BARBAR TÜRKLER , KIZILDERİLİLER GİBİ YOK EDİLMELİDİR...
100 yıl önce sadece bir işgal için, zenginliklerimize sahip olmak için gelmediler...
Amaçları Türklüğü Anadolu'dan söküp atmak, hatta kızılderililere yaptıkları gibi, Türklere soykırım uygulamaktı...
Ernest Renan 1870'lerde bunu açıkça ifade etmişti... yalnız o da değil, 1916-1922 yılları arasında İngiltere başbakanı olan Davit Lloyd Gerorge da benzer ifadeler kullanıyordu...
1870'li yıllardan sonra tarihi gerçeklerin saptırılarak,
"Türklerin barbar ve medeniyetler yıkan bir millet olduğu" algısının oluşturulması, planlanan bu soykırıma zemin hazırlamak amacını taşıyordu...
Kurtuluş savaşı sadece bir vatan mücadelesi değil, aynı zamanda bir ölüm kalım, soykırımdan kurtulma mücadelesiydi...
Ve M. Kemal Atatürk gibi çok az kişi bu durumun farkındaydı...
O nedenledir ki Atatürk, mücadelesini sadece savaş meydanlarında vermemiş, batının yalan tarihine karşılık, yine batılı bilim adamlarının araştırmalarını delil göstererek,
Türk Tarih Tezini hazırlatmış ve en büyük savaşını bu konuda vermiştir...
Türk Tarih Tezi, çok ciddi bilimsel verilere dayanılarak hazırlanmış, günümüzde bile çürütülemeyen müthiş bir çalışmanın ürünüdür...
N..."
Ne yazık ki, bu büyük savaş, Atatürk'ün ölümünün ardından sümen altı edilmiş, Türklük şuurunun oluşmasında temel kaynak niteliği taşıyan bu bilgiler, Türk toplumundan saklanmıştır...
Türk toplumu öyle bir noktaya getirilmiştir ki,
atalarının kurduğu medeniyetlerden bile habersiz durumdadır...
Ege bölgesindeki İyon şehir kalıntılarını gören Türkler, buralarda medeniyetin Helenler veya Romalılar tarafından kurulduğunu düşünürler hep...
Evet... ne yazık ki, Türkler bile İyon şehirlerinin bölgede daha eski olan İskit şehirlerinden örneklendiğini, yani Anadolu'da medeniyetin, Türk olduğuna şüphe olmayan İskitker tarafından kurulduğunu bile bilmiyorlar...
Üstelik bu bilgilerin, batının en temel tarihi kaynaklarında yer aldığını da...
100 yıl öncenin kısıtlı bilgilerine rağmen Atatürk'ün, "Anadolu en az yedibin yıllık Türk beşiğidir" demesine rağmen, bize dayatılan uydurma tarihin, "Türkler
Anadolu'ya 1071 Malazgirt savaşıyla geldi" yalanıyla Türk milleti, kendini Anadolu'da işgalci olarak görmeye alıştırıldı...
Ve kimse şu soruyu sormadı; "madem Anadolu'ya 1071'de geldik, nasıl oldu da Bizans ordusundaki Peçenek ve Uz'lar Alpaslan'ın tarafına geçerek savaşın
kaderini değiştirdi? Türk asıllı olan Peçenek ve Uz'lar, nasıl oluyor da Bizans ordusunda bulunuyordu ve nasıl oluyor da savaşın kaderini değiştirebilecek kadar çok sayıda idiler?.."
Evet 1071'de de Anadolu'ya geldik ancak bu geliş,
Türklerin Anadolu'ya Müslüman olarak gelişiydi... İşte o nedenle Atatürk, II. Balkan konferansında yaptığı konuşmasında, Bankan ülkelerinin delegelerine, "Balkan milletlerinin aynı beşikten gelen, damarlarında aynı kanı taşıyan milletler olduğunu,
bu kardeşlerin din ile ayrıştığını" söylüyordu...
Türklüğü Anadolu'dan silmek isteyenlerin planları aksamıştır ancak bu plan iptal edilmemiştir... Davit Rockefeler'in,
"Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık" sözü, planın devam ettiğinin en açık ifadesidir...
O dönemde Türklüğe karşı olup, İngilizlere uşaklık yapan hainler ile, günümüzde Türklüğe saldıran hainlerin hiçbir farkları yoktur...
Türk milleti bu gerçekleri bilmek zorundadır...
Öğrenmek için de din tacirlerinin hikâyelerini dinlemek yerine araştırmak zorundadır...
Bu savaşta inanç ayrımı yoktur... Müslüman olsun ya da olmasın hedef Türklüktür...
İşte o nedenle bizler, Atatürk gibi Türçüyüz ve TÜRKÇÜLÜK BİZİM FİKRİ SAVUNMA HATTIMIZDIR...
Atamız Bilge Kağan'ın o meşhur sözü tarihin hiçbir döneminde geçerliliğini yitirmedi...
"...ALDANDIN ÖLDÜN, ALDANIRSAN YİNE ÖLECEKSİN...
Medeniyetler Tarihi sayfasından alıntıdır.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bir Bodrum masalı!
