How to get URL link on X (Twitter) App
2- en kalifiye teknik direktörleri transfer etmelerine, yine yıllardır taraftarlarından maddi manevi her türlü desteği fazlasıyla görerek hem kasalarını hem de stadyumlarını “kapalı gişe” doldurmalarına, Fenerbahçeli gazetecilikten, zamanla Fenerbahçe’nin gazetecileri haline
2- zamanlarında sergilediği liderlik sebebiyle bir zamanların “iki direk arası” kadar taraftarı olan “olağan kaybeden” Galatasaray’ını içerisinde Türkiye ligi ve UEFA kupası gibi sayısız şampiyonluklar, kupalar barındıran şanlı zaferlerle, şampiyonluklarla zirveye taşıdığı,
2- olduğu gibi üç aşağı beş yukarı birbirleriyle büyük benzerlikler gösterirler. Ya ailenizden almışsınızdır bu derin tutkunuzu ya da küçük yaşlarınızda başladığınız okulunuzdaki arkadaş ortamlarından etkilenilerek, ki bu durumlarda dönemin en başarılı ve popüler kadrolarına
(2) hiç beklemediği zamanda kendisine aşkını itiraf eden kadersiz Kiraz’a dönerek; “Benim neyimi seversin kız?” diye sorunca, Kiraz’dan “Sen ağasın” cevabını alır. Yaşadığı bu derin mahcubiyetin üzerini hafif sevimlilikle örtme telaşına düşmüş olan ağamız;
(2) çekilmez bir ilçesinde benimle kıyaslanmayacak derecede cami ve ibadet kültürüne aşina olan kuzenlerimin eşliğinde ve elbette sıkı gözetiminde gittiğim bir memleket camisinde, namaz kılmasını bilmediğim için, ki bu konuda herhangi bir ilerleme kaydettiğim ya da kaydetmeyi
(2) tek an; kendisini Edirne’ye doğru götürmek üzere kendisinin Diyarbakır’daki evine gelen polislerle birlikte tam kapıdan çıkacağı esnada o sırada sadece 9 yaşında olan evin en küçük meleği Dilda’nın; “Baba gitme!” diye kendisine seslenmesiyle yaşanmış.
(2) kapatılan er ya erbaşların; korkunç işkencelerin yapıldığı söylenen discolarda kendilerine o kötü muameleyi reva gören sadist gardiyanlarla göz göze gelmemeleri, onların kim olduklarını hiçbir zaman bilmemeleri için kendilerine sürekli olarak kafaları yukarıda dolaşmalarının
(2) tutmak için hukuk uydurmaktan zerre çekinmeyen ve de tabii utanmayan saray yargısının “ayak üstü” uydurduğu saçma sapan casusluk hikayeleri sebebiyle, üstelik aynı gün içerisinde, yeniden tutuklanarak bu sefer de önceden beraat ettiği Gezi Davası’ndan müebbet hapse mahkum
(2) bebeklerin tanrısal bir ışığın ve aydınlığın kucağına doğduklarına, huzurlu ve güzel günleri yaşamaya daha doğar doğmaz talip olduklarına dair kuvvetli bir inanışın hüküm sürmüş olmasına rağmen; kötülüğün ölümden çok daha hızlı koştuğu ona adeta tur bindirdiği bu kurtluk
(2) dincileri gibi utanmadan “üç maymun”u kolayca oynamak varken; doğru yerde durmak yerine ne olursa olsun “doğrunun yanında” mevzilenmeyi tercih ettiği için meslek hayatından acımasızca dışlanan, yetmedi hukuksuzca tutsak edilen, o da kesmedi tutsaklığı geniş kitlelerce
(2) biraz bilgi sahibi olan herkesin gayet iyi bileceği üzere kendisi bu vekillik serüveninde Süleyman Demirel’in mobil çetesi tarafından linç edilme tehlikesi de atlatmıştır, meclis koridorlarında rastladığı hani o yıllarda artık ülkenin olmasa bile en azından partisinin
(2) bürokrasisiyle ve tabii yargısıyla tüm ülkeye ve hatta tüm ülke insanına uzun zamandır tekmil-i birden hakim olan İslami soslu faşizan bir rejimin önünde, üstelik “özgürlüğüne kaybetme” pahasına, yıllardır diz çökmemiş, geri adım atmamış onurlu bir kadının, bir çelikten
(2) Sivas barbarlığı ya da vahşeti vesilesiyle tamamıyla kopardığım için, doğal olarak hayatımın hiçbir döneminde Allah’la kulları arasındaki o en temel bağlardan birisi sayılan dinsel dünyaya sonsuz itaatin bir mükafatı sayılabilecek olan “cennet mefhumuna” dair herhangi bir
(2) kanlı kargaşanın içerisine ya da tam ortasına sessiz sakin bir biçimde düşerek başlamış olsa da, tam 7 koca yıldır bir adamla bir kadını, bir babayla çocuklarını, bir evlatla anasını babasını, bir liderle seçmenlerini, takipçilerini ve şehrini, adaletle mülkün temelini,
(2) kaybettiğimiz her şeyin ama her şeyin sadece iki yürekli insanın bedeninde, ruhunda ve yüreğimizi azap yağmurlarıyla yakıp dağlayan o çile dolu, o sitem dolu yorgun bakışlarında üstelik böylesine kusursuz bir biçimde bir araya gelmesine, ete kemiğe bürünmesine
(2) İşte o işgal günlerinin birinde nasıl olduysa Alman askerlerinin yolu o sıralarda Paris’te yaşayan ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun atölyesine de düşmüştü. Dünyanın en önemli sanat eserlerinin doğumuna ev sahipliği yapan o müthiş atölyede, İspanya İç Savaşı sırasında
(2) darbelerine; yaşadığı müstakil ve mütevazı evinin damından o sinemada oynayan filmleri rahatlıkla izleyebildiği için en azından bu konuda aynı mahalleli arkadaşlarına göre kendisini son derece şanslı addeden 8 yaşındaki çelimsiz bir çocuğun ev halkının artık alıştığı o
(2) türlü bıkıp usanmamış malum ırkçıların tarih boyunca sırtladıkları kin ve nefretlerine karşı hem canını hem de özgürlüğünü “karşılıksız” olarak feda etmekten çekinmeyen kara yağız bir yiğidin üstelik genç yaşında olmasına rağmen vermiş olduğu bu sert kavganın izlerinin o
(2) çıkarılırlar. İçlerinden biri merak içinde bakıcısına doğru koşarak "Nereye gidiyoruz?" diye sorar. Gözündeki yaşları saklayarak "Cennete" der bakıcı,”Cennete!..”
(2) tutmayı sağlayacak diğer birçok ciddi suçlamalarla içeride “siyasi rehin+düşman” olarak tutulmaya hala devam ediliyor gazeteci Mehmet Baransu. Oysa devletin güvenliğini düşünmek ya da savunmak gerçek bir gazetecinin görev ve sorumluluğunda değildir, zaten hiçbir zaman da
(2) dahil olduğu emektar apartmanımızı bile “ailece” sarı kırmızıya boğduğumuz eski ve güzel günlerimizin aksine bu defa son derece renksiz, sade bir ortamda ve yine son derece umutsuz bir bekleyişle ekran karşısına geçmiştik.