Turizm terörü öyle bir boyuta gelmiş ki… Resmen bizler ayakta uyurken, adamlar yeni doğan bebek çetesi vakası gibi bir sistem kurmuşlar. Ülkemize gelen yabancı turistleri, kaldıkları otellerden hastanelere sevk ediyorlar ve bunlar üzerinden her ay yabancıların sigorta sistemini milyon dolarlık vurgunlarla dolandırıyorlar. Bu yüzden yurt dışında Türkiye tatillerini önermiyorlar. Bu insanlar hem ülkeye gelen turizm sektörünü yok ettiler, hem de ekonomiyi öldürdüler çünkü doymuyorlar. İddiaya göre :))) bunlardan bir tanesi de “Side Star Elegance” ile Antalya Manavgat’taki Barut Hemera Otel. Şimdi sizlere öyle bir sistem anlatacağım ki… Kanınız donacak. Side Star Elegance ve Barut Hemera Otel, Antalya’da bilinen ve birçok siyasi bağlantısı olduğu söylenen otellerden biri. Bu otelin anlaşmalı olduğu pek çok özel hastane var; ve anlaşmalı olan özel hastanelerin sahibi de otel sahipleriyle aynı kişi. Bu hastanelerden biri de Özel Akdeniz Hastanesi. Zaten hastanenin adını Google’a yazıp yorumlara baktığınızda her şey apaçık ortaya çıkıyor: Ülkemize tatil için gelen turistler, daha öksürdükleri anda hastaneye yatırılıp nasıl söğüşlendiklerini ve mağdur edildiklerini tek tek kendi yazdıklarıyla anlatıyorlar.

Yabancı uyruklu, Özbek, diplomasız doktor By Fatima’yı tanıyalım… Kendisi Ankara’da bir güzellik merkezi işletiyor. Güzellik merkezinde sahte dolgu ve botoks yapıyor… Boş zamanlarında Ankara’dan İstanbul’a geliyor. İstanbul’da Skyland denen yerde ruhsatsız bir şekilde klinik hizmeti verip, faturasız, belgesiz, kayıtdışı paraları günübirlik toplayıp hepsini bir çantada Ankara’ya götürüyor… Bu kadın sırtını kime yasladı da hiçbir şekilde müdahale edilmiyor? En kötüsü ise, işlem yaptığı kişiler sahte dolgu ve botoks zehirlenmesinden hastane köşelerine düşüyor… By Fatima, Türkiye’de oturum belgesi ve izni olmadan Ankara’da evlere hizmetçi yollayarak ticari kariyerine başlıyor. Evlere gönderilen hizmetçiler de yine kendisi gibi oturum izni olmayan yabancı uyruklu mülteciler… Ama By Fatima nasıl birisiyle tanışıyorsa, böyle bir sektörden bir anda güzellik merkezi işine geçiş yapıyor ve iki yılda milyonlarca liralık servete ulaşıyor. Bu serveti yaparken de yine kayıtdışı, kaynağı belirsiz, bir şekilde elde ediyor. .

Bu fotoğraflarda gördüğünüz kadın, yabancı uyruklu ve diplomasız “doktor” Fatima Azimoğlu. Ankara’nın göbeğinde, güzellik merkezi adı altında, hiçbir yetkisi olmadan dolgu ve botoks işlemleri yapıyor. Aylar önce bu kadının bilgilerini yetkililere bildirmeme rağmen, hâlâ serbestçe çalışmaya devam ediyor. Denetime giden Sağlık Bakanlığı ekibinde rüşvet alan kişilerin olabileceğinden şüphelenmeye başladım. Bugün, bu kadının diplomasız bir şekilde kendisini doktor olarak tanıtıp yaptığı işlemler sonucunda genç bir kadın botoks zehirlenmesi nedeniyle ölümden döndü. Devlet kurumlarının harekete geçmesi için illa birinin ölmesi mi gerekiyor? Şimdi size yaşanan olayları tüm detaylarıyla anlatıyorum…


Bu süreçte yaşadıklarımı buraya yansıtamadığım o kadar çok şey var ki… Aklımı yitirmek üzereydim.
Botokstan zehirlendiğimi bilmediğim için vücudumda başlayan kas ağrılarıyla mücadele ediyordum. Kollarımı kullanamıyor, boynumu tutamıyordum. Bildiğiniz felçli bir insan gibiydim. Birinin desteği olmadan yataktan kalkamıyor, yemeğimi bile kendim yiyemiyordum. Bu sebeplerle hastaneye başvurdum.

İlk olarak kaslarımda bir rahatsızlık olduğundan şüphelendiler. Önümde birçok kas hastalığı seçeneği vardı ve artık “Kas hastasıyım” diye kabullenmeye çalışıyordum. İlk olarak iğne EMG çekildi; vücuduma elektrik verilip reflekslerim kontrol edildi. Daha sonra kaslarımda ne olduğunu anlayabilmek için iğneler sokuldu. Zehir baştan aşağı yayıldığı için kaslarda anormallik gözüküyordu.

Devletimize yapılan 170 milyonluk vurgunu burada açık ve net bir şekilde paylaşıyorum. Bu vurgunlarla ekonominin düzelmesi mümkün değildir. Paylaştığım şahıslar örgütlenerek birçok sektörü ele geçirmiştir. İncelendiğinde, bu paranın kat kat fazlasının ortaya çıkacağı açıktır. Biz ise sabah akşam köpek gibi çalışıp vergimizi ödüyor ve bir şeylerin düzeleceğine umut ediyoruz. Biliyorsunuz ki, güzellik merkezlerindeki olaylar patlak verdikten sonra ülkeye nereden geldiği belirsiz paraları aklamak için yeni bir sistem kurmaları gerekiyordu. Bu sistem, eğlence sektörü ve vinç taşımacılığı üzerinden işlemeye başladı. Burada paylaştığım konuşmalarda da gördüğünüz gibi, bakkaldan sakız alır gibi milyonluk sahte faturalar kesiliyor. Bu konuşmalar, yapılan vurgunun sadece ufacık bir kısmı. Ciddi boyutta düşünüldüğünde, devlete ve ekonomiye verilen zararı hayal edebiliyor musunuz?

Yeni doğan bebek çetesinin birçok hastaneyi ticarethaneye çevirmesi ve her yerde olduklarının en büyük kanıtını Ömer bebeğimizin başına gelenlerden anlayacaksınız. Ailesinin bile alınmadığı odalara pizzacılar kutularla girip çıkıyor ve Ömer bebek şu an hâlâ yoğun bakımda.Ömer’in başına gelenleri hep birlikte okuyalım!
Sayın Alp Kılınç :

1-Eşim ile birlikte doğum maksadı ile 19.11.2024 tarihinde Gebze Medicalpark Hastanesine Saat 08.00 - 08.30 sularında giriş yaptık. Yatış biriminden yatış işlemlerini yapıp doğum ücreti olan 28.000 ₺ yi ödedik. 

2-Tüm işlemlerin sonuçlanmasına müteakip işlemlerimizi yapan görevli bize eşlik ederek bizi 4.katta bulunan 411 numaralı odaya yerleştirdi.

Bundan 3 ay önce, hepiniz hatırlarsınız, Divane Cihangir adlı mekânda tacize uğradıkları için hesabı ödeyip gitmek isteyen 3 kız kardeşimiz, kapının önünde alıkonulup, dövülüp darp edilerek dışarı atılmışlardı. Peki, sonrasında ne oldu? Dükkan bir daha açılmamak üzere kapatılıp mühürlenmişti. Kadınlara şiddet uygulayan ve kendisini mafya sanan at hırsızları da gözaltına alınarak tutuklanmıştı.

30 yıldır hekim olarak çalışan birinin bana ilettiği ihbarı, yazıldığı şekilde sizlerle paylaşıyorum. Hepimizin gittiği hastaneler, devletin sağlık kurumları, tekel bayi gibi nasıl bir ticarethane haline dönüşmüş, hep birlikte okuyalım! Sayın Alp Kılınç,

Size yaklaşık otuz yıllık bir hekim olarak yazıyorum. Patlak veren özel hastaneler olayı var ya, işte o buzdağının sadece görünen yüzü. Bu, yalnızca yılanın kuyruğu. Oysa sorunu kökten çözmek ve vatandaşı bu kabustan kurtarmak için yılanın başını ezmek gerek. Bugüne kadar çok uğraştım ama sade bir vatandaş olarak hiçbir sonuç elde edemedim. Olayların nasıl bu aşamaya geldiğini anlatabilmek için size süreci en başından aktarmam gerekiyor.

Yeni doğan bebek çetesinin sadece 8 bin TL için bebekleri katlettiğine inanmıyorum. Bu olayın arkasında bambaşka bir şey yattığını düşünüyorum. Sapasağlam bebekleri üniteye yatırıp, devleti dolandırmak için kimse böyle bir pisliğin içine girmez. Bu olayın arkasında çok büyük bir ticaret ve yıllardır yapılan bir katliam olduğunu düşünüyorum. Bu dosyalar yakından takip edilmeli ve kamuoyu bilgilendirilmeli. Bundan birkaç ay önce de sürekli uzuvları eksik çocuk cesetleri bulunuyordu. Ve yine her zamanki gibi çabucak unutuldu.

13 yıl önce Kartal Hastanesi’nde yaşanan olayın da unutulmaması lazım. Bebekleri alıcıya çıkarır gibi makyaj yapıp, canlı canlı ciğerleri patlatılarak öldürülmüştü. Kartal Hastanesi’nde yaşanan skandalı ihbar eden hemşire F.H.’nin ifadesi şöyleydi:

"Hastanede bebekler düşük doğum ağırlıklı gösterilip SGK'dan bunun karşılığında ücret alınıyordu. Ya da 15 kişilik yere 25-30 bebek yatırılıyordu. Denetimden bebekler kaçırılıp hemşire lojmanlarında saklanıyordu. Bazen denetim ekibinin bakmayacağı düşünülen kattaki bazı odalara bebekler saklanıyordu. Ben de bunları zamanla evrak toplayarak, video çekerek belge oluşturdum. Basına ve yetkililere bildirdim."
Hastanede ne kadar zaman bu tip olayların yaşandığının sorulması üzerine F.H., "Bir yıldır hastanede çalışıyorum. Girdiğimden beri bu tür olaylar yaşanıyordu. Fakat daha önce de varmış. Zaten bununla ilgili aileler şikayetçi olmuş, konuya yargıya intikal etmiş" diye konuştu.

'SERVİSTE 20 BEBEK YATIYORSA EN AZ 15'İ SAĞLIKLIYDI'

Ülkede ağır bir denetimsizlik var. Şimdi, bu fotoğraflarını paylaştığım kişinin gerçek adı Leyla. Kendisini yabancı uyruklu bir doktor olarak ‘Leyli’ adıyla tanıtıyor. Pek çok kişinin gittiği kliniklerde doktor olarak çalışıyor ve işlemler yapıyor. Bu da yetmiyor; web sitesi açıp oradan da reklam veriyor. Kadın, yasak olan her yolu deniyor ve aylık en az 300-400 bin dolar kazanıyor. Ne vergisi var, ne levhası, ne de diploması! Ülkede eğitimsizlik, denetimsizlik ve sosyal çürüme o kadar derinleşmiş ki, neredeyse her sektör, bilgi ve donanımdan yoksun, diplomasız insanların eline geçmiş durumda. Bu durum, toplumun güvenliğini ve sağlığını riske atıyor, insanları kandıran, sorumsuzca hareket eden bir güruh yaratıyor. Bilgiye, deneyime, liyakate olan saygı azaldıkça, bu çürüme tüm yapıyı sarsan bir hale geliyor.

Discord, Telegram ve birçok sosyal medya uygulamasında kurdukları örgütlerle çocukların beynini yıkayan, onları katil olmaya teşvik eden, onlara görevler veren; hayvanların ve insanların öldürülmesi gerektiğini, kadınlara tecavüz edilmesini söyleyen C31K örgütünün elebaşı

’Hz. Ebu Cehil’in gerçek kimliği: C31K KİMDİR?
Çocuk pornosu yayan, çocuk pornosu ticareti yapan, hayvana işkence eden, dolandırıcılık ve uyuşturucu satışı yapan, kara para aklayan, şehitlere küfür edip şehit ailelerine tehditler yağdıran, cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Allah’a, Kur’an-ı Kerim’e, Kâbe'ye, ülkemizin kurucusu Atatürk’e, Türk bayrağına ve daha birçok dini-milli değerimize hakaret eden, PKK, IŞİD, FETÖ gibi terör örgütlerinin propagandalarını yapan, ülkemizin çeşitli yerlerini hedef alarak bomba patlatma tehditleri savuran bir terör örgütüdür.

Kazak zenginleri, Donald Trump'ın dostu, genç modeller ve Türklerin Babası'nın yatı üzerine yabancı basında yer alan bir haberi sizlere birebir aktarıyorum! Akdeniz’de Skandal: Polis Baskını, Kız Kaçakçılığı Şüphesi ve Amerika, Rusya, Türkiye ile Kazakistan Elitlerine Bağlantılar: Yeni Bulgular

Antalya. Türkiye’nin en seçkin sahil beldesi. Akdeniz kıyısına demirlemiş 450 ayak uzunluğunda bir yat. Savarona. Bu mega yat, kusursuz bir üne sahipti. Söylentilere göre Afrikalı bir kuğudan ismini almış ve Brooklyn Köprüsü’nün inşaatçısı John August Roebling’in zengin torunu için Hamburg tersanesinde inşa edilmişti. 1929 yılında, aile dünyanın “şimdiye kadar yapılmış en büyük yatını” inşa etmek için servetini harcamayı amaçladı.
1931'de denize açılan bu yat, 1934 yapımı Alman bilimkurgu filmi 'Altın'da, simyacıların denizaltı reaktörü kullanarak metalleri altına çevirmesi hikayesinde yer aldı.
Ancak yat, yüksek ithalat vergileri nedeniyle ABD'ye ulaşamadı.

1938'de, Türk hükümeti tarafından Cumhurbaşkanları Kemal Atatürk’e hediye edildi. Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntılarından Türkiye'yi ayağa kaldıran ve modern, laik bir Avrupa devleti yaratan eski bir askerdi. Ancak, Atatürk güvertede gezip manzarayı bir kadeh rakı eşliğinde hayranlıkla izlemeye uzun süre fırsat bulamadı; o yılın Kasım ayında karaciğer sirozundan hayatını kaybetti.  
Gemi, 1989 yılına kadar limanda harap bir halde bekledi; o yıl, yerel zengin iş insanı Kahraman Sadıkoğlu, gemiyi Türk hükümetinden kiraladı. Zengin turistler ve yerel oligarkları hedefleyerek, geminin restorasyonu için yaklaşık 50 milyon dolar yatırım yaptı ve gemiyi gecelik yaklaşık 30 bin dolara partiler için kiralamaya başladı.

Ancak 28 Eylül 2010 sabahı, yat tamamen yanlış nedenlerle yeniden ünlendi. Bir Türk askeri helikopteri yata indi. Polis, 16 lüks süiti bastı. Etrafa dağılmış halde prezervatifler bulundu. Rusya’dan 18 ile 23 yaşları arasındaki dokuz genç kadın, fuhuş şüphesiyle gözaltına alındı.  
Peki, teknedeki erkekler kimdi ve bağlantıları nelerdi?

