahidettin’in elleri kanlıdır.
Bilinçli olarak İngilizler ile İttifak yapmış Yunan Ordusuna "İslam Ordusu" demiştir. Bu kanın kıyamete kadar silinmeyecektir.
21 Aralık 1918 günü Padişah, Meclis-i Mebusan'ı 4 ay sonra yeni bir seçim yapılmak üzere feshetti. Tevfik Paşa kabinesi'ne ise tekrar görev verdi.
Ermeni sürgününün hesabını güden İtilâf devletleri önce Enver, Talat, Cemal, Nazım, Bahattin, Şakir ve Bedir olmak üzere bir yediler listesi hazırlar ve 10 Şubat 1919 günü bunların teslim edilmesini Almanya'dan ister. Curzon'un "Siyasal önem taşıyanların en büyükleri" dediği "Yediler'i" Almanya teslim etmeyerek onurlu bir tutum izledi. Halbuki sıra bunların altındaki savaş suçlularının cezalandırılmasına gelince durum değişiverdi.
Mahkeme heyetinin başına önce Hayret Paşa, sonra da Kürt (Nemrut) Mustafa denilen meşhur bir maceraperest getirildi. Artık ortalık kasıp kavruluyor, bu memleketin suçsuz, günahsız vatan millet uğruna kanını dökmüş, senelerce cephe cephe koşturmuş kıymetli evlâtları İttihatçı denilerek bu mahkemece toplanıyor; uydurma suçlarla idam ediliyordu. Mahkemelerde sanık olarak hep aynı yalancı şahitler bulunuyor, bu şahitleri ise genelde ermeni cemâati ve kiliseleri buluyordu. Bu memleketteki vatanperverleri bir yandan İngilizler, bir yandan da Nemrut Kürt Mustafa cezalandırıyordu.
Eski Valilerden Sabit Bey ile Cemal Azmi Bey, 6 Ocak 1919 günü hükümetçe mahkemeye sevk edildiler. Diyarbakır valisi ve İlk İttihâtçılardan olan Dr. Reşit, İstanbul'da tutuklanıp "Bekirağa" bölüğüne konulmuştu. Ocak ortalarında da Diyarbakır Mebusları Fevzi ve Zülfü Beyler, Ermenileri öldürttükleri ve doğu aşiretlerini İngilizler aleyhine kışkırttıkları iddiasıyla tutuklanmışlardı.
Bu tutuklamalar sürerken Vali Dr. Reşit, hapishaneden kaçmayı başarmıştı. Bu durumun İttihâtçılar arasında bir dayanışma ve başkaldırma meydana getirmesinden çekinen İngiliz Generali Caltrope ve hükümet yetkilileri yoğun bir İttihâtçı avına girişmişlerdi. Takip'ler Ermeniler'in de katılımıyla olanca hızıyla sürmüş; Reşit Galip, bu duruma dayanamıyarak 6 Şubat 1919 tarihinde intihar ederek yaşamına son vermiştir.
İngilizler suçlu saydıkları Osmanlı vatandaşlarının isimlerini içine alan ve kara listedenilen bir listeyi, Ermeni-Rum Şubesi ile birlikte hazırlamış ve hükümete teslim etmişlerdi. Bir önceki yönetimde görevli olmaktan başka hiç bir suçu bulunmayan çoğu günahsız devlet adamı, Osmanlı Padişahının desteği ve hükümetin girişimiyle tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasında Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit Yalçın, İsmail Canbulat, Tevfik Rüştü Aras gibi isimler de vardı. 30 Ocak’ta başlıyan bu tutuklamaların sayısı Şubat, ayının ortalarında 100'ü geçmişti.
İş bu kadarla bitmez. Ermeni ve Rumlar'a kötü davrandığı öne sürülen Vali ve kaymakamlar ile Ermeni ve Rum mallarına el koyduğu iddia edilen masum Türk görevlileri, İngilizlerin isteğiyle kurulan harp divanlarında cezalandırılmak istenir. Nitekim sürgüne gönderilen, Ermeniler'e kötü davrandığı iddia edilen Boğazlıyan Kaymakam'ı Kemâl, Nisan 1919 da idama mahkum edilir 10 Nisan 1919 da asılır. Tamamıyla düzmece şahit ve ifâdelerle adeta katledilen bu günahsız yiğit vatan evlâdının asılması, bütün yurtta millî bir matem olarak kabul edilir.
