Bir kelime bütünüyle Türkçeyse genellikle ya bizzat kendisi ya da kökü Eski Türkçeye kadar izlenebilir. Eski Türkçenin söz varlığı Sir Gerard Clauson tarafından ortaya konmuştur. Dolayısıyla bizzat kelimeyi ya da kökünü merak ettiğinizde onun sözlüğüne baş vurmanız gerekir.
Sözlük, kullanılan kaynakların ve bahsedilen lehçelerin açıklanmasıyla başlar. Ardından sözlükte sıkça karşılaşılan ve genellikle okurlarca dikkate alınmayan kısaltmaların anlamı verilir. Sonrasında sözlükle birlikte tespit edilen eklerin bir listesi sunulur.
Sözlük kendine has bir şekilde dizilmiştir ve tümüyle alfabetik değildir. Önce ünlülerle başlayan bütün kelimeler sunulur. Ardından ünsüzlerle başlayan kelimeler sessiz harfleri göz önüne alınarak sıralanır. Önce fiiller, sonra isimler gelir. Bunu takip etmesi zordur.
Bu yüzden sözlükteki tüm kelimelerin bir dizini çıkarılmıştır. Bu dizin sayesinde aradığınız kelimenin yerini çok daha biçimde bulabilirsiniz.
Örneğin gelin birlikte taşak maddesini okuyalım. DŞĞ (taşak kalın ünlülü diye Ğ, ince ünlülü, mesela teşük olsaydı DŞG olurdu) başlığında buluyoruz. Başındaki t- kimi lehçelerde tonlulaşarak d- olabilirmiş. ta:ş² kelimesinin küçültme ekli hali imiş (taş¹ "dışarı", ta:ş² "taş").
"Taşak" anlamında kullanılıyormuş ama harfiyen "küçük taş" demekmiş. Modern dillerin (hepsinde değil) ama çoğusunda varmış. Bunları söyledikten sonra kaynaklardan aktarmaya başlıyor. Yazıtlarda görülmemiş. İlk olarak Kāşğari'nin XI. yüzyılda yazdığı sözlüğünde görülmüş.
Kāşğari Arapçaya al-xuṣya diye çevirmiş. Kāşğari bu kelimenin ayrıca al-ḏakar "sik" anlamına geldiğini söylüyormuş, birbirlerine çok yakınlar diye. Clauson bunu Atalay'ın Kāşğari yayınının 1. cildinin 380. sayfasından aktarıyormuş. Kāşğari'de geçtiği diğer yerleri de yazıyor.
XIV. yüzyılda Ibn Muhannā ise bu kelimeyi Arapçaya al-bayḍ diye çevirmiş. Ibn Muhannā'nın iki yayınını kullanıyormuş Clauson, hem Melioranski hem Rifʿat yayınındaki yerini yazıyor. Gene XIV. yüzyılda yazılan Codex Cumanicus'ta da geçiyormuş.
Grønbech yayınındaki yerini yazıyor. XIII. yüzyılda yazılan Kıpçakça kaynaklarda da varmış. Houtsma'nın yayınladığı ve Houtsma Lugati diye bilinen sözlükte Arapçaya al-anṯiyān diye çevrilmiş. Orada ṭaşa:k biçiminde yazılmış. Kitābu'l-idrāk'te ise ṭaşak biçimindeymiş.
Gene XV. yüzyılda yazılan Qawānīnu'l-kullīya & Tuḥfatu'l-zakīya adlı sözlüklerde de bu biçimde geçmiş. Bunlarda geçtiği yerleri de yazıp bitiriyor. Her kaynağı değil, sadece ilk ve önemli saydığı diğer kaynakları andı. Ve bitirdi.
Şimdi de hızlıca yabancı bir kelimeye bakalım. amarı: Türkçe değilmiş ama kökenini de bulamamışlar. Clauson İrani dillerden bu kelimenin kökeni olabilecek bir kaç yabancı kelimeyi sıralıyor. Genellikle Buddhist Uygurların metinlerinde geçmiş.
Son olarak bir kelime bu sözlükte varsa onun Moğolca olma ihtimali çok düşüktür. Moğolcada varsa muhtemelen Türkçeden Moğolcaya geçmiştir. Clauson bu görüşte. Moğolcada var ve Türkçe kaynaklarda XIII. yüzyıldan sonra görünüyorsa o zaman da muhtemelen Moğolcadır (yabancı değilse).
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Benim için iki tür garp var, eski Batı ve yeni batı. Bence eski Batı eksileri ve artılarıyla insanlığın uygarlık serüvenlerinden en başarılısını en ileriye taşımıştı. Bu Batı'nın bir ayağı Yeruşalim'de, bir ayağı Atina'daydı. Ancak ikisi de Yunancaydı.
Eski Batı Aryanilerin Yunanlılık tecrübesini Roma medeniyeti ve Hıristiyanlık diniyle birleştirerek insanlığın ufkunu epey genişletti. Bunu Orta Çağ'la yüceltip Aydınlatma ile doruğa ulaştırdı. Ancak gelişimin kuralıdır ki dorukların ardından eteklere dönülür.
Fransız devrimiyle birlikte bu uygarlık çökmeye durdu. Ve nihayet İkinci Cihan Harbi'nin ardından tümüyle öldü. Bunun üzerine, yeni batı onun mirasına çöreklendi. Bu yeni batı atasının bütün birikimini heba etmekte ve bu uygarlığın kolonlarını yıkmaktadır, ve bu hâlâ sürüyor.
Sıkça sorulduğu için (1 kere) Garp klasikleri nasıl okunmalıdır sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum. Önce İngiliz, Rus, Alman ya da Fransız edebiyatını seçiyorsunuz (ben İngilizleri seçmiştim, siz de sakın Fransızları seçmeyin).
Sonra bunların klasik eserlerinden 12 tane okuyorsunuz (en az 2'si şiir kitabı olmak kaydıyla). İlerledikçe bir sorun ortaya çıkıyor. Kitab-ı Mukaddes'i ve Antik edebiyatı bilmediğiniz için çoğu şeyi anlamadığınızı fark ediyorsunuz.
Bu aşamada önce bir Kitab-ı Mukaddes ediniyorsunuz. Tevrat'ın Yaratılış, Mısır'dan Çıkış, Vaiz, Süleyman'ın Ezgisi bölümünü, ve birkaç Mezmur'u; Matta, Markos, Luka & Yuhanna İncilleri'ni ve İncil'in Vahiy kısmını okuyorsunuz.