1- K.Mısıroğlu 04.05.2013'te bu videosunda: "Montrö rezilliktir, Türkiye için acziyettir. Gavura imtiyazdır. Değiştirilmelidir." diyerek Montrö karşıtlığının tohumlarını atmıştır. Montrö karşıtları, onun bu videoda uydurduğu yalanları yinelemektedir.
2- Kimi gazeteler Montrö Boğazlar Antlaşmasını Türkiye'nin egemenliğini sınırlayan bir vesayet anlaşması olarak gösterip kaldırılmasını doğrultusunda propaganda yapmışlardır.
3- Önceki gün, Montrö'nün zafer olarak görülmesi "Montrö Yobazlığı" olarak nitelendi; Atatürk'ün Montrö hakkında "parlak olanı henüz yapamadık" dediği aktarıldı ve parlak olanın (Türkiye'nin Boğazlardaki egemenliğinin) gelecekte kurulacağı ileri sürüldü. dailymotion.com/video/x80jy93
4- Atatürk'ün Montrö'yü "makul ama parlak değil" sözleriyle nitelemesinden yola çıkılarak, onun Montrö'yü Türkiye'nin Boğazlarda kayıtsız şartsız egemenliği sağlayan bir anlaşma olarak görmediği iddia edilmektedir. aydinlik.com.tr/ataturk-un-mon…
5- Atatürk'ün Montrö'yü "pek parlak değil ama makul" diye nitelemesi Lozan'ı imzalayan tüm devletlerin Montrö'yü de imzalaması gerekirken salt İtalya'nın Montrö'ye katılmasının sağlanamamış olmasındandır. (İtalya 2 yıl sonra Montrö'ye katılmış; parlak sonuç 1938'de sağlanmıştır.)
6- Atatürk 1 Kasım 1936'da TBMM açılış konuşmasında, Montrö ile Boğazlar'ın artık TAMAMIYLA Türk egemenliği idaresine girdiğini belirterek: "Bundan böyle muharip herhangi bir devletin harp gemilerinin Boğazlardan geçmesi yasaktır." demiştir.
7- Atatürk'ün 19.7.1936'da Tevfik Rüştü Aras'a çektiği telgrafta "pek parlak değil ama makul" derken Boğazlardaki Türk egemenliğine eksiklik vs. atfetmiş olmadığının kanıtı; 1.11.1936 TBMM konuşmasında: "Montrö ile Boğazlar artık tamamıyla Türk egemenliğine girmiştir" sözleridir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1- Yunanistan ile Türkiye arasındaki denize ADALAR DENİZİ adını verenin Selçuklular Aydınoğulları Çaka Bey olduğu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 1941'de Yunan'ın emrine boyun eğerek(!) ADALAR DENİZİ demeyi bırakıp EGE DENİZİ adını verdiği YALANI on yıllardır yayılıyor. Oysa ki:
2- Osmanlı arşiv belgelerinde bu denize 1830'lara dek yüzyıllarca hep AKDENİZ denmiş; Osmanlı Devleti'nin "Anadolu Eyaleti" ve "Rumeli Eyaleti" arasında kalan bu denizdeki adalar da CEZAİR-İ BAHR-İ SEFİD (AKDENİZ ADALARI EYALETİ) olarak adlandırılmıştır, ADALAR DENİZİ değil..
3- Osmanlı'nın 1830'lara dek AKDENİZ, AKDENİZ ADALARI (Cezair-i Bahri Sefid) dediği yere; bu denizin batısındaki adaları Yunanistan'a doğusundaki adaları Osmanlı'ya veren 24.4.1830 Londra Protokolü'nü kabul ettikten sonra daha az AKDENİZ daha çok ADALAR DENİZİ dediğini görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerek "Deniz Yetki Alanları"nın gerek "Ulusal Savaş Uçağı", "İHA", SİHA", Tank, Helikopter vs. üretiminin temellerini 1970-1980'lerde (40-50 yıl önce) atmıştır. Bu girişimlerin 10-15 yıl önce kendilerince başlatıldığını ileri sürenlere kanmayınız.
Türkiye Cumhuriyeti, Deniz Yetki Alanını her ayrı konuda özenle belirlemiş; yetki alanına giren "Deniz Arama-Kurtarma Sorumluluk Sahası Koordinatları"nı 32 yıl önce IMO'ya bildirip Resmi Gazete'de yayımlamıştır.
Karadeniz'deki deniz sınırımız günümüzden 43 yıl, Mavi Vatan kavramından 28 yıl önce 1978'de Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasında antlaşmayla tescil edildi ve 17.12.1986'da KARADENİZ'DEKİ TÜRK MÜHNASIR EKONOMİK BÖLGESİ olarak ilan edildi; durum şu anda da böyledir.