Anılar, fotoğraflar, hatıralar ve olaylarla Türkiye’den Avrupa’ya uzanan 63 yıllık göç hikayesi…Kitaplar: Ötekilerin Başkenti / 11.Peron ✉️info@diasporaturk.org
5 subscribers
May 26 • 5 tweets • 4 min read
Henüz 26 yaşındayken, Almanya’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı intihar eden şair Semra Ertan, 42 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı.
Semra Ertan, 1956’da Mersin’de doğdu. Babası 1962’de Almanya’ya işçi olarak giderken geride eşini ve 4 çocuğunu bırakıyordu. Sonradan annesi ve bir kardeşi daha Almanya’ya gitti. Semra ve iki kardeşi bir süre daha Türkiye’de kaldılar. 1972’de ise tüm aile Almanya’ya taşındı.
Ablası onun çocukluğunu şöyle anlatıyor: Semra içine kapanıktı, neşeliydi ama şımarık değildi. Çocukluğumuz göçebe gibiydi. 1972’ye kadar ya ana yoktu ya baba, ya Türkiye’de ya da Almanya’daydık. Çocukluk yaşlarının en önemli çağlarında Semra depremli bir hayat sürdü. Semra içli bir kızdı. İçli oluşu yazdığı şiirlerden ve edebiyata düşkünlüğünden de ortaya çıkıyor. Çalışkandı. İlk gittiğimizde Almancası yoktu. O zamanlar Alman okuluna gidiliyordu. Semra önceleri okula pek uyum sağlayamadı. Sağladıysa bile sınıfta en arkada kalan kişi oldu. Annem ve babam kendisiyle yeteri kadar ilgilenemedi.
Semra evlenmek istiyordu. Hem mutlu bir yuvası olacak hem de kendisini şiirlerine verecekti. Evlendi ama birkaç yıl sonra eşinin ölümü onun için yıkım oldu. İradesi kuvvetli ve inatçı olduğundan çabuk toparlandı. Kendisini yetiştirmeye, geliştirmeye gayret etti, Almancasını çok iyi şekilde ilerletti. Geniş bir Alman çevresi edindi. Türklerden de hiç kopmadı. Başı ağrıyan ona koşuyordu. Semra sadece kendi sorunları için değil, başkalarının sorunları için de yaşıyordu. Bir süre tercümanlık ve teknik çizerlik yaptı. Ancak o dönemde başlayan işsizlik ve yabancı düşmanlığı onun buhranlarına yenilerini ekledi. Yabancı düşmanlığına karşı kendince mücadele veriyordu. Şiirler yazıp gazetelere, dergilere gönderiyor, mağdurlar için koşturuyordu.
May 12 • 6 tweets • 2 min read
❝Anne bizi birazcık unut.❞
Babam 1979’da bir kamyon parası biriktirmek için Almanya'ya gidiyor. Gider gitmez şimdiki eşiyle tanışıp orada ikinci bir yuva kuruyor. İkinci eş annemi istemiyor. Nihayetinde babam 1987'de gelip anneme artık evimizden gitmesi gerektiğini söylüyor…
Dedeme haber gönderiyor, gelin kızınızı alın diye. Dedem bir sabah gelip, biz uyurken annemi alıp gidiyor. Ben 11, kardeşim 8 yaşında. Babam bizi kendi anne ve babasına bırakmak istiyor en başta. Babaannem “al çocuklarını git” deyince, mecbur kalıyor bizi Almanya'ya götürmeye...
O yaşa kadar babamızı neredeyse hiç tanımıyoruz. En son 5 sene önce gelmiş, yalnızca bir gece kalmış bizimle. Haliyle yüzünü de hatırlamıyoruz. Ama artık veda zamanı… Ankara'dan Almanya'ya doğru arabayla yola çıkıyoruz. Arabada babam yabancı, analığım yabancı, kardeşlerim yabancı... Ankara'dan çıktıktan sonra her şey yabancı. Hatta korkularım, endişelerim bile...
Apr 20 • 4 tweets • 4 min read
Almanya Cumhurbaşkanı Walter Steinmeier, 22-24 Nisan tarihlerindeki Türkiye ziyaretine yanında 60 kilo “Alman usulü döner” ve bir döner ustasıyla birlikte gidiyor.
