Ankara Bağları, yüz yıl önce şehrin tamamını kaplasa da; bugün bağ adlarından semtlere kalan bazıları dışında, Ankaralıların anılarında bile yeri kalmamıştır. Keskinli Seyit Çelik’in “İp attım ucu kaldı” türküsü nasıl oldu da “Ankara’nın Bağları” oldu?
Anadolu’da her yerde üzüm yetişse de, iktisadi bağcılık yapılabilmesi için uzun bir yaz gerekir. Ankara armudu gibi ilkbahar donlarından etkilenmeyen bölgelere bağcılık daha uygundur. Ankara’da en iyi bağ yerleri genellikle güneye bakan arazilerin sırt ve tepeleridir.
Etlik, güneye bakan sırtlarıyla bağcılığa en uygun yerdir; pazara çıkan ilk üzümü yetiştirir. Güdül ise, son üzümü yetiştirir. Köylerde sofralık çeşitler değil de, şıra ve şaraplık türler yetiştirilir. Kalecik ve Kırıkkale'nin beyaz ve siyah üzümlerinden kaliteli şarap yapılır.
İlçelerde bağların sıralaması şöyledir: Koçhisar, Ayaş, Keskin, Çubuk, Kalecik, Beypazarı, Nallıhan, Bala, Kızılcahamam, Haymana ve Polatlı. Köylüler genellikle pekmez, sucuk ve sirke yapar ve kuru üzüm ihtiyacını ayırdıktan sonra geriye kalanı satarlar.
Demiryolunun gelişi öncesinde Ankara Vilayetinin 1888 yılı ihracatının parasal değerinin yarısı tiftik, dörtte biri koyun yünü ve dörtte biri tahıllardan oluşmaktadır. Ticari değeri az da olsa ihraç edilen meyveler arasında üzüm, elma ve armut bulunur.
İngiliz Konsolos Raporlarında üzüm önemli yer tutar. Kasabalarda ilkel koşullarda yapılan şarapların ihracat için yeterli miktarda olmadığı; eğer profesyonel tekniklerle üretilirse, “Ankara Şarabı”nın İngiltere’ye ihraç edilebileceği ve müşteri bulabileceği belirtilir.
Ankara’da 1890ların başından itibaren Avusturya’dan demir ve şeker, Almanya’dan tekstil ürünleri ithal etmeye başlar. Şekeri pahalı bulan Ankaralılar, şekeri almaz ve üzümden yaptıkları pekmezi kullanmaya devam ederler, ancak inşaat faaliyetleri çoğaldığı için demir alımı artar.
Eylül, Ankara’nın bağ bozumu ve pekmez kaynatma zamanı olduğu kadar civar köylerdeki eşeklerin de Ankara’ya iş için gelmesine vesile olur. Çünkü bağlarda toplanan üzümleri evlere taşımak için Atpazarı’ndaki hanlarda iş bekleyen eşekler kullanılır.
Ankara’da imparatorluktan cumhuriyete pek çok geleneksel üretim biçimi ortadan kalkmış ve kırsalda ürün deseni değişmiştir. Ankara’nın hakim ürünü 19.yy boyunca tiftik keçisi ürünleriyken, demiryolunun faaliyete başlamasıyla eş zamanlı olarak, hububatın yükselişi de başlamıştır.
1896’da hububat ihracı tiftik ihracını ilk defa geçmiştir. Cumhuriyet ile 1930’lardan sonra bağcılık ve şaraplık üzüm yetiştiriciliği Ankara’da önemli yer tutmaya başlamış; topraklara asma dikilip yeni bağlar açılırken, piyasada üzüm ve üzüm ürünleri daha çok görünür olmuştur.
Bu dönüşüm bilimsel çalışmalara da yansımış; Nail Oraman'ın 1937 yılında yayınlanan doktora tezi “Ankara Vilayeti Bağcılığı”, bağcılık üzerine yazılmış en temel eserdir.
