Bostancı Sahilindeki 500 Yıllık Manastır, Madam Tamara veya Huguenin Köşkü
Kadıköy’ün Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla gibi, İstanbul’un doğu ilçelerine ve Anadolu’ya açılan sınır semti Bostancı’nın sahil kesiminde, Bostan Tüccarı, Yazmacı Tahir ve Kasadar Sokakların çevrelediği, +
13 dönümlük arsa, yaklaşık 500 yıllık bir manastır, 118 yaşında bir köşk, yemyeşil, geniş bir bahçe ve +
tarihi açıdan çok büyük bir değer taşımasa da, Anadolu yakası sahillerindeki semtlerin, bir zamanlar yazlık birer sayfiye semti olduğunu bize hatırlatan, 50-60 yıllık bir yazlık pansiyon kalıntısı saklar.
Bu alandaki en eski yapı olan, arsanın doğu kısmında, Kasadar Sokak’a bakan cephesinde bulunan manastır, 16.yy’da inşa edilmiş olup, Cizvit papazlarına aittir. Manastırın geçmişi, yapılış öyküsüyle ilgili, ne yazık ki elimizde neredeyse hiçbir bilgi yok.
Ancak, bu manastırdan, çok daha uzun yıllar önce, 9.yy’da, yine bu civarda, bir tanesi, Bostancı’nın biraz açığında, Bostancı ile Kınalıada arasında, 1010 yılındaki büyük depremde, sular altında kalarak batan Vordonisi Adası üzerinde, Keşiş Photios tarafından +
diğeri ise yine aynı dönemde, Patrik Ignatios tarafından, Küçükyalı’da yaptırılan Satyros Manastırı olmak üzere iki tane manastır daha olduğunu biliyoruz.
Bugün, bu iki manastırın ilkinin kalıntıları, Vordonisi Adası’ndan geriye kalan kayalıkların dibinde, denizin altında varlığını sürdürmekte, ikincisine ait kalıntılar ise Küçükyalı Arkeoloji Parkı’nda görülebilmektedir.
(Küçükyalı, Arkeoloji Park fotoğrafları: Erkmen Senan)
Bostancı’da, 16.yy’da Cizvit papazlarının yaptırdığı bu manastır ise, bir süre sonra kullanılmaz olmuş, zamana yenik düşmüş ve harabe halini almıştır.
1903 yılına gelindiğinde, o dönemde, Ermeni bir ailenin mülkiyetinde bulunan manastırı ve 13 dönümlük arsasını, Haydarpaşa Garı’nda, ilk önce direktör muavini, sonra direktör olan, Alman Edouard Huguenin satın alır ve +
arsanın güneybatı kesimine, o yıllarda, Kadıköy’e su sağlanmadığından, susuzluğa karşı bir sarnıç, sarnıcın üzerine ise, Alman mimarisinin izlerini taşıyan, bodrum katıyla beraber üç katlı, kâgir bir köşk yaptırır.
(Havadan çekim fotoğraf: İHA)
Ailesiyle birlikte, 1.Dünya Savaşının sürdüğü 1917 yılına dek, 14 yıl boyunca, bu köşkte yaşar.
Huguenin, 1917 yılında, Almanya’ya dönerken, köşkü ve arsasını, Gürcistan’dan Türkiye’ye göç etmiş Gürcü bir aileye satar.
Aile, ilk iş olarak, harap vaziyetteki manastırı tamir ettirip, manastırı, yaşanılabilir bir konut haline getirir ve köşk yerine burada yaşamayı tercih eder. Ailenin erkeğinin ismi Borkar, eşinin ismi ise Tamara’dır.
Madam Tamara, çok zarif ve kibar bir kadındır, Rusya’dayken prenses olduğuna dair söylentiler vardır, çevresince çok sevilir ve bu sebepten olacak ki, yaşadıkları bu manastır ve köşk, bir süre sonra ‘’Madam Tamara Köşkü’’ olarak anılmaya başlar.
Borkar ve Tamara çiftinin kızları Eteri, güzelliğiyle, o yıllarda tüm Kadıköy’de nam salmıştır ve çok canlar yaktığı söylenmektedir. Borkar Bey’in ölümünün ardından, arsanın bir kısmı satılır.
Bostan Tüccarı Sokak ile Yazmacı Tahir Sokak’ın köşesine denk düşen bu alanda, yazlık bir otel inşa edilir. 1960’lı ve 70’li yıllar boyunca, oldukça ilgi gören, denize neredeyse sıfır konumdaki bu otel, +
Sahil Yolunun yapılıp, denizden uzaklaşması, Kadıköy’ün ünlü plajlarının kirliliğe yenik düşmesi ve Marmara kıyısındaki, Caddebostan, Suadiye, Bostancı gibi eski yazlık semtlerin, bu özelliklerini kaybedip, artık tamamen, yaz kış oturulan birer semte dönüşmesi gibi etkenlerle, +
1980’li yıllardan itibaren giderek daha az misafir çeker, nihayetinde kapanır ve kaderine terk edilir.
