Geleneksel Sünni İslam kültüründe bugünkü manada "vicdan" kavramı yoktur.
Çünkü Eş'ari ilahiyatının hakimiyetiyle, "iyi" ve kötü" kavramları, insanın iç sezgileriyle değil, sadece Şeriat'la ve dolayısıyla fıkıhla belirlenmiştir.
Bu da, ne yazık ki, "fetvasını bulduktan" sonra, gayrı-ahlaki ve gayrı-vicdani eylemleri gönül rahatlığı ile yapabilen bir Müslüman karakteri ortaya çıkarmıştır.
Bir başka deyişle, bugün yaşadığımız medeniyet krizinin kökleri derindedir ve esaslı bir sorgulama gerektirmektedir.
Bu yorumuma "gidin Gazali okuyun" diye itiraz edenler oldu.
Zaten okuduğum için söylüyorum.
Bir örnek:
Son kitabı el-Mustasfa'da Gazali, Mu'tezile alimi Cahız'nı bir görüşüne karşı çıkar: Samimi olarak İslam'a ikna olmamışlarsa, Yahudi ve Hıristiyanlar ceza görmemelidir.
Gazali, bu görüşün akla (yani vicdana) uygun olduğunu teslim eder. Ama akabinde hemen reddeder. Çünkü nakil o yöndedir. Emir demiri, şeriat da vicdanı keser.
Vicdan esas olsa, nakli yorumlayıp, atıfta bulunduğu Beni Kurayza katliamının dini değil siyasi olduğuna hükmedebilirdi.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Muhafazakarların anlaması gereken bir husus var: Eşcinsellik, Batı’nın, seküler dünyanın teşvikiyle “yayılan” bir “tercih değil.” Bazı insanlar için doğuştan gelen (yani “fıtrî”) bir eğilim. Onun için her toplumda var.
Batı teşvikiye “yayılan” şey, bunun hoşgörülmesi fikri.
“Bize ne, bizim dini metinlerimize göre haramdır, mel’undur” diyebilirsiniz tabi ki. Çünkü “tasvip etmeme özgürlüğünüz” elbette var.
Ama iki hususu görmeniz lazım:
Eşcinseller de sizin gibi eşit vatandaş. Bir arada yaşamanın asgari kurallarını kabul etmeniz lazım.
Dahası dini açıdan da şu soruyla yüzleşmeniz lazım:
Allah eşcinselleri bu eğilimle yarattı ise (ki öyle), o zaman bu insanların suçu ne?
İnsanları kendi yarattığı fıtrat nedeniyle lanetleyen bir Allah tasavvuru, “Adalet” ve “Merhamet” sıfatlarıyla nasıl örtüşür?