Yazar Eberhard Seidel’e göre “döner kebap”, Türk-Alman kültür tarihinin ortak bir parçası. Hatta ona göre döner kebap artık Türk değil, ama Alman da değil, melez bir şey... Almanya’nın en sevilen ulusal sokak lezzeti olarak gösterilen döner kebap, turizm rehberlerinde de “Almanya’dan dünyaya” sloganıyla tanıtılıyor.
Peki gerçekten “Alman döneri” diye bir şey var mı? Dönerin Almanya’daki hikayesi, İstanbullu bir misafir işçinin Berlin’de açtığı küçük bir büfede başlamıştı…
Kadir Nurman, 1961 yılında Almanya’ya giden ilk nesil misafir işçilerden biriydi. Önce Stuttgart’ta ardından Berlin’de çeşitli fabrikalarda çalıştıktan sonra 1972’de Berlin’de “City Grill” isimli bir döner büfesi açmaya karar verdi. Ancak dükkanı açtığı yer, istasyonun çok yakınında olduğu için insanlar genelde ayaküstü atıştırmalıklar tercih ediyordu. Nurman da geleneksel olarak tabakta servis edilen döneri, buraya uygun olarak ekmek arası olarak satmaya karar verdi. İçerisine biraz marul, soğan ve domates ekleyip 1,5 marktan satmaya başladı. Önce Türk işçiler daha sonra da Almanlar, dönerin bu tarzını çok sevdi. Açılan dönercilerin sayısı zamanla arttı ve ekmek arasına farklı salata ve sos çeşitleri de eklenince döner Almanya’da bugünkü halini almış oldu.
Nov 18, 2023 • 6 tweets • 4 min read
❝Kerstin, Sonja, Elisa ve Annemarie ismindeki dört arkadaş, 1983 yılında Stern Dergisi’nde çıkan yabancı düşmanlığıyla ilgili bir haberden etkilenerek bir sokak deneyi yapmaya karar verirler. Buna göre kılık değiştirerek Türk çocukları gibi görünecek ve Köln sokaklarında gezerek Almanların onlara karşı davranışlarını gözlemleyeceklerdir.
Öğretmenlerinin yardımıyla deneye katılmak isteyen 8 öğrencinin makyajları yapılır, saçları geçici boyayla boyanır ve Türk öğrencilerden onlara göre kıyafetler temin edilir. Artık her şey tamamlanmıştır. Kırık bir Almanca konuşarak mağazaları gezmeye başlarlar.
Nov 5, 2023 • 5 tweets • 3 min read
❝Carl Spitzweg’in 1839 yılında tamamladığı Almanya’nın en ünlü tablolarından “Yoksul Şair”, Kreuzberg’de yaşayan bir Türk işçi ailesinin evine nasıl gelmişti?
Alman sanatçı Ulay, 1970’li yıllarda misafir işçi ailelerinin karşılaştığı ayrımcılığa dikkat çekmek için ses getirecek bir sanat eylemi yapmak istiyordu. Berlin’deki Ulusal Galeri’de sergilenen “Yoksul Şair” tablosunu (ç)almaya karar verdi. Tabloyu bir süre önce tanıştığı Kreuzberg’de yaşayan Türk işçi ailesinin evine asmak istiyordu.
Hazırlıklarını tamamladı. Maria Abramović onu müze içerisinde fotoğraflayacak, Jörg Schmidt-Reitwein de kamerayla kayıt altına alacaktı.
12 Aralık 1976 Pazar günü, bir ziyaretçi gibi galeriyi dolaştıktan sonra güvenlik görevlilerinin boş bir anına denk getirerek “Yoksul Şairi” duvardan koparıp koşarak dışarı çıktı. Arkasından koşan görevliler ayaklarına nişan alarak ateş etmekte tereddüt etmediler.
Sep 24, 2023 • 5 tweets • 4 min read
Alman gazeteci Günter Wallraff, 1983 yılında sıra dışı bir iş yapmaya karar vermişti. Kılık değiştirip 2 yıl boyunca Türk işçisi “Ali Levent Sinirlioğlu” takma adıyla çalışacak, böylece misafir işçilerin çalışma şartlarını yakından görmüş olacaktı.
