Ümit Doğan Profile picture
Nov 4, 2024 10 tweets 7 min read Read on X
Atatürk'ün mal varlığı İslamcı yazar Emine Şenlikoğlu'na dert olmuş.

"Osmanlı hanedanlarının hiçbiri saltanat yaşamadı. Asıl saltanatı Atatürk yaşadı, mal varlığını araştırdım aklım şaştı" diyor.

Bak cahil kadın. Tane tane anlatacağım iyi oku.

1⃣- Atatürk’ün sahip olduğu gayrimenkuller, çıkmış olduğu yurt gezilerinde ziyaret ettiği yöre halkının bir şükran ifadesi, vatanı kurtarması karşılığında küçük bir teşekkür, bir saygı nişanesi olarak kendisine hediye edilmiştir. Atatürk bir gayrimenkulü sahibinin elinden zorla almış ve yahut hukuksuz yollardan gayrimenkul sahibi olmuş değildir. Buna ihtiyacı da yoktur.

Vatanı kurtarmasına karşılık diyorum. Anlıyor musun? Vatan kavramının ne olduğunu biliyor musun?
2⃣- Hindistan’dan vatanın kurtulması için gelen paranın büyük kısmını Büyük Taarruz öncesinde orduya teslim etmiştir. Kalan parayı ülke menfaatleri için en faydalı şekilde nasıl kullanacağının arayışına başlayan Atatürk, bu parayla memleketin ekonomik ve zirai alanda kalkınmasını sağlayacak iki büyük yatırım yapmıştır. Bunlardan birincisi İş Bankası’nın kurulmasıdır.

İş Bankası pek çok fabrikanın kurulmasında sermayedar olmuş, yaptığı yatırımlarla Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında önemli rol oynamıştır.
3⃣- Atatürk’ün ikinci büyük yatırımı çiftlikler projesidir. Atatürk Türk köylüsüne ziraatta öncülük etmek maksadıyla yurdun çeşitli bölgelerinde çiftlikler kurmuştur.

Büyük araziler üzerine kurulan bu muazzam çiftliklerin içinde yerli yabancı pek çok hayvan ırkı üzerinde inceleme yapılmış, bu çiftlikler tarım alanında bilimsel ve uygulamalı deneylere ev sahipliği yapmıştır. Çiftliklerden elde edilen kazanç yine çiftliklerin geliştirilmesinde kullanılmıştır.

13 yıl süren çalışmalar sonunda çiftliklerin amacına ulaştığını gören Atatürk bu çiftliklerin tamamını hazineye devrederek halkın hizmetine sunmuştur
4⃣- Burada Atatürk’ü mal mülk elde edinmekle suçlayanlar, Atatürk’ün çiftlikleri neden kendi üzerine yaptığını soranlar şu önemli noktayı göz ardı etmektedirler.

1933 yılındaki miras hukukuna göre bir kişi üzerindeki mal ve mülkün en fazla %75’ini bağışlayabiliyor iken, Atatürk kendisini bundan muaf tutup üzerindeki malların tamamını bağışlayabilmenin önünü açan bir kanun çıkartmıştır.

Daha açık bir ifade ile üzerindeki malların %25’i kanunen kız kardeşi Makbule Hanım’a kalması gerekirken, Atatürk mal varlığının %25’lik kısmını da milletine bağışlayacak şekilde kanuni düzenleme yapmış ve birkaç yıl sonra üzerindeki çiftlikleri milletine devretmiştir.
5⃣- Vasiyetinde görüleceği üzere Atatürk, Çankaya’da bulunan evi bile “yaşadığı müddetçe” Makbule Hanım’ın emrine tahsis ederek kız kardeşinin mülk edinmesinin önüne geçmiştir. Vasiyetinde yer almayan ve bazı belediyeler tarafından Atatürk’e hediye edilen evlerden bazıları Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra kız kardeşi Makbule Hanım’ın üzerine geçmiştir. Makbule Hanım tarafından tekrar devlete bağışlanan bu evlerin pek çoğu Atatürk Müzesi olarak hizmet vermektedir.
6⃣- Trabzon Atatürk Köşkü: (Hediyedir)

Trabzon’un Soğuksu köyünde yer alan Atatürk Köşkü, 1890 yılında Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştı. Tapuya kayıtlı olmayan bu köşk, ayrıca iki haneli bir ev, bir tarla ve bir otlak Maliye tarafından Hazineye müzayede ile 10.000 lira bedelle satıldı. Cumhuriyet’in ilanından sonra Trabzon Valiliği Özel İdaresi bu köşkün sahibi olarak tapuya kaydedildi. Trabzon Valiliği Daimi Encümenliğinin 18 Mayıs 1931 tarihli ve 361 numaralı kararıyla Trabzon Özel İdaresi’nin malı olan bu köşkün Gazi Mustafa Kemal’e hediye edilmesine karar verildi. Kararın gereği 16 Haziran 1931’de yerine getirilerek köşk ve diğer gayrimenkuller Gazi Mustafa Kemal adına tapuya kaydedildi. Tapu Numarası: Trabzon Tapu Zabıt Defterleri, C:109/1, Sf:18, Sayı No:50.

Atatürk’ün 1937 yılında gerçekleşen Trabzon ziyaretindeki faaliyetlerini anlatmak için 12 Haziran 1937’de İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta kullandığı “Trabzon Hususi İdaresinin bana kıymetli bir hediyesi olan köşküme geldim.” ifadesi de söz konusu köşkün Atatürk’e hediye edildiğini göstermektedir.Image
7⃣- Erzurum Atatürk Evi: (Hediyedir)

Erzurum Atatürk Evi 1895 yılının Mart ayında Mıgırdıç adlı bir Ermeni tarafından yaptırılmıştır. 1915 Ermeni tehciriyle birlikte terkedildiği anlaşılan ev Hazine’ye geçmiştir. Bir süre Almanya’nın Erzurum Konsolosluğu’na kiraya verilen ev, Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edilmesiyle birlikte Ermeni çete reislerine tahsis edilmiştir. İşgalin sona ermesiyle birlikte Erzurum Valisi bu evde ikamet etmeye başlamıştır. Atatürk, Erzurum Kongresi sürecinde ve sonrasında Erzurum’dan ayrılana kadar bu evde kalmıştır. 8 Şubat 1926’da Erzurum Özel Muhasebe İdaresi adına evin tapu kaydı yapılmıştır. Erzurum Valiliği Genel Meclisi’nde 31 Aralık 1925 tarihinde yapılan toplantıda evin bedelsiz olarak Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmesine karar verilmiştir. Söz konusu ev, Erzurum Valiliği Özel İdaresi’nin 8 Şubat 1926 tarihli ve 3241/106 numaralı tezkeresi gereğince aynı gün Gazi Mustafa Kemal Paşa adına tapuya kayı edilmiştir. Tapu Numarası: Erzurum Tapu Zabıt Defterleri, C: 44, S: 63, SR:5

Ev, Atatürk’e Erzurum halkı adına hediye edilmiştir. Evin anahtarını ve tapusunu takdim etmek üzere Belediye Başkanı Nafiz Bey ve Bayburt üyesi Tevfik Bey’den oluşan bir heyet seçilmiştir. Erzurum İl Genel Meclisi, 13 Ocak 1926 tarihli toplantısında kıymetli hemşerileri olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, Vilayet halkının saygılarını sunmak ve son irtica olayı nedeniyle üzüntülerini iletmek adına, vatanın kurtarılması hususundaki programını tespit ettiği evin tapusunun ve anahtarının görevli heyet tarafından kendisine takdim edilmesine karar verildiği İçişleri Bakanlığı’na bildirmiştir. İçişleri Bakanlığı yazıyı Başbakanlığa iletmiştir. 22 Ocak 1926’da Erzurum’dan Ankara’ya hareket eden heyet yaklaşık bir aylık yolculuktan sonra 18 Şubat 1926’da Ankara’ya ulaşmıştır. Heyetin Ankara’daki faaliyetleri 22 Şubat 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Güzel Erzurum, İnkılabın Sadık Şehridir. Ankara’ya gelen Erzurumlu misafirlerimizle mülakat” başlığıyla haber yapılmıştır.Image
Image
Image
8⃣- Bursa Atatürk Köşkü: (Hediyedir)

Atatürk’ün 20 Ocak 1923 tarihindeki Bursa ziyaretinde kaldığı köşk ise, Bursa Belediyesi tarafından sahibinden satın alınarak kendisine hediye edilmiştir. Atatürk Çelikpalas Oteli’nin bahçesinde bulunan bu köşkü 2 Şubat 1938 tarihinde Bursa Merinos Fabrikasını hizmete açmak için yaptığı Bursa ziyareti esnasında tekrar Bursa Belediyesine bağışlamıştır. Atatürk, Bursa Belediyesine hitaben köşkü ve Bursa kaplıcalarındaki hisselerini bağışladığını bildiren şu mektubu yazmıştır:

