Hızlı artışın olası nedenlerini:
a) İnsanların evde kalması
b) Banknotların virüs nedeniyle bekletilerek kullanılması
c) Kimilerinin ekonomik kriz algısı
olarak saymıştık.
Yaygın bir algı var, ona bakalım: Banknotlar = #karşılıksız para mıdır?
15.08.71'de Nixon'ın #altın penceresini beyzbol sopasıyla kırdığı günden beri dünyanın bütün paraları karşılıksız. Buna itiraz yok. "Fiat para" denen olguyu bilmeyen finans-sever kalmadı. Buradaki konu o değil: "Karşılıksız para basılıyor!" cümlesinde asıl kasıt = helikopter para
Başka deyişle: #hibe para. Karşılığında emek veya varlık verilmeden, KREDİ ilişkisi kurulmadan, faizsiz, sonsuz hak devri. Basit örnekle inceleyelim:
Bordrolu bir çalışansınız. Maaş şükür ki hesaba yattı. Gittiniz ATM'den 200TL çektiniz. Hesabınızdaki kaydî para da 200 TL düştü.
Bu para oraya nasıl geldi? Bankanız başkalarının gişeden yatırdıklarını ATM'ye koymuştu? Peki. Toplam banknot ihtiyacı nüfusla & enflasyonla birlikte sürekli artıyor, biliyoruz. Bu ekstra banknotlar nereden geliyor? TCMB matbaasından... Nasıl? MB bunları bankalara hibe mi ediyor?
Hayır. Nasıl ki siz nakit çektiğinizde bakiyeniz azalıyorsa, bankaların TCMB'deki rezervi de o miktarda düşüyor. Yani; aynı bireysel müşteri gibi bankaların "TCMB #ATM"sinden para çekmesi, bir "elektronik para" iadesi/silinmesi ile oluyor. Peki bankalar bu parayı yoldan mı buldu?
Yine hayır. Ya müşterilerden, ya MB'den ya sermayedardan ya da yurt dışından borçlanmayla, yani bir KREDİ ilişkisiyle o para sağlandı. #Kredi= sürekli işleyen faiz. Geri ödenmediği sürece, banka o paranın zaman değerini kazanmalı yoksa zarar eder. Ve vadesi geldiğinde de ödemeli.
Biz nasıl ki kazandığımız maaşı, çektiğimiz krediyi nakde çevirince "karşılıksız para!" diye görmüyorsak, bankaların borçlandığı paraları (veya sermayesini) elektronikten fizikîye çevirmesi, türünü KARŞILIKSIZ yapmaz.
Banknot, kaydî paranın faiz kazanamayan bir #izdüşümü sadece.
Hatların karışma sebebi elbette paranın yaratım düzeneği, yani kaldıraçla (para çarpanıyla) alakalı. "En fazla bir bölü zorunlu #karşılık oranı nispetinde para yaratılır" monotonluğuna girmeden benzetim:
Merkez Bankaları, birer balon fabrikasıdır. İhtiyaç boyutunda balon üretir.
Balonun içine çok az hava üfleyip piyasaya verir. Bu balonu bankalar kredi vererek şişirir. Eğer balonun iç havası kredi ise, balonun dış yüzeyinin alanı da #mevduat'tır. Aynı anda artar/azalır. Bu genel işleyişi bozacak şey: çekilen kredinin yüksek oranda nakde dönmesi olabilir.
Öyle bir "kriz" anının teknik adı "bankalara koşturma" (bank run)'dır. İlk aşamada, bankalar rezervlerin düşümü karşılığı MB'den #banknot alırlar. Yetmezse, teminat karşılığı borçlanmalarını (repoyu) artırıp devam ederler. Teminatlar bittiğinde de balon patlar. Nedeni basit:
Bankaların bilançoları doğuştan bir #likidite riskine sahiptir: Müşterilere birkaç yıl vadeli kredi verirken, mevduatları 3 ay vadeli alıyorlar. Mevduatçılar çıkmak isterse, kredilerin de geri ödenmesi lazım ancak bankanın (bireysel müşterilerden) parayı geri çağırma hakkı yok.
Şubelerden çekilen nakitler, vadesi gelmemiş kredileri aynı hızla kapatmayacağına göre... bankaların "#güven kurumu" olma nedeni ortaya çıkar. Hiçbir güncel para kurgusu, bankacılık sistemine hızlı bir koşturmayı kaldıramaz. Zira düzenek elektronik (ekran) parası üzerine kurulu.
Bu sayede KREDİ diye bir şey var. Bu sayede gelecekteki kazançlarımızı teminat gösterip, o hakları bugüne indirgeyerek ev-araba-buzdolabı alabiliyoruz. "Herkes sadece biriktirdiği kadar ürün alabilsin, kredi yasaklansın; gerekirse TAKASa dönülsün" diyebiliriz. Bu ayrı #tercih...
Ekonomistlerin mıntıkasına fazla dalmadan sonucu verelim: Banknotlar matbaada basılıyor ama fiilin önüne "karşılıksız" kelimesi konulamaz.
