ATATÜRK'ÜN STALİN'E RESTİ
Stalin'in SSCB'nin başında olduğu dönemde SSCB'nin Ankara Büyükelçisi ünlü diplomat Karahan'dır.
Sovyet devriminin yıldönümlerinden birinin sabahında Stalin,son derece sivri,anlamsız ve onur kırıcı bir demeç verir.
Bu demecinde aynen şunları söyler:+++
"Herkes bilsin ki Rus milleti, Boğazlar ve Ardahan'ı ele geçirme arzusundan asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davamızı halletmiş olacağımızı müjdeliyorum."
Aynı gece Sovyet Büyükelçiliği'nde de ihtilâlin yıldönümü kutlanıyordu. Atatürk,+++
gece yarısına doğru Stalin'in bu rahatsız edici demecinden rahatsız olur ve emreder:
-Arabayı hazırlayın, gidiyoruz.
-Paşamız bu saatte nereye gidecekler?
-Sovyet Elçiliği'ne...
Ekibin etekleri tutuşur. Çünkü olayı bilmektedirler. İçlerinden birisi, Gazi'ye sorar:
+++
-Paşa Hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz Devlet Başkanısınız, protokolsüz nasıl gider siniz?
-Ben protokol falan dinlemem çocuk... Stalin, vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları..!+++
Arabalar hazırlanır. Gazi ve ekibi, Sovyet elçiliğinin kapısına dayanır. Ulu önder yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada içeride büyük bir balo vardır. Gazi, kendisini karşılayan büyükelçi Karahan'ı görünce "Merhaba Karahan" der ve sert bir şekilde söze devam eder:+++
"Ajanstan öğrendiğime göre başkanınız Stalin, Ardahan ile Boğazlar'ı istemiş, kararı katıymış. Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii bu konuşmanın bir kopyası sende vardır. +++
Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım.
"Gazi metnin o kısmını kelime kelime tercüme ettirir. Konuşma ajanstan geçen metin ile aynıdır. Gazi sorar:
"Karahan, elçiliğin telsizinden derhal Stalin'i bulduracaksın. Başkanın, tükürdüğünü yalayacak,+++
yalamazsa ben yapacağımı bilirim.
Bu cevap, bu gece gelecek. Çünkü benim senin Başkanınınkinden daha önemli bir kararım var. İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp, doğru Rus sınırına gideceğim."+++
Karahan, çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Gazi'nin söylediklerini aynen nakleder.
Stalin'den gelen cevap, Atatürk'ü tatmin eder. Çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir:
"Stalin, sürç-ü lisan etmiştir. Boğazlar ile Ardahan'ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur."+++
Gazi, cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karahan'a hitaben:
"Karahan, seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et!"
Karahan, bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir başka++
telgrafla geri çağırıldığını hatırlatarak:
"Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile yeterlidir. Yarın memleketinizdeki görevim sona eriyor. Yarın hareket edeceğim."
Gazi fazla ısrar etmez ve Çankaya'ya geri döner.
On gün sonra şöyle bir haber gelir. SSCB'nin eski Ankara +++
Büyükelçisi Karahan fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir...
KAYNAK 1: Arıburnu, Kemal Atatürk'ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,1976, s. 205-208.
KAYNAK 2: Atatürk'ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İran' da bizim deyimimizle Güney Azerbaycan' da yaşayan soydaşlarımızı tekrar hatırlayalım: İnternette yer alan bilgilere göre İran' da neredeyse %50' lik bir Türk kitlesi var ki Türk dünyasının adeta lokomotifi olacak kadar dinamikler! İnsan, bu haritaya bakarken gurur duyuyor++
Aynı zamanda içimiz acıyor...!
Ancak şunu unutmamak gerekir ki İran basınında yer alan veya İran' dan gelen haberlerin tamamı, hiçbir zaman %100 gerçeği yansıtmaz. Orada "Nüfusun %50' si Türk!" deniyorsa emin olun ki nüfusun en az %60' ı Türk' tür. Bu ayrıntıyı es geçmeyelim.+++
Türk milleti bir bütündür. Batı Trakya' dan, Polonya Tatarlarından Doğu Türkistan' a ordan Sibirya’ya kadar, nerede Türk varsa bizim öz kardeşimizdir. Yanı başımızdaki Güney Azerbaycan Türkleri de bizim canımızdır. Kaşkay Türklerinden Türkmensahra' ya kadar bütün+++
@ihali35
DİPNOT hareketi ile ilgili ayrıntılı bilgilendirmeyi daha sonraya erteleyerek öncelikle yönetim kurulu üyelerinden biri olarak,bu gün bir arkadaşımızın yaptığı ithamlara açıklama getirme gereği duyuyorum.Bizlerin ( yönetim kurulu) başkaları gibi kafasının arkasında +++
yansıttığımızın dışında amaçlarımız hedeflerimizin olmadığı gibi kimsenin de kafasında soru işaretleri kalsın istemem.
