Profile picture
@İlkay MKA @Ilkay_MKA
, 93 tweets, 10 min read Read on Twitter
Hiciv ve Mizah Edebiyatı.
Hiciv (Yergi, Taşlama, Satir, Hicviye. Satir ve hicviye sadece manzum ürünler için kullanılmıştır.)
Bir kimseyi, bir nesneyi ya da yeri, bir inancı ya da düşünüş biçimini yermek, toplumun ya da düzenin aksayan, kusurlu yanlarını iğneleyici, alaycı bir dille eleştirmek amacını taşıyan manzum ve mensur ürünlerin adına hiciv denir.
Günümüzde “yergi” sözcüğüyle karşılanan hiciv yerine Halk edebiyatında “taşlama” terimi kullanılmaktadır. Yunan ve Latin edebiyatlarında rastlanan yerginin Batı’da ayrı bir şiir türü olarak geliştiği görülür.
Türk edebiyatında da düzyazı biçiminde hicivler yazılmakla birlikte genellikle nazım yeğlenmiştir.Türk edebiyatında Nefi, Şeyhi, Süruri, Ziya Paşa, Neyzen Tevfik, Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, Hüseyin Rifat… tanınmış hiciv şairleridir.
Türk edebiyatında sadece hiciv türünde ürün veren şairde Eşref’tir.

Hani derler ya Eşref Vakti diye😉

Tanımları alıntı yaptım.
Merhamet eylemedi Şah –Acem
Milleti kırdı beş on zırzop ile
Kuş gibi girdi Acemler kafese
Topunu sildi süpürdü top ile (Şair Eşref)
Şair Eşref şu hicviyesinde Encümen-i Maarif (Milli Eğitim Şurası) i konu ediyor; Adanalı Şair Hayret orada azâdır. Birgün onun yokluğunda encümene şair Halid Edib Bey’in şiir mecmuası sansür için geliyor. Azalar da eserin birçok yerini çiziyorlar.
Kişilerin ve toplumun bozuk ve aksak yönlerini alaysı bir dille anlatan bir edebiyat türüdür.
Nidelüm devr sunarsa sana şerbet bana zehr
Bu cihan böyle olur gâh bana gâh sana

Necâtî
Türk divan şiirinin gelişme döneminin (15. ve 16. yüzyıl) en önemli isimlerindendir. Divan edebiyatında da hiciv tarzındaki şiirler, anlatımlar çok güzeldir. Bu tarzda başarılı örnekler verilmiştir. Divan şiirinin başarılı şairi Necâtî içki kullanmayı seven bir şairdir.
Kendisini bu özelliğinden dolayı eleştirenlere bir beyit ile ne de güzel cevap vermiştir:

Ben üzümün suyunu severim, sofu danesin
Zira kimi kızını sever, kimi annesin
Yürü bre Hızır Paşa
Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir.

Pir Sultan Abdal
16. yüzyılda yaşamış, Türk-Alevi halk şairi ve ozanıdır… Anadolu halkını Osmanlılara karşı kışkırttığı, ayaklanmaya çağırdığı, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettiği için, Sivas Valisi Hızır Paşa’nın emriyle tutuklanmış, yolundan dönmeyeceği anlaşılınca da asılmıştır.
Bize kâfir demiş müfti efendi
Dutalım ben ana diyem Müselman
Varıldıkta yarın divan-ı Hakk’a
İkimiz de çıkarız anda yalan.

Nefî
17. yüzyılda yaşayan Nefî Divan edebiyatının en acımasız hicivlerini yazmış ve bu yolda kellesini de vermiş büyük bir söz ustasıydı. Kendisi gibi ünlü bir şair olan Şeyhülislam Yahya Efendi’ye cevaben yazdığı hicivi pek ünlüdür.
Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu
17. yüzyılda Bolu havalisinde yaşamış, sonradan ünü bütün Anadolu’ya yayılmıştır. Babası da Bolu Beyi tarafından gözlerine mil çektirilerek cezalandırıldığı için Köroğlu diye tanınmıştır. Zulme karşı ayaklanarak halkın hakkını koruması, onu destansı bir kahraman haline getirir.
Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz.

