Geist Arbeiter Profile picture
Jul 9 21 tweets 4 min read
Doğru. Ama bu Osmanlılara özgü bir kimlik tanımlaması değil, parçası oldukları Yakındoğu medeniyetinin ortak bir terimini kullanmalarından ibarettir. Nasıl Suriye coğrafyasına Şam diyarı, İran coğrafyasına Acem diyarı, Kuzeybatı Afrika’ya Mağrip diyarı deniyorsa Doğu Roma coğrafyasına da Rum (ya da Anadolu ağzıyla Urum) diyarı deniyordu.

Ama Batı uygarlığında 15. Yüzyıl’da da, 19. Yüzyıl’da da aynı coğrafyaya verilen isim Turchia idi.

İspanya’dan İtalya’ya, Almanya’dan Avusturya’ya, Rusya’dan Romanya’ya kadar Avrupa ülkelerinin
Jul 6 20 tweets 3 min read
Bu memlekete Türkiye denmesinin sebebi ne Göktürkler, ne Memlukler, hatta ne de Cumhuriyet’tir.

Batı dünyası, Doğu’nun “Rûm” olarak andığı coğrafyanın Türk hakimiyeti altına girişinden sonra artık Roma sayılamayacağına inandığı için 12. Yüzyıl’dan itibaren Selçuklu ve Osmanlı topraklarına -Roma’nın birebir alternatifi olacak şekilde- Turcia (ya da Turkey, Türkei, Turquie) adını vermiş, bizimkiler de Batı’yla ilişkilerini arttırdıkça, eskiden “İklim-i Rûm” dedikleri ülkeye önce “Memalik-i Osmaniye”, sonra da “Türkiye” demeye başlamışlardır.+
Jun 19 34 tweets 5 min read
1. Tarihte Osmanlı diye bir ülke yoktur. Osmanlı diye bir devlet vardır. Dolayısıyla “Osmanlı’da yaşanan olaylar” cümlesi terminolojik olarak yanlıştır. Doğrusu “Osmanlı döneminde yaşanan olaylar”dır.

2. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü ülkeye doğu milletleri tarafından “Roma” anlamına gelen Rûm, Rom, Romei (örneğin L harfine sahip olmayan Çinlilerde Lu-Mei), batı milletleri tarafından Türkiye (Turkey, Türkei, Turquie) adı verilir.

3. Dolayısıyla “Türkiye”, Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra kurulmuş bir ülke değildir. “Osmanlı’nın devamı”
May 21 16 tweets 2 min read
Önceden beri duyduğumuz bir söz şudur: Tarihte neredeyse hiçbir dinsiz toplum yoktur. Ama bunun kadar genelgeçer olan bir diğer gerçek de yine neredeyse hiçbir tasavvufsuz toplumun olmamasıdır. Adına ister mistisizm, ister ezoterizm, ister sufizm denilsin, şeriatın yanında adeta ikinci bir itikat sistemi halinde varlığını sürdüren gizemci din anlayışı bizde yeterince objektif bir gözle ele alınmamıştır.
Oysa özellikle bizimki gibi toplumlarda tutarlı bir kültür analizi
May 10 17 tweets 3 min read
Bence de sağ-sol konusunda yapılabilecek en isabetli ayrım halen budur. İster bireyci, ister milliyetçi, ister dinci olsun, sağ siyasetin en bariz özelliği, kendine yakın olanların küçük bir faydasını, görece uzak olanların sağlayacağı büyük bir faydaya tercih etmektir. Kaynağı ister Hobbes’un ileri sürdüğü gibi insan doğası, ister Rousseau’nun tasavvur ettiği gibi özel mülkiyete dayalı olarak gelişen kültür olsun, toplumların büyük çoğunluğunda insanlar şu veya bu tonda sağcı değerlerle yetişirler. Kendi milletinin, hatta mahallesinin
May 4 11 tweets 2 min read
Durkheim sosyolojisinin bize verdiği en büyük ders şudur: Sadece küçük ve kapalı topluluklar tastamam bir his ve fikir benzerliği üzerine kurulabilir.
Büyük ve medeni bir toplum kurmanın başlıca şartı, aynı şeyleri hissetmeyen ve aynı şekilde düşünmeyen kişi ve grupların tam da bu farklılıklarından doğan katkıları sayesinde ayakta durabildiklerinin farkında olmalarıdır.

Dün gerek Sırrı Süreyya Önder’in vefatı, gerek Türkçüler Günü vesilesiyle gördük ki 2020’li yıllardaki Türk toplumunun göstermekte olduğu refleksler, büyük ve modern bir
Apr 19 36 tweets 5 min read
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma devrinden itibaren bu ülkede dört temel kimlik siyasetine rastlanmaktadır.