Aşağıdaki söylem ve açıklamanın keskinliği için şimdiden affınıza sığınıyorum.Benim ve yola çıktığım arkadaşlarımın değer ve emeklerine böylesine saygısızca +++
kara çalmaya çalışan birine tabiki hakettiği gibi hitap etmemden daha doğal bişey olamaz diye düşünüyorum.
Ayrıca herkesin kendine özgü bir tavrı vardır.Kendi hedefi ve gerçek amacını kamufle etmek için benim değer atfettiğim olgu ve emeğe dil uzatana ben de kendi tarzımda+++
Bir gün Sokrates yine taleberiyle sohbet ederken bi talebesi Sokrates' e sorar ki:
- "Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir?
Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur, +++
yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı?
Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimali daha azdır. Şu halde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadıgı gibi haklı da sayılmaz."
Bunun üzerine Sokrates her zaman oldugu gibi soru cevap yöntemini +++
kullanarak o talebeye önce sorar:
- "Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur yoksa cahil olmak mı daha zordur? "
Talebe:
+++
22 Ağustos 1922'de Aydın'ı işgal eden Yunan askerleri Araplı Köyü katliamını gerçekleştirir.Yunan Komutan Bakoyanis'in bir sabah canı petekli bal çeker.Komutan,işbirlikçilerinden biri olan Sarı İmam'ı çağırtarak,canının bal çektiğini söyler ve kendisinden bal getirmesini ister+++
Sarı İmam da Aydın'da en güzel balın üretildiği Araplı köyüne, köyün en çok kovanı olan Softaoğlu Halil'in evine gider. Yunan komutanın çok acele bal istediğini söyler. Softaoğlu Halil petekleri yeni kestiğini ve kesilen balları da sattığını, birkaç gün beklerlerse bal+++
verebileceğini söyler. İstediği balı bulamadan komutanın yanına dönen Sarı İmam, köylülerin bal vermediğini ve asi efelere yataklık yaptıklarını anlatır. Zaten Anadolunun Türk halkına işkence yapmak, kıymak için bahane arayan Yunanlı komutan bu durum üzerine Araplı Köyüne gider++
Resmî tarihçilerimizden biri, “Muazzez hanım, Türklerde çam ağacının kutsal olduğunu söyleyip, bu tezi ortaya attı. Kadim Türklerde kayın ağacı kutsal kabul edilirdi. Ağaç süsleme Friglerden Batı’ya geçti.” demiş.
Ağaç süsleme Friglerde var mıydı bilinmez ama, +++
Frigler bize hiç de uzak olmayan bir halktı.Aşağıda,"Turan Tarihine Giriş"adlı kitabımdan kısa bir bölüm veriyorum.
BATI TÜRKLERİ (“TRAKLAR”)
Batı Türkleri Balkanlar ve Anadolu'nun yanı sıra tüm Orta ve Doğu Avrupa'ya da yayılmışlardı.Kimerlerin kendileri olan Batı Türkleri+++
bu topraklarda binlerce yıl yaşamışlardır. Sak Kağanlığı döneminde de Saklar ("İskitler") olarak adlandırıldılar.Bu Türklerin Balkanlar ve Batı Anadolu'da kurdukları devletler şunlardır: Batı Anadolu Türkleri, İlir (iller) Türkleri, Odris (oturuş) Türkleri, Makedonya Türkleri+++
Koğuşta 22 tane Ülkücü var, ceplerindeki para bir kefen almaya bile yetmiyor.. Ceza evi terzisi geliyor "Bu gece Halil Esendağ ile Selçuk Duracık'ı asacaklar, haberiniz olsun!" diyor..
Koğuş sessiz, çıt çıkmıyor; diller lâl olmuş, yüzler donuk..
Toplanıyor tüm koğuş, +++
dillerde Kur'an, gönüllerde iman..
Yürüyorlar darağacına, yanyanalar; savaşırken de, ölürken de..
Kur'an-ı Kerim okudu ikisi de, helallik istediler, tekbirler getirdiler. Sonra Selçuk'a döndü Halil: "Önce seni assınlar Selçuk, sen bana dayanamazsın!"+++
Önce Selçuk yürüdü yağlı urgana; mert'çesine, yiğit'çesine, Türk'çesine, dirilir'cesine.. Tabureye çıktı, yağlı urganı geçirdiler boynuna. Arkasına döndü, helallik istedi celladından. Sonra vurdular altındaki tabureye.. Sallanıyordu Selçuk, ölürken dirilir'cesine,+++