Nâbi

(Talih meyhanesinde -geldiğin yüksek mevkilerde- çok da gururlanma çünkü biz gururdan sarhoş olanların binlercesini daha sonra sersemlemiş halde görmüşüz.)
17. yüzyılda, Osmanlı’nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdir, idare ve toplumdaki bozukluklara şahit olduğu için didaktik şiirler yazmış, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmiştir.
Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde

Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde

Dertli
Çağının (1772 – 1845) ünü yaygın, kişiliği etkin birkaç ozanından biri olduğu kuşku götürmez. Saz çalmanın günah olduğunu söyleyenleri eleştirir taşlamasında.
Zenginin faytonu dağlardan aşar
Züğürt düz ovada yolundan şaşar
Zenginin helvası bal ile pişer
Züğürt herlesine un da bulamaz

Ruhsati

19. yüzyılın seçkin halk şairlerindendir. Dizeleriyle zengin – fakir farkını dile getirmiştir.
Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz
Hak’tan ümit bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz

Tanzimat döneminin en büyük yazarlarından olan Namık Kemal, Osmanlı’nın arka arkaya büyük toprak parçaları kaybetmesi üzerine sözünü esirgemeden söyler bu sözleri.
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardeşimi
Gözlerim ebnâ-yi âdemden o kadar yıldı ki
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı

Şair Eşref
Bütün bu yazdıklarına rağmen şairin mezar taşı ne yazık ki çalınmıştır. 1847 yılında Manisa Kırkağaç’ta doğmuş, çeşitli yerlerde vali yardımcılığı ve kaymakamlık görevlerinde bulunmuş, Türk Edebiyatının en büyük, en sivri dilli hiciv şairlerinden biridir.
bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak.

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkilemiştir. Türk edebiyatının batılılaşmasında büyük pay sahibidir.
Fikrimi sarsmadı şimdiye değin
Arsızca sözleri bilmem ne beyin
Bana çifte atan şaşkın eşeğin
Kendi çiftesiyle beli kırılır

Rıza Tevfik
1868–1949 yılları arasında yaşayan Rıza Tevfik de kalemine hakim olmak istemeyen, sert eleştirileriyle tanınan bir şairimizdir. Şiirlerinden biriyle alay eden Süleyman Nazif’e yukarıdaki satırlarla cevap vermiştir.
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
– Boğamazsın ki!
– Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.

M. Akif Ersoy
İstiklal Marşımızın yazarı büyük şair de hep haksızlıklara karşı çıkmıştır şiirlerinde.
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler…
Künyeni almak için, partiye ettim telefon:
Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us dediler!..

Neyzen Tevfik
Dörtlüğünde devrinin politikacılarını amansızca eleştirmiştir. Neyzenliğinin yanı sıra şakacı ama bir o kadar da iğneleyici diliyle ünlüdür.
Olmayasın karaktersiz
Çok konuşan yerli yersiz
Adın doğru kendin hırsız
Karanlıkta dolaşırsın…

Derken belki de cahilliği eleştiriyordu… Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri’nde de saz hocalığı yaptı.
insan olan vatanını satar mı?
suyun içip ekmeğini yediniz.
dünyada vatandan aziz şey var mı?
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
oturmuş göğsüne teksaslı çavuş.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Nazım Hikmet Ran
“Romantik komünist” ve “romantik devrimci” olarak tanınan, siyasi inançları yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiş büyük şair…
ne atom bombası,
ne londra konferansı;
bir elinde cımbız,
bir elinde ayna;
umurunda mı dünya!

Diyerek dünyayı umursamayanları eleştiriyor sanki Orhan Veli. Kendisiyle ilgili diyeceklerimizi demiştik evvelden.
dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
de ki bütün işe yarayanlar
işe yaramaz sanılanlardan çıkar

Aziz Nesin

Türk Edebiyatı’nda çağdaş mizah yazarlığının öncüsü…
Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep boş dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa birkaç söz ile

Şemsi Yatsıman
20. yüzyılda yaşamış, Türk Halk Müziği’ne kaynak kişi ve derleyici kimliği ile emeği geçmiş büyük halk sanatkârıdır. Şairler her zaman bir kişiyi ya da toplumu ele alıp hicvetmezler. Bazen de eleştirilerini kendilerine yöneltirler.
balkonun altına kapamışlar hint horozunu
önüne de bir kara tel çekmişler
dünya yüzü görmesin diye…
yine de herkesten önce ötüyor sabahları…
erken öten horozu… sözü bir yerlerden
kulağına çalınmış olmalı… belki de
Can Yücel, şiirin asi çocuğu. Hiçbir zaman baş eğmeyen hep söyleyecek bir sözü olan “Can Baba”.
devlet-i ali öksürür, “taşkışla”dan duyulur vay ki vay
ulusum kan kusar, gezi parkından kovulur vay ki vay
çalgı çengiler olsun düğünler olsun istedik vay ki vay
istanbul’u tozu dumana katan vali yorulur vay ki vay

