Haydi gelin bugün Cem Yılmaz'ı inceleyelim. Bildiğiniz gibi kendisi " Hayat pahalılığından yakınmayan ya hırsızdır ya deli " diyerek muhalefetin yeni sloganını belirledi. O zaman buyurun kimin hırsız, kimin deli olduğuna birlikte bakalım.
Maalesef flood +18 şekilde ilerleyecek çünkü Cem Yılmaz mizah anlayışını küfür üzerine inşa etti. Daha doğrusu sağdan soldan duyduğu şakalara küfür ekleyerek yıllar boyunca bize Cem Yılmaz mizahı diye yutturdu. Aslında Cem Yılmaz iyi bir toplayıcı.
Seinfeld, Cheers gibi Amerikan sitcomları Cem Yılmaz mizahının merkezini oluşturur. Bu dizileri izleyenler Cem Yılmaz'ın hayatı boyunca yaptığı şakaların tamamına bu yapımlarda rastlayabilir ama gelin biz birebir kopyaladığı ve bize Cem Yılmaz şakası diye yedirdiklerine bakalım.
Abd'li lois c.k isimli komedyenin Cem Yılmaz'dan yıllar önce sahnelediği stand up şovunu izlediğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Belli ki Cem Yılmaz bu şovu hepimizden çok daha önce izlemiş. Muhtemelen internetin bu derece yaygınlaşacağını hesaplamıyordu.
Cem Yılmaz'ın şakalarının yine büyük bir bölümü de Umut Sarıkaya isimli bir karikatürün çizimlerinden peydahlanmış. Mizah dünyasında aynı konuyu işlemek dahi esinlenme kabul edilirken Cem yılmaz bazı şakaları birebir alıp sahnelemiş.
Cem Yılmaz'ın ucuza alıp pahalıya sattığı Umut Sarıkaya şakaları... Karpal tünel sendromu
Cem Yılmaz son gösterisinde deforme edilmiş bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatıyor. Fıkraya göre Nasreddin Hoca esrar içtiği için göle maya çalıyormuş. İnsanlar 560 tl ödeyerek bu fıkrayı dinlemeye gitmişler. İçeriğin iğrençliğinden bahsetmiyorum bile.
Bu fıkra 2010 senesinde amatör bir standupçı tarafından sahnelenmiş, o dönem çokça konuşulmuş hatta sonrasında bir davaya da konu olmuştu. Cem Yılmaz 10 senelik fıkrayı birebir alarak içine küfürler ekleyip Cem Yılmaz şakası haline getirmiş.
Sanırım Cem Yılmaz'ın tweetinde geçen " hayat pahalılığından yakınmayan deliler" 13 senelik fıkrayı dinlemek için 560 tl veren kendi hayran kitlesi. Tweetteki hırsızın kim olduğunu da siz bulun.
Özellikle Amerikan kaynaklı mizah ürünlerini incelediğinizde aslında ortada bir Cem Yılmaz mizahı olmadığını, yalnızca bize yutturulan bir komedi projesi olduğunu görebilirsiniz. Amerikan pazarlama yöntemi, önce komik olduğuna inandır sonra eline geçen her şeyi komik diye sat.
Mizahını kaybeden komedyenlerin kaçınılmaz sonu siyaset yapmaları. Cem Yılmaz artık komik değil ve onu en çok eleştirenler de yakın zamana kadar aslında muhaliflerdi. Cem Yılmaz bu eleştirilerden kurtulabilmek için bir anda siyasi mesajlar vermeye başladı.
Artık muhalifler Cem Yılmaz'ın mizahını eleştirmiyor ve herhangi bir zeka öğesi barındırmayan tweetlerine sırf siyasi sebeplerle " çok komik" muamelesi yapıyor. Halbuki durum ortada, Cem Yılmaz zihin olarak bitti ve yok olmamak için muhalefetin kapısına sığınıyor.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Pek çoğunuz Kemal Kılıçdaroğlu'nun hazırlattığı bu afişi görmüşsünüzdür. Birlikte " cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak" sözünün hukuki olarak ne anlama geldiğini, Kılıçdaroğlu'nun Lgbti'ye ne vaat ettiğini inceleyelim.
Bu aslında özellikle batılı ülkelerde uzun zamandan beri tartışılan bir konu. Kişinin bir takım özelliklerinin ona diğer kişilerin sahip olduğu haklar konusunda dezavantaj olmasının giderilmesi üzerinden yapılan bir tartışma.
Mesela Abd'de siyahilerin otobüsün arka tarafında oturmak zorunda olması gibi konular bu başlıkla tartışıldı ve bu dezavantaj, çıkarılan yeni yasalarla giderildi. Böyle bakınca haklı ve masum bir tartışma olarak görülebilir. Kılıçdaroğlu da zaten bunu amaçlıyor.
Tunç Soyer'e ve İzmir tarzı Chp'ye bayılıyorum. Ne parti içindeki kavga, dövüş, başkanlık çekişmesine katılıyorlar ne belediyecilik yapıyorlar ne de proje üretiyorlar. Hesap soran yok, karışan görüşen yok. Herkes İzmir'i bu haliyle kabullenmiş. Evin alkolik çocuğu gibi takılıyor.