Siyaseti hayat sanan bir dostumla bir akşamüzeri Bodrum’da denize karşı oturmuş hepimizin her gün konuştuğu mevzular laflıyoruz.
Baktım bu sıkıcı konuşma uzayacak, “çalışmadığı bir yerden sorayım da lafın güzergâhı değişsin bari” dedim;
arkamızda sıra halinde duran palmiyeleri göstererek, “Bu palmiyeleri buraya kim getirdi biliyor musun?” diye sordum.
“Bilmem. Burada yetişmişler herhalde” diye cevap verdi.
“Hayır,” dedim. “Burada yetişmediler, sonradan birisi getirdi onları buraya.
Halikarnas Balıkçısı adını duydun mu?”
“Duydum galiba” dedi.
“İşte o getirdi. Ha sadece palmiyeleri değil, gelin çiçeği olarak bildiğimiz kalaları, begonvilleri, mimozaları da o getirdi, tam 45 değişik bitki türünü de.
Bir gün Rosa, işten yorgun bir şekilde çıktıktan sonra otobüse bindi ve oturdu.
Beyazlar öfke dolu gözlerle onu izliyordu. Hemen oradan kalkmasını istediler.
Rosa 32 yaşındaydı. Bir şirkette terzilik yapıyordu ve çok yoğun çalışıyordu.
O günlerde siyahilerin oturarak seyahat etmesi yasaktı. Sadece beyazlar otururdu.
Hayır dedi Rosa, yerinden kalkmadı. Şoför arabayı durdurdu ve kalkmasını istedi.
Kalkmıyorum dedi Rosa. Çünkü bu yapılan şeyin insanlık dışı olduğunu düşünüyorum.
Bunun üzerine şoför polis çağırdı.
Polis Rosa'yı dövdükten sonra tutukladı. Daha sonra kefaletle serbest kaldığında bu eylem aslında çok ta umursanmadı.
Ancak Alabama üniversite'sindeki bir profesör bu olaydan haberdar oldu. Bu olayın üstüne gitmeye karar verdi ve tüm siyahileri otobüsleri boykot etmeye çağırdı.
Gençler hatırlar mı, bilir mi bilmiyorum.
Ama bizim yaştakiler gayet iyi bilir.
Eski Türkiye’de, yani bu kadar “muhafazakar olmayan” Türkiye’de tek yayıncı olan TRT’nin televizyonunda senede bir gün, yılbaşı akşamları ekrana dansöz çıkabilirdi.
Senede bir gece, o da yılbaşı gecesi ekrana çıkabilen bu dansöz genelde Nesrin Topkapı olurdu.
Millet de niyeyse pek büyük bir heyecanla bu dansözü beklerdi.
Bugünün “hayli” muhafazakar Türkiye’sinde ise ekranda dansöz görmek için yılbaşını beklemenize gerek yok.
Cumhurbaşkanı’nın fikir, iktidar partisinin politika değiştirdiği anda yani sıklıkla ekranları dansözler dolduruyor.
Üstelik eğlence televizyonlarını da değil, doğrudan haber televizyonlarını.
Talibanın 4-5 yaşında alınıp ta dünyadan habersiz,kadını tanımayan hayatında kadın görmemiş bedensel olarak güçlü kuvvetli üyeleri ve Afganistan'dan tüm dünyaya sunulan haşhaş üretimi üzerine...1071 li 1090 lı yıllar..
Hasan Sabbah 11. yüzyılda İran’da yaşayan ve Hz. Ali taraftarı birisidir. O dönem yaygın olan İsmaili tarikatına üyedir. Bu tarikatın düşünce sistemini pek benimsemeyen Sabbah bir gün köylerine gelen İsmaili tarikatından bir bilgenin yanına gider.
Düşüncelerini bilgeye anlattığı zaman bilge ona aslında bu tarikatın bazı düşüncelerinin insanları tarikata çekmek için olduğunu söyler. Sabbah’ın bu düşüncelerini duyan babası Sabbah’ı bir medreseye verir.
🩸"Harese nedir, bilir misin oğlum?
Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür.
O kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Yıl 1929.. Lise 3 ders kitabı. Adı: Kozmografya.. Yazarı Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Yar. Atatürk’ün isteği ile yazıldı. Büyük önderdeki öngörüye bakar mısınız?
Hikayesi ise inanılmaz.... “Bu kitabı bulabilmek için uzun zamandır çaba sarf ediyordum. Sonunda bir sahafta buldum.
Adı Kozmografya. Türkiye’deki ilk astronomi kitabı. İlk baskısı 1929’da yapıldı. Benim bulduğum ise 1933 baskısı. Yazarı Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Yar.
Bu kitap yazılmadan 8 sene önce Ankara Hükümeti’nin kasasında sadece 48 kuruş vardı.
İşgal güçleriyle, fakirlikle, cehaletle ve hastalıkla mücadele ediliyor; savaş sonrası Osmanlı’nın borçları ödeniyor, diğer yandan bilimle sanatla Cumhuriyet inşa ediliyor, fabrikalar yapılıyor, operalar temsil ediliyor,