Barış Erdoğan
Günümüz şairlerinden, özşiir akımına bağlı yazdığı şiirlerinde toplumsal olayları eleştirmiştir.
Kronolojik güzel bilgilendirme olduğu için listelist’ten alıntı yaptım.
Çok güzel bir yazı, okumanızı öneririm. sanatlibiblog.com/gorsel-sanatla…
Allah'a sığın şahsı halimin gazabından,
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir..

Ziya Paşa
ALİ KEMAL’E

(Ziya Gökalp Malta'da sürgünde iken, Ali Kemal'in yazdığı düşmanca yazılara bu şiirle cevap vermiştir.)

Ben Türküm! diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslamım! diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilam!
Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükafat!
Bu yüzden bin türlü felaket çektim,
Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!
Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!
Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!
Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hadimine 'Türk değil! ' diyen
Soyca Türk olsa da 'p*çtir', Türk değil!

Ziya GÖKALP
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için

Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,

Istemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı...

Şair Eşref
Gözüm insanlardan o kadar yıldı ki, kabrimi ziyaret etmek için öz kardeşim dahi gelse kovarım. Ben insanlardan fatiha dahi istemem, yeterki mezar taşımı çalmasınlar!
(ki mezar taşı çalınmıştır!!!)
Millete erbâbı mansıptan biri eşek demiş,

Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar...

Olsa da millet eşek, eşek diyen bilmez mi ki:

Sadrazamlarla vâliler de milletten çıkar...😂

Şair Eşref
Bir tarihte bir tren yolculuğunda Eşref’e takılıp kızdırmayı adet edinmiş münasebetsiz bir arkadaşı, “Eşref insanoğlu çamurdan husule gelmiş derler söylesene adem in çamurunda saman var mıydı,” acaba diye sorar..
Eşref "o an arkadaşa yüce kuranın ayetleri ile cevap vermek istediysem de gerek görmeyip şu dörtlüğü yazdım:

ey bana tıynet-i adem in çamurunda saman var mı diyen
gel bir daha etme bu sual-i hamı
çamurunda saman olsaydı eğer ebül beşer in
çatlayıp ta yarık olmazdı ananın ..mı...
İbrahim Kılınç’tan geliyor taşlama; +
Sen bunu nereden
bileceksin ki!
Kul için eğilmez
başın mı vardı?
Göz yaşını nasıl
sileceksin ki!
Kalbe akıttığın
Yaşın mı vardı?
Gemiyi yürüten
kaptan felsefen,
Sensin şimdi
ali kıran baş kesen,
Adımız çıkmışya
işsiz boş gezen,
Meşgul mü eyledik,
işin mi vardı?
Şehitlikte ana olduk ağladık,
Karaları vatan için bağladık,
İmkânsız olana imkân sağladık,
Gönül sofrasında aşın mı vardı? Gencecik fidanı verip toprağa,
Derdini anlatıp güle yaprağa,
Onların sırtından geçinen ağa
Bağrına bastığın taşın mı vardı?!.
Nazım Hikmet ile Necip Fazıl daha lise yıllarından arkadaştılar. Bahriye Mektebi’nde aynı sınıftaydılar. Şiir gecelerinde birlikte, yan yana şiir okuyorlardı. Siyasi görüşleri şekillendikten sonra şiddetli tartışmalar yaşadılar.

Dostlukları ideolojik rekabete yenildi.
Ama şu örnek bile geçmişteki karşıtlığın dahi en az dostluk kadar nitelikli olduğunu gösteriyor.

Necip Fazıl Nazım Hikmet’i hapishanede ziyaret eder ve der ki ona;
“Nazım, benim rejimim olsa seni asardım. Ama bu hiçlik rejiminde fikirsiz ve imansız insanların seni sürdürmesinden müteessirim. Onun için seni ziyarete geldim.”

