, 37 tweets, 18 min read Read on Twitter
Türk aydınlanmasının omurgası eğitim devrimidir.
Eğitim devriminin üç bileşeninden ilki 3 Mart 1924'te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasası, ikincisi, 1 Kasım 1928'de yapılan Harf Devrimi'dir.
Ülke genelinde yüzde 6-7 dolayında olan okuryazarlık oranı köylerde binde 1 seviyesinde idi. Harf devrimine rağmen okuryazarlığın düşünülen hızda yayılmamasına en büyük etken öğretmen sorunuydu. 1930'lu yılların ortalarında, 40 bin köyün 35 bini öğretmensizdi ve
öğretmen okulları yılda 300-350 kadar mezun verebiliyordu.
Çözümün ilk adımı "Köy Eğitmen Kursları" uygulamasıydı. Böylece eğitim devrimimizin üçüncü ve en önemli ayağının temeli atılmıştı. Atatürk'ün ömrü, projeyi tamamlamaya yetmedi. Bayrağı devralanlar projeye sahip çıktılar.
Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'a destek oldu. 17 Nisan 1940'ta çıkarılan tim atılımı uygulamaya geçirildi. Bu, eğitim devriminin üçüncü adımıydı.
Enstitüler, klasik öğretmen okulu mezunu vermeyeceklerdi. Onların yükleneceği görevi köy enstitülerinin mimarlarından dönemin
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel şu özlü sözleriyle ifade etmişti:
"Biz istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır.
Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hakimidir. Bu manevi hakimiyet, maddi tarafa da intikal eder.
Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye aydın düşüncenin, bilimin adamını göndermeyi isteriz."

İkinci Dünya Savaşı'nın zor koşullarına karşın ülke coğrafyasında 20 aydınlanma ocağı ışık saçmaya başladı. 20 bine yakın mezun verildi.
İnönü, 1942'de enstitülerin sayısının 60'a çıkarılmasını istediğinde, Yücel ve Tonguç bunun imkansız olduğunu söyler. İnönü'nün onlara söylediği şu sözler ilginçtir:
"Çok büyük fırsat kaçırıyorsunuz. Bu savaş yıllarından yararlanarak bunları yapmalıydınız.
Savaştan sonra ne olacağı belli değildir, bunların hiçbirini bize yaptırmayacaklardır, ileride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız."

Köy enstitüleri ve ülkenin geleceği açısından, savaşın hemen sonrasında yaşana üç gelişme belirleyici olmuştur.
birincisi, 25 Nisan 1945'te toplanan San Francisco Konferansı, ikincisi; ilk kez 1945'te gündeme gelmeye başlayan Sovyetler'in Türkiye'ye yönelik, "tehdit içerikli" politikaları, üçüncüsü de 12 Mart 1947'de açıklanan ve Sovyet tehdidi altındaki ülkelere
yardım götüren Truman Doktrini'dir.
Sovyet tehdidiyle başlayan süreç, demokrasinin nimetlerini fırsat bilen bazı kişi ve grupların gücünü doruğa çıkararak onlara, "komünistlik suçlaması" denilen çok etkili bir silah kazandırmıştı. Bu silah, her fırsatta her muhalif görülene
karşı kullanılıyordu. Öte yandan, yıllardır suskun kalan devrim karşıtları, demokrasi ortamını, Türk Devrimi'ne saldırı için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriliyordu.
Nişan tahtasında olan, köy enstitüleri,
Milli Eğitim Bakanlığı ve Kemalizmin eğitim konusu ve kurumlarıydı.
Köy enstitüleri, bu gruptakilere göre birer "komünist yuvası" olarak görülüyordu.
Demokrasiye geçişle birlikte enstitü düşmanları giderek çoğalıyordu. Peyami Safa gibi dönemin güçlü kalemleri, Ahmet Emin Yalman
gibi bazı solcu yazarlar ve Kızılçullu Köy Enstitüsü'nün ilk müdürü Emin Soysal da bu grupta yer almıştı. Yıllardır köy enstitüsü uygulaması içinde yer alan Soysal'ın içinden geldiği kurumları "ahlaksızlık, yıkıcılık ve ihanet yuvaları" olarak nitelendirmesi
kamuoyunu çok etkilemişti.
Mareşal Çakmak ve Kazım Karabekir gibi önemli isimler, etkilenenler arasındaydı.
Milli eğitim bakanı Reşat Şemsettir Sirer in ilk icraatı, adı köy enstitüleri ile bütünleşen İlköğretim Okulları Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'u görevinden almak oldu.
Bunun ardından çıkarılan genelge, karar ve yasalarla köy enstitülerini özgün eğitim kurumları yapan uygulamalar, birer birer kaldırıldı. Böylece 1947 yılı sonunda, köy enstitüleri büyük oranda klasik okullara dönüştürüldü.
Aynı yıl, eğitmen kurslarına son verildi.
DP’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerinin ardından önce sağlık bölümleri kapatıldı sonra da Köy Enstitülerinin programı klasik ilköğretmen okullarının programıyla birleştirildi (1951). Birkaç yıl sonra da çıkarılan 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri tümüyle kapatıldı (1954)
Köy Enstitülerinin adı İlköğretmen Okulu olarak değiştirildi.

Enstitülerde 7 yılda tam 8 bin eğitmen yetişti.
Köy Enstitülerinden mezun olanlar da pozitif bilimlerden, sağlık hizmetlerine, tarımcılıktan, inşaat işçiliğine pek çok konuda yetkin olmasını sağlayan bir eğitim
almış oluyordu.