Mesela Tunç Soyer'in attığı şu tweet muazzam bir İzmir özeti. Türkiye'de ilk defa kredi kartı ile ulaşım hizmeti veriyoruz diyor. Farkında olmadığı şey ise Ankara, kahramanmaraş, Konya, Gaziantep, Kocaeli, Antalya, Mardin belediyelerinin bu hizmeti yıllardır veriyor olması.
Bir büyükşehir belediye başkanının ülkedeki diğer belediyelerin durumundan haberi yok, kendisi araştırmamış, danışmanları söylememiş, büyük bir gururla haykırıyor Türkiye'de ilk biz yaptık diye ama asıl komik olan kimsenin İzmir'in bu durumuna şaşırmaması.
Muhalefetin zeka üzerinden bir söylemi var. Özellikle Chp kitlesi kendisini "çok zeki" Ak Parti kitlesini de "geri zekalı" buluyor. Bunu özellikle sosyal medyada Akp'li dayılar röportajlarında, çomar, koyun benzetmeleriyle sık sık görüyoruz. Gelin bir zeka testi de biz yapalım.
Öncelikle zekanın ne olduğunu ortaya koyalım. Zeka en basit tanımıyla problem çözme yeteneğidir. Türkiye'de askeri vesayetin sona ermesinin ardından, her kitlenin eşit şartlarda siyaset yapabildiği 20 yıllık süreçte nedense bu çok zeki Chp kitlesi "Ak Parti problemini" çözemedi.
Chp'ye geri döneceğim ancak araya küçük bir bilgi sıkıştırayım. Araştırmalara göre insandan sonra en zeki canlı türü yunuslardır. Yunuslar diğer canlılara göre daha organize hareket edebilirler. Yani örgütlenme ve organizasyon yeteneği zekanın en önemli ikinci unsurudur.
Chp harika bir reklam filmi çekmiş. Ak Parti ile Chp arasında "olta" metaforunu kullanmış. Metafor kullanmak zeka işidir. Haydi hep beraber Chp'nin bu reklam filmini içerik, senaryo ve metafor açısından inceleyelim. Bakalım Chp bize ne anlatmaya çalışmış.
Baba Ak Parti seçmenini, genç kız da Z kuşağını temsil ediyor. 20 senelik balıkçı baba iğneye takılan torbayı balık sanıyor, kız balık tutamamalarını oltanın eskiliğine bağlıyor. Sonra oltayı değiştiriyorlar, filmin sonunda pembe oltaları ve bir kova istavritle eve dönüyorlar.
Ak Parti'yi temsil eden 20 yaşındaki olta fiberglass oltalardan. Peki bu durumda Chp'yi temsil eden olta kaç yaşında olmalı? Kendi metaforlarına göre 98 yaşında olmalı. Daha fiberglass teknolojisinin ortada olmadığı yıllar. Balık tutmak için kargı kamışı kullanılıyor.
Bugün Batı'nın Türkiye'ye yaptığı ekonomik saldırıyı ve bu saldırıda Chp'nin rolünü inceleyelim. Size Chp ile ilgili yeni bir bilgi vermeyeceğim sadece hepimizin bildiklerini doğru bir sıralama ile alt alta yazacağım. Neden bir saldırı altındayız ve Chp hangi plana hizmet ediyor?
Chp aslında siyasi bir örgüt değil mekanizma. Yani belirgin bir ideoloji ya da fikir etrafında değil Batı tarafından dönemsel olarak belirlenen "misyon" etrafında yuvalanmış elit organizasyon topluluğu. Misyonun gereksinimlerine göre dönüşüyor ve siyasetini belirliyor.
O yüzden Chp'yi sağ, sol, faşist, komünist, liberal, Türkçü, Kürtçü, Ermenici, İrancı, Esadçı, Yunan düşmanı, Yunan dostu yani dönemin misyonu neyi gerektiriyorsa o düşünceyi savunurken görebiliyoruz. Her cıvataya göre ayarlanabilen bir İngiliz anahtarı gibi dizayn edilmiş.
Bugün size Ekşi Sözlük'ün Tügva operasyonunu anlatayım. Tügva'yla ilgili bir başlık açılmış ve 23 sayfa yazılmış. 23 sayfanın 13 sayfasını sizinle paylaştığım 200 kişilik troll listesindeki ajans hesapları doldurmuş. Kuralları ihlal ederek haftalarca sürekli gündemde tutmuşlar.
Ak Parti'li bir yazar bir iddiayı dile getirdiğinde ya da herkesin gözü önünde gerçekleşmiş bir olaydan bahsetse entrysi " mahkeme kararı olmadan suç isnat etme" kuralı gereğince siliniyor. Örneğin Ekrem İmamoğlu ile ilgili şu entryi inceleyelim.
Ekrem İmamoğlu suya neden zam yaptığını soran yaşlı bir adama sokak ortasında ve kameraların önünde " yalancısın" diye azarlayıp iftira atmıştı. Daha sonra adam evinde faturaları göstererek haklı olduğunu ispat etmişti.