Kadıköy'den vapura binip Beşiktaş'ta indiğinizde sizi görkemli bir bina karşılar: Şu anda uluslararası bir otel zincirinin parçası olarak hizmet veren Shangri-La Bosphorus otel. Onun erken Cumhuriyet dönemi işçi hareketinin mekanlarından birisi olduğunu düşünmek kolay değildir.
Beşiktaş'ın, Dolmabahçe sarayının uzantılarının bittiği noktadaki bu sahil parçasının yüzyıl içindeki dönüşümünü izlemek şaşırtıcı olacaktır. 1920'lerde paşaların konaklarının yanyana dizili olduğu Hayrettin İskelesi civarı 30'larda hızla bir sanayi bölgesine dönüşecektir.
Aslında 1930'larda yalnızca Beşiktaş değil Üsküdar, Tophane, Ortaköy, Dolmabahçe vb. sahilleri ve içleri dönemin önemli ihraç ürünü olan tütün işleme atölyeleri, depoları ile doludur. Aynı zamanda farklı antrepolar, fabrikalar vb. de sahildedir. Deniz ulaşımı çok belirleyicidir.
1929'da Austro-Tütün şirketi Hayrettin İskelesi'nin hemen karşısındaki alana bir tütün fabrikası inşa ettirir. Binanın mimarı aynı zamanda Yeşilköy HavaMeydanı, Yıldız Üniv. Binası, Taksim Palas gibi binalara da imza atmış Victor Adaman'dır.
Biyografisi: dergi.mo.org.tr/dergiler/2/149…
Austro-Tütün fabrikası benzer diğer tütün işletmeleri gibi çoğunluğu kadın, yüzlerce işçiyi ihraç edilecek tütünleri işlemek üzere istihdam salonlarında çalıştırır. İçlerinde Yunanistan'ın Kavala-İskeçe bölgesinden gelmiş mübadil işçiler, özellikle de roman işçiler çoktur.
Kopup geldikleri tütün bölgesinden sendikal ve siyasal deneyimlerini de getirmişlerdir. Bölge Osmanlı sendikal ve sosyalist hareketlerin ilk başladığı yerlerdendir[Kaynak: iletisim.com.tr/kitap/osmanlid…]
Burada birçoğu gizli TKP'de örgütlenir ve işçi hareketinin dinamiğini oluştururlar.
İçlerinden biri olan Zehra Kosova kaleme aldığı otobiyografisinde yoksul tütün işçilerinin zorlu koşullardaki mücadelesini ayrıntılarıyla aktarır. Yolu Austro-Tütün fabrikasına da düşmüş, sınıf bilincini burada kazanmış, örgütlenmiş ve ilk grev deneyimini de burada yaşamıştır.
Kosova anılarında tütün işçilerinin derin yoksulluğunu, fabrikalardaki ustabaşı, yönetici baskısını, komünist işçilerin kurdukları fabrika hücreleri ile yürüttükleri mücadeleleri, fiili grev deneyimlerini anlatır. (Grevin İş Kanunu ile yasaklanmış olduğu akılda tutulmalıdır)
Yasal hak arama imkanları az olan tütün işçilerinin işyerlerindeki mücadeleleri bazen hayli sertleşir. Sömürülen, işsiz kalan, onurları kırılan işçiler ustalara, yöneticilere karşı kimi zaman şiddete başvururlar. Çıkan kavgalar polisiye vakalar haline geldiğinde basına da yansır.
Austro-Tütün'de yaşanan ve basına yukarıdaki gibi yansıyan olay bir başka TKP'li işçi militanı olan Şoför İdris'in (İdris Erdinç) anılarında da işçilerin gözünden anlatılmıştır.
Yemeğin durumuna itirazla başlayan kavga polisin müdahalesiyle Beşiktaş sokaklarına kadar yansımıştır.
Austro-Tütün gazete ilanlarıyla sezonda işçilere çağrı yaparak üretime devam eder. Tütün uzunca bir süre ihracattaki önemini koruyacak, paralel olarak tütün işçileri sendikal mücadelede öncü rol oynayacaktır. 50'lerde artık yasal sendikaları ile iş ihtilafı çıkartabilmektedirler.
70'lerin başında binanın bir bölümünde radyo, pikap üretimi sürmekte, diğer tarafı ise tütün deposu olarak kullanılmaktadır. 76'da ise Tekel tarafından kullanılır. Diğer yandan dönemin ünlü tv markası Schaub-Lorenz binada üretime devam eder. Maden-İş Sendikası burada örgütlüdür.
2017'de otelin Dev Turizm-İş Sendika’sında örgütlenen yedi işçisi küçülme gerekçesiyle işten çıkartıldı. Durumu basın açıklaması ile protesto eden sendikanın yöneticisi @karabudakkali 70'lerin başında çocuk yaşta binadaki pikap fabrikasında çalışmıştı.