20 Temmuz'da yine aynı şekilde Bayburt Kaymakamı Nusret Bey idama mahkum edilir. Durum bütün yurtta üzüntü ile karşılanır, ancak 5 Ağustos'ta asılmasına kimse engel olamaz. Bütün yurtta mahkemeler kurulur. Artık düşman en acımasız bir şekilde dişini göstermeye başlamıştır.
6 NİSAN 1919'da İngiliz Yüksek Komiseri Caltrope "BÜTÜN TÜRKLER’İN İDAMINDAN" söz etmekte iken Osmanlı Padişahı Vahdettin Damat Ferit Paşa aracılığıyla ve kendi el yazısıyla İngiltere Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a bir öneride bulunuyordu. Vatansever bir Türk evladının okurken tüylerinin diken diken olduğu öneri "Osmanlı İmparatorluğu'nun 15 yıl müddetle İngiliz sömürgesi olması”ydı.
Damat Ferit aynı gün İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck'e Sultanla birlikte hazırlandığını belirttiği gizli bir proje verir. Bu raporda bahsedilenler ise vatan hainliğinin belgeleri şeklindedir.
"1- Ermenistan, (Doğu Anadolu'dan verilecek topraklarla) bağımsız veya özerk bir Ermeni Cumhuriyeti haline getirilecektir.
2- İngiltere, Türkiye'nin bağımsızlığını ve iç güvenliğini korumak, gerektiği yerleri 15 yıl süreyle işgal edecektir. 3- İngiltere, Osmanlı bakanlıklarında İngiliz müsteşarlar bulunduracaktır.
4- İngiltere, her ile bir başkonsolos atayacaktır. Bunlar 15 yıl süreyle vali danışmanı olarak görev yapacaklardır.
5- Belediye ve parlamento seçimleri, İngiliz konsoloslarının kontrolü altında yapılacaktır. 6- İngiltere'nin, devlet merkezinde ve illerde maliyeyi denetleme hakkı olacaktır."
Vahdettin Kuvay-ı Milliye ye açtığı savaşta İngilizlerle birlikte hareket etmiş, hatta onların çıkarlarını onlardan daha fazla savunur hale gelmiş, zaman zaman onlardan daha fazla yararlanmak için kendini ve saltanatı küçük düşürücü hareketlerde bulunmuştur.
Ülkesi işgale uğramış amirallerin önünde üç beş kelime kendisini küçük düşüren laubali sözler sarf ettikten sonra “Çenemin düşüklüğünü bağışlayın” diyecek kadar acz ve zavallı bir bir padişahtır. Ülkenin başkenti İstanbul haksız yere işgal edilirken o İngiliz amirale sevgi ve saygılarını iletiyor ve görüşme yolları arıyordu.
Kürt Mustafa divanlarında Türk çocukları onun gözünün önünde suçsuz günahsız yere idam edilir, bütün Anadolu kan ağlarken o Damat Ferit gibi devşirme Türk düşmanı bir ahlaksızı, akıl ve izan sahibi yöneticilerin tüm itirazlarına rağmen sadrazam yapıyordu. Nice asker-sivil vatansever, işgal ordusu tarafından tutuklanır topluca Malta adasına sürülürken Vahdettin seyrediyordu.
Nitekim İngilizler, Ferit Paşa'nın iş başına gelmesinin ertesi günü "Türk savaş suçluları"na ilişkin yeni bir liste vermişler, bunların tutuklanmalarını istemişlerdi.
Daha ilk günden vur dediklerinde öldürmeye hazır olan ve hem kendi, hem de Padişahı adına İngilizlere bağlılık bildiren hain Ferit Paşa, 21 Kişiyi tutuklayarak göze girmeye çalışmıştı. Tutuklananlar arasında Eski Sadrazam Sait Halim Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Ali Fethi Okyar, Ali Münif, Hasan Fehmi yer almıştı. Savaşa girişirken Cihat fetvası veren Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi yatağından kaldırılamayacak kadar ağır hasta olduğu için evinde göz altına alınmıştı.23 Ocak'tan 20 Nisan'a kadar İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar tarafından hükümete verilen kara listedeki ittihatçı suçlu sayısı 233'ü bulmuştu.
