2008 yılında, beraber çalıştığımız bir arkadaşımızın eşi ani gelişen bir böbrek yetmezliği ile vefat etti. Çok genç yaşta, beklenmeyen zamanda gelen bu vefat hepimizi çok üzmüştü.
Ankara Karşıyaka mezarlığı camiinden kalkacak cenaze için hepimiz hazırdık.
++
Cenaze namazından önce yaşlıca bir imam ortaya geldi.
Önce ölüm hakkında birkaç şiir okudu. O kadar güzel o kadar hissederek okudu ki, ölümün kaçınılmazlığını, hayata anlam katanın ölümün kendisi olduğunu taa yüreğimde hissettim.
Sonra iyi insan olmaktan bahsetti.
++
En büyük ibadetin iyi insan olmak olduğunu anlattı.
Sonra oradaki cenazeler için güzel sözler söyledi.
En sonda da Peygamberimiz ve sahabelerle birlikte şehitlerimize, Kurtuluş Savaşı kahramanlarımıza ve Atatürk'e dualar etti.
++
Onlar sayesinde dinimizi özgürce yaşadığımızı, cenazelerimizi inancımız ve geleneklerimize göre kaldırabildiğimizi söyledi. Bu ülkede yaşayanların Atatürk gibi bir öndere sahip olmakla ne kadar şanslı olduğunu anlattı.
O imam şu an nerede ne yapıyordur bilmiyorum.
++
Umarım sağ ve sağlıklıdır, vatana daha çok hizmet eder.
Eşime vasiyet ettim, ondan önce göçersem bu dünyadan, cenazemi öyle bir imam kaldırsın.
Atatürk'ü anmayan, ona lanet eden bir imam kaldıracağına cenazem ortada kalsın daha iyi...
Kalın sağlıcakla
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
O'na hakaret etmeyin.
Benim yanımda etmeyin. Kalbinizi kırarım, hem de çok kötü kırarım. Elimden gelirse kafanızı da kırarım. Hiçbir şey yapamazsam, küfür ederim ama yanınıza bırakmam!
++
Keşan'ın kenar mahallesinde tüm ailenin ortadaki bir tas tarhana çorbasına kaşık salladığı, sıvasız bir evden geldim ben. Oradan Kuleli Askeri Lisesi'ne, sonra da Kara Harp Okulu'na gittim.
O'nun geçtiği yollardan geçtim yani.
Bu devlet iyi bir eğitim verdi bana.
++
Dilini, kültürünü bilmediğim bir toprakta savaş, kan ve ölüm her yanımdayken, duvarıma O'nun Libya'daki fotoğrafını astım ben.
Sırt çantamda kitap taşıyıp okurken, O'nun taarruz öncesi sabaha kadar kitap okuduğunu hatırladım.
++
Rahmetli şehit yarbay Songül Yakut ile ilgili paylaşımlar karşıma çıkıyor sürekli.
Yaşasaydı 45 yaşında olacakmış.
1993 yılında tanıdım ben Songül'ü.
Ben Harbiye son sınıftaydım, O da birinci sınıfta.
++
(Fotoğraf kaynağı: Vikipedi)
Onların taburunun tabur kıdemlisiydim.
Ayrıca ikimiz de Türk halk müziği korosundaydık. Songül çok güzel bağlama çalardı. Her zaman olmasa da bazen de yanık sesiyle türküler söylerdi.
Sonrasında Türkiye'nin ilk kadın jandarma komutanı oldu,
Gurur duydum.
++
2002 yılında eğitim için jandarma okullar komutanlığına gittiğimde orada öğrenci bölük komutanıydı. Yanına gittiğimde büyük bir ilgi ve nezaketle karşıladı beni. Öğle yemeğini "sen misafirsin, paran burada geçmez" diyerek O ısmarladı.
++
Bazen DM'den sorular alıyorum, "falan şahısla anınız var mı?", bahsedilen falan şahıs bol bol televizyonlarda görünen bir "kahraman!"
Televizyonda görünen kahramanları ben de televizyonda görüyorum açıkçası.
++
Zaten bu hesabın amacı da, benim televizyondaki falan şahısla birlikte çalıştığımı kanıtlamak değil.
İlk günden beri söylüyorum, benim amacım sessiz yiğitlere ses olmak. İsmi bilinmeyen kahramanları anlatmak.
O televizyon programlarında Bahadır'ı bulamayacaksınız.
++
Serhan'ı bulamayacaksınız, Yılmaz'ı, İzzet'i, Kadir başçavuşu, İlhan yüzbaşıyı, Ergin yüzbaşıyı ve kucağında şehit olan habercisini, kopmuş bacağını arayan Önder'i, yaralıyken bölüğünü telsizden idare eden Şendoğan yüzbaşıyı, hem üsteğmenken hem yüzbaşıyken
++