LC Waikiki mağazası çalışanı Muhammed Yavuz, gördüğü mobbing nedeniyle intihar etti ve ailesine intihar etmeden önce yazdığı mektubu sizlerle paylaşıyorum : Semoşum;

Benim güzel karım seni hep çok sevdim bir çok yanlış yapsamda seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Seni ilk gördüğüm gün kendime söz verdim ve ben bu kadınla evleneceğim dedim. Özür dilerim hayatım sana verdiğim sözleri tutamadığım için. Beni affet diyeceğim ama olmuyor. Farzet artık dayanamıyorum. Aslında sen de birkaç gündür farkındasın ve sürekli neyin var diye soruyorsun neden bu kadar zayıfladın diye soruyorsun çünkü boğazımdan lokma geçmiyor her gün eve gelirken arabada ağlıyorum bu kararı verdiğimden beri sizleri yalnız bırakacak olmanın verdiği acıyı kemiklerimde hissediyorum. Yavrum son bir haftadır özellikle neredeyse hiçbir şey yemedim yiyemiyorum sadece ayakta kalabilmek için sıvı tüketiyorum su çay kahve belki bir şekilde vazgeçerim diye yüzünüze bakmaya utanıyorum kaç gündür. Özür dilerim seni ve denizi birde karnındaki bebeğimizi yalnız bıraktığım için özür dilerim seni çok seviyorum aşkım .

Aşağıda anlatacağım olayda ticarete dönen sağlık sektörünün gencecik bir hemşire kadının hayatını nasıl kararttığını anlatacağım. (İşini layıkıyla yapan doktorlarımıza sonsuza kadar minnettarız) 
20 aralik 2023’te kendisinin hemşire olarak çalıştığı Selin K. “İstanbul Cerrahi Hastanesi”nde 15 dakikalık bir operasyona giriyor.
Operasyon çok kısa diye operasyonu ciddiye almayıp  operasyona anesitezi doktoru girmiyor. Anestezi teknikeri Selin K.’yi bayıltıyor. Bu olayda Anaflaktik şok gelişiyor ve hastanın kolu kızarıyor.

Bugün herkesin bildiği İsmailağa cemaatinin desteği ile 5000 kişiyi mağdur ederek 600 milyon tl vurgun yapıp giden şirketi anlatacağım.  

Şirketin adı “Kainat Enerji”. 04.04.2024 tarihinde borç batağında olduğu için ‘borçlarını öderiz şuraya imza atarsan’ diyen sorumlular,  kandırdığı vatandaşa şirketi devrederek kayıplara karıştı. Şirketin tanımı insanlara enerji tarlası satarak onlara her ay düzenli olarak her ay kira ödeyeceklerini söyleyerek noter huzurunda satıyorlar.

Gülşah Durbay Manisa'da seçilen ilk kadın belediye başkanı oldu.

Kendisi Cumhuriyet Halk Partisi'nden adaydı ve genellikle köyde, tarlada halkın arasında, bütün herkesin yardımına koşan birisi olarak bilinir. Cumhuriyet Halk Partisi'nden aday dahi olmasa bağımsız aday olarak halkın ona olan güveni ve sevgisi dahilinde yine seçilecekti. En güzeli hiçbir zamanını boşa harcamamış, boş zamanlarında ise sadece okul okumuş birisiydi. Oy toplarken ve gezerken bütün herkes sevgiyle karşılamıştır. Çünkü birçoğu çocukluğuna kadar onu tanıyorlardı. Değişim için hepsi kendi evladını destekledi ve onun Manisa için en iyisini yapacağına inanıyorlardı.

Sosyetik yazar olarak tanınan Eylem Tok'un kaza yapan katil oğlunu kaçırması, kazazedelerin telefonlarını toplaması vs. hiçbiri şaşırtıcı değil, eğer kendisini tanırsanız. Bu rahatlığın ve gücün nereden geldiğini anlayacaksınız süleymancılara kadar uzanan bir yol katetmişler. Sahtekâr yazar ve Süleymancılar… Anlatacağım, hepsini anlatacağım.

