Bir köyün camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri
dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir. Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp kaçar.
Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terketmeyi reddeder ve Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır. Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam çaresiz minareye
çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya
gelir.
Ancak dini bütün imam, Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek
tekneye binmez. Sular yükselir. İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir
tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez.
Sular iyice yükselir. İmam artık
minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler,durumun
kötü olduğunu anlatarak , imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar
ederler. İmam helikoptere binmeyi de reddeder.
Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür. Kendisini ahiretin kapısında melekler karşılar.
Melek: 'Hoşgeldiniz, buyrun...'
İmam: 'Cennete girmek istediğimden emin değilim..'.
Melek: 'Neden?..'
İmam: 'Tanrı'ya biraz kırgınım....'
Melek: 'Ne oldu ki?..'
İmam: 'Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim, insanlara hep iyilik
yaptım, günahtan uzak durdum. Yaşadığım köyü sel bastı, herkes kaçtı ama Tanrı'nın beni kurtaracağına inandığımdan ben kaldım.Görüyorsunuz ki şimdi burdayım....'
Tam bu sırada yukarıdan Tanrı'nın sesi duyulur. 'S*l*ğa, iki tekne, bir helikopter gönderdik.. Kurtarmak icin daha
ne yapacaktık? Böylesine geri z*k*lının benim katımda da yeri yoktur..'
Yukardaki fıkrayı benim milletime uyarlamaya kalkacak olursak. Muhtemelen Tanrı o gün geldiğinde bu ülke insanlarına şöyle seslenecektir;
'Ben bu ulusa örnek alsınlar ve onu izlesinler diye Mustafa Kemal'i
gönderdim. Musibetlerden kurtuluş yolunu,onun eliyle bunlara göstermeye çalıştım. Ama onlar halâ benden medet umuyorlar...
Eh ben daha ne yapayım❓
Her kurtuluş için bir Mustafa Kemal gönderemeyeceğime göre her biri bir
Mustafa Kemal olmayı öğrenmeliler...' "
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
BORÇLARINI, AŞAĞILANAN TÜRKLER ÖDEDİ
1)Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi. Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi.
2)10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı. Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı.
4)Harem denilen seks kölesi hapishanesindeki cariyeler de Avrupalı Hıristiyan/Yahudi köle kızlardı. Harem’e Türk alınmazdı. Padişahlar ve şehzadeler, cariyelerle nikâhsız çiftleşirlerdi. Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı.
80 küsür sene önce tenis maçı izlerken fotoğrafı var, yüzerken fotoğrafı var, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.
Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var.
O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; sanırsın dünya moda ikonu.
Aman Allah'ım diyorsun, nasıl bir ruh üfledin de çıtayı en üste koydun bu kulunla...
Bu kadar GÜZEL bir ÖRNEK İNSAN nasıl olabilir❓
Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte!
Hayvanlarla fotoğrafları var, çocuklarla,
okulda genç kızlarla, delikanlılarla,
cephede askerlerle, komutanlarla; dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla ...
Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de.
Trenden Ankara İstasyonu'na, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya;
- Gazi Paşayı görmek istiyorum! dedi.
Adam demiryolcuydu. Direksiyon binasını gösterdi;
- Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?
Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in yanına girdi.
Neden geldiğini kısaca anlattı.
Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti.
Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu.
Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu.
Bir Türk devleti olarak kurulan Osmanlı, 1500'lü yıllardan itibaren Türk olmayanlarca ele geçirilmiş ve Türk düşmanlığına soyunmuştur. Bugün Osmanlıcılık yapanlar da gizli Türk düşmanı olanlardır.
Bugün mağduriyet edebiyatı yapan etnik gruplar da mevcut Anayasal eşitliği değil aslında Osmanlı'daki Türklerden daha ayrıcalıklı olan konumlarına yeniden ulaşmayı istemektedirler.
Osmanlı, ırk çorbası haremlerin meyvesi padişahların soyunun devamı bir hanedanın adıdır dolayısıyla Türklerin atası değildir ve olamaz.Osmanlı'nın Türk olmayan idarecilerinin hışmına uğrayan bir Türk boyu da Nogay Türkleri olmuştur.
1)Mys’ler ve Teukr’lar,”Asya Trakyası”,”Avrupa Trakyası”,Hunlar”
2)SELAHİ DİKER
"Get'ler (Getae),Traus'lar ve Thesselya'daki Kreston halkının kuzeyindekiler hariç muhtelif isimler taşıyan Trakyalılar her hususta aynı örf ve adetlere sahiptirler.(Herodot V.3)
3)"Önce Strymon'lılar adı ile Strymon'da oturan Trakyalılar,Asya'ya geçince Bithynler adını aldılar.Onların ifadelerine göre oradan Mys'ler ve Teukr'lar (Teukri=Truvalılar) tarafından çıkarılmışlardır.(VII.75)
1)"un, ekmek çabuk küflendiği için seferden aylar önce güzergâhtaki çeşitli noktalara, cephelere yakın yerlere fırınlar yapılırdı. un ve odun da bu fırınların yanında saklanırdı."
2)"Sahra fırınlarında yemek ve ekmek pişirilirken çıkan duman düşman donanmasının ateş açmasına sebep olduğu için kimi zaman dağıtılan yemekler soğuk da olabiliyordu. Düşmana açık hedef olmamak için fırınlar mümkün olduğu kadar cephe gerisine, vadilerin içine kurulmuştu.
3)Burada pişen yemeğin karavana ile cepheye taşınması esnasında soğuması, dökülmesi veya top atışlarından dolayı içlerine çerçöp ya da toz kaçması normaldi." Yiyecek temini için"nakliye hayvanıyla hizmet veriyordu.