Vahdettin, hiç gereği yokken, İngiliz Sevenler Derneği’nin bir numaralı üyesi olmuştur. İngilizlerin desteğiyle tahtını tacını kurtaracağını sanmak, milliyetçi direnişi engellemeye çalışmak yerine Ankara hükümeti yanında yer alsaydı Padişahlık kaldırılsa bile bir takım elim hadiselerin yaşanmasına sebep kalmazdı.
Vahidettin keşke bir Osman Gazi, bir II.Murat, II.(Genç) Osman, III.Selim veya II. Mahmut olsaydı da aleyhinde konuşmasak hatta gerektiğinde övebilseydik. Hatta Genç Osman’ı veya Kanuni’nin şehzadelerini anlatırken olduğu gibi göz yaşı dökseydik.
Değerli Arkadaşlarım,
Dünyanın hiç ama hiçbir yerinde hiçbir millet veya topluluk, en imkânsız şartlarda savaşlar kazanarak, vatanlarını, namuslarını kurtarmış üstelik devletlerinin kurucusu önderlerine asla ve asla hakaret ettirmezler.
Bu hakareti yapanı hemen tutuklar en ağır cezayı verirler. Hakareti ima eden bir hain sokakta bile gezemez. Hiçbir makamda oturamaz. O vatanın sınırları içerisinde bu haine nefes almak çok görülür. Bu Tüm Avrupa veya Amerika kıtası ülkelerinde bile böyledir.
Atatürk ve Cumhuriyet aleyhinde yapılan tüm yayınlar maksatlıdır. Bunlar bir şebeke örgütlü bir çete olarak çalışıyorlar. Bunun için yüzlerce trol maaşlı olarak aynı mekanlarda çalıştırılıyor. İktidardan beslenmeleri bu yapılanları meşru kılmaz. Vatana ihanetin mazereti yoktur.
Ancak yasal olarak suçlamak çözüm getirmiyor.
Tepki verilmezse daha çeşitli yollarla yeni saldırılar yapılacak, bu saldırılar geçmişte yaşadığımız gibi samimiyetle mücadele veren Türkçü, Atatürkçü, Milliyetçi, Kemalist vd tüm vatanseverlere saldırı şekline dönüşecektir.
Birçok Tv kanalında ve gazete de Türk çocuklarını mankurtlaştıran yayınlar devam etmektedir. İhanet her bir koldan hızla sürmekte, Sosyal Medya’da bir avuç vatansever Kurtuluş Savaşındaki kahraman telsizciler gibi yok şartlarda buna karşı mücadele vermeye devam etmektedirler.
Bu ihanetlere karşı sessiz kalmayacağız.
Bilgiselimize devam ediyoruz bir sonraki bölümde Atatürk'ün Samsun'a neden Gönderildiğini anlatacağız.
Okuyunuz RT+RT+RT okutunuz..
Apr 23 • 6 tweets • 9 min read
1- TÜM DEĞERLİ ARKADAŞLARIMIZIN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN
Değerli Arkadaşlarım,
104 yıl önce bu gün, 23 Nisan 1920'de Ankara’da Ulusal bir coşku ve kükreyişle Tam Bağımsızlık meşalesi yakılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.
Bilindiği gibi, geniş bir tanım ile Atatürkçülük anlayışımız “Türk Ulusunun tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin Ulus egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve bilimin rehberliğinde çağdaş uygarlık düzeyine çıkarılması amacı ile esasları Atatürk tarafından bizlere Ulusal çıkar ve hedef olarak gösterilen fikir ve ilkelerin bütünüdür.”
EGEMENLİK TÜRK MİLLETİNE AİTTİR PAYLAŞILMAZ?
Değerli Arkadaşlarım,
Egemenlik kavramı, hakimiyet sözcüğü ile eş anlamlıdır. Egemenlik; hükmeden, buyuran, buyruğunu yürütebilen üstün bir gücü ifade eder. Kendisinden daha üstün bir başka gücün varlığını kabul etmemek, egemenliğin özünde vardır.
Egemen bir güç kendi yetki alanında herhangi bir üst otoriteye bağlı ve bağımlı olmayan güç demektir.
Egemenlik Ulusal bağımsızlıkla sürdürülebilir. Egemenlik içeride ve dışarıda birileriyle paylaşılamaz ve kesinlikle devredilemez.
