☑️Antik Türkler'in En Güçlü Tanrıçası, Güzel ve Heybetli Umay Ana'dır. Göktürk Kitabelerinden ve kısıtlı öteki yazılı kaynaklardan anladığımıza göre iİlksel Umay Ana, hamilelerin, bebeklerin ve hayvanların koruyucusudur. Doğumun, bereketin ve...
yaşamın destekleyicisidir. Buna ek olarak Türklere savaşlarda destek olduğuna ve zaferi getirdiğine inanılmıştır. Bu babda Umay Ana, Anadolu'nun Kibelesi ve Demeter'i, Yunanların Artemis ve Athena'sı, Etrüsk/Romalıların Minerva ve Nike'sine eşit gelmektedir. İslam ile Eski Türk..
Dinini benzeştirmek isteyen kimi tarihçiler, Umay Ana'nın bir tanrıça değil, ulu ruhlardan biri olduğunu söylerler. Bu görüşü savunanlara göre Türkler hep tek tanrıcı olmuştur. Bu, ideolojik ve siyasî etki ile yapılan ve tam doğru olmayan bir yorumdur. Türklerin dinî inanışları
, tarihleri boyunca tüm diğer kavimlerde olduğu gibi durmadan bir devinim, gelişim ve değişim içinde olmuştur. Bunun ana sebebi de diğer kavimler ile yapılan kültürel ve elbette ki inanç konularındaki etkileşimdir. Türklerin dinî inançları ile ilgili en eski bilgileri sunan Çin..
kayıtları ve sonraki Orhun Yazıtları'ndan anlaşıldığına göre Türklerin, Göktürkler dönemine gelindiğinde çok tanrılı bir inancı olduğu açıkça anlaşılır. Öncesi muğlaktır. Orhun Yazıtları'ndaki dört yerde, Evrensel Yaratıcı Tengri'nin yanında, Ülgen ve Umay Ana'dan da tanrısal...
atıflar ile bahsedilir. Yani Göktürkler dönemine gelindiğinde, Türk ilahi düşünüşünde herşeyi yaratan kapsayıcı bir Tengri'nin yanında, diğer üstün varlıklar (tanrılar) olan Ülgen ile Umay Ana vardır. Tengrinin sonradan Ülgen ile birleşerek tek tanrıya dönüşmesi, ayrıca bir...
Kayra Han'ın ortaya çıkması, Erlik ve diğer tanrıların düşünüşte yer alması, (çeşitli ulu ruhlar ve varlıklar vb.) sonraki kavimler ile karşılaşma ve kaynaşma döneminde olmuş gibidir. Doğudaki Türklerin çoğunluğu 1900'lere bu inanış dünyasına sahipken, batıdaki Müslüman olan...
Türklerin neredeyse tamamı da uzun yıllar boyunca Umay Ana ile yerin, suların ve göğün ulu ruhlarına inanmaya devam etmiş, onlara adak adamış, kam/bahşılar aracılığıyla onlarla iletişimde olduklarına inanmışlardır. Orta Asya'da bu durum kimi bölgelerde hâlâ devam etmektedir. Türk
tanrıları ile ilgili bir diğer önemli anektod da, resimde görüldüğü üzere Ülgen, Umay Ana ve Erlik Han'ın boynuzlu oluşuna inanılmasıdır. Bu özellik, Sümerlerin Enlil'in soyundan gelen Annunakileri için de geçerlidir. Uzaylı teorisini savunan New Agecilere göre Sirius-B ile ...
bağlantısı olan Türkler ve onların tanrıları (Annunakiler) büyük, güçlü, gelişmiş genlere sahip olan ve yüksek boyutta yaşayan insanımsılardı. Ancak onların bir farkları da boynuzlu olmalarıydı. Not: @HazaryalG Bartu Bölükbaşı'nın Türk Mitolojisi konusunda yazdığı kitap bu konuyu
taçlandırmıştır. Ona emekleri için ayrıca teşekkür ediyorum.
🎇Geyik Taşı Kültürü'nün (MÖ. 1400-700) Türklüğü Üzerine
🎇İskit-Saka Kültürü’nün atası sayılan, yani ilk Saka-İskit Kültürü’nü ortaya çıkaran Geyik Taşı (Deer Stone) Kültürü’ne (MÖ. 1400-700) Yenisey-Hint İrani denmeye başlandı.
2-Sebebi belli: Saka Kültürü’nün ana nüvesini Türklüğe mal etmemek. Türkçe dilini, arkeolojik ve kültürel veriyi bir yana bırakıp, sadece genetik üzerinden ilerlersek bile Geyik Taşı’nın gayet de Ön Türk Kültürü olduğu ortaya koyulabiliyor.
3-Öncelikle Geyik Taşı’nın atası diyebileceğimiz Baykal Eba’da sanılandan daha yüksek Doğu Asya genetik katkısı (ANA) var. Paleo Sibir (%60 ANA+%40 ANE) + Ek Amur Göçü (%100 ANA) = Baykal Eba (%80 ANA+20 ANE). Yani Amurlu ek bir göç dalgası, ANA mirasını %20 arttırıyor.
