Türk evinin, Türk şehirlerinin bir zamanlar ne kadar renkli olduğunu gösteren güzel bir seriye başlayalım. Bu seri bir kitap olsaydı; adı “Mehmet Tezel ile Türk Şehirlerinin Rengi” olabilirdi, çünkü fotoğrafları kendisinden rica ettim. Teşekkürler @mimarimiras
Kula’dan bir oksit sarı ev. Oksit sarı, günümüzde ülkemizde ve Balkanlar’da geriye kalan evlerde en çok rastladığımız renklerden.
Demir oksit sarı boya çam terebentini veya sentetik olmayan neft ile açılır. %20-25-30 oranında bezir katılır.
*İbrahim Hakkı Yiğit aracılığıyla
Kastamonu’nun bir ilçesi olan İnebolu’nun adı konulmamış bir renk planı vardır, bu yerleşimin geleneksel renkleri “gülbahar” ve “beyaz üstübeç” renkleridir.
Gülbahar, demir oksitin Türk evindeki adlarından biridir.
Kula’dan Türk evi renkleri.
Sol köşede yağsız üstübeç (beyaz renk) ve demir oksit sarısı katılmış kırmızı ev, sağda demir oksit sarısı duvar, çamaşır çividi mavisiyle demir oksit sarısı katılarak elde edilmiş yeşil renkli kapı.
Fotoğraf: @mimarimiras
Harbi Hotan Hoca’dan seyregâhlı, bindirmeli, tepe pencereli bir Ankara evi. Hımış dolgunun verdiği tuğla rengi, bağdadi sıvanın üstüne uygulanmış aşı boyası renkleri ve beyaz üstübeç.
Raci Bademli Hoca, Ankara Ulus planında Ankara evinin renklerini belgelemiş ancak çalışma kayıp
Ressam Ahmet Yakupoğlu, Kütahya’yı betona teslim olmadan önce, 1948 yılından başlayarak kırk yıllık bir süreçte resmetmiştir.
“Rengârenk Kütahya” adlı kitabında; çivit mavisi/demir oksit sarısı karışımı yeşil rengi, çivit mavisini, aşı boyasını (gülbahar) görebiliriz.
Siatista'da Poulkos Konağı’nda (1752-59) yüklüğün renkleri. Türk evlerinin, konaklarının iç mekanları da oldukça renkliydi. Tavanlar, şerbetlikler, yüklükler, duvarlardaki kalem işleri, yorganlar oldukça zengin bir renk skalasına sahipti.
Milas, Kızılağaç, Çomakdağ Köyü’nün evleri de, kadınlarının kıyafetleri de, mezarları da rengarenktir. Burası, 500 yıl kadar önce Oğuz Türklerinin Onoklar boyu tarafından kurulmuş bir yörük köyü imiş. Renklerini ve hayat ağacı gibi çok eski simgeleri korumaları beni etkiliyor.
Trabzon Sürmene Memiş Ağa Konağı, Kastamonu’dan bir konak, Kesriye'de Tsiatsiapa Konağı, Siatista'da Poulkos Konağı; hepsinin ortak yönü rengarenk tavanlara sahip olmaları.
Bulgaristan Avratalan (Koprivshtitsa), Afyon, Safranbolu ve Kula’da demir oksit sarısı konaklarımız.
Sadece renkleri değil; geniş saçakları, çıkmaları, eliböğründeleri, pencere oranları, zemin katlarının servis (mutfak vb), normal katlarının yaşam katı oluşu ortak noktaları.
Avratalan’da (Koprivshtitsa Bulgaristan), Bursa’da, Kula’da ve Afyon’da demir oksit kırmızısı Türk evleri…
Yağsız üstübeç (beyaz renk) ve demir oksit sarısı ve damla damla siyah pigment, çam terebentini katılarak renk tonları düzenlenmiş olmalı.
Fotoğraflar: @mimarimiras
İnikli İznik’te iki ahşap evde, Osmaneli’nde üç aile için ahşap evde, Kula’da bir ahşap evde tekne tavanda çivit mavisi. Akrepten koruduğu kadar, çivit mavisinin renk olarak da sevildiğini düşünüyorum.
Cumalıkızık’ta “oksit sarı” ve oksit sarı ile çamaşır çiviti mavisinin birleştiği “oksit yeşil” evler.
Kastamonu’dan; oksit sarı ve çivit mavisinin birleşiminden doğan “oksit yeşili” ahşap evler. Günümüzde sokak sağlıklaştırma çalışmalarında tümünü beyaza boyadıkları için tek tük oksit sarı, oksit yeşile rastlayabiliyoruz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Arşivi'nde, mimari çizimleri incelemek için çok zaman geçiririm. Genelde plan ve kroki olarak adları geçer. Bu arşivdeki mimari çizimlerden bir kısmı seçilerek bir kitap yapılmıştı. Kitabın PDF linkini buldum, paylaşıyorum.
"Osmanlı Mi̇mari̇si̇nde Plan ve Projeler" adlı kitapta çeşitli yapı gruplarına dair örnekler paylaşılmış.
Kitapta, gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş projelere dair Osmanlı Arşivi'nde rastlanan çizimler yer alıyor.
Haydarpaşa Garı
Osmanlı Arşivi ilginçtir. 200 yıl önce inşa edilmiş bir köşkün, 500 yıl önce inşa edilmiş bir caminin inşaat keşif defterlerine ulaşır, harcanan her kuruşu görebilirsiniz.
Haydarpaşa Garı'nın güncel projesini kurumlar paylaşmaz ama arşivden ulaşabilirsiniz.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Antakya Koruma İmar Planı'nı hazırlamış, 1987'de onaylanmış
Plana göre, "Asi Nehri'nin her iki yanında 50 şer metre yapılaşma yasağı" getirilmiş. Sonra 1988'de Antakya Belediyesi bu notun çıkarılmasını istemiş. Kurul da onaylamış
Hocam Ataman Demir'in "Çağlar Boyu Antakya" kitabında Antakya'nın tüm tarihi yanında, bu süreç de detaylarıyla anlatılıyor.
Doğal Sit Alanları ile ilgili hükümlerde; "Asi Nehri koruma bantı içinde 50 m.'lik hat yapı yaklaşma sınırıdır." cümlesi gereksiz bulunmuş ve çıkarılmış.
Asi Nehri'nin her iki yanı,Doğal Sit olduğu için, 50 şer metre yapılaşmaya kapalı olsa ne olurdu, her iki yanındaki yapılar ne kadar zarar gördü? Bunlar artık şehir plancılarının incelemesi gereken durumlar. Geçmişe de göz atılması ve sürecin tetkikinde de fayda var
1924'te ülkenin tam kalbindeki Ankara Başkent olarak ilan edildi, ülkenin dört bir yanında fabrikalar açıldı
1970'lerde ise fabrikatörlerin nakliyeyi ucuza getirebilmeleri için sanayi Marmara'ya toplandı. Bu fabrikalara işçi bulabilmek için Anadolu'dan İstanbul'a göç özendirildi
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tüm ülkede, fabrikada işçi evleri ve sosyal alanları planlanırken, 1970'lerdeki Anadolu'dan İstanbul'a göç edenler, kendi barınma sorunlarını kendileri çözdüler.Aslında ilk inşa edilen gecekondular, Anadolu'da bırakılan geleneksel evleri anımsatıyordu
Fakat gecekondu sahiplerinin aileleri büyüdükçe, çocukları evlendikçe kat çıktılar, elimizde yüzbinlerce ruhsatsız yapı stoğu oluştu. İş imkanları Büyükşehirlerde olduğu için bu yapılaşma, bir modele dönüştü. Anadolu'daki binlerce yılın birikimi sivil mimari miras da terk edildi.
Malatya'da, sıkıştırılmış toprak yapı. Depremden sonraki fotoğraflarında görüldüğü üzere tek bir çiziği yok. Evet bu çağdaş toprak yapı tek katlı, ancak bakımsız kerpiç yapıların hafızada yarattığı etkileri silecek güçte arkiv.com.tr/proje/malatya-…
Malatya Merkez'de yine arkadaşımız Mimar Nurettin Ekinci'nin @NKNCARCHITECTS projelendirip uyguladığı bu çağdaş toprak yapıda da tek bir çizik yok.
Üstelik doğal yapı olduğu için, doğal iklimlendirmesi var, doğalgaz olmadığı, yapı ısıtılmadığı halde iç mekanı sıcak, korunaklı
Elazığ depremini yine tek bir çizik almadan atlatan çağdaş toprak yapıyı da arkadaşımız @Ozgul_Ozturk_ tasarlayıp uygulamıştı
Bu yapıların ısıtma-soğutma maliyeti yok, doğayı tahrip etmeden inşa ediliyorlar, doğal malzemeden oldukları için beden sağlığını koruyor ve güvenilirler
Ülkemizdeki birçok geleneksel mimarlık ürünü gibi benzersiz Diyarbakır evleri.
Dünyada, sıcak iklime sahip geniş bir alanda, Diyarbakır evlerinde olduğu gibi avlulu, eyvanlı mimari görülmektedir. Ancak Karacadağ bazaltı ve mimari ayrıntıları, Diyarbakır evlerini eşsiz kılmaktadır
Diyarbakır evinde, siyah bazaltın rengini dengelemek için, fırınlarda yakılıp öğütülmüş alçı taşı, "cas" ile süslemeler uygulanır. Siirt'te cas, evlere adını verir, çok daha yoğun kullanılır.
Diyarbakır evlerinde ise pencereler ve taş yüzeylerinde bezeme olarak kullanılır.
Diyarbakır Suriçi'nde de, sıcak iklime sahip diğer yerleşimlerde olduğu gibi, güneşten korunmak için, yüksek duvarlarla sınırlanan dar sokaklar (küçe) oluşturulmuştur.
Bu dar sokaklar, bir insan ve yanında yük hayvanının yürüyebileceği genişlikteydi.
Bornova'daki Seyir Köşkü'nün yavaş yavaş süslemeleri kopmuş, çatı sistemi de bozulmuştu. Zamanla ahşap kat yıkıldı, hatta burada böyle bir köşk olduğu dahi unutuldu.
Bu güzel köşk tekrar Bornova ve İzmir'in bir parçası oldu, mutluyuz. @SemaOzenToth
Bornova'daki bu köşkün zemin katı Bornova'ya has, taş-tuğla almaşıktı. Üst katı ise ahşap ve taş taklidiydi.
İzmir'deki sivil mimarlık örneği köşklerin hemen hepsinde kendine özel detaylar var. Farklı kökenlere sahip ustalar ve ev sahiplerinin, farklı tekniklerini görüyoruz.
Köşkün zemin katı hasarlıydı, ahşap üst katın döşeme izleri kısmen duruyordu. Bina eski eser olarak tescilli değildi, o büyük bahçede kaybolmuştu
İlk fotoğrafı çekerken bir köşkün bakiyesi olduğunu bilmiyordum. 1900'lerden bugüne çekilmiş her fotoğrafta başka bir detay yakaladık