Bayrak, devletin dili, eğitim dili, vergi toplama, yargı yetkisi ve ordu besleme, İçeride veya dışarıda her türlü ulusal çıkarlarımız Ulusal egemenliğimizin korumak zorunda olduğumuz ilkeleridir.
TAM BAĞIMSIZ ULUS DEVLETİMİZİ YENİDEN TESİS EDECEĞİZ.
Değerli Arkadaşlarım,
Avrupa Birliği istiyor veya ABD istiyor diye sözde bir milliyetçilik görüntüsü altında “Pancar Ekemez, Tütün dikemez” yasaları çıkarır, “ABD ve AB istiyor” diye 30 yıldır halkı inim inim inletirseniz Ulus egemenliğinden söz edemezsiniz
2000 yılında “20 milyon köylüyü ve çiftçiye şehirlere yerleştireceğim” diye taahhüt verir Son 22 yıldır üretim yerine ithalat zenginleri türetir, 3 dolara aldığı eti 500-800 liraya Tüketiciye yedirir, tarım ve hayvancığı öldürürseniz bu gün olduğu gibi köylerde toprakları ekecek çiftçi kalmaz!
Milyonlarca yabancıyı Sigortasız çalıştırırsanız, Hem Türk halkını açlığa ve sefalete mahkum edersiniz hem SGK’yı çökertirsiniz hem de emekliye yatırdığı primlerin karşılığı olan haklarını veremezsiniz!
Türk Milleti her konuda tersine yapılan işler ile çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmış durumdadır.
Çözüm Tam Bağımsız Ulus Devletimizin Çağdaş esaslara göre yeniden tesis edilmesi tıpkı Cumhuriyetin ilk 15 yılında olduğu gibi Türk Milletinin köylüsünden şehirlisine topyekün zenginleştirilmesidir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, TÜRK MİLLETİNİN "TAM BAĞIMSIZLIĞI" VE "ULUSAL EGEMENLİĞİ" ESASINA GÖRE KURULMUŞTUR.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk devletinin güçlü, Türk milletinin mesut ve müreffeh olduğu bir kuruluş esasını öngören Atatürk’e göre, Türk Devleti’nin dayandığı iki ana esas vardır. Bunlar
1-Tam bağımsızlık 2- Kayıtsız şartsız Ulusal egemenliktir.
Atatürk, Tam bağımsızlığı, “siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel, kısaca her hususta bağımsızlık ve serbestlik” olarak tanımlamaktadır. (Ne yazık ki bu gün ne siyasi ne mali ne askeri ne diğer alanlarda tam bağımsızlığımızdan söz edilemeyeceği gibi, işbirlikçi, gayrı Türk, gayrı milli yöneticiler vasıtasıyla içeriden ve dışarıdan kuşatılmış vaziyetteyiz.)
“Ulus” ve “egemenlik” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan “Ulusal Egemenlik” ise Milletin/ Ulusun egemenliği demektir.
Ulusal Egemenlikte Milletin sahip bulunduğu devletin üstünde hiçbir yabancı gücün etkisi olmadığı gibi Milletin/Ulusun üstünde hiçbir sınıf, zümre veya kişiye ayrıcalık tanınamaz; Ulusun üstünde başka bir irade ve herhangi bir güç yoktur.
Ulusal egemenliğe dayalı yönetimler; "ulusun kendi haklarına sahip çıkması ve kendi iradesine dayalı bir yönetimi olması" anlamına gelir.
Değerli Arkadaşlarım,
Millet/Ulus, yurttaşlardan oluşur. Cumhuriyet, yurttaşların/Vatandaşların yasalar önünde eşitliğini esas alır.
Ulusal egemenlik; diğer yönleri yanında, kendi kaderini eline alış, kendi geleceğini belirleyiş Ulus iradesinin üzerinde hiçbir güç ve otorite tanımayıştır.
Ulusal egemenlik, bir günde hayata geçmemiştir. Savaşın ve Türk devriminin eseridir.
Ulusal Egemenlik, Cumhuriyet öncesindeki Osmanlı birikiminin, Tanzimat’ın, Birinci ve İkinci Meşrutiyet’in zengin deneyimine rağmen kolay kazanılmamıştır.
Ulusal Egemenliğimizin tesisi Atatürk’ün dehasının, özverili önderliğinin, kararlılığının ve kahramanlığıyla örgütlediği Kurtuluş Savaşı’nın eseridir..