Açık konuşalım. Benim Çepni atalarım (haplogrup C2a) bu durumun Gürcü, Ubıh versiyonunu daha çok yaşamış. Ama Anadolu genelinde konuşursak, Anadolu-Kafkas-Balkan-hatta Avrupa yerlisi Haplogrup (R1b, J2, G2, İ2 alt dalları) taşıyan birçok Anadolu Türk'ü yurttaşımız var. Bunların+
çoğunluğu gayet ortalamadan fazla Doğu Asya genetik mirası da taşıyabiliyorlar. Bunun sebebi tarihi kaynaklara göre kısaca şu: Batıda, ilk yüzyıllarda Bizans yönetimine kızarak beylikler bünyesine katılarak Hanefi müslüman olan ve asıl Oğuzlardan kız alıp veren çok fazla şehirli
nüfus var. Haçlı seferleri dönemi Türklere teslim olup din değiştiren ve hatta iç güveysi olup Yörük-Türkmenler arasına katılarak Türkleşenler var. Doğuya doğru daha sonraki dönemlerde peyderpey köylerin Müslümanlığı seçip, zamanla asıl Oğuz köyleri ile karışması durumu var. +
Ön Türkçe MÖ. 1000'de ortaya çıkmadı Tayfun Bey. Dilsel analizlere göre bizim şimdiki konuştuğumuz Türk dilini konuşan atalar, MÖ. 500'den itibaren, Ön Türkçe'nin daha arkaik formlarını konuşan ataların dillerini absorbe-asimile etti. İşte o daha önceki Ön Türkçe versiyonlarını+
konuşanlardan bir kısmının Sümerlerin ataları ile iletişime geçme ihtimali bulunuyor. Bu konuda ayrıntılı bir yayın yapmam lazım. Sizin ve diğer kimi insanların anlamadığı olay bu. En eski Ön Türkçe versiyonları, MÖ. 6000-4000 arası Doğu Asya'daki ortak atadan ayrılmış.
Batıya yayılmış zaten. Amur kökenli Ön Türk atalar, oralarda Paleo Sibiryalılar ile etnogenez süreçlerinde daha önceki kültürleri oluşturmuş (muhtemelen Okunevo veya Kelteminar gibi) Genetik analizler de bunu destekliyor. Ancak bizim konuştuğumuz Türkçe versiyonun atası+
Türkçe ile Sümerce arasında çeşitli ses denkliklerine dayanan ortak kelimeler dışında bir bağ yoktur. Türkçeden farklı olarak;
-Sümercede isim-fiil ayrımı yok.
-Ön ek var.
-Fiil çekiminde zaman değil, görünüş hâkim.
-Yarı geçişken bir dil.
-İnsan/insan olmayan ayrımı var. +
-Tamlanan tamlayandan önce gelir.
Bu sıralanan özelliklerin hiçbiri Türkçe ile örtüşmez. Son dilsel çalışmalara göre Sümerce ile en benzer dil Kuzey Hindistan-Tamil dilidir. Tabletlerde kendileri hakkında söyledikleri kara kafalı tabiri, kültürel olguları ve geldikleri yere dair
söyledikleri, bu görüşü kuvvetlendirir. Genetik olarak maalesef direk Sümerler incelenmedi. Ancak onlar ile alakalı görülen bataklık Arapları ve Elamlardan birkaç örnek alındı. Bataklık Araplarında J1'in bir türevi var. Güney Yemen işaret ediliyor. Elamlarda ise +
Esenlikler, R1a ve R1b'nin tümü, ilk Türkçe konuşanların haplogrubu demiyorum. R1a-Z93'un türevleri ve R1b-l23'ün türevleri, zamanında ilk Türkçe konuşanların yoğun oranda sahip olduğu haplogruplar diyorum.
R1b-l23 kısmı, ilk Hint-Avrupa göçerleri ile yoğun oranda gerek savaşlar, gerek hâkim olmalar ile karışmış. Biz bunu makalelerden açıkça anlıyoruz. MÖ. 3500 ile 2500 arası durmadan, parça parça İtil boylarından Avrupa'ya doğru akıntı var. Ve bunlar açıkça kurgancılar.
Fakat bunlar durmadan asimile olmuş, ardından yeni göç olmuş, tekrar asimile olmuş. Çünkü bir süre sonra kurgan yapmayı ve at kurbanını bırakmışlar. Hint Avrupalı gibi gömülmüşler.
Kürtçüler, Hint-Avrupacılar ve Doğu Avrasyacı enikler son dönemlerde (Ulaanzuukh) SlabGrave Kültürü'nün ilk Türkçe konuşulan kültür olduğunu savunmaktalar. Bu sayede Türklüğü Doğu Avrasya'ya sınırlarken, İskitleri, Hunların büyük bölümünü ve +
2-sonraki birçok Türk boyunun (Oğuzların yüzde 75'i-Karluklar-Ön Bulgarlar, Peçenekler, Ogurlar vs.) dönme Hint-Avrupalı-Aryan-Ugric vs. olduğunu dolaylı yoldan söylemekteler. Slab Grave'nin neden ilk Türkçe konuşanlar olamayacağını kanıtlayan zengin arkaik ve batılı Türkçe'nin
3-yanında, arkeolojik veriler ve DNA verileri var. Bu seferlik DNA üzerinden ilerleyelim. Resimde görülen Haplogruplar (özellikle Q-M120) Slab Grave orjinli. Bu haplogrup sonraki Türklerde çok nadir bulunur.