Adım Ayşe, 21 yaşındayım.
Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrinde doğdum.
Annem, babam, abilerim, bir ablam ve iki küçük kardeşimle huzur içinde yaşıyorduk.
Bir gün Çinli polisler gelip evimizdeki tüm erkekleri götürdüler.
Önce bizim evimizdeki, sonra komşumuzun, sonra bütün mahallenin, en sonunda tüm Türkistan'ın...
Kamplara köle işçi olarak aldıkları babalarımızın yerine Çinli erkekleri yerleştirdiler.
Onlarla yaşamaya mecbur bırakıldık.
Abilerimin organlarını çalıp öldürdüler. Kimse bir şey yapamadı.
Annemi almaya geldiklerinde yapamadıkları gibi...
Önce annemi aldılar, teyzemi, ablamı... Öğrendik ki, Kazakistan ve Türkistan'lı kadınları kamplarda toplamışlar.
Her gün, sistematik bir şekilde işkence ve tecavüze maruz bırakıldıkları bir kamp.
Bosna'daki gibi...
Çinli yetkililer bu kamplara Arındırma merkezleri diyor.
Küçük kardeşimi de bu kamplara götürdüler.
Artık ismini, dinini bile bilmiyor
Çünkü ona bildiği her şeyi unutturuyorlar
Merkezlerde Onun kimliğini, dinini yok ediyorlar.
Ailemden kalan son kişiyi, küçük kız kardeşimi Çinli bir adama para karşılığında verdiler.
Bir eşya gibi
Çünkü burası Doğu Türkistan
Ölmenin bile yasak olduğu yer.
Bu benim hikayem değil ama Doğu Türkistan'da herkesin hikayesi bu
Eğer bu yazıyı okuyorsan bu paylaşımı devam ettir. Bir cümlede olsa yaz ve bir hikayeye ses ol. Unutma,
yaptığın her paylaşım hücrelerde sesi kesilen kardeşlerin için soluk olacak.
Ümitsizliğe düşmeden süreklilikle söylemeye devam et. #Doğutürkistanıduyuyoruz