Nov 12, 2023 • 6 tweets • 11 min read
1- MUSTAFA ATMACA DENİLEN MECZUP VATAN HAİNİDİR.
ATATÜRK’E VE CUMHURİYETİMİZE SAVAŞ AÇMIŞ NE KADAR HAİN VARSA AYAĞINI DENK ALMALIDIR.
İHANET İSTER DİN MASKESİYLE İSTER ETNİK MASKEYLE GELSİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ BU İHANETİ YERLE BİR EDECEK GÜÇTEDİR.
TÜM HAİNLERE TARİHİ GERÇEKLERLE CEVAP VERDİĞİMİZ OKUYUNUZ RT+ RT+ RT OKUTUNUZ
Değerli Arkadaşlarım,
Üçler Döner’in sahibi "Hacı Dönerci" lakaplı çukur yaratık, "Laik köpekler yüzünden Yemen’i Filistin topraklarını kaybettik." dediği için tutuklandı.
AKP trolleri ve Türk Atatürk Cumhuriyet düşmanı hainler #MustafaAtmacaYalnizDeğildir tagı açmışlar.
“Filistin’i Atatürk’ün ve Cumhuriyet yönetiminin verdiği” iftirasını utanmadan haykırıyorlar.
Üstelik bunu İslam Dini maskesiyle yapıyorlar..
Halbuki Yemen 1905’de Filistin ise Osmanlı Devleti tarafından imzalanan Mondros mütarekesi öncesi kaybedilmişti. Bu kaybın Cumhuriyet yönetimi ile hiç bir ilgi ve alakası yoktu.
Ayrıca, Mustafa Kemal, Filistinliler başta tüm Arapların ihanetine, İngilizlerin sayıları 400.000’i bulan dönemin en modern silahları ile donatılmış ordusuna, 2 yıldır hiçbir zsilah ve mühimmat desteği olmamasına, birlikte savaştıkları diğer orduların dağılmasına rağmen başında bulunduğu 7 Ordu ile arada bir düşman kuvvetlerine saldırarak ele geçirdiği mühimmat ve silahlarla çekirge yiyerek savaşa devam ederken, Osmanlı hükümeti Harekatı yürüten Yıldırım Ordular gurubu başkomutanı Liman Von Sanders'in başkanlığında Adana'ya çekilmelerini emretmiş böylece kuvvetler Adana'ya çekilmiş Mustafa Kemal Paşa bu sebeple Adana'ya gelmiş Osmanlı Hükümeti başarılarından dolayı Mustafa Kemal Paşayı Yıldırım Orduları Başkomutanı tayin etmiştir.
Osmanlı Sarayı bu arada Mondros Mütarekesini imzalamış Türklere küçük bir toprak parçası bırakılmıştı.
1918 yılında yaşanmış ve tarihte yerini almış acı olaylar ile 5 yıl sonra 1923 yılında bu günkü sahip bulunduğumuz vatan topraklarını geri alarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletini sorumlu tutarak ve en çirkin sözlerle iftira atmak İslamcı geçinen hainlere yakışan bir durumdur. +
2- MONDROS TÜRKLERİN İDAM FERMANIDIR
Halbuki Daha yeni Yıldırım Orduları Komutanı tayin edilen Mustafa Kemal Paşa Montros mütarekesi metninin eline geçtiği 2 Kasım gününden itibaren Saraya karşı direnişe geçmiş "Bu mütarekenin Türklerin idam fermanı olduğunu bu sebeple kabul edilmesinin mümkün olmadığını” söylemiş, Görevde kaldığı 10 gün boyunca Saray ile sürekli yazışarak “Mütareke maddeleri üzerindeki itirazlarını ve sebebiyet vereceği zararları” dile getirmiş, daha değişik bir ifadeyle iptalini istemiştir.