Bunlardan kronolojik olarak ilk sırada geleni, ilk bakışta şaşırtıcı görünebilecek olmakla beraber, nasyonalizm yani milliyetçiliktir.+ Bunun şaşırtıcı görünmesinin sebebi, milliyetçilik kavramından sadece Türk milliyetçiliğinin anlaşılmasıdır. Oysa çok-uluslu bir imparatorlukta Türklerden daha erken modernleşen Rum tebaanın “Yunanlılaşması” (1790-1830) ilk gerçek nasyonalizm tecrübelerinden biridir.
Apr 1 8 tweets 2 min read
Berkes ve Avcıoğlu aynı çevrenin (Yön Dergisi) insanları. ATÜT gibi bazı konularda ayrılsalar da son tahlilde merkezi devlet otoritesinin güçlenmesini modernleşmenin olmazsa olmaz şartı sayan, cumhuriyeti ve sosyalizmi bu tür bir devlet aygıtının üzerine oturtmak isteyen kimseler.
Buna karşılık Yön’den bir önceki onyılda çıkan Forum Dergisi çevresi, esas sorunu devletin tahkim edilmesi değil politik otoritenin üzerinde bir hukuk otoritesinin kurulması olarak değerlendirdiği için Sened-i İttifak’ı çok önemli bir merhale sayar. Hatta bu
Mar 22 14 tweets 2 min read
Bugün Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz durumu çok sayıda kimsenin art niyetli olmasa bile doğru biçimde okuyamadığını düşünüyorum.

Bir taraftan Zafer, diğer taraftan Dem Parti’ye yakın birçok isim, Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması karşısında oluşan infiale “Ümit Özdağ tutuklanırken neredeydiniz?” ya da “Dem’li belediyelere kayyum atanırken aklınız neredeydi?” gibi tweetlerle mesafe alıyor, çocukça bir “Madem öyle, bizden de böyle” tutumu takınıyorlar.

Arkadaşlar, Türkiye, her iki seçimde bir iktidarın el değiştirdiği,
Mar 20 12 tweets 2 min read
Yüz yıl önce bir aydın yabancı bir kültürden niş bir alıntı yaptığında, bu onun kalitesinin bir işareti olarak görülürdü. Bugün ise derhal o milletle gizli bir bağlantısı olduğunun, belki de onların hesabına çalıştığının işareti olarak görülüyor.
Bunun sebebi şudur: Çünkü yüz yıl önce okuma yazma imtiyazı küçük ve seçkin bir azınlığa aitken, okumayı bilenler düşünmeyi de bilirlerdi. Bir kitap, hatta bir gazete kamuya açıldığında, karşısında muhatap olarak süzebilen, seçebilen, nüfuz edebilen kafalar bulurdu.
Feb 15 17 tweets 3 min read
Biz Türkiye’nin sekülerleşme tarihini bugünün gözüyle değerlendirirken şöyle bir şablon kullanırız: Osmanlı İmparatorluğu’nda kaynağını dinden alan bir şer’i hukuk olduğu gibi, bir de kaynağını sultanların iradesinden alan örfi hukuk vardı deriz. Bu örfi hukuk geleneği sayesinde 19. Yüzyıl’a gelindiğinde Batı’daki haklar bildirgesi metinlerini andıran Tanzimat ve Islahat fermanlarının çıkarıldığını, her dinden tebaaya eşit şekilde uygulanan yasama faaliyetinin mümkün hale geldiğini söyleriz. Bu yol izlenerek nihayet bir anayasa yapılmış, meclis açılmış
Feb 10 14 tweets 2 min read
İnsanlar dayanılmaz baskılara maruz kaldıklarında değil, dayanılabilir baskılara maruz kaldıklarında isyan ederler. Dayanılmaz baskılara maruz kalanlar, güçleriyle birlikte umutlarını da kaybedecekleri için, bütünüyle siner ve her şeyden vazgeçerler. Dünyanın birçok yerinde, ama en çok Türkiye gibi ülkelerde, solun yaptığı en büyük analiz hatası buradadır.

“İşler artık insanların dayanamayacağı hale geldi, bu böyle gitmez” denerek beklenen devrimler, neredeyse istisnasız olarak, her zaman mevcut durumdan çok daha baskıcı
Feb 7 26 tweets 4 min read
Empedokles’ten Aristoteles’e, İbn Sina’dan Katip Çelebi’ye dört unsur ve toplumsal sınıflar (flood) Image Felsefe tarihinin en eski ayrımlarından biri, tekçi (monist) ve çoğulcu (plüralist) yaklaşımlar arasındadır.

Bu ayrım, evrenin ya da varlığın ilk yapıtaşını su, hava ya da ateş gibi bir tek unsura indirgeyen Thales, Anaksimenes ya da Herakleitos’a karşı, her şeyin temelinde
Jan 26 23 tweets 4 min read
Ben tarih okumaya başladığımda, muhtemelen kelimelerece dökebilecek kadar berrak şekilde farkında olmadığım, mutlak bir ilerleme inancına sahiptim.

Mesela gazetecilik tarihini mi inceleyeceğim? Elbette günümüzden yüz küsür yıl önce çıkan gazeteler, gerek estetik, gerek içerik+ bakımından bugünkülerden daha basit şeyler olacağını farz ediyordum.