Siyah bir peruk ve lens taktı. Türk bir babanın Yunanistan’da büyüyen oğlu olarak Türkçesinin az olduğunu söyleyecekti. Tüm hazırlıklarını tamamladıktan sonra gazeteye ilan verdi: “Sağlam ve yapılı yabancı işçi iş arıyor. Ağır ve pis işlerde çalışırım. Ücret önemli değil.” İlk bulduğu işlerden biri inşaat işiydi:
“Bir inşaat firmasında işe başlıyorum. Bana buyrulan ilk iş, öteki işçilerden farkımı ortaya koyuyor. Öyle ya yerimin neresi olduğunu başından bilmeliyim! Tuvaletler temizlenecekmiş! Görevim işçilerin kullandığı en az 1 haftadır tıkalı olan tuvaletleri temizlemek…
Dizlerime kadar dışkının içerisindeyim. Şef bağırıyor: “Kovayı küreği al, temizle şurayı fazla sallanma.” İçeride inanılmaz bir koku var, işin sırf eziyet olsun diye verildiği belli. Ustabaşına gidip boruların tıkanık olduğunu, tesisatçıların girmesi gerektiğini söylüyorum.
Bana “Sen işine bak, düşünmeyi eşeklere bıraksan iyi edersin, ne de olsa onların kafaları daha büyüktür” diyor. Pekala! Elimde kova-kürek tuvalet temizlerken girip çıkanlar da oluyor. İki Alman laflıyor: “Hep aynı, bizim bokumuzu sizlere temizletiyorlar.”
May 1, 2023 • 11 tweets • 4 min read
Almanya iş tarihindeki en büyük grevlerden olan “Ford-Türk Grevi” 50 yaşında👇🏼
1973 yılında Ford’un Köln fabrikasında çalışanların sayısı 35 bine ulaşmıştı. Yunanistan, İtalya, Yugoslavya gibi ülkelerden gelen işçilerin arasında en kalabalık topluluğu Türk işçiler oluşturuyordu.
Misafir işçilerin büyük kısmı, koşulları ağır olan alt pozisyonlarda çalıştırılıyordu. Ücret konusunda eşit olmayan bir düzen vardı. Misafir işçilerin saatlik ücreti Alman işçilere göre daha düşüktü. Ve yıllık izin süreleri yetersizdi. İzin süresinin 1 haftası yollarda geçiyordu.
Dec 17, 2022 • 6 tweets • 2 min read
❝Yıl 1977… Ben o zamanlar daha 7 yaşındayım. Annemle babam Almanya’da çalışıyor, ben de dedem ve anneannemle Türkiye’de kalıyorum. Kardeşimin doğduğu haberini alınca Almanya’ya gitmeye karar verdik ve başladık hazırlıklara. Gitmemize az kala dedem elinde bir kağıtla eve geldi…
Üzerinde bir takım çizgiler vardı, yarım yamalak okuma bilgimle ilk önce Sofya yazısını okudum. Devamında Yugoslavya yazıyordu ve Köln’e kadar uzanan bir güzergâhta devam ediyordu. Dedem vakti zamanında Köln’e giden bir arkadaşından almıştı bu eski zaman navigasyon bilgisini. 😊
Nov 26, 2022 • 7 tweets • 2 min read
❝Dedem zamanında işçi olarak Almanya’ya geliyor, babam da onun peşinden üniversite eğitimi için gidiyor. Hem okuyor hem çalışıyor. Bir yandan annem ve ablamlar da babamın yolunu gözlüyor. Aradan yıllar geçiyor, ben yaklaşık 3 yaşındayken biz de Almanya’ya taşınıyoruz...
Annem hiç dil bilmediği ve korktuğu için bizi kreşe göndermiyor. Sadece zorunlu olduğu için ilkokuldan önce, son 6 ay gidiyoruz. Okula başladığımda neredeyse hiç Almanca konuşamıyor, hiçbir şey anlamıyorum. Ama öğretmenim çok ilgileniyor, göz hizama eğilip benimle özel çalışıyor.
Nov 24, 2022 • 6 tweets • 2 min read
❝1972 yılıydı, Hollanda’da yaşıyorduk. Vlaardingen’deki bir okulda Türkçe dersleri verilecekti. Başvurumu yaptım ve kabul edildim, artık çok sevdiğim mesleğime geri dönüyordum. Okulda 86 Türk öğrenci vardı ve ben onlara Türkçe öğretecektim. Heyecandan içim içime sığmıyordu...
