Samet Aybaba'nın genel olarak tartışmaya açılması ve eleştirilmesi son derece normal ve beklenen bir şeydi ama ben yine aynı yerdeyim, bugün takımın başında Avrupanın en iyi direktörü de olsa sonuç değişmeyecekti. Fakat gözden kaçan bir hususu da anlatmak istiyorum+ Aybaba, geçen ay yaptığı basın toplantısında 2 konuda beni şüpheye düşürdü. Neydi o açıklamalar? "Beşiktaş, kontra atak oynamaz. Beşiktaş, sahayı yönetir. Yusuf Sarı, iyi bir oyuncu ama Beşiktaş'ın planlamasında kontra atak diye 1 oyun yok. Yusuf Sarı ile hiçbir görüşmem olmadı."

Bu maçı unutanlara, yaşı yetmediği için mevzuları bilmeden yazanlara çok ama çok kızıyorum. Bu maçtaki penaltı basit bir penaltı değildi. Bu karşılaşmaya iki takım hangi ruh haliyle girdi, neler oldu anımsatmak lazım. Şimdi en baştan yazalım. Bu sezon Beşiktaş'ın feda sezonudur.

https://twitter.com/siyahbeyazarsiv/status/1695179242261172637

Demirören sonrası Orman yönetiminin yüzlerce haciz dosyasıyla kulübü devraldığı bir dönem. Beşiktaş'ın öz çocuğu denilen nihat'ın bile kulübü icraya verdiği bir dönem. Yaz döneminde birçok hocanın başına geçmek istemediği bir takım. İsmail Er'in kulübün önüne dayanan haciz+

Sezon başında 21 takımlı ligi "kendimce" protesto etmek adına bir karar almıştım. Beşiktaş'ın lig maçlarını takip etmeyecek sadece avrupa maçlarını izleyecektim. Taraftarlık duygularımı törpüleyecektim. Avrupadan ışık hızında elenince ortada kaldık:) ama kararımdan dönmedim tabi. Geçen süreçte, uzaktan takımı gördükçe ne kadar doğru bir karar aldığımı bir kez daha anladım. Şu transfer dönemi bile başlı başına bir kara film. Şimdi biraz geriye gidelim. Geçen sezon son maçın ardından Sergen hoca güzel bir konuşma yapmıştı. Herkes de konuşmayı beğenmişti.

Pandemiye kadar taraftarlık ile holiganlık arasında gidip gelen bir çizgim vardı. Salgından sonra hayatımla ilgili bazı radikal kararlar aldım. Evimi, yaşam tarzımı, beslenmemi, ilgi alanlarımı değiştirmeye başladım. Şu ana kadar öğrendiğim, tutkulu taraftarlıktan uzak durulmalı. Mesela şu an İngiltere'de yaşasaydım ve bir Arsenal taraftarı olsaydım kesinlikle böyle düşünmezdim. Ülkedeki futbol iklim(sizliğ)inden tiksindim artık. İçinde yaşadığımız için belki farkına varmıyoruz ama gerçekten her açıdan boka batmış bir futbol düzenine sahibiz.

Arkadaşlar kanalıma hoşgeldiniz. Bu tivit zincirimde birçoğumuzun hayali olan bahçeli müstakil eve geçtiğinizde nelere dikkat etmeniz gerektiği hususunda yaşadığım tecrübeleri paylaşacağım. En başta eviniz için ayıracağınız bütçeyi doğru belirleyin. Doğru bütçe = Tahmini bütçenizin en az iki katı

Online alışveriş ile mağazadan alışveriş arasında seçim yaparken belirlediğimiz bazı kıstaslar var. Birçok ürünü doğrudan internetten alıyoruz. Ama bazı ürünleri mağazadan, gözlemle almak istiyoruz. Bu da normal. Ama artık benim için fiziksel alışveriş zulme dönüşmeye başladı. Geçen ay ankastre seti almaya karar verdim. İnternetten fiyatları araştırdım, birkaç markanın mağazasını gezdim ve bir üründe karar verdim. Mağazadan gittim siparişimi verdim. Ürünün 10 gün sonra teslim edilip kurulacağı söylendi. 10 gün sonra arayıp özür dilediler.

Bugüne kadar sinemada izleyip kalbinizin deliler gibi çarpmasına sebep olan en seksi sahne neydi? Benim için en etkileyici olanı Spanglish filminde rüzgara karşı dalıp giden muhteşem Paz Vega'nın uçuşan saçlarıydı.

Koronavirüs ile ilgili şimdi size şahane bir tespit yapıcam. Yemin ediyorum bak, okuyunca bana hak vereceksiniz. Tamamen organik, %100 doğal tespit. Her türlü bilimsel görüşe açık, irdelenmesi gereken harika bir düşünce biçimi. Üzerine çikolata sosu döküp yalamak isteyeceksiniz. Reklamını yaptığım bu doğa harikasının özeti şudur. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere bu salgın hiç bitmeyecek, sürü bağışıklığına kadar bu iş sürer, 15 yılımız heba oldu falan her türlü olumsuz senaryoyu çöpe gömün.

Sinema salonları bundan önce çok büyük tehditlerle, düşmanlarla savaştı. Video kaset dönemi, divx-dvd-bluray teknolojileri, disk depolama, internet erişilebilirliği, video stream siteler...vs hepsine meydan okundu ama pandemiye yenik düşülüyor. Bu yenilginin en önemli sebebi ise son 20 yılda evrim geçiren salonların büyük ticari işletmelerin eline geçerek avm içindeki basit bir ticari alan haline dönüştürülmesinden kaynaklanıyor.