“Bursa kaplıcalarının büyük medeni ihtiyaçlarından birini karşılayan Çelikpalas Oteli’nin Bursa Belediyesinin de himmet ve muavenetiyle daha fazla inkişaf edebilmesini temin için bu otelin aid olduğu şirketteki 34.830 Türk liralık hissemi belediyeye terk ediyorum. Aynı zamanda vaktiyle Bursa Belediyesinin 1923 tarihinde bana hediye etmiş olduğu otel bahçesinde muttasıl köşkü de bütün müştemilatı ile belediyeye hibe ettim.”Image
9⃣- Atatürk Mal Varlığının Tamamını Bağışlayabilmek İçin Kanun Çıkartıyor

Buraya kadar sunduğumuz belgeler söz konusu gayrimenkullerin Atatürk’e Türk milleti tarafından vatanı kurtarmasına bir teşekkür, bir saygı nişanesi olarak hediye edildiğini ispat etmektedir. Bu malların tamamı Atatürk’e hediyedir. Peki Atatürk ne yapmıştır? Atatürk, bu malların tamamını bağışlamaya karar vermiştir.

Miras Hukukundaki “mahfuz hisse” kavramına göre Atatürk’ün mal varlığının %25’i kız kardeşi Makbule Hanım’a ait sayıldığı için Atatürk ancak mal varlığının %75’ini bağışlayabilmektedir.

Tam bu noktada Atatürk, hiç kimsenin kolay kolay yapmayacağı bir davranış sergileyerek bu malların tamamının bağışlanabilmesi için bir kanun çıkartmıştır.

12 Haziran 1933 tarih ve 2307 sayılı kanunla Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’nin mallarının mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olduğu hususu hüküm altına alınmıştır.Image
Image
Image
🔟- Atatürk, sahip olduğu çiftlikleri hazineye hediye etmesinden dolayı kendisine hükümet adına teşekkür eden İsmet İnönü’ye gönderdiği cevabî mektupta, çiftliklerini Türk köylüsüne bağışlamanın küçük bir görev olduğunu ve asıl vermeyi düşündüğü armağan karşısında hiçbir değere sahip olmadığını ifade ederek ve asıl vermeyi düşündüğü armağanın canı olduğunu, zamanı geldiğinde zamanı geldiğinde Türk milletine en büyük armağanı olmak üzere canını vereceğini ifade etti.

Mektubun tam metni:

"Hatırlarsınız, Türk köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin isteği ve iradesi altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim. Şimdi beni çok duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak bir görev yapmış olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk anısını bana vermişlerdir. Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi duygulardan ne kadar heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz konusu olan armağan Yüksek Türk Milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim."Image
Image

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ümit Doğan

Ümit Doğan Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @tsumut71

May 18
PONTUS SOYKIRIMI İFTİRASI (FLOOD)

1⃣- Yunan Parlamentosu, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkardı. Yasa, 23 Şubat 1994 tarihinde oybirliği ile kabul edildi, 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu asılsız iddiaya geniş bir taraftar kitlesi toplayabilmek ve kamuoyu oluşturabilmek amacı ile kongre, kitap, makale, bildiri vb. eylemlerle Türklerin, Doğu Karadeniz Bölgesindeki 350 bin Ortodoks’a soykırımı uyguladığı anlatılarak propaganda faaliyetleri yürütülüyor.

Her yıl 19 Mayıs’ta Yunanistan’da sözde soykırımı anma programları düzenleniyor. Atatürk’e, Topal Osman’a ve Nurettin Paşa’ya lanet edilen bu törenlerde Türkiye sözde soykırımla suçlanıyor. Bir kaç örnek verelim.

19 Mayıs 2001 anma törenlerinden bir gün önce Türk Bayrağı yakılmış, törende konuşan Yunanistan Savunma Bakanı Akis Cohacopulos, “Pontuslu Rumlara Türkler tarafından yapılan soykırım, Helenizm tarihinin en karanlık sayfasıdır.” ifadelerini kullanmış, eski Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos da, Türkiye’nin katiller tarafından yönetildiğini ve bu nedenle iki ülkenin işbirliğine gidemeyeceğini iddia etmişti. Yunanistan Parlamento Başkanı Apostolos Kaklamanis’in, “Pontuslu Rumlara yönelik soykırım tartışılmaz bir tarihi gerçektir. Türk devletinin sistemli cinayetleri, sayısız Yunan, yabancı ve hatta Türk kaynağınca doğrulanıyor. Pontus soykırımını tanımak Türkiye’nin dünyaya borcudur ve cinayetleri kınayıp resmen özür dilemelidir” şeklinde açıklama yaptığı 19 Mayıs 2002 tarihli anma töreni Selanik’teki Türk Başkonsolosluğu’na protesto yürüyüşüyle sona ermişti. 19 Mayıs 2005’te yapılan anma töreninde söz alan Selanik Belediye Başkanı Vasilis Papayorgopulos da, Selanik’te gelecek yıl bir Pontus Soykırımı Anıtı yapılması için Belediye Meclisi’nin karar aldığını açıklamıştı. Türkiye aleyhinde sloganlar atan göstericilere konuşan Nikos Çiarçionis, dünya tarihinin karanlık bir sayfasını oluşturduğunu öne sürdüğü Pontus soykırımının uluslararası alanda Ermeni ve Yahudi soykırımlarıyla birlikte tanınması gerektiğini söylemişti. Her yılın 19 Mayıs’ında Selanik ve Atina’da benzer etkinlikler düzenlenmekte, konuşmalar yapılıyor. Türkiye’den bazı oluşumların da bu sözde soykırım iddiasına destek verdikleri, Atatürk’ü Pontus Rumlarına soykırım yapmakla itham ettikleri biliniyor.
2⃣-Peki, Atatürk gerçekten soykırım yapmış mıdır?

