“ABD, Çin ve İsrail’in İran İkilemi ve genel bir analiz”
1) İran, Çin’in İpek Yolu projesi için hayati öneme sahip ve geçenlerde Çin ve İran, 25 yıl süreli $400 milyarlık yatırım anlaşması imzaladı.
2)ABD’nin bu projeyi baltalamak için İran’ı zapt etmekten başka çaresi olmadığı malum ama nasıl; yumuşak güçle mi savaşla mı?
Biden yönetimi İran için, yaptırımları kaldırmaktan ve rehineleri iade etmekten bahsetse de Çin’in sunduklarını sunabilecek durumda değil..
3) Zaten İsrail de böyle bir yakınlaşmadan hoşnut değil ve İran’ın kaba kuvvetle durdurulması gerektiğini düşünse de Çin, $400 milyar yatırdığı İran’a İsrail’in saldırmasına müsaade eder mi? Zor..
4) Çin’in İran’a olduğu kadar İsrail’e de yatırımları çok büyük.
İsrail’e gelen dış yatırımların neredeyse yarısı Çin’den geliyor ve yine Çin, İsrail’in en büyük ithalatçısı konumunda.
5) Kısacası, üç ülke de İran konusunda bir ikilem içerisinde:
İsrail İran’a saldırmazsa emniyette hissetmeyecek, saldırmak isterse Çin müsaade etmez, saldırırsa bu kez Çin’i kaybeder.
Çin, İran’ı korumazsa İpek Yolu’nu koruyamaz, korumak isterse “barışçıl yükselmiş” olmaz.
6) ABD diplomasiyle İran’ı durduramaz çünkü Çin’in sunduklarını sun(a)maz. Durdurmazsa tahtını daha çabuk kaybeder. Kaba kuvvete başvurabilir ama “demokrat”itibarını feda etmesi için henüz erken.
Zaten ABD’nin hem Çin hem Rusya ile mücadele edecek gücü yok.
7) Bu yüzden enerjisini beyhude Çin’e harcamak yerine, Karadeniz’de Rus tehdidiyle Atlantik saflarını sıklaştırıyor.
ABD’nin sonraki işi muhtemelen, Çin karşısında kendisini zora sokmaması için Rusya’ya bazı “güzellikler” yapmak olacaktır.
8) “Güzelliği” Trump Helsinki’de açıktan yapmaya çalıştı, Rus saplantılı demokratlar bu girişimi baltalasa da kendileri Obama döneminde Suriye’de ve Kırım’da Rusya’nın güçlenmesine zımni bir taviz olarak göz yumdular.
En son Karabağ’daki sessizliği malum..
9) Hatta şu anki Ukrayna krizinin sonunda dahi bu türden bir “güzellik” şaşırtıcı olmaz. Neden?
Çünkü ABD bunu önce “sermayenin” Sovyetlerle ticaretine göz yumarak, 71’de de Kissinger’ın iki komünist ülkeden Çin’le ilişki kurmasıyla yaptı.
Kissinger’ı takip etmek yeterli..
10) Velhasıl, küresel siyasette birçok güç boşluğu var ve Türkiye en kritik olanlarda ya bilfiil söz sahibi(Akdeniz, Karadeniz, Suriye vs) ya da alacağı tavır dikkatle izlenir konumda(Kuzey Afrika, Kafkaslar, Orta Asya vs).
11) Bu öyle şans eseri elde edebileceğiniz bir konum değil, jeopolitik konum dense 20 yıl önce de vardı ama Atlantik’ten yüzünü çevirebilecek hükümet yoktu.
Bu konum, tüm iniş ve çıkışlarıyla 20 yıldır yapılan denge siyasetinin sonucudur. Mimarını tanıyorsunuz..
12) Analizin sonunda meseleler neticeleriyle her zaman Türkiye’ye bağlanmalı ki analizler satırlarda kalmasın bir aksiyon ve hareket kazandırsın.
Vesselam.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
(KISA SİLSİLE) Montrö(Karadeniz) ve Akdeniz Satrancı
1) Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Putin ile görüştükten sonra bugün, Ukrayna Devlet Başkanı'nı Boğaz'ın tam ortasındaki Huber Köşkü'nde ağırladı, adeta Boğaz'ın kontrolü bende mesajı vermiş oldu.
2) Putin dünkü görüşmeden sonra doğal olarak Montrö'ye vurgu yaptı. Çünkü, Ruslar üç asırlık sıcak denizlere inme hedeflerine Suriye Savaşı sırasında "Montrö" sayesinde ulaşmıştı.
Rusya'nın Sinop'a düşünülen Nükleer Santrali Akkuyu(Mersin)'ya yapması da bu idealin bir parçası..
3) Montrö, boğazlarının durumu Lozan'da belirsiz kalmış 30'ların Türkiye'si için bir kazanım olarak görülebilir.
Bugün, ne dünün Türkiye'si ne de dünün güç dengesi var. Erdoğan'ın "daha iyisi için imkan bulana kadar Montrö'ye bağlıyız" sözleri de bu yeni dengeye işaret ediyor.