📌FLOOD: Erkeklerin olgun kadın “milf” sevdasının mitolojik kökeni. Oedipus ve Sphinx, Gustave Moreau.
Oidipus kompleksi Freud'un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre karşı cins ebeveyni sahiplenme ve öteki ebeveyni safdışı etme konusunda beslenen duygu ve fantezilerdir.⏬
Freud'a göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Erkek bebeğin sürekli annesine şımarması, babasının annesiyle ilgilenmesinden rahatsız olup ağlaması veya araya girmesi örnek olarak verilir.⬇️
Erkek çocuk genellikle evde güçlü bir otoritesi olan güçlü rakibi babadan çekindiğinden her iki ebeveynden de uzaklaşmak zorunda olduğunu hissederken, annesinden çekinen kız çocuk hayran olduğu güçlü babasına daha çok yaklaşır.⬇️
İki şekilde açığa çıkar. Olumlu biçimi, kompleksin adını aldığı eski Yunan efsanesine uygunluk gösterir, yani oğlanlar babalarına ve kızlar annelerine rakip kimse gözüyle bakarak, içten içe onları dışlarlar, oğlanlar annelerine, kızlarsa babalarına karşı aşırı ilgi gösterir.⬇️
Olumsuz şekliyse bunun tam tersidir. Freud'a göre üç ila beş yaşlarında bu karmaşa yaşanır. Beş yaşından sonra bu karmaşıklık etkisi azalarak bir uyuklama döneminden ergenlikle birlikte yeniden canlanır cinsel obje olgun insanlara ilgi duyulmaya başlanır.⬇️
Kişilik gelişiminin 3-5 yaş dönemi Freud tarafından fallik dönem olarak adlandırılır. Freud, bu yaş döneminde erkek çocuğun annesine karşı duyduğu aşk nedeniyle babası tarafından cezalandıracağı korkusu sonucu yaşanan karmaşaya Odipal kompleksi adını vermiştir.
Mitolojide çocuğun ebeveynine aşık olup evlenmesinin tatsız bir eylem olduğu ve sadece tanrılara özel bir uygulama olduğu kabul edilir. Freud bu teorisini Yunan mitolojisindeki Sophokles'e ait Kral Oedipus hikâyesinden esinlenerek adlandırmıştır.
Oedipus, Thebes'in mitolojik kralı, Laios ve Jokaste'nın oğludur. Babasını öldürüp, annesiyle evlenmiştir. Mitoloji hayatın kendisidir.💜🗽
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Flood: Ma’at Antik Mısır’da Adalet ve Doğruluk Tanrıçası
Eski Mısır’da doğruluk, adalet anlayışının timsali ve her şeyin üzerinde yer alan bir ilke olarak tanrıça kişiliğine bürünmüş “kozmik düzen” olarak kabul edilir. İnsanlar onu Güneş ve Ay’ın düzenli döngüleri...
Nil’in yıllık taşkınları, istikrarlı yönetim ve toplumsal uyum aracılığıyla kavrardı. Güneş Tanrısı Ra’nın kızı, Tanrıların Katibi Thoth’un eşiydi. İki Hakikat olarak bilinen tanrıçanın başlıca görevi firavunların yertanrısı Geb’in tahtına ne kadar layık olduklarını belirlemekti.
Saçına yüksek bir tüy takmış ve bazen de kanatlara sahip bir kadın olarak tasvir edilse de Ma’at sadece bir tanrıça değil, yaratılmış evrenin düzenleyici ilkesi ve varoluşun tasarımını mümkün kılan yasa olarak kabul edilir ve bu yasa, firavundan sade vatandaşa kadar geçerlidir.
The Accolade - Edmund Blair Leighton’un şövalyeliği ve sadakati anlattığı tablosu. Hayatını bu hizmete adamış olan kişinin sadakati en çok ihtiyaç duyulan olgulardan biri haline geldi. Bir şövalye kadar sadakatli ve onurlu birine kim ihtiyaç duymaz ki?
Şövalyelerin uyması ya da benimsemesi gereken 10 temel ilke vardı. Bunlar:
1️⃣Kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına korumak.
2️⃣Savunmasız ve acizleri korurken onlara saygı göstermek.
3️⃣Ülkesini sevmek.
4️⃣Düşmandan önce savaş meydanından geri çekilmemek.
5️⃣Tek bir kadına karşı aşk beslemek, ona bağlı olmak.
6️⃣Kötülüklerin ve acımasızlığın karşısında durmak.
7️⃣İnandığı değerlerle çakışmadığı sürece, emri altında olduğu amirlerinin tüm emirlere uymak.
8️⃣Sözüne sadık olmak, onurunu küçük düşürecek davranışlardan uzak durmak.
📌Kadınların tarih boyunca geçtikleri zorlu denemeler üzerine hoşunuza gitmeyecek bir makale...
Eski çağlarda bir kadın erkek libidosu yüzünden tecavüze uğrayıp zarar gördüğünde ailesine tazminat ödenirdi ve çok nadir de olsa kayıp durumunda tazminat kadının kendisine verilirdi.
Bu ona “artık şikayet edecek bir durumun kalmadı” demekten farksızdı. Genellikle kıza tecavüz edilir ve karşılığında para verilirdi. Böylece kadın değerini kaybeder ve fahiselige zorlanırdı çünkü erkek egemen toplum kıyaslanmayı sevmez ve kadını kirli olarak lanse ederdi.
Yalnız bu ancak şehirlerde, yöneticilerin ve devletin olduğu daha medeni yaşam şartlarında oluşabilecek bir kurgu. Fuhuşun yaygın olduğu toplumlar, erkek dürtüsünün meşruluğunun ve erkeklerin bu dürtülerini doyurmak için kadın bedenini kullanma hakkının sorgulanmadığı ülkelerdir.
📌10 bin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklar işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu...
Cumadan pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu. Bir Yunan 90 kişiyi öldürdüm diye övünüyordu. Yahudi topluluğu da sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi...
Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular. Su kuyuları cesetlerle dolduruldu...
📌19. yüzyıl efsanesine göre yalan ve gerçek bir gün buluşurlar. Yalan doğru söyler ve "bugün hava çok güzel” der. Gerçek ona bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir ve doğru söylemesine şaşırmıştır.
Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte zaman geçirirler. Yalan hep doğru söylemektedir.
Yalan; "su çok güzel, birlikte banyo yapalım!" der. Gerçek, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur, su gerçekten çok güzeldir. Ona inanıp soyunur ve yüzmeye başlarlar.
Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçıp kayıplara karışır. Kızgın gerçek, kuyudan çıkar yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yere gider. Dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görmekte ve öfkeyle bakmaktadır.
Evliya Çelebi, Seyahatnáme’sinin birinci cildinde her meslek grubunu ayrı ayrı anlattığı ve İstanbul’un esnaf tarihi bakımından bugün en önemli kaynak kabul edilen
bu geçit resmi bahsinde, eşcinsellerin yürüyüşünü bugünün Türkçesi ile şöyle yazıyor: "Pasif dilber eşcinsel esnafı: Bunlar, evsiz-barksız 500 kişidir. Kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyip Bábulluk’ta, Kalatyonoz’da, Finde’de, Kumkapı’da, San Pavlo’da, Meydancık’ta,
Kiliseardı’nda ve Tatavla’da málum işin yapıldığı yerlerde boğaz tokluğuna çalıştıkları sırada avlanıp Subaşı’nın (yani, o zamanın polis müdürünün) tuzağına düşer ve deftere kaydedilirler. İşte, sözü edilen bu kişiler geçit resminde Subaşı ile şakalar ederek yürürler.