Günlerdir malum kazayı konuşuyoruz. 17 yaşındaki T.C., ailesine ait lüks spor otomobille (iddiaya göre alkollü ve hatta başka maddelerin etkisinde) 29 yaşındaki Oğuz Murat Acı’nın ölümüne neden oldu.

Her geçen gün daha da korkunç bir detay ortaya çıkıyor. Yazar olarak anılan anne Eylem Tok, kazazedelere yardım etmek yerine oğlunu olay yerinden uzaklaştırıyor

Bu sapık pedofil, Onur Özkan adında, Gazi Ortaokulu'nda çalışan bir öğretmendi. Bir 8. sınıf kızla birlikte olduğu için tutuklandı. Hapise girdikten sonra Onur Özkan'ın başka bir 8. sınıf öğrencisiyle de mesajlaşmaları ortaya çıkıyor. Bu mesajlardan amacını anlamak mümkün. Özellikle özel ders verdiğinide düşünürsek, kaç öğrenciye buna benzer taciz ve mesajlar attı?

Erzincan'da büyük bir yıkım olacak. 5 milyon tonluk siyanürün toprağa bırakılmasının ağır sonuçlarını sizlere örneklerle anlatıyorum ; Dünyadaki resmi ve teyitli veriler altın madenlerinin yol açtığı felaketlerin başında siyanür sızıntısının geldiğini gösteriyor. Erzincan İliç’teki maden göçüğünün ardından dünyadaki siyanür sızıntısı facialarını derledim herkesin de anlayacağı bir dilden anlatıyorum,

Atatürk’ün yatı Savaronada reşit olmayan kızları iş adamlarıyla cinsel ilişkiye soktuğu ve organizasyon kurdugu iddia edilen ayrıca Epstein dosyasında adı geçen Türklerden Burak Yeneroğlu ve Teyfik Arif’i tanıyalım! Burak Yeneroğlu; DEVA Partisi'nden milletvekili adayı olan Mustafa Yeneroğlu'nun yeğenidir.
Kısaca bahsetmek gerekirse de Mustafa Yeneroğlu: 2015-2019 yılları arasında AKP İstanbul milletvekilliği yapmış ve 2020 yılında da Deva partisi kurucu üyesi olmuştur.

Türkiyenin en büyük Organ mafyası Yusuf Erçin Sönmez Kimdir ? Uluslararası organ mafyasının Türk lideri olarak tanınır. Binlerce kişinin böbreğini sattı.
186 ülkede Kirmizi Bülten'le aranan 'Frankenstein' lakaplı Türk doktor
Istanbul'da yakalandı.
Türkiye, Yusuf Erçin Sönmez adını 1997 yılında Ugur Dündar’ın Arena programında, "Yoksulların böbreklerini zenginlere satıyor" iddiasıyla duydu.
Sönmez 2000 yılına kadar Üç kez suçüstü yapılarak gözaltına alındı.
Ancak o, tam yedi yil sonra, yargı önüne çıktı. 1 yıl 10 gün hapis cezası aldı. Geçici süreyle meslekten men edildi. Sönmez aynı yıl çıkan yeni TCK'da iki yıldan az hapis cezalarının ertelenmesi hükmüyle serbest kaldı.

BÜTÜN DÜNYAYI KAHREDEN OLAYI BÜTÜN AYRINTILARI İLE AÇIKLIYORUM.

1- Araştırmalara göre küresel bir pedofili tarikatı var. #Epstein

İstedikleri şey ise "ADRENOCHROME"

Nedir bu "Adrenochrome"? 2-Adrenochrome, vücutta salgılanan adrenalinin oksitlenmiş hali yani kimyasal bir uyuşturucudur. Vücut bu kimyasalı korku veya heyecan sırasında gerçekleşen adrenalin patlaması ile salgılar.