Ankara’daki bağ alanlarının 1940’lardan itibaren artmasına üzümün Tekel, AOÇ ve özel şarap firmalarına hammadde olarak satılması ve bu nedenle bağların devlet eliyle yaygınlaştırılması neden olmuştur. Ankara’daki bağ alanlarını 1945-55 arasında önemli miktarda artırmıştır.
Ankara bağlarının yaygınlaşmasına en büyük rol AOÇ'nindir. 1950 yılında Tarım Bakanlığına bağlı olarak kurulan Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü’nün satıştaki ürünleri arasında üzümün yeri açıkça görülebilir.
1954'ten sonra bağlarda görülen filoksera hastalığı, pek çok yerde bağların tamamen sökülmesine neden olmuştur. Şehir içindeki bağlar da yine aynı yıllarda çıkan kat mülkiyeti yasası ve Ankara imar planları ile 1960’dan sonra tamamen apartmanlaşmıştır.
Hititlerden ve Friglerden kalan altın üzüm kadehleri ve üzüm şeklindeki şarap kapları müzelerde ziyaretçilerini beklerken; Ankara'da yeni tarım ürünlerinden şeker pancarı ve daha sonra da fiğ ekimine başlanmıştır.
Ankara'nın kırsalında yaşanan tiftikten fiğe doğru bu baş döndürücü değişime, kent kültürünün değişimi de eşlik etmiştir. Ankara’nın bozlakları nasıl oldu da Ankara Oyun Havalarına dönüştü diye düşünüyorsanız, daha fazlası için: istanbulkitapcisi.com/kitap/engurude…
Bugün Atatürk Orman Çiftliği'nin 96. kuruluş yıldönümü. Ankara’nın 1923'te devlet merkezi olmasından sonra, şehrin iaşesine yönelik ilk adımlar 1924 yılında bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından atılmış ve Orman Çiftliği'nin kuruluş süreci başlamıştır. @direnAOC
Mustafa Kemal Paşa, Hindistan Müslümanlarının Milli Mücadele için toplayıp gönderdiği yardım paralarının bir kısmı ile 26 Ağustos 1924’de İş Bankası’nın kuruluşuna katkı sağladıktan sonra, elinde kalan yardım parası ile ziraat sahasında çalışmaya karar vermiştir.
İlk araziler 1924 yılı sonlarında alınmaya başlanmış, bu amaçla İstasyon çevresindeki ve demiryolu hattı boyunca yer alan çiftlikler 100-120 bin lirayı geçmeyen bir değerle sahiplerinden ve metruk mallar idaresinden alınmıştır.
Ankara’da kültürel mirasın mahalle ölçeğinde olduğu Saraçoğlu Mahallesi’nden daha büyük bir alan yoktur. İktisat ve Toplum Dergisinin 122. sayısında çıkan yazım üzerinden burada bir defa daha erken cumhuriyet döneminin tamamına yayılan mahallenin kuruluş sürecini anlatacağım.
Ankara’nın mesken buhranından en büyük sıkıntı çeken memurları kurtarmak için önce maaşlara iyileştirme yapılmış, böylece Ankara’da memurlara basit bir zamdan kira yardımına dönüşen iyileştirmeler Saraçoğlu Mahallesi’nin Emlak ve Eytam Bankası’nın girişimiyle ortaya çıkmıştır.
Saraçoğlu Mahallesi’nin tarihi Türkiye İktisat Tarihinin bazı önemli konuları açısından el alındığında, basit bir toplu konut projesi olarak nitelendirilemeyecek kadar karmaşık süreçler sonunda yıllara yayılarak inşa edildiği görülmektedir.
Türkiye'nin memur lojmanı olarak tasarlanan ilk toplu konut projesi Saraçoğlu Mahallesi nasıl yapıldı? Ankara, mesken buhranı, Lojman yapımı, Saraçoğlu Mahallesi, Mithat Yenel, memurlara kira yardımı, Hava Parası'nın icadı ve Milli Korunma Kanunu..