Nazım Hikmet şöyle yanıt verir;
“Benim rejimim olsa ben de seni asardım. Ama inanmış olmanın haysiyetini ve sanatta ‘eski’nin en yükseği olmandaki değeri inkar etmezdim. Bil ki bu soylu tarafının daima takdircisi kalacağım.”🙏

Saygıyla....😂👏
Mehmet Akif Ersoy ile Neyzen Tevfik arasında yaşanan dostluk, Mehmet Akif’in ölümüne kadar sürmüş, hiçbir ideolojik farklılığa teslim olmamış, çok özel bir dostluktur.

Özel olduğu kadar örnek alınası bir dostluktur.
Dünyaya bakışları birbirinden bu kadar farklı, yaşam tarzları taban tabana zıt, edebi görüşleri ve üslupları ayrı bu iki insanın yaşamları boyu sürdürdükleri dostluk ilişkisi takdire şayandır.
Bir tarafta ney ustası, hiciv üstadı, derbeder bir yaşam süren, alkol bağımlılığı nedeniyle defalarca akıl hastanesinde tedavi görmek zorunda kalan Neyzen Tevfik…

Diğer tarafta, İstiklal Şairi, Türk edebiyatının devi, Kur’an-ı Kerim mütercimi Mehmet Akif…
Neyzen Tevfik, çocukluğunu ve ilk gençliğini İzmir’de geçiriyor. İzmir Mevlevihanesi’nde ney çalmayı öğreniyor. Babası onu 19 yaşındayken İstanbul’a Fatih Medresesi’ne gönderiyor.

Fakat o medreseden çok Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerine gidiyor.

1899…
O sıralarda kendinden 6 yaş büyük Mehmet Akif’le tanışıyor.Mehmet Akif ona bir ağabey gibi kol kanat geriyor. Ney çalmadaki eşsiz yeteneğini fark ediyor ve onu birçok şair ve edebiyatçıyla tanıştırıyor.Birçok konakta, köşkte ney çalmasını, önemli meclislerde bulunmasını sağlıyor.
Hatta onun cübbe ve şalvar yerine pantolon giymesini öğütlüyor ve ona bir setre pantolon armağan ediyor.

Mehmet Akif Neyzen Tevfik’e Arapça, Farsça dersleri verirken, Neyzen de Akif’e ney çalmayı öğretiyor.

Mehmet Akif’in onunla ilgili tek sorunu, alkole olan düşkünlüğü…
Neyzen Tevfik, İstanbul’a gelişiyle birlikte alıştığı içkinin giderek iflah olmaz bir bağımlısı oluyor. Zaten Neyzen Tevfik deyince hemen insanın aklına efsaneleşmiş anekdotları gelir.
Gerçekten alkol tüketimi sıra dışıydı ve nüktedan yapısı nedeniyle de birçok olay geçmiştir başından. Çünkü derbeder bir yaşam süren Neyzen Tevfik, omzunda ney’i, boynunda rakı matarasıyla gezerdi bütün gün. Onun Marmara Denizi kadar içtiği söylenir!...
İşte Mehmet Akif de hep onu bu bağımlılıktan kurtarmaya çalışmıştır. Defalarca içkiyi bırakan Neyzen dayanamıyor, tekrar başlıyordu.

Mehmet Akif, bir gün ondan söz aldı, “Artık” dedi, “meyhaneye adım atmayacaksın, söz ver!”.
“Tamam, söz” dedi Neyzen ama Mehmet Akif yemin etmesini istedi. Neyzen de;

“Vallaha meyhaneye adım atmayacağım” dedi.
Dedi ama Neyzen bu durur mu, tam da bu sözü verdiği günün ertesi günü İzmir’den bir arkadaşı geldi ve onu meyhaneye davet etti. Neyzen de Mehmet Akif’e sözü olduğu için ne yapacağını şaşırdı.
Arkadaşına bir mekan adı vererek oraya gitmesini söyledi. Kendisi de akşama doğru bir at kiraladı ve o mekana atıyla gitti. İçkisini atına getirtti ve o akşam atından inmeden içti.
Arkadaşı, “İnsene o atın tepesinden, gel şurada masada karşılıklı içelim” dedikçe o, “hayır olmaz, Akif’e sözüm var, meyhaneye adım atmayacağım😂” diyordu…
1928-1929’da Mısır’a gitti Neyzen Tevfik. Gitme amacı Mehmet Akif’i ziyaret etmekti. 1 yıl kadar onun evinde kaldı.

