Koma Amed, Kürtçe ıslık çalmanın dahi yasak olduğu yıllarda, 1988’de Ankara’da bir grup tıp öğrencisi tarafından kuruldu. Zamanla Kürtçe bilmeyenlerin bile şarkılarını ezbere söylediği, hatta albümünün İsmail Cem tarafından AB bakanlarına hediye edildiği bir grup haline geldi.
Grubun kadrosu ilk albümde 7 kişiydi. Bu kadrodan Evdilmelik Şexbekir’e ayrı bir parantez açmak gerekir. Grubun kurulmasına ön ayak olan, sanatın birçok dalıyla ilgilenen ve politik görüşleriyle arkadaşlarını etkileyen Melek’i grubun ilk üyelerinden Fikri Kutlay anlatıyor:
Koma Amed’in kuruluşunu tetikleyen şey 12 Eylül sonrası ilk kez 1987’de Ankara’da düzenlenen Diyarbakırlılar gecesidir. Bu gecenin ardından birçok kişi gözaltına alınır, sonrasında da grubun oluşma süreci hızlanır.
Koma Amed’in ilk albümü Kulilka Azadi (Özgürlük Çiçeği) 1990’da imkânsızlıklar içinde, amatör bir ruhla ortaya çıktı. Çalışmaları evlerde gizli saklı olarak yürütülen albümün kayıtları da yine sahibini zor ikna ettikleri bir stüdyoda sadece 19 saatte tamamlandı.
Albümün paylaştığım kartoneti 1992’de yayınlanan 2. baskısına ait. Bu nedenle kartonette o sırada artık hayatta olmayan Melek’in fotoğrafları ve anısına yazılmış bir yazı var.
Albüme adını veren Kulilka Azadi adını, Muzaffer İlhan Erdost’un 12 Eylül’de katledilen kardeşi için yazdığı bir şiirden alıyor.
Rınde (Güzel), Ramazan Mercan tarafından 92 yaşındaki bir kadından derlendi. Türküyü dinledikleri kadın ise 3 ay sonra vefat etti. Türkünün Akdamar adasında çekilmiş bir klibi var. Ancak solist, kasette olduğu gibi Melek değil, Serap Sönmez.
Koma Amed’in 2. albümü Agir û Mirov (Ateş ve İnsan) 1995’te çıktı. İlk albüm sonrası İstanbul’a giden ve MKM bünyesinde çalışmalarını sürdüren grubun üyelerinde de değişiklikler oldu. Grup bu albümde politik çizgisini koruyor ve bu sefer daha fazla enstrüman çeşitliliğine sahip.
Ronahi-Berivan albümdeki bu özellikteki şarkılardan biri.
“Ağaçların yaprakları yakıldığında
Bir zamanlar ülkenin özgürlüğüne duyulan özlem
Büyürken bir ciddi acı olur
Yanar, çığlık atar Berivan olur”
Albümde yine anonim türkü/stranlar da var. Îro Dîsa (Bugün Yine) Koma Amed’in derlediği en bilinen türkülerinden biri.
Aynı albümden "Helim Can"ın televizyon kaydı:
Dergûş (Beşik) albümü Koma Amed’in bir neslin şarkılarını ezberlediği en meşhur albümü. Politik bir içeriğe sahip olmayan, ancak Kürtçe’nin hemen her lehçesinden şarkıları ile geniş kitlelere mal olarak varlığı politik hale gelmiş bu albüm 1997’de çıktı.
Dergûş’te Koma Amed bu sefer 6 kişi. Kürtçenin en güzel seslerinden biri olan Serap Sönmez de gruba bu albümde katıldı. Mehmed Uzun’un Kader Kuyusu romanını yazarken sürekli dinlediği Dergûş, bu sefer hem kayıt kalitesi hem de düzenlemeleriyle tam bir profesyonel işi.
Albümde insanda halay çekme isteği uyandıran birçok türkü/stran var. Teşî de bunlardan biri.
Suslî Xanım (Süslü Hanım) ise yavaş ve hareketli kısımları arasındaki geçişlerin mükemmel olduğu bir şarkı. Zaten albümü nitelikli kılan şeylerden biri, birçok sanatçının albüme enstrümanlarıyla ve düzenlemeleriyle katkıda bulunmasıydı.
Koma Amed’i duyduğumuz yerlerden biri de Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmindeki bir sahne. Fonda çalan ise yine Dergûş albümünden “Êvar ê”.
İsmail Cem’in Dışişleri Bakanı olduğu dönemde AB bakanlarına, bizde de Kürtçe müzik yapıldığını göstermek için hediye ettiği bu albüm politik bir içeriğe sahip olmasa da bu ve benzeri olaylar sayesinde bizzat varlığıyla politik hale geldi. Albümün tamamı:
İtalyan Komünist Partisi’nden ayrılan “Rifondazione Comunista” partisi Koma Amed’i 1996 yılında bir konser turnesine çağırdı. Roma, Napoli, Palermo, Katanya, Trieste gibi birçok şehirde köylere varıncaya kadar konser verdiler. Bu fotoğraf o geziye ait günlerden kalma.
Bu da Koma Amed’in herhangi bir albümünde yer vermediği "Deryayek Kûr" adlı şarkının kaydı.
Grup yaşadığı baskılardan ötürü, üyelerinin bir kısmı Avrupa’ya gitmek zorunda kalınca dağıldı. Fikri Kutlay, Serhat Karakaş, Ahmet Kaya ve Süleyman Gültekin daha sonra Çar Newa’yı kurdu. Koma Asmin’de de müzik yapan Serap Sönmez ise solo müzik kariyerine devam etti.
Bu zinciri yaparken faydalandığım “Geç Kalan Ağıt” belgeselini izlemenizi öneririm:
Ayrıca Evdilmelik Şexbekir’i ablasının ve annesinin anlattığı bir belgesel de var:
Kaset kartonetleri için @Agire_Serhildan’a çok teşekkür ederim.
Gelen yoğun hatırlatmalar üzerine Yeşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolculuk" filminde "Amediye" çalan sahneyi de paylaşıyorum.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Çoğu konservatuar öğrencisi bir grup genç, 1981 yılında, müzik yolculuklarının başındayken; yaptıkları işin nereye varacağından emin olamadıkları için bütün müzik çalışmalarını bir "günlük"te tutup bu sayede yol almaya karar verdi ve böylelikle "Ezginin Günlüğü" ortaya çıktı.
Grup, geleneksel müziğimizi kendi tarzlarıyla yorumlayarak yeni bir müzik oluşturma niyetindeydi. Konservatuar kökenli olmaları nedeniyle estetik kaygıları da yüksekti. Yaptıkları müzik, politik bir müzik değildi ancak egemen müzik anlayışına muhalif bir ses olarak çıktılar.
Ezginin Günlüğü ilk konserini 1983 yılında İstanbul’da verdi. Kaset olarak da bastırılan bu konserin kayıtları Youtube’da mevcut. Herhangi bir albümlerinde yer vermedikleri "Göçmen" adlı şarkı bu konserde söylenmişti.