Thread by @BergenLutfi

"Def'-i mefâsid celb-i menâfiden evlâdır." ilkesinin günümüzdeki hareket hattı, Müslüman toplumun "evlatlarımızı nasıl evlendireceğiz?" sorusuna cevap vermesiyle çizilebilecektir.

"Def'-i mefâsid" ilkesi, öncelikle Müslüman toplumun zihnindeki "aileyi bitiren kültürel istila"yı yıkmak zorundadır.

Aileyi inşa eden ilkeleriniz yoksa, aileyi kimse yıkmaz, yıkamaz. Kurulamamış bir müessese zaten yıkılamaz.

Müslümanlar aile konusunda bir model sunmadıkları takdirde uluslararası sözleşmelerin etkisini bertaraf edemeyecektir.

Günümüzde Türkiye'nin aile meseleleri bakımından asıl sorunu "Aileyi nasıl inşa edeceğiz?" problemine dair bir kültür kodu ortaya koyamamış olmasıdır.

Oysa feminist dalga, yıkıcı bir kültür hareketi olarak Müslüman ve/veya Batı-dışı toplumların AİLE tasavvurunu sarsmaktadır.

"İnsanlığın kurtuluşu İslâm'da" ise, Müslümanların Batı-dışı dünyaya feminist dalgalara direnecek bir hat çizmesi, haklar tasavvuru teklif etmesi de şart değil midir?

İnsan Hakları teorisi ile Batı dışında feminist dalganın kültürel saldırısı bertaraf edilemez.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8, 12, 14. maddeleri "kadına her türlü ayrımcılık yasağı" ve "partner evlilik" konularında feminist tezi desteklemektedir.

6284 sayılı yasayı eleştiren Müslümanların büyük kısmı aynı zamanda İnsan Hakları aktivistidir.

Bu büyük bir zihinsel çelişkidir.

Türkiye'de Müslüman kanaat önderlerinin büyük kısmı "İnsan Hakları" teorisi ile düşünsel akrabalık kurmuştur.

Dolayısıyla İslâm dünyasının en büyük problemi Müslüman aydınların Batı'dan gelen bir hak katalogu ile hareket etmesidir.

"İnsan Hakları aktivisti olarak düşünce serüvenime devam ediyorum; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın kalkması da def-i mefasid görevimdir" yaklaşımı düşünce krizidir.