Beşiktaş tarihiyle ilgili bizim jenerasyon da dahil, büyük bir kısımda yanlış bir algılama biçimi var. Ben bunu gördükçe elimden geldiğince müdahale etmeye çalışıyorum ama pek başarılı olduğum da söylenemez. Nedir bu yanlış algı? Kısaca özet geçeyim. Şimdi ne zaman Beşiktaş nostaljisi yapsak 80'lerin sonuna, 90'ların başına gidiyoruz. Metin-Ali-Feyyaz, Gordon Milne, Süleyman Seba başlıca mitlerimiz. Başarının mimarları dendiğinde, 3 yıl ardı ardına gelen şampiyonluklardan söz edildiğinde akla gelen anahtar kelimeler bunlar.

Anteplice testimiz başlamıştır...

Anteplice Soru 1: "Sen saa pişir sen saa yi" ne demektir? Anteplice Soru 2: "Bedenine Fransız topu deyesice" bedduasının kaynağı nedir?

Dünyada en üst düzey önlemli hapishaneden bile kaçan mahkum vardır. Bilmem kaç trilyonluk şifreyle korunan bankalar, kasalar, özel kurumlar. Hepsine sızılır, hepsine müdahale mümkündür. Çünkü mükemmel sistem diye bir şey yoktur. İnsanın inşa ettiği her şeyde insani hatalar vardır Sorun hatada değil, hatanın geliyor olduğunu görüp de önlemini almayan kurumlarda, kişilerde. Yakın zamanda yaşanmış sürüsüne bereket olay var. Sony'nin ps3 zamanında psn hesaplarını çaldırması mesela. Müthiş bir hatalar zinciri. Kısaca anlatayım size.

Çok sevdiğim, bende yeri çok özel olan yönetmen Costa-Gavras’ın 1965 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filminin en sevdiğim whodunit “katil kim” temalı bir polisiye olmasına çok şaşırdım. Compartiment tueurs harika bir film, tavsiye ederim.
imdb.com/title/tt005905… Yönetmenin eşsiz filmleriyle tanışmamış arkadaşlara yol göstermek adına en sevdiğim filmlerinin linkini de usulca buraya bırakıyorum
imdb.com/title/tt195116…

Bugün sabah ev ahalisinden biraz erken uyandım. Erken dediğim de sabah saat 9'u geçiyordu yataktan kalktığımda. Hazır tepeme çıkan çocuklar yokken sakince bir film izleyeyim dedim. Arşivi karıştırırken karşıma çıktı, eskilere gittim. Can't Buy Me Love, ismini The Beatles'ın meşhur şarkısından alıyor. Filmin giriş müziği de zaten bu şarkıyla açılıyor. Film, 80'lerin adeta bir resmi geçidi. Akranlarımın birçoğunun çok çok iyi anımsadığını düşündüğüm bir film. Peki film çok mu iyi de unutmuyoruz? Alakası yok:)

Genellikle gs muhabirlerinde gözlemlediğim hastalıklı bir durum var. Yaptıkları haberlerde, takımla ilgili bir gelişmeyi hemen analiz ederek allayıp pullayıp servis ediyorlar. Çok basit bir mevzudan bile olağan üstü şeyler çıkarıyorlar. En güzel örneklerinden birisi de aşağıda. Terim'in yardımcıları değişiyor. Riera ve Elmander. Ve muhabirin kurduğu cümleye bakın: " Böylelikle uluslararası kabul görecek olan..."
Yani o kadar sakat bir cümle ki. Yabancı futbolcu, yerli yardımcıya saygı duymuyor mu? Gelen yardımcı sırf başka uyruklu diye saygı mı duyacak?

Meraklısına özel bilgi. UK psn’de playstation now servisi 1 yıllık üyelikte %25 indirim var. Canım sıkıldı, size ps now sistemini kabaca anlatmak istiyorum. Birçok oyuncu bu servise erişebileceğinin farkında değil. Bugünün şartlarında oyun teknolojisinin geldiği en üst noktayı kim niye es geçmek istesin?

Ölümlü Dünya’daki Serbest karakteri, abartmıyorum Türk sinema tarihinin en iyi 10 performansından biri olabilir. Şarap gibi oynamış Feyyaz Yiğit, gün geçtikçe ve izledikçe daha da değerleniyor.

https://twitter.com/merveg0l/status/1016803222873427970/video/1

Güzel filmlerden vurucu monologlar/diyaloglar...
Hadi başlasın bakalım "I love the smell of napalm in the morning." - Apocalypse Now, 1979

"şunları bir araya toplayayım.
bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.

mutfak işinden de anlarım.
donattım sofrayı.
bayağı uğraştım.
hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
bayağı da para gitti. birinin yediğini öbürü yemez.
ötekinin içtiğini beriki içmez.
dört kişilik sofra kurdum.

mumları da yaktım.
bak hepsi, erick satie severdi.
hatırladım.
müziği de ayarladım.

geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Hepinize yakşamlar Bu da videolusu sdghjk Allaaam bu nasıl bir görgüsüzlük sdghjk

Contagion 2011’de gösterime girdiğinde alelade bir felaket filmi gibi izlemiştim. Yaşanan her şey bana çok hızlı, absürd ve abartılı gelmişti. Dün oturup izlerken Soderbergh ve ekibinin dersine çok sağlam çalıştığını, her şeyin aşırı gerçekçi olduğunu görünce dehşete düştüm. Film 2 saatten uzun olmasına rağmen tam da bizim yaşadığımız şu dönemin bir sonraki evresini kısa geçiyor. Nedir o evre? Vaka sayısının milyonları bulduğu, virüsün mutasyona uğrayıp aşırı saldırganlaşarak bütün toplum yapısını çökerttiği dönem.