Sonra bu metinleri inceledikçe gördüm ki içlerinde fikren bana en yakın olanlar bir yana, en uzak olanlar bile çağımızdaki örneklerinden fersah fersah üstündü. Hatta günümüz gazeteleri, 100-120 yıl önce
Jan 19 26 tweets 4 min read
Türkçede 19. Yüzyıl’ın sonlarına kadar ilim kelimesi dini bilgi anlamında kullanılırdı. İlim sahibi kimseye âlim denirdi ve ilimle âlimin her ikisi de geleneksel devlet ideolojisini temsil eden medrese kurumuyla ilişkilendirilirdi.

Bu bilgi ve öğretmen çeşidinin halk katındaki+ alternatifleri ise irfan ve arifti.

İrfan medrese yerine hayatta, dolayısıyla lonca ya da dergâhta edinilebilecek bir bilgi çeşidiydi. Bazen derviş, bazen baba, bazen dede suretinde karşımıza çıkan arifler de birer kitap adamı olmaktan çok hayat adamıydılar.+
Dec 26, 2024 30 tweets 4 min read
Buyrun ikinci bölüme ⬇️ En son 13. Yüzyıl’ın Anadolu’da Mevlevilik ve Bektaşiliği doğururken Suriye’de Selefiliğin temellerini attığından söz etmiştik. 13. Yüzyıl, Moğol istilası demektir. O zaman ikinci bölüme de buradan başlasak gerektir.
Dec 21, 2024 65 tweets 9 min read
İslam Mezheplerinde Sağ ve Sol (flood) ⬇️ Image Yaşar Nuri Öztürk, Hallac-ı Mansur hakkındaki kitabının çıktığı günlerde kendisiyle yapılan röportajlardan birinde “Hallac İslam’da solu temsil ediyor” demişti: “Çünkü Hallac Karmatîdir. Proleter çocuğudur.”
Dec 14, 2024 43 tweets 6 min read
Günümüzde resmi ideolojinin artık Kemalizm’den ziyade bir tür neo-İttihatçılık şeklini aldığı sık sık dile getiriliyor.
Bu teorik kaynaklarıyla tahlil edilmeye değer bir konu. Hep beraber inceleyelim. Image
Image
Öncelikle İttihatçılıktan neyin kastedildiğini netleştirmek gerekiyor, zira İttihatçılığın dış politikası gibi iç mantığı da Balkan Savaşları’ndan sonra epeyce değişmiştir.

19. Yüzyıl’ın sonlarında yola din ve etnisite farkı gözetmeksizin bütün imparatorluk halklarını Osmanlı
Dec 11, 2024 14 tweets 2 min read
Hukuk ve devlet, muhtemelen ortak bir kökenden türeyip sonradan ayrığmış olmaktan ziyade, başlangıçta farklı kökenlerden evrimleşip sonradan ortak bir çatı altında buluştular ya da buluşmaya çalıştılar. Bu çaba devam ediyor. Bir zamanlar devletin, tek bir kuşak içinde olmasa bile zamana yayılmış bir çeşit sözleşme/mukavele’nin ürünü olduğuna inanılırdı. Bu teori, uygarlığa yaptığı bütün katkılara rağmen, ortaya çıktığı andan itibaren ciddi eleştirilere uğramıştır. Devletin kökeninde sözleşmeden
Oct 26, 2024 8 tweets 2 min read
Dumlupınar’da (1922) Fransa’dan aldığımız kamyonları kullanmış olduğumuz doğrudur; fakat bunun sebebi bütün Kurtuluş Savaşı boyunca Fransa’yla dost olmamız değil, bir yıl önce (1921) kazandığımız Sakarya zaferinin ardından Fransa’nın Ankara Hükümeti’yle sulh yapmış olmasıdır.+ Mütareke yılları (1918-1923) boyunca gerek İstanbul, gerekse Ankara hükümetlerinin İtalyanlarla iyi geçinmiş olduğu doğrudur; fakat bunun sebebi umumi harpten önce İngilizlerin İtalyanlara vaat ettikleri toprakların, savaştan sonra Yunanlılara bırakılmış olmasıdır.
Oct 6, 2024 11 tweets 2 min read
Tarihsel metin okumalarındaki ilk ders şudur:

Bir metinde belirli bir topluluk hakkında ne söylendiği ile o topluluğun bugünkü resmi adına hangi anlamın yüklendiği apayrı iki konudur. Bunun ayırdında olmayan hiçbir çözümleme ciddiye alınmaz. Günümüzün Türkiye Türkleri, kendisine tarih boyunca Türk demiş insanların torunları değildir.

Fakat tarih boyunca -bugün Türkçe olarak adlandırdığımız- dilin çeşitli versiyonlarını konuşmuş insanların torunlarıdır.

“Türk” kelimesini 17. Yüzyıl’da hangi anlamda kullanmış +