(Prof. Dr. Rıza Selahi Sonyel’in kitaplarında yazışmaların tarih, saat, sayı, arşiv kayıtları ve tüm tafsilatlarıyla Devlet kayıtlarından alıntılar halinde bulunmaktadır)
MUSTAFA KEMAL VE DRENİŞ ÖRGÜTLENMESİ
Dönemin girdiği büyük savaşlardan zaferle çıkmış fikirleriyle duruşuyla en saygın ve güçlü paşası konumunda bulunan Mustafa Kemal'in bu direnişi Osmanlı Hükümetinde tartışmalara ve hükumet değişimine sebep olmuş, Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal Paşa Mondros mütareke metnini tanımayarak İngilizleri bulundukları yere mıhlamış “Tarsus, Adana, Antep Urfa başta tüm Güney illerimizde silahları teslim etmeyerek askeri kuvvetleri ve silahları ileride yapılacak bir kurtuluş hareketi için gizli bölgelere kaydırmayı başarmıştır.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk görevde kaldığı bu on gün içerisinde Saniyeleri bile dikkatli kullanmış “Urfa'dan Tarsus'a kadar tüm Güney illerimizin ileri gelenleri ile toplantı yaparak Adana, Antep Urfa Tarsus gibi il ve ilçelerimizde ileride yapılacak direnişlerin başkanlarını ve direniş şekillerini ve bölgeye aktarılacak silahları örgütlemiştir.” (Bu konuda çalışmalar yayınladık daha ayrıntılı olarak tekrar yayınlarız)+
Feb 26, 2023 • 18 tweets • 7 min read
AHBAP Derneği’ne 46 milyon lira karşılığında çadır sattığın ortaya çıkan Kızılay Depremin ilk günü Türk eczacılar birliğine adedi 160.000.-TL'den çadır satıyor!
Kızılay'ın 12 şirketi, 12 genel müdürü var. Ve 12 CEO ve 12 CEO yardımcısı var.
Maaşlarsa uçuyor!
Tam bir çiftlik.
Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık’ın öğretmeni Prof. Dr. Rukiye Nurten Ömeroğlu sosyal medya hesabından “utanıyorum” diyerek tepki gösterdi.
1-TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR
BU VATAN TÜRK VATANIDIR. TOPRAĞIN KARA BAĞRINDA YATANLAR TÜRKLERDİR. BU VATANIN SAHİBİ TÜRKLERDİR. ELBETTE Kİ BU VATANDA SADECE TÜRK FİKRİ, TÜRK ÜLKÜSÜ, TÜRK DAVASI HÂKİM OLACAKTIR.
OKUYUNUZ OKUTUNUZ 2- TÜRK, ATATÜRK, CUMHURİYET DÜŞMANLIĞINA KARŞI 23 VATANSEVER SİVİL TOPLUM KURULUŞU VE TÜM VATANSEVERLER 28 OCAK 2023 SAAT 11’DE ANKARA ULUS ATATÜRK HEYKELİNİN ÖNÜNDE BİR ARAYA GELİYORUZ
Jan 25, 2023 • 4 tweets • 2 min read
Atatürkçü, Türkçü, vatansever, aydın bir bilim adamı, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş suikastle katledilmiş, bunun hesabını sorması gereken @dbdevletbahceli eliyle MHP sessizliğe bürünüyor!
Soran "Ajan Provakatör" ilan ediliyor!
Sinan'ımızın hesabını soracağız!
ADI SİNAN ATEŞ CİNAYETİYLE ANILAN MİLLETVEKİLLERİ VE OCAK YÖNETİCİLERİ İSTİFA EDEREK YARGI VE HALK NAZARINDA KENDİSİNE YÖNELEN SORULARI CEVAPLAMAK ZORUNDADIR!
BU İŞİN ARKASINDA VEYA İÇİNDE HER KİM VARSA HESAP VERMEKTEN KAÇAMAYACAKTIR!
Dec 12, 2022 • 15 tweets • 5 min read
6 YAŞINDA KÜÇÜCÜK BİR SABİNİN CANAVARCA SAPIK VE SAPKIN BİR BİÇİMDE UZUN YILLAR TECAVÜZE MARUZ KALMASI CEMAAT İÇİNDE HERKESÇE BİLİNDİĞİ HALDE TEPKİ GÖSTERİLMEMESİ, CAHİLİYE DÖNEMİNİ İSLAM DİNİYMİŞ GİBİ ALGILAYAN BİR ANLAYIŞIN VARLIĞINI GÖSTERMEKTEDİR.
İBRETLE OKUYUNUZ
OKUTUNUZ
1-Cahiliye devri Araplarında, doğan çocuğu erkek olduğu takdirde şenlik yapılır, kız olduğu taktirde aile için bir utanç bir felaket sayılırdı..
Dec 5, 2022 • 16 tweets • 4 min read
Üç harfli Marketlerin sahiplerinin FETÖ ile ilişkilerini, hatta FETÖ'nün geçmişteki finansörleri olduklarını defalarca yazdık!
