•••Büyük TÜRK Milletimiz Gerçekleri ÖĞRENSİN/ÖĞRETSİN •••
️ESKİ TÜRKLERDE KADIN
[... Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır.
Kadınların özgür ve cinsler arasında farklılıkların az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmezdi.
Giysileri son derece renkli ve süslüdür, zarafete ve alımlılığa önem verirler, beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, ‘memnuniyetle kabul ederlerdi’. Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptiler ama son derece ‘iffetliydiler’.
Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bir seyahatname klasiği olan İl Millione adlı yapıtında, Türk kadınlarının ‘ahlaki temizliğini’ över ve onların ‘tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı’ kadınları olduğunu söyler...
10.yüzyılın ünlü coğrafyacısı al-Balhi, Türkler’de kadının erkeğe eşit olduğunu, toplumsal yaşamın her alanında varlığını sürdürdüğünü ve beğendiği erkeğe ‘evlenme teklif edecek kadar’ özgür olduğunu yazar.
Ünlü Arap gezgini İbn Batuda, Seyahatname’sinde, Orta Asya kadınından övgüyle söz ederken onların ‘peçe, çarşaf diye birşey tanımadığını’, ‘erkeklerle birlikte dolaştıklarını’, gerektiğinde ‘komutan olacak kadar iyi savaştıklarını’söyler.
Uzun süre savaşmak zorunda kalan Atilla ordularında kadınların yükü, belki de erkeklerden daha çoktu. Kadınlar hem cephede savaşıyor, hem de cephe gerisi sorunlarıyla uğraşıyorlardı.
Orleon Meydan Savaşı, erkek savaşçılarla ‘tek vücut haline gelen’ kadın kahramanlığının, tarihi bir örneğiydi...]
dörder tane öküz armağan edilmişti...] (*)
Kaynak:(*) Metin Aydoğan /"Atatürk ve Türk Devrimi"
Masal değil gerçek! Bir adam düşünün ki 1300 yıl sonra doğacak torunları için bile "Çin bizi aldattı, bize ipek sattı, bizle tatlı konuştu, bizi kendisine alıştırdı, bizi böldü, tatlı söze aldanma Türk, yoksa ölürsün." demiş olsun.
Şaka gibi, 1300 sene önce mandacılığa karşı milletini uyaran bir kağan, bir ata.
Yıl oldu 1950, daha dünkü Amerika geldi, siz süt üretmeyin, biz size süt tozu getirdik bundan için dedi, içtik. Siz uçak üretmeyin, zahmet etmeyin biz size satarız dedi, uçak fabrikasını kapattık.
Siz otomobil üretmeyin, biz üretir size satarız dedi, fabrika kapandı. Buna nasıl razı olduk❓
Açın bakın 1919 Erzurum Kongresi kararlarında, manda ve himaye kabul edilemez diyorken, buna karşı 4 sene savaş verilmişken bir millet 1950'lerde bunu nasıl kabul etti❓
BORÇLARINI, AŞAĞILANAN TÜRKLER ÖDEDİ
1)Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi. Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi.
2)10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı. Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı.
4)Harem denilen seks kölesi hapishanesindeki cariyeler de Avrupalı Hıristiyan/Yahudi köle kızlardı. Harem’e Türk alınmazdı. Padişahlar ve şehzadeler, cariyelerle nikâhsız çiftleşirlerdi. Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı.
80 küsür sene önce tenis maçı izlerken fotoğrafı var, yüzerken fotoğrafı var, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.
Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var.
O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; sanırsın dünya moda ikonu.
Aman Allah'ım diyorsun, nasıl bir ruh üfledin de çıtayı en üste koydun bu kulunla...
Bu kadar GÜZEL bir ÖRNEK İNSAN nasıl olabilir❓
Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte!
Hayvanlarla fotoğrafları var, çocuklarla,
okulda genç kızlarla, delikanlılarla,
cephede askerlerle, komutanlarla; dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla ...
Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de.
Bir köyün camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri
dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir. Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp kaçar.
Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terketmeyi reddeder ve Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır. Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam çaresiz minareye
çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya
gelir.
Ancak dini bütün imam, Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek
tekneye binmez. Sular yükselir. İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir
tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez.
Trenden Ankara İstasyonu'na, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya;
- Gazi Paşayı görmek istiyorum! dedi.
Adam demiryolcuydu. Direksiyon binasını gösterdi;
- Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?
Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in yanına girdi.
Neden geldiğini kısaca anlattı.
Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti.
Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu.
Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu.
Bir Türk devleti olarak kurulan Osmanlı, 1500'lü yıllardan itibaren Türk olmayanlarca ele geçirilmiş ve Türk düşmanlığına soyunmuştur. Bugün Osmanlıcılık yapanlar da gizli Türk düşmanı olanlardır.
Bugün mağduriyet edebiyatı yapan etnik gruplar da mevcut Anayasal eşitliği değil aslında Osmanlı'daki Türklerden daha ayrıcalıklı olan konumlarına yeniden ulaşmayı istemektedirler.
Osmanlı, ırk çorbası haremlerin meyvesi padişahların soyunun devamı bir hanedanın adıdır dolayısıyla Türklerin atası değildir ve olamaz.Osmanlı'nın Türk olmayan idarecilerinin hışmına uğrayan bir Türk boyu da Nogay Türkleri olmuştur.