Sınıfa ilk girdiğimde öğrencilerin hepsi ayağa kalktı. Hollandalı öğretmenler şaşırmıştı. Öğrenciler Hollanda’ya geldikleri halde kendi adetlerini unutmamışlardı. Gerçekten okula başladığıma o kadar mutlu oldum ki, sanki Hollanda’da değil Türkiye’de ders veriyormuş gibiydim.
Sep 24, 2022 • 4 tweets • 1 min read
❝Yıl 1974, yer Berlin. O akşam yılbaşı gecesi. Alman komşumuz Oma (gözlüklü), 5 çocuklu anneannemin kapısını çalıp annemi ve ablasını (annem ortada, ablası ise önde en sağda) kendi evlerine davet etmiş, gelin bizimle oturun, birlikte yılbaşı yemeği yiyelim diye…
Anneannem yakın komşusu olduğu için müsaade etmiş gitmelerine. Oma’nın Amerika’daki kızı ve damadı da o akşam oradalar. Çocukları olmuyormuş ve meğer Oma annemi onlara göstermek için çağırmış. Bizimkilerin hiçbir şeyden haberi yok. Annem çok uslu ve utangaç bir çocuk…
Sep 19, 2022 • 10 tweets • 3 min read
Yıl 1974… Hollanda’nın küçük bir kasabasında yaşayan Diny ve Arie Beukel çifti, sahibi oldukları domates serasında çalıştırmak üzere işçi aramaktadır. Bir tanıdıkları aracılığıyla Hollanda’da “turist” olarak bulunan Türk işçileri seraya davet ederler...
O dönem resmi mukavelesi olmayan işçiler, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde turist ya da kaçak işçi olarak anılmaktadır. Asıl mesleği hemşirelik olan Diny, işçilerin kalabilmesi için seranın bitişiğindeki bir kulübeyi pansiyon olarak hazırlar.
Sep 17, 2022 • 9 tweets • 3 min read
❝70’lerin sonuna doğru Almanya’ya işçi olarak gidiyor babam. Orada kalmak için Alman bir kadınla evleniyor, sonra ayrılıyor. Bir süre sonra İzmir’de yaşayan annemle severek evleniyor. Ancak vize çıkmadığı için annemi Almanya’ya götüremiyor. Biri İzmir’de, biri Berlin’de...
Annem en sonunda “Bu böyle olmayacak” deyip babamın kesin dönüş yapmasını istiyor. O sırada Ford’da çalışan ve kazancı iyi olan babam, bunun üzerine dönmeye karar veriyor. Ancak tahmin etmediği bir şey oluyor. Yıllar önce boşandığı eski eşi babamdan bir kızı olduğunu söylüyor...
May 29, 2022 • 6 tweets • 4 min read
Solingen’in Mitte semtindeki bu boşluğun yerinde bundan 29 yıl önce iki katlı bir ev vardı. Neo-nazilerin kundakladığı evde Amasyalı Genç ailesi yaşıyordu. 28 Mayıs 1993 gecesinin o evdeki son geceleri olduğunu kimse bilemezdi...
1980’li yıllar “Nazi Rocker”, “Eski Savaşçılar”, “Yabancıları İmha Komandosu” gibi örgütlerin ırkçılığı körüklediği yıllardı. Hemen her gün bir ırkçı saldırı haberi geliyordu. 1984’te Satır ailesinden 7 kişinin hayatını kaybettiği Duisburg yangınının failleri hala bulunamamıştı.
Dec 26, 2021 • 7 tweets • 2 min read
❝Babam, karayolu seyahatlerimizde yolda zor durumda kalanlara mutlaka durup yardım ederdi. Otomobil arızasından anlardı ve yapılacak bir şeyse tamiratı yapar yola öyle devam ederdi. Bir gün Yugoslavya’da uzunca bir konvoy oluşmuştu. Yaklaşınca gördük ki bir işçimiz kaza yapmış…
Henüz ambulans gelmemişti ve eli yüzü kanlar içerisinde olan adam yattığı yerden çaresizce etrafına bakınıyordu. Babam hemen arabayı park etti ve birlikte yanına gittik. Yalnız olduğunu öğrendik. Babam adama “senin için ne yapabilirim?” diye sordu.