Tarihi devam ediyordu...
Austro-Tütün de dahil olmak üzere erken Cumhuriyet dönemi tütün işçilerinin mücadelelerini detaylı biçimde öğrenmek isteyenler için kaynak: tustav.org/sosyal-tarih-y…
Tütünün Türkiye'deki ekonomik sosyal macerasına ilişkin kapsamlı ve analitik kaynak olarak: notabene.com.tr/ana-sayfa/99-t…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Migros'un bizdeki hikayesi çok umutlu başlamıştı.
İsviçreli Duttweiler'in kooperatifler şeklinde organize ettiği, ucuz tüketim maddelerini halkın ayağına götüren Migros sistemini inceleyen İstanbul Bld. İktisat Müd. Ferruh İlter burada da kurmak için girişimde bulunmuştu.
2) Migros'un Türkiye'de de kuruluyor oluşu kamuoyunda heyecan yaratmıştı. İsviçre'deki mağazaları, alış-veriş modeli, ekonomiye katkıları, sağladığı avantajlar vb. coşkuyla ve fotoğraflar eşliğinde aktarılıyordu.
[Vatan, 15.6.1954]
3) İstanbul'da giderek artan hayat pahalılığının ve vurgunculuğun önlenmesi için Migros'un kuruluşuna bir kurtuluş gözüyle bakılıyor; gazetelerde bir an önce faaliyete geçmesini isteyen yazılar kaleme alınıyor, karikatürler yayınlanıyordu.
Bugün kapısına grev pankartı asılan Süreyya Operası bir süredir emekçilerin önünde eylemlerle hak aradıkları bir mekan haline de geldi. Burada bir tarihsel ironi saklı: Operaya adını veren kurucusu Süreyya İlmen'in döneminin önde gelen tekstil patronu olması.
Dahası zincirde 👇
Süreyya İlmen, II. Abdülhamit dönemi ünlü seraskeri Rıza Paşa'nın oğludur. Kendisi de genç yaşta paşa unvanını kazanmasına rağmen ordudan ayrılarak, iş hayatına atılır. 1916'da Ermeni ortağıyla Balat'ta kurduğu fabrika İstanbul'un ilk özel yün ipliği işletmesi olur.
Savaş yıllarında karlı bir yatırıma dönüşen fabrikada işçilerinin şikayetleri sık sık gündeme gelir.
İşçiler gönderdikleri mektupla fabrika dahili talimatnamesindeki işçi aleyhine hükümleri şikayet eder. İşletmenin gönderdiği yanıtlarla tartışma gazete üzerinden sürer.
Vapur Paşabahçe iskelesine yaklaşırken sahil boyunca gördüğünüz devasa otel-rezidans inşaat alanı Osmanlı'dan İkibinler başına uzanan yaklaşık 200 yıllık endüstri mirasının ve katmanlı bir emek bellek mekanının yok edilişinin simgelerindendir.
Bu zincir ise unutulmasın diyedir...
Alanda en eski sanayi tesisi III. Selim döneminin sanayileşme hamlesi çerçevesinde kurulan Billur Fabrika-i Hümayunu'dur. Bilinen ilk cam fabrikamızdır. 1846'dan itibaren saray adına işletilen tesiste Avrupalı ustalar çalışır ve ünlü çeşm-i bülbül tarzı ürünleri de imal ederler.
Sürekli açık vererek hazineye yük haline gelen dönemin diğer fabrikaları gibi Billur Fabrika-i Hümayunu da kapanmak durumunda kalır. Tesis alanı 1858'de yeni kurulan İspermeçet Mumu fabrikasına devredilir. Yine Avrupalı ustalar ile Ermeni, Rum ve Müslüman işçiler çalışmaktadır.
1) Petrol Sitesi, Zincirlikuyu-Levent yönünden Etiler'e giderken, Akmerkez'e varmadan hemen sağda, geniş bir alanda kurulu. Ağaçlıklar içinde, artık kent merkezinde pek göremediğimiz dokusu ve sınırlı kat yükseklikleri ile dikkat çeken bu sitenin özgün adı Petrol-İş Sitesi.
2) Site günümüzde kentin en yüksek arazi değerine sahip bölgelerinden birisinin ortasında kalmış durumda. Nitekim yakın zamanlarda Katar sermayeli bir şirket tarafından yıkılarak lüks bir rezidans, mağaza vb. bölgesine dönüştürüleceği haberleri basında yer almıştı.
3) Gerçekte bu site 1957'de Petrol-İş Sendikası üyeleri tarafından İstanbul'da kurulan Petrol-İş Yapı Kooperatifi'nin inşa ettirdiği üç siteden biri. Diğerleri Kartal ve Bakırköy'de inşa edildi. Günümüzde Kartal'da bulunan Petroliş mahallesinin çekirdeği burada kurulan sitedir.