Atatürk’ün şahsında hakiki babamızı kaybettik. Bu ölüm, on yedi milyon insanı bir anda yetim vaziyetine düşürmüş bulunuyor.
Türk milletine yetim demekle onu acınacak bir insan zümresi olarak görmeye meylediyor değilim. Bu fikir bilakis benden çok uzaktır. Hiçbir baba, yetimlerine Atatürk kadar zengin ve fena kabul etmez bir miras bırakmamıştır
O, bize yalnız şan ve zafer hatıraları, müstakil ve mesut bir vatan, yüksek bir rejim bırakmakla iktifa etmedi. Bu saadetleri bütün tehlikelere karşı korumanın ve daima ileriye ve iyiye gitmenin sır ve anahtarlarını da ellerimize birer birer teslim etti.
Bugün Türk vatanı denen toprakta yaşayan on yedi milyon insan O’nun zekasından, aşkından, enerjisinden kopmuş parçalardır.
Bundan sonra doğan nesiller alınlarında aynı zengin ruhun ışığıyla dünyaya gelecekler ve bizim onlara faikiyetimiz yalnız tarihte Mustafa Kemal devri diye anılacak esatiri, O’nunla aynı güneş altında yaşamış olmak şerefimizden ibaret kalacaktır.
Yetim, O’nun bize baş olmadan evvelki devirlerin insanına denirdi. Fani bir insandan çok daha büyük bir şey, insan şeklinde bir ideal karşısında kucak kucağa ağlayan on yedi milyon insan her halde aciz ile edna bir alakası olmayan bir büyük yetimdir.
O’nun inkılabı bir insan ömrünün takip edemeyeceği kadar uzun feyizlere gebe bir inkılaptı. Ölümü karşısında bir zayıf tesellimiz de şudur ki, O, eserinin tohum ve çiçek halinden çıkarak meyve haline gelmiş ilk mahsullerini görmüştür.
Oklar artık bir daha çıkmamak üzere yüreklerimize saplıdır. Eserin tamamiyeti için hepimiz hepsinin aynı aşkla üzerine titreyeceğiz.
Her şeyi çok iyi tahmin eden Atatürk sanırım ki, bir tek noktayı hakkiyle tahminden aciz kalmıştır. Halk tarafından ne kadar sevildiğini ve arkasından ne kadar insanın ağlayacağını…
Ölüm ölümdür. Fakat O’nun kapanmış güzel gözlerini bu güzel şeyi görmek için bir an daha açması ne kadar istenirdi. (Yedigün, 297. Sayı, 15 Kasım 1938)
"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir."
Mustafa Kemal Atatürk
“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.”
"Beni hatırlayınız..."
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Dünya harp tarihinin en büyük dahilerinden olan Timur, önemli bir komutan olan Yıldırım Bayezid'i Ankara Savaşı'nda savaş başlamadan yenmişti. Zira ona başka bir yoldan geleceğini düşündürerek ordusunu yormuş.
Çubuk Ovası'na gelerek su kuyularını tutmuş, tutamadıklarını taşla doldurmuş, taş yetmeyenleri de zehirleyerek Yıldırım Bayezid'in yorgun ordusunu susuzluk içinde bırakmıştı.
Üstelik Yıldırım Bayezid'in ordusunun içindeki Anadolu beyliklerini kendi safına çekmiş ve savaş esnasında taraf değiştirmelerini sağlayacak temasları kurmuştu.
Sakarya'ya yaklaşıyoruz. Bir millet olarak kalmak için harp etmek ve muzaffer olmak lâzımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur. İlim, İhtisas ve tecrübe, Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor:
Hazinede para kalmamıştır, bulmak ihtimali de yoktur. İlim, İhtisas, tecrübe... Büyük kelimeler, büyük ve korkunç! Verdiği kararda şu: Türk milleti istiklâlini ödeyemez!
Aylık vermek için harbi bırakmak lâzımdı. Mustafa Kemal'in kararı bu değildi. Vatan ve istiklâli idi. Ve en iyi kanunu arayıp buldu: "Milletin nesi var, nesi yoksa yüzde kırkını vatan savunması için verecektir."
Ülke sakinlerinin âlicenaplığına gelince, bütün ülke bir aile gibidir. Eğer biri bir diğerinin evine giderse, kendisini kendi evindeymiş gibi hisseder.
Eğer evlerine bir misafir gelirse, hiçbir yüksünme duymadan onun ihtiyaçlarını karşılamak için ellerinden geleni yaparlar. Bunu yaparken ağırladıkları kişinin kim olduğuna bakmaz, bunun için herhangi bir karşılık beklemez, sadece asalet ve zenginliklerini göstermek isterler.
Herkes elinden geldiğince ve gücü nispetinde misafirini ağırlamaya çalışır. En fakir olanı bile elindekini misafirinden esirgemez, ama misafir ağırlamak için geniş bir saray veya bir ev sahibi olmayı gönlünden geçirir.
Mustafa Kemal fotoğrafının üzerinde Büyük Millî Matemimiz başlığını kullanan gazetenin ilk sayfasında, Cumhuriyet gazetesinin kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi’nin telefonla bildirdiği Büyük Şefin ölümü önünde başlıklı yazı da yer aldı
10 Kasım Haber gazetesi, “Türk Milleti! En büyük Türk Atatürk'ün öldü! Onun sonsuzluğa kavuşan büyük ruhu karşısında, aziz emaneti olan Cumhuriyete ebedî bekçi olacağına bir defa daha and iç! Atamız öldü. Yaşasın Cumhuriyet!”
Son Telgraf gazetesi de ölümü 10 Kasım’da yaptığı ikinci baskı ile duyurdu. “Türk Milletinin Büyük Matemi…” başlığıyla verilen haberde şu ifadeler kullanıldı: “Ulu Önder Atatürk’ü bu sabah kaybettik. Türk milletine bu büyük keder gününde en derin taziyelerimizi sunarız.”
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da onu karşılamaya hazır eski bir taşra ili olan Samsun'a hareket etti. Burada bağımsızlık hareketini başlattı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da hükümdarın edilgen politikasını kınayan bir bildirge yayımladı.
Kısa bir süre sonra önce Erzurum'da (Temmuz), sonra Sivas'ta (Eylül) ulusal bir kongre topladı. Bu kongrelerde halkın çoğunluğu Türk olan bölgelerde toprak bütünlüğü ilkesini koydu ve bunu sağlamak amacıyla halka dayalı bir hükümet kurmayı tasarladı.
Ve bir yıldan kısa bir süre sonra 23 Nisan 1920'de kasvetli bir bozkır kasabası olan Ankara'da Büyük Millet Meclisi'ni topladı ve yetkilerini ona devretti.
"Ben, gerektiği zaman, en büyük armağanım olmak üzere Türk Milleti’ne canımı vereceğim."
1929 yılında Atatürk'ün emrinde çalışmaya başlamış olan Köşk İkinci Katip'i Zühtü Uray, Atatürk'ün tüm mal varlığını milletine bağışladığı o ana şahit oldu:
Atatürk vefatından kısa süre önce (11 Haziran 1937) mal varlığını Türk milletine bağışlamıştı. İsmet İnönü, Atatürk'ün mal varlığını bağışlamasını TBMM'de duyurup, Hükümet adına kendisine teşekkür etti.
Bunun üzerine Atatürk, İsmet İnönü'ye mukabil teşekkür telgrafı gönderdi. Telgrafta gözlerinizi yaşartacak şu ifadeler yer alıyordu: