Karpuz üreticileri karpuz ithalatı sebebiyle isyan ediyormuş. Salgın dolayısıyla ithal etmek şu an için biraz riskli olsa da ben İran'dan karpuz ithalatının yanındayım. Takipçilerim yerli ürün konusunda hassasiyetimi bilirler ama iş hiç bir zaman iyi niyeti suistimale varmamalı +
İran'dan gelen karpuzlar olmasa karpuza el atmaz hale gelmiştim. Zaten bizim karpuz sezonu gelince de kapatıyorum desem yalan olmaz çünkü etrafta dolaşan "kabak tadındaki karpuzlar" "kabak tadı" verdi. Kimse tadı olmayan karpuzları yemek zorunda değil
Karpuzların bu kadar tatsızlaşmasının sebebi tohum mu, gübre mi, daha büyük olsun diye yapılan alavere dalavereler mi, o mu, bu mu bilmiyorum, zaten bilmek zorunda da değilim. Bildiğim şu, bir kaç senedir İstanbul'da hiç bir satıcı "kesmece" karpuz satmıyor, satmaya yanaşmıyor
Anavatanı Afrika ve Antik Mısır'da da yetiştiriliyormuş karpuz ama o karpuzların da üreticilerimizin bize şu anda yedirmeye çalıştıkları gibi tatsız karpuzlar olduğu düşünülüyor. O kadar sıcakta susuzluğu gidereceği muhakkak ama böylesi benim karpuzdan beklentimi karşılamıyor
Eski Yunan ve Roma'da bilinmeyen karpuz Orta Asya'da, Harezm bölgesinde yeniden ortaya çıktı. Çinliler ona "Batı kavunu" diyordu. Araplar ise ona bıttıh-ı Hindi yani Hint kavunu dediler. Bu Afrika'daki akrabasına göre daha tatlı olan karpuz hızla batıya doğru yayıldı.
Karpuz ismi nereden geliyor dendiğinde iş çetrefilleşiyor. Yunanca karpós meyve. Eski Yunanca karpóō καρπόω meyva veya ürün vermek. Bunu bir kenara koyalım. Etimoloji Türkçe ilk yazılı metnin Ebu Hayyan'ın Kitabü-l İdrak (1312) olduğu ve karpuz/karbus olarak geçtiğini söylüyor
Farsça χarbūza خربزه Bizans Rumcasından alıntıdır; χar + būza (“eşek hıyarı”) şeklinde analizi halk etimolojisidir. Sanskritçe kharbūja ve tarambuja (karpuz) biçimleri Farsçadan alıntıdır diye devam edilmiş. Türkler ise o dönem karpuza "büken" adını veriyorlarmış
Belki de karpuzu bilmiyorlardı diye düşünenler olabilir ama dediğimiz gibi tatlı karpuz birden "Harezm" bölgesinde ortaya çıkıyor ve Türklerin Çinlilere "kar dolu kurşun sandıklar içinde" karpuz ihraç ettikleri biliniyor. Kar-puz. Çin sevmiş olmalı ki şu an karpuzda dünya lideri
Türklerin karpuzu bilmeyen Eski Yunanın meyve olarak kullandığı bir kelimeyi, ıslah edip tatlılaştırarak ihraç ettiği stratejik bir ürüne verdiğini düşünmek biraz safça olur gibime geliyor.
Aslında bu işin halli çok kolay. Sadece kültürümüze, geleneğimize sahip çıkıp, her önümüze çıkan karpuz sergisinde "#KesmeceKarpuz yoksa hadi hayırlı işler" desek yeterli
Mary Işın Bizans kaynaklarında bulunan ve hangi meyve olduğu bilinmeyen "sarazen kavunu"(Müslüman kavunu)nun karpuz olabileceğini söyler. Afrika'da doğan karpuzda tatlılaşmadan sonra batıya doğru bir yöneliş söz konusudur
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1)Evinizi herhangi bir konuda sigorta ettirmeden önce iki kere, "EUREKO Sigorta Anonim Şirketi"ne ettirecekseniz bir kaç kere daha düşünün
Çünkü sigorta şirketinin davranış şekli sizi, komşularınızla karşı karşıya getirebilecek durumlara sebep olabilir
Bizim apartmandaki gibi+
2) Olayın başlangıcı şöyle: Apartmanın su giderinde bir arıza oluyor ve alt kata su akmaya başlıyor.
Tesisatçı geliyor, onarım yapılıyor. Giderler, apartmana bölünüyor. Herkes kendine düşen kısmı ödüyor. Daire sahibi evini sigortalatmış olmanın rahatlığıyla hasar gören bölgeyi boyatmak için sigortaya haber veriyor. EUREKO Sigorta adam gönderip problemli yeri boyatıyor.
3)Haftalar sonra icra dairesinden "İlamsız takiplerde ödeme emri" geliyor. Su akan daire haricindeki herkese. Bütün apartman sinirleniyor, çok yıllık tanıdık ve samimi bir ev sahibi olmasa çoğun kişi o öfkeyle kapıya dayanacak. Ne olduğunu anlamak için telefon açılıyor. Komşu son derece samimi ve mahçup.