Mehmet Akif tabi disiplinli, tertipli bir adam… O sırada Kuran’ı Kerim tercümesiyle uğraşıyor.
Yemeğinden, çalışma saatine kadar her şey bir düzen içinde akıp gidiyor. Neyzen Tevfik’e şart koşuyor, “eve belli bir saatten önce geleceksin ve içki içmeyeceksin!”
Tamam diyor Neyzen, bir süre de uyuyor bu yaşama ama bir süre sonra yine içkiye başlıyor.

İşte o günlerde Mehmet Akif bir şiir yazıyor onun için. O şiir Safahat’ta yer almaktadır. Nereden biliyoruz ona yazdığını? Büyük şair, kendi belirtiyor bir dipnotla, sayfanın altında.
Şiirin adı: Derviş Ahmed…

Dipnotta şöyle yazıyor:

“Tevfik Neyzen’in üçbin dörtyüzüncü tövbesinden istifası münasebetiyle.”

Uzun bir şiir, şöyle başlıyor:
“’Bir ömürdür içiyorsun, bırak artık şunu!’ der;

Derviş Ahmed bu hidayetle hemen tövbe eder.

Ama bir tövbe ki: Binlikleri çarpar duvara;

Tas, çanak, testi, perişan, serilir tahtalara.

Rakı tufanı, su girdabı alırken olayı;

Anaforlarla dönerken mezeler fırdolayı;
Bir kerametle dedem postu oturtup sedire,

Oradan, mest-i zafer, bakmaya başlar seyire.

Başlar amma, pek uzun boylu seyirden bıkılır…

Derviş Ahmed de bizim, öğleye varmaz sıkılır.

Kalkar, olmaz, yatar, olmaz, döner, olmaz dediği;

Neyle doldursa o bir türlü kapanmaz gediği?”
Nazım Hikmet ile Peyami Safa’nın atışmaları, yazın kavgaları ise kitaplara konu olmuştur. Ergun Göze’nin “Peyami Safa Nazım Hikmet Kavgası” kitabında ve bu iki büyük şairin ‘düşmanlıklarının’ gerisinde nasıl bir dostluğun yattığını görülür.
Birbirleriyle kavga ederken aynı zamanda nasıl övdüklerini, överken nasıl satır aralarında yerdiklerini hayranlıkla okunur.
Peyami Safa ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu Nazım Hikmet’e adamış ve kendisine imzalayıp vermiştir.
Nazım Hikmet de, Resimli Ay dergisinde romanı öven, ‘muazzam’ olarak niteleyen bir yazı kaleme almış ama yine de satır arasında eleştirmekten geri kalmamıştır.

Bir dönem Tan Gazetesi’nin ikinci sayfasında yazıyorlardı.
Sol köşede Nazım Hikmet ‘Orhan Selim’ takma adıyla yazıyordu, “Bu da Benden” başlığıyla… Sağ köşede de “Düşündükçe” başlığıyla Peyami Safa yazıyordu. Ve genelde birbirlerine ters düşen şeyler yazıyorlar, şiddetli yazın kavgaları yapıyorlardı.
Çok yakın arkadaş olan Sabahattin Ali ile Nihal Atsız’ın arası da bu yüzden açıldı.

Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanını yayınlaması bağları kopardı.
Nihal Atsız, Sabahattin Ali’nin milliyetçileri şeytan olarak tanımladığını düşündü ve ardından “Dalkavuklar Gecesi” kitabını yayınladığı dönemde de ipler tamamen koptu.

İdeolojik kamplaşma bu dostluğu da bitirdi.
Aslında konumuz ile ilgili olsa da tam değil ama şu yorumu yapmak istedim;
Etnik Ayrımcılık her zaman büyük zararlar verdi, ama Etnik Ayrımcılığı gözetmeyenler ise dostluklarını sürdürüp, hicivle dostluklarına neşe ve zekayla daha da bağlandılar.
Akif-Neyzen olmalı, Necip-Nazım; ama Sabahattin-Nihal olmamalı, yanlış anlama ve ön yargı maalesef çok zarar getirdi.
Missing some Tweet in this thread?
You can try to force a refresh.

Like this thread? Get email updates or save it to PDF!

Subscribe to @İlkay MKA
Profile picture

Get real-time email alerts when new unrolls are available from this author!

This content may be removed anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member and get exclusive features!

Premium member ($30.00/year)

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!