Ankara’nın mesken sorunun çözümü ve imarı konusunda devletin doğrudan inşat faaliyetlerine başlaması 1926 yılında Ankara Şehremaneti'ne 1.750.000 lira borç verilmesi ile başlar. Devlet kısa bir süre sonra konut yapımından vaz geçer ve memurlara kira yardımı yapmaya başlar.
1928'de Devlet bütçesine her yıl 1,5 milyonu geçmemek üzere para aktarılmasına karar verildikten bir yıl sonra bütçeye eklenen bu kaynakla, apartman yapmaktan bir süreliğine vazgeçen devlet, kira yardımı olarak doğrudan memurlara para aktarmaya başlamıştır.
1926'da Polatlı'da doğan Talip Apaydın, edebiyatımızın Köy Enstitülü öğretmen yazarlarından biri olarak tanındı. Çifteler Köy Enstitüsü'nden yetişti. Bir öğretmen olduğu kadar, toplumun aydınlarından biri oldu. Talip Apaydın'ı altı yıl önce, 27 Eylül 2014’te Ankara’da kaybettik
Şiir, öykü, roman ve tiyatro olmak üzere edebiyatın her alanında üretti. Öğrenciler yetiştirdi, kitaplar yazdı ve yazdıkları ile ödüller aldı. Ama en önemlisi, yazdığı onlarca eserle hepimizi ödüllendirdi. İçinden geldiği insanları yazdı. TÖS'ü kuranların arasında yer aldı.
Birinci baskısı 1967’de yapılan Köy Enstitüsü Yılları kitabını "Tonguç Baba"nın saygıdeğer anısına sundu. "Son görüşmemizde "Enstitü”ye nasıl girdiniz, nasıl okudunuz, bu duruma nasıl geldiniz, biriniz bunu anlatın, demişti. Geç de olsa, ben bu görevi yerine getiriyorum."
101 yıl önce bugün, Osmanlı İmparatorluğunun görev başındaki son Ankara Valisi Muhittin Paşa, 19 Eylül 1919 tarihinde Keskin’de tutuklanarak Sivas’a gönderilmiştir. Detaylar "Engürü'den Ankara'ya: Ankara'nın İktisadi Tarihi (1892-1962)" kitabında: efilyayinevi.com/tr/urun/s/1518…
4 Mart 1919’da hükümeti kuran Damat Ferit Paşa tarafından Ankara Valiliğine Süleyman Kani Bey yerine atanan Muhittin Paşa; 1915 yılında emekli edildikten sonra doğum yeri Konya’da emekli hayatı yaşarken 15 Mart 1919’da Ankara’ya vali olarak atanmıştır.
Damat Ferit Paşa, Birinci Dünya Savaşı boyunca İttihatçıların tayin ettiği valileri görevden almış ve yerlerine emekli edilmiş ya da görevden el çektirilmiş Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı kişileri getirmiştir.
1957 yılının 11 Eylül Çarşamba gününde Ankara şehri, tarihinin en büyük doğal afetine şahit olmuştur. Sayısı halen bilinmese de 200’den fazla şehir sakini sel sularına karışmıştır.
Öğlen saatlerinde Hüseyin Gazi Dağı’nın üzeri birden bire kararmış, Elma Dağı üzerinden Ankara’ya kara bulutlar gelmiş ve Ankara’nın kuzey kesimlerine şiddetli sağanak yağmıştır. Yağmur, şehirde fark edilmemiştir.
Elma Dağı, Çubuk, Esenboğa, Mamak ve Kayaş boyunca başlayan sağanak, bu hatta ceviz büyüklüğünde doluya dönüşerek etkisini göstermiştir. Esenboğa’ya yağan doludan hava alanı pisti buz içinde kalmış ve pist temizleninceye kadar uçuşlar yapılamamıştır.