Sevgili canlar ben size "irtibat ve iltisak" tabirleri kullanılmadan 1944 yılında yaşanan bir zülüm hikayesi anlatayım. Siz 2000'lerin Türkiye'sinde yaşananları ve yaşadıklarınızı düşünün.
Çıkardıkları Orhun dergisinde gündeme getirdikleri Türkçü fikirleri dolayısıyla Hüseyin Nihal Atsız ve kardeşi Ahmet Nejdet Sançar ile birlikte gözaltına alındı.
Fakat tutuklamalar ve yargılamalar Nejdet Sançar ve Atsız’ın şahsı ile sınırlı kalmadı.
Orhun dergisine yazı yazan Atsız ile mektuplaşan hatta onu ziyarete giden bir çok üniversite öğrencisi tutuklandı.
Hızını alamayan dönemin güvenlik bürokrasisi ve siyasi kadrosu Atsız ve Sançar’ın eşlerini ve dolayısıyla aileleri de bu yargılamalara dahil ettiler.
1944'lerin Türkiye'sinde irtibat ve iltisak kavramını yoktu henüz ama dönemin siyasi kadroları Türkçü fikirleri ile gündem olan kadroları ezmek istiyordu.
Tarih öğretmeni Bedriye Atsız ve Kimya öğretmeni Reşide Sançar eşlerine yapılan muamelenin bir benzerine muhatap oldular.
Erenköy Lisesinde Tarih öğretmeni olan Atsız’ın eşi Bedriye Atsız hiçbir soruşturmaya tabi tutulmaksızın ve sebep gösterilmeksizin 13 Mayıs 1944 tarihinde “vekillik emrine‟ günümüzün tabiri ile açığa alındı.
Ve açığa alındıktan 3 gün sonra 16 Mayıs 1944 tarihinde de tutuklandı.
Bedriye Atsız, dört buçuk yaşındaki oğlu Yağmur’u, emanet edecek kimse bulamadığı için gözaltına alındığı sırada evinde temizlik için bulunan kadına emanet etti.
Evin etrafı saran polisler uzun süre kimsenin eve girmesine izin verilmedi.
O gün dört buçuk yaşında olan Yağmur'un “benim annemle babam vardı, onlar neredeler?” diyerek ağladığını anlattı komşuları...
Bedriye Atsız 26 Temmuz 1944’te serbest bırakıldı. Ama “vekillik emrinde bulunma‟ durumu yani açıkta olma durumu 23 ay sürdü.
Aynı şekilde Nejdet Sançar’ın eşi, Balıkesir Lisesinde kimya öğretmeni olan Reşide Sançar da dönemin iktidar partisi tarafından soruşturmaya tabi tutuldu.
20 Haziran 1944 günü, önce “vekillik emrine‟ alındı. Daha sonra ise kendisine haber verilmeden tayini Zonguldak’a çıkarıldı.
Eşleri tutuklu olan kadınlara açıkta oldukları dönem çok cüzi miktardaki “vekillik emri‟ aylığı zaman zaman verilmedi.
Bu yaşanmışlığı neden yazdım.
Devletin daha doğrusu iktidarın her yaptığını elleri patlayınca kadar alkışlamayı meslek edinenlere zulüm gerçeğini anımsatmak için yazdım.
Maalesef bu topraklarda zulüm dönem dönem herkese karşı kanun elbisesini giydi.
Ve herkes bir diğerine zülüm yapılırken ellerini ovuşturarak payına düşecek makamları bekledi.
Oysaki seyretmek yerine yerine yapılanın yanlış olduğunu haykırsaydı ilk düğmeler bu kadar çok yanlış iliklenmezdi.
Bize düşen bütün yaşanmışlıklardan yeni bir yol haritası çıkarmaktır.
Ne 1944 yılında Türkçü fikirlerini yaymak için dergi çıkaran Atsız ve Sançar'ın eşlerine yapılanlar doğrudur. Ne de bugün eşinden dolayı kadınları hapislere atmak doğrudur.
Türkçü isimlerin eşlerini cezalandıran kadrolar Nazım Hikmet'in eşini de adım adım takip ediyor Mehmet Akif Ersoy'a nefes aldırmıyordu.
Zulüm kanun elbisesini giydiğinde amasız, fakatsız lakinsiz hayır diyenlerin sayısının artması temennisi ile...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Eski krallardan birisi Çetin bir savaş sonrası düşmanına mağlup olmuş.
Çok sevdiğim ülkesi düşman işgali altına girmiş.
Kral çareyi kaçmakta bulmuş. Büyük bir ormanda şuursuzca koşmuş koşmuş… Nehirler geçmiş. Bir müddet sonra ormanın içinde küçük bir kulübeye rast gelmiş.
Bugün Aksaray'da Önder İmam Hatipliler Derneği'nce düzenlenen 18'inci İmam Hatipliler Kurultayı’na katılan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, 'adalet' ve 'merhamet' konulu bir konuşma yaptı.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül konuşmasında "Statüko, beyaz Toros’ları sever. Statüko, faili meçhulleri sever. Ama biz statükoyu, beyaz Toros’ları, siyah Audi'leri, faili meçhulleri 2023'lere taşıyan, taşımak isteyen zihniyetle de mücadele edeceğiz" dedi.
Yanımda bulunan arkadaşım ne güzel konuşuyor çok haklı dedi.