İlk kez okuma yazma ile tanışan köylerde büyük yazarlar, ressamlar, müzisyenler çıkmaya başlamıştı.

Köy Enstitüleri’nde zamanın yüzde 50’si kültür derslerine yüzde 25’i ziraat derslerine ve yüzde 25’i teknik derslere ayrılmıştı.
Her öğrenci bir yıl içinde 25 adet klasik eseri okumak zorundaydı.
Köylerde eğitim verenlerle öğrenciler, kendi binalarını inşa etti, kendi arazilerini ekti. Bu sayede 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi. 750 bin fidan dikildi. 1200 dönüm arazi üzüm bağına çevrildi
Köy Enstitüleri el birliği ile 150 büyük inşaat işi yaptı, 60 atölye, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 12 elektrik santrali, ambarlar, depolar, balıkhaneler inşa etti, 100 km yol yaptı.
Öğrenciler ve öğretmenleri ile kendi coğrafyasına uygun yaratıcı fikirleri uygulama ile
birleştiren Köy Enstitüleri, köylerde eğitim hizmetine ulaşamayan yoksul çocuklar için hem aydınlanmanın bir yolu olmuştu hem de köylerde çeşitli meslek alanlarında iş imkanı yaratmıştı.
Köy Enstitüsü sistemi, her insanı, cins, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin bir değer kabul eder.
Köy Enstitüsü sisteminde gerçek rehber bilimdir. Din hakkında bilgi verildiği halde, din eğitiminden ve inanç aşılamaktan sakınılmıştır.
Bilimsel bilgiler, deneme ve gözlem olanaklarından yararlanılarak kazandırılmıştır. Merak eden, araştıran, neden sonuç ilişkisi üzerinde ısrarla duran bir anlayış temel alınmıştır.
Bir fizik kuralı sadece anlatılarak geçiştirilmemiştir. Örneğin, bileşik kaplar kuralı öğrencilerin
kendi açtıkları su kanalları üzerinde, ısının etkisi demir işleri atölyesinde ya da kiremit ocağında doğum çimlenme büyüme tarlada ya da hayvan ahırlarında gösterilerek sağlam ve bilimsel bilgi öğretimine önem verilmiş, kuram-uygulama ilişkisi hiçbir zaman gözden kaçırılmamıştır
"Gerek Köy Enstitülerinde, gerek köy okullarında talebe ve halkın yetiştirilmesinde… herhangi bir derste hayatla hakiki bağlılıklar temini prensibi üzerinde ısrarla durmak gerekir… Köy işlerinde tecrübeden geçmemiş fikirleri gevelemek, serbest tahrir derslerinde köye uygun olan
veya uygun olmayan örneği taklit ederek yazı yazmak ve yazdırmak, Aritmetik, Fizik veya Kimya derslerinde manası anlaşılmayan formül ezberletmek gibi hususlardan yasak gibi sakınılmalıdır. (Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu ve İzahname, 1943, s. 96-97)"
"Köy Enstitülerinde ve köy okulunda bilgi bir vasıtadır Bu vasıta öğrencinin zekasını işletmek tasarım gücünü uyandırmak, onlara bazı çalışma ve düşünme metotları vermek için kullanılacaktır. Basit bilgi, köy Enstitüsünü ve köy okulunu saran iş hüviyetine asla denk düşmeyecektir.
Köy Enstitülerinde… kabiliyetli …ruhi kudretinde varlık olan ve fikri kudretiyle iş başaran vatandaşlar yetiştirmemiz lazımdır. (Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu ve İzahname, 1943, s. 111)"

Demokrasi özlemi Köy Enstitülerinde önce eşitlik ilkesiyle ortaya
konulmuştur. Öğrenciler yapı işlerinde, tarlada çalışırken Enstitü yöneticileri sırtüstü yatamazlar. Öğretmenlerle öğrenciler aynı karavanadan, aynı yemekleri yerler. Büyükler küçükleri ezemezler. Herkesin gücüne göre iş yaptırılır. Enstitü sıkı bir örgütlülük içindedir.
Ast-üst ilişkisinden çok, işlevsel bir örgütlenme sağlanmıştır. Bilene saygı gösterilir; çeşitli yönetsel görevlere getirilecek öğrenciler yeteneklerine göre seçilerek getirilirler. Herkes birbirine açık seçik hesap vereceğini bilir.
Küme çalışmaları, birlikte iş başarma anlayışı yerleşmiştir. Öğrenci öneride bulunabilir, eleştirebilir. Kısaca, Köy Enstitülerinde yönetenle yönetilen aynıdır.

Enstitü Müdürlerinden İ. Sefa Güner, anılarında köy çocuklarını betimlerken, “çok az kelime bilirler.
Sorulara ’hı’ ya da ‘cık’ diye cevap verirler. Onları yeni tanıyanlar umutsuzluğa düşerler” diyor. (İ. S. Güner, Köy Enstitüsü Hatıraları, 1963, s. 34).

Çok sayıda öğretmen ve eğitmen yetiştirmenin ve köy çocuklarına öğrenim olanağı sağlamanın yanı sıra
Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vuran bir “köy kökenli aydın kuşağı” yaratan Köy Enstitüleri, yöneltilen bütün eleştirilere karşın kalıcı bir iz bırakmıştır.
Missing some Tweet in this thread?
You can try to force a refresh.

Like this thread? Get email updates or save it to PDF!

Subscribe to Kapheros
Profile picture

Get real-time email alerts when new unrolls are available from this author!

This content may be removed anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!