"Kadın Berberi" (1964) filminin çekimlerinden kısa süre sonra Karabük'teki Site Sineması'nın açılış galasına katıldık.
Ben, Filiz Akın, Ayhan Işık, Hüseyin Baradan..
Galadan sonra şerefimize bir parti verildi. Orada Filiz'le dans ederken de birkaç kare fotoğrafımız çekildi.
Bir sakınca görmedik elbette, patlayan flaşlarda. Gizlimiz yok, saklımız yok.
Ertesi gün "Hürriyet" Gazetesi'nin birinci sayfasındaki bir haber bomba gibi patladı Yeşilçam'da :
"Karabük'te nişan yaptılar!"
Halbuki yoktu böyle bir şey.
Tekziple falan uğraşmadık, hangi birini tekzip edeceksin ki!..
Kimseye haber vermeden yüzüklerimizi taktık ve nişanlandık..
Sonradan öğrendik ki bu haberi uçuran da Hüseyin Baradan.
Geçmişte "Hürriyet" muhabiri demiştim ya.. Arkadaşlarına o uçurmuş haberi.
Verdiği cevabı duyunca da kızamadım: "Bir an önce evlenesiniz diye yaptım.."
Birkaç gün sonra Filiz'le Tarabya'daki Filiz Restoran'a gitmiştik. Dönüşte arabayı Filiz kullanıyordu ama ehliyeti yoktu.
O sıralarda Şükrü Balcı trafik müdürü olarak İstanbul'a yeni tayin edilmişti.
Sonradan İstanbul Emniyet Müdürü oldu..
Balcı, Maslak Kavşağı'nda, trafik kontrolü yapıyormuş.
Ben polis ekibini, etrafında da patlayan flaşlarıyla onlarca gazeteciyi görünce Filiz'le hemen yer değiştirdik, direksiyona ben geçtim..
Arabada Stavro da var.
Restoranın şef garsonu.
Şişli'de oturuyordu.
Her seferinde onu çıkışta biz bırakıyorduk evine..
Bu arada Stavro'nun Türkçeyi tam konuşamadığını belirtmem gerekiyor..
Neyse, devam ettik.
Şükrü Balcı'nın yanına geldiğimizde mecburen durduk.
Balcı pencereye yanaştı,
"İleride niye durdun?
Yer mi değiştirdin?" diye sordu.
Ben daha cevap vermeden Stavro atıldı, "Tükürmek için efendim, tükürmek için" diyerek niye durduğumuzu açıkladı aklı sıra. Şükrü Balcı şaşırdı tabii.
"Ne diyor bu yahu?" diye bize sordu.
ben onun dilinden anladığım için cevap verdim:
"İstifra demek istedi efendim. Türkçesi kıt.
İstifra kelimesini bilmediği için tükürmek diyor" diye açıkladım.
Balcı başladı gülmeye.
Hava yumuşamıştı.
Ben de "Evet yer değiştirdik" dedim.
Filiz'in gözünde siyah gözlükler vardı.
Onu önce tanımadılar.
Çünkü gazetecilerin hedefinde ben vardım.
Benim fotoğrafımı çekiyorlardı. İçlerinden biri Filiz'i tanıyınca kıyamet de koptu. Flaşlardan ortalık gündüz gibi oldu.
Tabii ertesi gün gazetelerin birinci sayfasında gene biz vardık:
"Filiz Akın-Türker İnanoğlu gece yarısı, Boğaz yolunda yakalandı!"
Bu son olaydan sonra Filiz'le konuştuk.
"Evlenmeye var mısın?" dedim,
"Varım" dedi.
Aynı yıl, yani 1964'de, evlendik..
Filiz bu olaydan etkilenip, ehliyet almak için trafiğe başvurdu.
Fotoğraf, gerekli evraklar falan verildi.
Üç gün sonra bir zarf geldi.
Açtık, içinden Filiz Akın adına düzenlenmiş bir ehliyet çıktı.
Bir de not: "Allah mutlu bahtiyar etsin. Çam sakızı çoban armağanı.
Madem araç kullanabiliyor,
benim düğün hediyem de bu ehliyet olsun..
Şükrü BALCI"
(TÜRKER İNANOĞLU, "Acısıyla Tatlısıyla Yeşilçam Anıları", Türvak Kitapları, 2020)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
"1947 yılında henüz 18 yaşında iken bir arkadaşımız Yunanlıların en çok ilerlediği Polatlı'dan yürüyerek bu savaşın cereyan ettiği yerleri gezelim, yürüyelim, dolaşalım, insanlar sağ, onlardan anı toplayalım, var mısınız?' dedi. Biz 10 arkadaş, evet dedik.+
1948 yılı 20 Ağustos'unda Ankara'dan Polatlı'ya trenle gittik, Polatlı'da indik. Kartaltepe'nin eteğinde henüz daha siperler duruyordu. Doğa ve vefasızlığımız o siperleri henüz silmemişti. Toprağa elinizi daldırsanız şarapnel parçaları geliyordu, onları topladım…
Polatlı'da Yıldıztepe'ye çıkıyorsunuz, daha siperlerin izleri duruyor, elinizi toprağa daldırırsanız avucunuza şarapnel parçaları geliyor. Onları da topladım, tüfek parçaları, neler… Benim, o tarihte başlar anı toplamam. Yaşayanlardan anı topladım.
"Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e;
İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a;
Karakol yöneticisi Naciye Faham’a;
İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;+
Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;
On binlere konuşan Şükufe Nihal’e;
Sebahat’e ;
Zeliha’ya;
Darülfünunlu Saime’ye;
12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;
“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Sivaslı Fatma Seher’e;
Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;
Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;
Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;
Ödemişli Fatma’ya;
Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Binbaşı Ayşe’ye;
19 yy. da sadece İstanbul’da bulunan 52 bin kölenin 47 bini kadın idi.
Biri Beşiktaş’ta diğeri Çarşamba’da olmak üzere meşhur iki avrat pazarı vardı.Bu pazarda hadım edilmiş çocuklarla, “oğlanlar” da alıcı buluyordu.
Biraz yaşlı kadınlara “seyyibe” deniliyordu.
Diğerlerine göre daha ucuzdular..Bir de “halayık” ve “duhter” olanlardır. Yani kadınlar ve bakireler.
En ünlüsü Tavuk Pazar denilen yerde.Esir Hanı olarak da geçiyor. İki katlı olup üst katında “esirci taifesi”nin yaşam alanı olan odaların yer aldığı, giriş katında ise satılmak
üzere alıcı bekleyen “ürünlerin” sergilendiği kapıları gün boyu açık 300 dükkân var...
Bu ticareti yapanların “lonca satış beratı” denilen bir belgeye sahip olmaları gerekiyordu. Loncanın yöneticisi olan Esirciler Şeyhi ve yardımcısı da devlet memuru idi.
1995 yılında Kuzey Harekatı için Irak’a sızmıştık. Ve PKK’nın Haftanin kampına girdik. Harekatın bitiminde bir mesaj geldi telsizden, Cudi-Ballıkaya bölgesinde Cemil Bayık ve Sakine Cansız komutasında 250 kişilik çok güçlü bir PKK grubu tespit edildi. ...+
Silopi’ye geldim. Ve Cudi dağına sızdım gece yarısı. Ve sabaha karşı Ballıkaya’ya vardım. Kış olduğu için yaklaşık -40 derece soğuk ve etraf kar dolu.
Hedef tespitini yaptıktan sonra 40 kişilik bir grupla 250 kişilik PKK grubu içine girdim. Çok yoğun temas başladı.
Giriş anında 10 subay-astsubay yaralandı ve ilerleyen zamanda bir uzman çavuşumuz şehit oldu. Karşı taraf da çok sayıda kayıp verdi. İnanılmaz bir muharebe oldu. Hava kararınca geri çekilip tepelerde mevzilendim. Mevzilendim ancak şehit arkadaşımızın naaşını alamadık.
Siyasal da okuyabilen ender ülkücü tayfadan,
90 lı yıllarda politik söylemlerin para ettiğini görüp yüzünü siyasete çevirdi!
Kime ?
Tansu ÇİLLER'e...
"BU MEMLEKET İÇİN KURŞUN ATAN DA KURŞUN YİYEN DE KAHRAMANDIR.." sözünü Tansu'nun ağzına yerleştirdi.
Öyle laflar ediyor ki M.AĞAR kendisini bir tabanca ile ödüllendiriyor..!
"ERGENEKON kaynağı tartışmalı bir efsanedir...BOZKURT TÜRKLERİN sembolu olamaz, olsa olsa sembol SİVAS KANGAL KÖPEĞİ olabilir.!" diyecek kadar da hadsiz!
ERGENEKON diye terör örgütü uyduran da odur!
28 Temmuz 2008 Güngören'de 17 ölü ile gerçekleşen pkk nın üstlendiği olayı dahi "Bu katliamı Özel Kuvvetler yaptı.Pkk ya mal edilmeyece çalışılacak " diye yazacak kadar da KÜSTAHTIR.!
Susmadan devam ediyordu;
"Ülkenin en geri, en hantal, en akıl dışı kurumu TSK.dır."
1 Şubat 1933
Bursa Ulu Cami'den çıkan 100 kadar kişi, "Ezan her yerde Arapça okunurken, neden bir tek Bursa'da Türkçe okunuyor?" diye bağrışarak Müftülüğe doğru yürüyüşe geçerler. Meraklıların da katılımıyla kalabalık giderek büyür+
Müftü, ezanın yalnız Bursa'da değil, her yerde Türkçe okunduğunu, asıl yanıtı Vali'nin verebileceğini söyleyince de, kalabalık Hükümet Konağı'na yürür. Makamında olmayan Vali'yi bekler iken merdivenlere otururlar sonra da polisin müdahalesiyle, bir olay çıkmaksızın dağılırlar.
Olayı duyan M.Kemal derhal emrini verir;
"Başvekil Paşa'yla temas kurun, bana Afyon'da katılsm! Tren hazırlansın, bu gece Bursa'ya hareket ediyoruz. Balo'ya gitmeyeceğim, ama balo yapılsın."
Oysa, daha iki hafta önce gene Bursa'daydı..