Manastır, köşk ve geriye kalan arsa ise, Madam Tamara’nın da vefat etmesinin ardından, Bayan Eteri tarafından, Karadenizli, fındık tüccarı bir aileye satılır. Şu anda, mülkiyeti halen bu aileye aittir. Ne var ki, köşk de, manastır da, bakımsızlıktan harabeye dönmüştür.
Bir yerde artık hepimize ait, gerçek bir kültürel miras olan manastır ve köşkün, bugün bu halde olması gerçekten üzücü. Umarım, bir an önce, kendiliğinden çöküp, yıkılmadan, aslına uygun bir biçimde restore edilir.
(Faydalandığım kaynak: Kadıköy Konakları, Müfid Ekdal)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Kadıköy'ün kendine özgü, tarihi semtlerinden Merdivenköy'ün dünden bugüne isimleri:
- Aya Mamanos: Bu bölge, Bizans Döneminde, ''Kutsal anneler'' anlamına gelen bu isimle anılmıştır. Muhtemelen, o dönemde, Göztepe'de olduğu bilinen kadınlar manastırıyla ilişkilidir.+ #Merdivenköy
- Mandıra Köy: Köyün, Osmanlı egemenliğine girdiği 14.yy'dan sonra, Şah Kulu Sultan Dergâhı'nın (Merdivenköy Tekkesi) çevresinde, küçük bir köy kurulmuştur. Köy halkı geçimini mandıracılıktan sağladığından bu ismi almıştır. Fikirtepe'deki Mandıra Caddesi, o günlerden hatıradır.
- Merd-i iman Köy: 16.yy'da, Mihrimah Sultanın yaptırdığı caminin ardından, Mandıra Köyü’nün zaten ön planda olan dinî kimliği daha da perçinlenmiş, köy, artık camisi, tekkesi, dervişleri ve türbeleriyle, Anadolu yakasının en önemli dinî merkezlerinden birisi olmuştur. +
Mihrimah Sultan Camii (Merdivenköy Camii)
Çok fazla bilinmese de, Kadıköy’ün en eski camilerinden birisi de, Merdivenköy’de bulunan ve Merdivenköy Camii olarak da anılan Mihrimah Sultan Camii’dir. Cami, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan tarafından yaptırılmıştır.
Fakat, Mihrimah Sultan’ın, Edirnekapı’da ve Üsküdar’da yaptırdığı camiler kadar bilinmez.
Caminin yapıldığı dönemde, Merdivenköy, ana çekirdeğini Şah Kulu Sultan Tekkesi ve civarındaki 20-30 hanenin oluşturduğu, Bektaşî ağırlıklı bir nüfusa sahip, küçük bir köydür +
Az önce paylaştığım Resneliler Köşkünün (Perili Köşk) yapıldığı dönemde, bugün Bakırköy’ün en uzun ve en işlek caddelerinden birisi olan, Bakırköy Meydanını, 1.Çevreyoluna bağlayan İncirli Caddesi, Bağlaraltı Yolu adında, iki yanı incir ağaçları, şaraplık üzümlerin yetiştiği +
üzüm bağları, ceviz ağaçları ve rengârenk çiçeklerle süslü, faytonlarla yolculuk yapılan toprak bir yoldur. Bakırköy, ya da o zamanki adıyla Makriköy ve civar yerleşimlerde yaşayan insanlar, bu bölgeye, piknik yapmaya, temiz hava almaya gelirler.
Bu yol, aynı zamanda, 1924 yılından itibaren, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi olarak kullanılan Reşadiye Kışlası’na gitmek için de kullanılan güzergâhtır. Kimi zengin, önde gelen aileler, bu bölgede tek tük köşkler ve konaklar yaptırmışlardır.
Bir Bakırköy Efsanesi; Perili Köşk ya da gerçek adıyla Resneliler Köşkü
Bakırköy’de İncirli Caddesi üzerinde yer alan bu köşk, Bakırköy’ün en eski ve şüphesiz en ünlü yapılarından birisidir. #Bakırköy
Bir zamanlar, incir ağaçları, üzüm bağlarıyla ünlü, yemyeşil bir semt olan İncirli’nin, o günlerinden bugüne yadigâr kalan birkaç hatıradan birisi olması bir yana, 100 yılı aşkın bir tarihe sahip olup, en az 50 yıldır bakımsız, kaderine terkedilmiş bir vaziyette duran bu yapı, +
Çevrede, yıllardan beri ilgi uyandırmış, hakkında türlü söylentiler yayılmış, şehir efsaneleri üretilmiş ve köşkün adı ‘’Perili köşk’’e çıkmıştır. Bakırköylü olup da, bu köşkü bilmeyen yoktur sanırım.