Oct 30, 2021 • 25 tweets • 6 min read
31 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ve Almanya arasında imzalanan iş gücü anlaşmasının üzerinden bugün tam 60 yıl geçti. Bugünün anısına bir seçki hazırladık. Fotoğraflar, hatıralar ve hikayelerle 60 yılın kısa özeti… 🌿
❝Sağlamlar çürüklerden ayrılıyor. 5 kişiden biri sağlam çıkmıyor. Aralarında 8 yıldır bekleyenler var.❞
(John Berger, Yedinci Adam)
1973 yılında Köln’deki Ford Fabrikası’nda çalışanların sayısı 35 bine ulaşmıştı. Yunanistan, İtalya, Yugoslavya gibi ülkelerden işçilerin bulunduğu fabrikada en kalabalık topluluğu yaklaşık 12 bin kişiyle Türkiye’den gelen işçiler oluşturuyordu...
Misafir işçilerin büyük kısmı, koşulları ağır olan alt pozisyonlarda çalıştırılıyordu. Ücret konusunda eşit olmayan bir düzen işliyordu. Misafir işçiler 7,15-8,24 mark arasında saatlik ücret alırken Alman işçiler 8,98-10,59 mark arasında kazanıyordu.
Feb 10, 2021 • 11 tweets • 4 min read
❝Annem ve babam 1959 yılında İtalya’nın Trieste limanında tanışmışlar. Annem bir Hırvat… Hırvatistan’ın Rijeka şehrinde yaşarmış. Babam da Türk bir denizciymiş. O yaz babamın çalıştığı gemi Trieste limanına demirlemiş ve aynı günlerde annem de haftasonu gezisi için oradaymış...
Limanda birbirlerini görmüşler ve ilk görüşte aşık olmuşlar. Biraz İngilizce, biraz İtalyanca anlaşmışlar, birlikte şehri gezip dolaşmışlar. Çok geçmeden ayrılık vakti gelmiş. Babam annemin ev adresini alarak vedalaşmış. Annem Rijeka’ya, babam da gemisine geri dönmüş.
Dec 27, 2020 • 10 tweets • 6 min read
1972 yılında Berlin’deki Zoo Tren İstasyonu’nda 17 metrekarelik küçük bir dönerci açan Kadir Nurman, yıllar sonra “ekmek arası dönerin mucidi” olarak anılacağını hayal bile edemezdi. Nurman, Almanya’ya 1961 yılında konuk işçi (gastarbeiter) olarak gitmişti...
Önce Stuttgart’ta ardından Berlin’de çeşitli fabrikalarda çalıştıktan sonra 1972’de Berlin’de “City Grill” isimli bir dönerci açmaya karar verdi. Ancak dükkanı açtığı yer, istasyonun çok yakınında olduğu için insanlar genelde ayaküstü atıştırmalıklar tercih ediyordu.
Dec 26, 2020 • 4 tweets • 4 min read
Hollandalı fotoğrafçı Robert de Hartogh, 1970’li yıllardan itibaren Rotterdam’da yaşayan Türklerin fotoğraflarını çekmeye başladı. Evler, iş yerleri, okullar, kurslar, kermesler ve günlük hayat üzerinden çektiği fotoğraflar bir döneme ışık tutuyor. 🌿
Dec 20, 2020 • 11 tweets • 4 min read
❝1969’un 27 Kasım’ında Münih Tren İstasyonu’nda meraklı bir bekleyiş vardı. Güneydoğu Avrupa’dan Almanya’ya gelecek 1 milyonuncu işçi bekleniyordu. Birkaç gün önce Atina ve İstanbul’dan yola çıkan trenlerden hangisi Münih’e önce varırsa 1 milyonuncu işçi o trenden inecekti...
5 yıl önce 1964 yılında Güney Avrupa’dan gelen 1 milyonuncu işçi Portekizli Armando Rodrigues olmuş, kendisine Zündapp marka bir moped hediye edilmişti. Bu kez peronun ortasında, beyaz örtülü bir sehpanın üzerinde üstten kolçaklı Schaub-Lorenz marka bir televizyon bekliyordu.