"Böyle bir şey olacağını bilsem asla sigortaya gitmezdim. Ben niye 3000 lira için bütün komşularımla kötü olayım? Ben onca zaman sigortaya neden prim ödedim o zaman" diyor +
Bizim bir lafımız vardır. "Ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belliydi". Bu atağı daha önceden konuşmuştuk. Dünya et pazarı yıllık 1 trilyon dolar civarı. Şimdi bakalım böcekle beslenmeyi tavsiye edenlerden nasıl bir atak gelecek? Yani iş #CnnTürkHaddiniBil ile bitecek falan değil
Bu konu yakında çok daha sık gündeme gelecek. Asıl eğlence "böcek ile bütün protein ve mineral ihtiyacı alınır ve lezzetlidir. Böylece dünya kaynakları daha az kullanılır"cılar ile "yapay et en hijyeni, lezzetlisi ve yararlısıdır"cılar arasında geçecek
Böcekçilerin ortaya koyacağı savları bilmiyoruz ama yaratılan trendlerle suni etin destekçileri artıyor. Şu anda suni et tüketicileri arasında "fleksitaryen"ler olarak adlandırılan bir grup da var. Fleksitaryen "esnek" ve "vejetaryen" kelimelerinin bileşiminden oluşuyor.
Salah Birsel'in "Bülbül Şakaşukaları"nda alkol ve bülbül hakkında şöyle bir bölüm var;
Bülbüller bir de içkiye düşkündür. Buldular mı bir dolu içerler. Ama bu gerçeği bilginler değil, tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun annesi Hacı Fatma Hanım saptamıştır.
Bunun için de bülbülleri günlerce, Göztepe’deki evinin bahçesinde, dürbünüyle gözetlemiştir. Fatma Hanım gözlemlerini şöyle dile getirir:
— Bir bülbül ala sabah, sözgelişi bir vişne ağacına gelip konar. Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyle deştikten sonra çekip gider.
Akşam, yine gelir. Vişnenin kuş gagasıyle deşilen yerinde meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap oluşmuştur. Kuş, akşamın “garipler sersemliği” denilen bu son saatinde bir iki vişneden kendi elceğiziyle hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir, .....+
Dün "Alkol hakkındaki Gerçekler" belgeselini izledim. Yanılıyor olabilirim ama İngiliz Devletinin kişi başı alkol tüketimini azaltmak için desteklemiş olduğu hissi doğdu içime. Programın “zokası” yani insanları yakaladığı nokta ise “Fransız paradoksu”ydu. Nedir Fransız paradoksu?
Fransızlar doymuş yağı çok tüketmelerine rağmen Fransız halkında koroner kalp hastalığının görülme sıklığının nispeten düşük olması.
1990’ların başlarında 2 bilim adamı Fransızların içtiği şarabın beslenmelerinin sağlıksız yönlerini ortadan kaldırdığına dair bir tez sunmuş.
Kırmızı şarabın damarlarını genişlettiği ve kan basıncını düşürdüğünü ileri sürmüşler. Sebebi ise polifenol denilen maddeler. Şaraba rengini ve tadını veren üzümün tomurcuklarından ve kabuğundan gelen doğal kimyasallar. Sonuçta büyük bir kadeh kırmızı şarap dediklerini onaylıyor.
Bu hafta da kaçak içkiden ölenlere dair haberler çıktı. İçki fiyatının, konulan vergiler nedeniyle çok yüksek olması, bir takım kişilerin bundan ciddi kazanç sağlayabileceklerini düşünmesine neden oluyor. Bu da seri ölümlere. Peki Osmanlıda da benzer şeyler yaşanıyor muydu?+
2)İmparatorlukta içkiden alınan vergi ne miktardaydı? Kaçak içki yapımı var mıydı? Evlerde alkol üretimi yapılıyor muydu? Hatta daha da ileri gidelim, 2. Abdülhamid döneminde, basılan yemek kitaplarında, sansüre rağmen içki yapımının öğretildiği yemek kitapları basılıyor muydu? +
Cevabımız: Evet. Devlet alkol yüzünden insan kaybındansa alkol ve içki yapımını öğreten yemek kitabı baskısına izin vermişti. Ayşe Fahriye'nin "Ev Kadını" kitabında şaraptan şampanyaya, rakıdan mastikaya bir çok içkinin tarifi bulunmaktadır
Matbah-ı Amire yani saray mutfağı. Türk yemek kültürüne büyük katkı yapan Osmanlı saray mutfağının ilk örneğinin kalıntıları 19. yüzyıla kadar var olan Bursa Bey Sarayında olduğu anlaşılmaktadır
"ilk örneğinin"den sonra olması gereken virgül yok, kusura bakılmasın
Osmanlı sarayında en çok tüketilen et, koyun etidir. Bunu tavuk eti takip eder. Tavukların alımından mutfaklara dağılmasına kadar olan süreçle tavukçular (mâkiyâniyân) ilgilenirdi. Hasbahçe’de kurulmuş olan mâkiyân kârhânesinin idarecisi "sermâkiyân" yani tavukçubaşıydı.