Bu gün akıllarına gelmiş olmalı!
20 yıldır aynı yollarda yürüdüler, şimdi kendilerini yiyorlar!
Buyurun Kaplanlar sofrasına! #Bim101MigrosSokBOYKOT2- BUYURUN KAPLANLAR SOFRASINA
Değerli Arkadaşlarım,
Algı yönetimi yine zirvesini yaşıyor..
Pahalılığın sebebi bulundu ve
BİM CEO su Galip Aykaç
ALLAH BİM BELANIZI VERSİN #Bim101MigrosSokBOYKOT
Tagları açıldı..
Halbuki düne kadar "Beraber yürüdük biz bu yollarda" diyorlardı!
Dec 1, 2022 • 35 tweets • 12 min read
1-EY TÜRK! KARDEŞİN KATLEDİLİYOR NEDEN SUSUYORSUN..
DOĞU TÜRKİSTAN DA YAŞANILAN ZULMÜ ANLATIYOR BU ZULME DUYARSIZ KALAN SİYASİLERİ VE MEDYAYI KINIYORUZ!
ÇOK ÖNEMLİ BİLGİSELİMİZİ OKUYUNUZ RT+RT+RT OKUTUNUZ
2-Doğu Türkistan, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. Bugün siyasi olarak Çin sınırları içindedir. Çin ile hiçbir ilgisi yoktur.
Tarihi Çin’in sınırlarını gösteren en açık ve somut tanık Çin Seddidir.
Oct 29, 2022 • 47 tweets • 21 min read
1-BÜYÜK KURTARICI ATATÜRK GENÇLİĞE HİTABEYİ BU GÜNLER İÇİN YAZMIŞTIR
TEPELERE BİZİ YÖNETMESİ İÇİN ÇIKARDIĞIMIZ ADAMLAR TARAFINDAN DEVLETİMİZ VE YURDUMUZUN SÜREKLİ TAHRİP EDİLEREK, "TÜRKSÜZ ANADOLU"YA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ TEHLİKESİ ARTARAK DEVAM ETMEKTEDR
BİLGİSELİMİZİ OKUYUNUZ
OKUTUNUZ
2-Değerli Arkadaşlarım,
Cumhuriyet, Türk Devrimi'nin en güçlü ve en yol açıcı ilk büyük adımıdır. Cumhuriyetçilik devlet yaşamında, yönetimde, bu yönetimin işleyişinde Türk Ulusu'nun kararlarının ve hedeflerinin egemen kılınmasıdır.
Oct 24, 2022 • 72 tweets • 16 min read
1- TÜRK, ATATÜRK, KURTULUŞ SAVAŞI, CUMHURİYET, TÜRKÇE, HATTA HARF DEVRİMİ ALEYHİNDE KONUŞAN ETNİK VE DİN MASKESİ TAKMIŞ HAİNLERİN ÇOĞUNUN ASLINI KARIŞTIRIN GİZLİ ERMENİ OLDUKLARI GERÇEĞİ İLE KARŞILAŞIRSINIZ.
ÖNCE "ERMENİ - GİZLİ ERMENİ FARKI NEDİR?" SORUSUNU CEVAPLAYALIM
2-Değerli Arkadaşlarım,
Benim gençliğimde İstanbul'da hayli Ermeni esnaf vardı.Pek çok eşya veya giysimizi bunlardan alırdık. Samimi sevecen vatansever insanlardı
Kadıköy Meydanında Kenan Pars'ın saçtan büfesi vardı. Gazete alırken kendisiyle epey sohbet ederdim.+
Oct 23, 2022 • 14 tweets • 2 min read
DAR'ÜL HARP İslam kurallarına göre yönetilmeyen şeriat hukuku uygulamayan ülkeler için kullanılan deyimdir.
Dini taassubun Gizli Ermeni ve Gizli Rumları yandaşlarına, hırsızlıklarını, Dar'ül Harp gereği yapmış gibi gösteriyorlar!
Bunlar çaldıkça taraftarları memnun oluyor!
2-İslâm hukuku kaynaklarında “dârülislâm dışındaki ülkeler” anlamında ve bugünkü “yabancı ülke” tabirinin karşılığı olarak kullanılmıştır.