İstisna: çektiği krediyi asla geri ödemeyen, faizini de krediyle ödeyen tek aktör var: Devlet, ENFLASYON ile edindiği hibe parayı harcar. 🏦
MB'nin tahvil alımlarıyla emisyonun hiç alakası olmadığını belirtmeye bile gerek duymamıştım... onu da şuradan okuyunuz:
Maaşlı çalışırken "girişimcilik yapmalıyım" diyen arkadaşların araştırıp girdiği spesifik bir sektör var: otomat işletmek. Az bir parasal yatırımla, doğru konum seçimiyle büyütülebilecek bir iş.
Bunun ABD'de daha ilginç bir versiyonu var: ATM işletmeciliği
ABD'de bulunan yaklaşık 500 bin ATM'den %40'ı bankalara aitken, %60'ı özel işletmeciler adına kayıtlı. Aynı bir otomat alıp içini doldurur gibi... ya sıfırını 5-10 bin dolara, ya da 2. el bir ATM'yi 2-3 bin dolara alıp içini "paralıyorsunuz" ve internete bağlıyorsunuz, voilà!
Merkezi sisteme bağlı tüm finansal kurumların müşterileri sizin paranızı çekiyor. Bunun karşılığında bir miktar komisyonla beraber hesabınıza ilgili tutar kısa sürede EFT geliyor. ATM'nizi başka birinin mağaza veya özel alanına koyduysanız kira ödüyorsunuz.
Vadesi gelen KKM hesaplarını, standart TL mevduata geçirme hedefi geldi. Kıstasları tutturamayan bankalar ek menkul tesisine mecbur tutulacak.
Hazine'den devralınan TL KKM'de hedef %50 (!). Döviz dönüşümlüde ise sadece %5. Teoride bu 2 hesap türü arasında büyük fark yok, ikisi de vadesinde dövize geçebilir. D.D.'nin MB kurundan dönme hakkı var, bu düşünülerek fazla ısrarcı olunmamış.
TL KKM sahiplerine ise çok ciddi faizler önerilmesi lazım. Yoksa bankaların 500 milyar TL ekstra menkul kıymet tesis etmesi gerekebilir. Silahlar çekildi...
Artı,
%57'ye inen Liralaşma oranı,
Kredilere çift adımlı faiz tavanı vb
Her şey kaldırıldı. ✂️
MB'nin açıklayacağı katsayı ile kredi faizlerine kıstas.
DDKKM için %5 vadeli TL ile yetiniyor muyuz? Hayır. Kalan %95'in de yenilenmesi zorunlu. Eksik kısma ek menkul tesisi... 🤣
1. HGE doktorayı bitirmek için tez yazmaz. Danışmanı onun ilk düşüncelerini kağıda döker, tez komitesi prosedür gereği 1. sayfayı okur ve doktorasını onaylar.
2. HGE üniversite döneminde staj yapmayı düşünmüş. Onun sadece stajyerliğinin 3 ayda 9 kat ciro büyüteceğini anlayan şirketler, dikkat çekmekten korkup reddetmek zorunda kalmış. Staj yapacak yer bulamamış.
3. HGE 'nin kitabında imkansız üçleme, dörtleme veya beşleme diye bir şey yoktur. Dünyadaki diğer MB başkanları tamamen başarısız gözükmesinler diye varmış gibi davranır.
Birini savunuyor durumuna düşmekten (bu aşamada nötr kalmayı tercih edeceğimden) pek hoşlanmıyorum ama deveye boynun eğri demek şart. Konu ABD'de bir dava.
ABD sermaye piyasalarında bir şirketin fabrikasına göktaşı düşer... hissedarları "bu riski belirtmediniz" diye dava açar...
Sektörde önemli bir olay gerçekleşir... bir grup "neden gece açıkladınız, piyasanın açılmasını bekleseydiniz" diye dava açar. Bir başkası "açıklamasanız, hisseler düşmezdi" deyip ayrı dava açar... 🙈
Genel adı "menkul kıymet sahtekarlığı" (securities fraud) olan bir "işkolu" bu.
Amacı nedir? Sektör avukatları, düşen hisselerde para kaptıranları bulur ve dava açmaya teşvik eder. "Ne tuttursak kârdır" modu.
Bloomberg blog yazarı (avukat-komedyen) @matt_levine bunun o kadar fazla örneğini vermiştir ki, bu terimle adı özdeşleşmiştir...
KKM'de bugün 1. Yatırımcı 1 yıl vadeli %40 peşin primli $1 milyon DDKKM yapar 2. Banka hesaba peşin $400 bin yatırır 3. Onu da DDKKM yapar 4. Peşin $160 bin prim... 5. Onu da... 6. Peşin $64 bin yatar 7. Onu da... 8. Yatırımcı yeter der 9. Bir yıl sonra $1.649.600 geri alacak(?)
Teorik olarak mümkün olan bu işleyişin hafif farklı versiyonu fiilen yapılmış (gözlere siyah bant çektim)... Oransal zirve olarak %41 duyuldu... Peşin primde %20 stopaj alan var, almayan var... MB'nin "KKM düzeltme ödemesinden bu primi düşünüz" ültimatomu tamamen pas geçiliyor...
Zaruri notlar: 1. Bunun hemen bitmesini umuyorum. İsim vermemem + olayı afişe etmem bundan. (İsteyen PM'le öğreniyor) 2. Bu oranlar bankalara ne yapar? Batırır 3. Bunu niye yapıyorlar? %9'dan 10 yıllık tahvil almamak için. Sanırım sadece Mayıs'ı atlatma amaçlı, değişmesi umuluyor