Hep söylüyoruz ya duyarsız bir toplum olduk, bana neci, umarsız bir nesil yetişiyor, kimse kimseyi düşünmüyor, sanal aleme dalıp, gerçek hayatı unuttuk vs. gibi söylemler hepimizin diline pelesenk olmuş durumda.
Söyleniyoruz da arada bir durup, dönüp kendimize pek ayna tuttuğumuz da yok. Kime sorsan mükemmel, kim konuşsa etraftan şikayetçi. Hal böyle olunca kendimizi hiç mi hiç fark etmiyoruz. Şikayet belki de enerjimizi düşüren en yanlış eylemlerden biri.
Hani bir şarkı vardı MFÖ grubunun;
“ondan şikayet, bundan şikayet, ne iştah kaldı, ne de afiyet”
durum tıpkı böyle.
Hele sosyal paylaşım sitelerinde yapılan paylaşımlara bakınca; herkes Mevlana olmuş sanki.
Özlü sözler, insani erdemlerle ilgili paylaşımlar, insanların kötülüğü, yalancılığı,
ahlaksızlığı ile ilgili laf sokmalar…. Sanırsın herkes melek.
Peki bu kötülükler nereden çıkıyor diye düşünmeden edemiyorum.
(Lütfen yazının devamı için linki tıklayınız!)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Yıl 1929..
Lise 3 ders kitabı.
Adı: Kozmografya..
Yazarı: Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Yar.
Atatürk’ün isteği ile yazıldı.
Büyük önderdeki öngörüye bakar mısınız?
Hikayesi ise inanılmaz....
“Bu kitabı bulabilmek için uzun zamandır çaba sarf ediyordum. Sonunda bir sahafta buldum. Adı Kozmografya. Türkiye’deki ilk astronomi kitabı. İlk baskısı 1929’da yapıldı. Benim bulduğum ise 1933 baskısı. Yazarı Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Yar.
Bu kitap yazılmadan 8 sene önce Ankara Hükümeti’nin kasasında sadece 48 kuruş vardı. İşgal güçleriyle, fakirlikle, cehaletle ve hastalıkla mücadele ediliyor; savaş sonrası Osmanlı’nın borçları ödeniyor, diğer yandan bilimle sanatla Cumhuriyet inşa ediliyor, fabrikalar yapılıyor,
“Türkiye`nin değişebilmesi, gelişebilmesi,
gerikalmışlıktan, yoksulluktan,
ahlaksızlıktan, kurtulabilmesi,
demokrasinin, hukuk devletinin yerleşebilmesi,
bilim ülkesi olabilmesi,
halkın bilinçlenmesi, aydınlanması,
cehaletten kurtulması ile mümkündür.
Bunun için de atılacak ilk adım,
"inanmıyorsan bile inancıma saygı duy"
yalanı, safsatası, kandırma ( tabuyu ) yıkmaktır.
Bu gerçekleşmediği sürece,
bir tek adım atılabilmesi,
bu halkın kurtulması mümkün değildir.
Atatürk`ü ancak o zaman anlayabilecektir.
Eğer bir kişi ( kim olursa olsun )
Siyasi, entellektüel, sanatçı vs.
Hiç farketmez, eğer dini eleştirmiyorsa,
Yok efendim aslında falanca, filanca,
dini istismar ediyor diyorsa,
Yalan söylüyordur ve korkaktır.
Veya ninelerinden öğrendiği masalları islam zanneden ahmaktır.
Dostlar bugün size bilgi aktarımı olarak Puşide-i Siyah’ı seçtim.
Sen, Puşide-i Siyah nedir bilir misin ?
Osmanlı ' yı bilmeden kendı tarini okumadan kime neye hizmet erttiği kuşkulu zat.. Bursa Belediyesi Başkanı
TBMM Kürsüsündeki Kara Örtü; PUŞİDE-İ SİYAH…
Görsel:(Tbmm kürsüsü ve üzerindeki siyah örtü)
Ne yapacaksın..Cehalet toplumun ayrılmaz parçası olmuş.. Sana hakaret etmem..bazı magandalar gibi terbiyemi bozamam...Şuursuz.. Bilgisiz..
Yalnızca seninle aynı gökyüzü altında yaşadığım için kendimi talihsız görürüm..
Yüreklerimizde ki yangını alevlendiren satırların, şiirlerin, romanların ve öykülerin zihin dünyamızda yaktığı ateşin yanık kokusu burnumuzda değil mi hala?!.
Yalnızlığımızın sesi;
Yalnızlık huzursuzluğunu belki de severek kucaklıyordu.
Bütün eserlerinde kendi hayatını ve deneyimlerini yansıttığı için mi; bize bu kadar yakın ve sıcaktı duruşu?..
“Evlilik kutsal bir müessesedir” diye bir cümle devlet yöneticilerin ana felsefesidir.
Müessese nedir peki? Müessese; ticari alış, verişin yapıldığı, karşılığında para ödenen kurum, kuruluştur.
O zaman bizimkilerin evlilikten bahsettikleri bu olamaz!
Müessesenin bir anlamı daha var: Bir toplumda kimi sorunların çözümü için uygulanan yöntem. İşte bizim konumuz da budur!
*
Geçenlerde sosyal medyadan takipleştiğim ve yıllardır dostum gibi kendime yakın hissettiğim bir arkadaşım yaşadıklarını paylaştı. Cep telefonundan kendisine ulaşamayınca oğlu, önce kız kardeşini sonra sağı-solu arayıp herkesi telaşlandırıp, meraka düşürmüş.
Arkadaşım neden sonra telefonu eline alıp da defalarca arandığını görünce çok şaşırmış. Oğlu da bundan sonra telefonunu yanından ayırmaması için çok sıkı uyarmış. Ben yetişkin bir kadınım, bunca “nümayişe”, kaygıya ne gerek var diye serzenişte bulunuyordu.