Sep 10, 2022 • 35 tweets • 11 min read
1-İZMİR'DE 2,5 MİLYON VATANSEVERİN MEYDANA GETİRDİĞİ MUAZZAM GÖRÜNTÜDEN ÜRKENLER 2 GÜNDÜR, 25 EYLÜL 1920 DE MECLİSTE HAİN İLAN EDİLEN VAHDETTİNİ TT YAPARAK KURTULUŞ SAVAŞINA VE ATATÜRK'E SALDIRIYORLAR!
2-BÜYÜK KURTARICI ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİĞİNDE ATALARIMIZIN ŞEHİT VE GAZİ OLARAK TÜRK VE DÜNYA TARİHİNE ALTIN HARFLERLE NAKŞETTİKLERİ KURTULUŞ SAVAŞINI, ÖNEMSİZLEŞTİRENLER, ETKİSİZLEŞTİRENLER, HAİNLERİ KAHRAMAN KAHRAMANLARI HAİN İLAN EDENLER İÇİMİZDEKİ GERÇEK HAİNLERDİR!
Sep 8, 2022 • 11 tweets • 3 min read
Abdullah Gül'ün başı sağ olsun #QueenElizabeth 70 yıllık saltanattan sonra öldü..
Fesli Kadir dostlarının ve diğer Türk, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının da ekmek kapısıydı. Üzülmüşlerdir arsızlar!
Siyasal İhvancılığın Türkiye'de ki faaliyetleri kardeşimiz özetlemiş.
İslam maskeli Gizli Ermeni,Gizli Rumların maaşlı trolleri bu günde #AtatürkMüslümanDeğil etiketi açmışlar
AKP ve diğerleri,Son 1200 yıllık tarihimizin emsalsiz kahramanı, devlet adamı, Büyük kurtarıcı Atatürk'ün İslam'a yaptığı hizmetlerin binde birini yaptı mı?
Vatan hainisiniz!
GİZLİ ERMENİ VE RUMLARIN TROLLERİ, VATAN HAİNİSİNİZ!
Yazıklar olsun!
Yediğiniz içtiğiniz aldığınız nefes bile haram olsun!
Bu gün İngilizlerin sömürgesinde uşaklık yapmıyorsak bunu Atatürk'e borçluyuz
Vatan hainiesiniz
Jul 29, 2022 • 30 tweets • 14 min read
TÜRKİYE'LİLİK TUZAĞI
Türkiyelilikten bahsedenler vatan hainidir!
"Türkiyeli"demek,Türk Milleti'ni yıkmak demektir!
Türkiyeli değil Türk'üz!
"Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti'nindir"diyen tüm vatanseverler vatan için el ele vererek "Türkiyelilik"tuzağını bozmak zorundadır.
2-Türkiyelik Tagı açılmış, Türkiyeliliği önerenlerin hedefi Türkleri Anadolu'dan sürüp çıkarmaktır.
Bu gün bir yandan içeride etnik ve dini taassup koşar adımla yol alırken 12 milyon GayrıTürk sığınmacı getirenlerin amacı Türklerden arınmış Anadolu meydana getirmektir.
May 27, 2022 • 71 tweets • 17 min read
1-BU GÜN YAŞANILAN CEMAAT GERÇEĞİNİ ANLATIYORUZ-1
TÜRKİYE’DE BELLİ BAŞLI 30 TARİKAT SİLSİLESİ VE 400 KOLU BULUNUYOR
IRAK'TAN İRAN'DAN GELEN KÜRTÇÜ KARANLIK OLUŞUMLARIN SÖZDE HOCALARI,ANA OKULU YAŞINDA ON BİNLERCE ÇOCUĞUMUZUN DENETİM DIŞI BEYNİNİ YIKIYOR
OKUYUNUZ RT+RT+RT OKUTUNUZ
2-TÜRK OCAĞI NAKŞIBENDİ TEŞKİLATLARI- İNGİLİZLERİN DESTEĞİYLE KÜRT ASILLI HALİDİ BAĞDADİ VE MÜRİTLERİ TARAFINDAN 19.YY DA KANLI BİR ŞEKİLDE ELE GEÇİRİLMİŞ, 19. YÜZYILDA BAŞLAYAN KÜRTÇÜ FAALİYET VE KÜRT İSYANLARININ GELİŞTİĞİ YERLERDEN BİRİSİ OLMUŞTUR.
OKUYUNUZ RT+RT+RT OKUTUNUZ