Net bir şekilde ifade edebiliriz ki Atatürk’ün yaptığı bir soykırım değil, terörle mücadele faaliyetidir. Atatürk Pontus terörüyle mücadele etmiştir. Neden terör ifadesini kullandık? Terör kısaca, belirli bir amaca ulaşmak için hukuk dışı yollarla yapılan eylemdir.

Pontus Terörü, Yunan bağımsızlık hareketleri doğrultusunda, Megalo İdea’nın bir uzantısı olarak Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum Devleti kurulması amacıyla ortaya çıkmıştır.

Mondros Mütarekesinin getirdiği ağır şartlar ve asayişteki bozulmayı fırsat bilip bölgedeki Türk nüfusu yok etmek isteyen Pontus çeteleri Müslüman köylerini basıp kadın, yaşlı ve çocuk demeden katliam yapmışlardır. Siyasi emellerini kanlı eylemlere dönüştürmek için uygun bir ortamın oluşmasını fırsat bilerek kasaba ve köylerinde eli silah tutan herkesi silahlandırmışlardır. Bölgedeki çetelerin en tehlikelisi olan, Bafra civarında konuşlanmış ve mevcutları iki bin46 kişiyi bulan “Nebyan Çeteleri”, Nebyan Dağı bölgesindeki 11 Rum köyünde yaşayan isyancılar tarafından kurulmuştur. İlk kanlı eylemlerini de Kasnakçımermer köyünden iki Müslüman köylü üzerinde tatbik etmişler, bu iki zavallıyı sırt sırta bağlayarak diri diri yakmak suretiyle senelerce devam edecek olan kanlı sahneyi açmışlardır. Nebyan çeteleri, bu mıntıkada bulunan 6 İslam köyü arasından 150 haneli Çağşur köyüne ani bir baskın düzenlemiştir. Bu baskın, Nebyan çetelerinin giriştikleri ilk toplu faciadır. Bundan sonra yüzlerce benzer katliam yapacaktır bu çeteler. Yalnız Bafra yöresi değil tabiki. Bütün Karadeniz bölgesinde yaşanacaktır bu katliamlar.Image
3⃣-Diğer taraftan, bölgedeki Rumlar, Türkler tarafından katliama maruz kaldıkları şeklinde asılsız haberleri yayarak İtilaf Devletleri’nin bölgeye müdahale etmesini sağlamaya çalışmışlardır. Olası bir işgalin önüne geçmek isteyen Osmanlı hükümeti, Karadeniz Bölgesi’nde Rumlar ve Türkler arasında yaşanan karışıkları incelemek, çeteleri dağıtmak ve asayişi sağlamak üzere Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Birlikleri Müfettişi sıfatıyla Samsun’a göndermiştir.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da yaptığı incelemeler sonucunda Mondros’tan sonra şımaran Rumların Pontus hükümeti kurulması gibi bir safsata etrafında toplandıklarını, çeteleriyle düzenli bir program altında tamamen siyasi bir hüviyet kazandıklarını görmüştü. Genellikle savunma durumunda olan Müslüman çetelerse Türk köylerini Rum çetelerinin saldırılarına karşı korumak gibi bir amaca hizmet ediyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın bu izlenimlerini, yazdığı bir rapor ile İstanbul’a bildirmesiyle Pontus terörüyle olan tavizsiz ve kararlı mücadelesi de başlamış oluyordu.

1919 Mayıs’ında Samsun’da asker terhis edilmiş, Jandarma kuvveti ise yok denecek kadar az kalmıştı. Müslüman köylerini korumanın bir yolunu arayan Mustafa Kemal Paşa, Rum çetelerine karşı kazandığı başarılarla tanınan Giresunlu Topal Osman Ağa ile görüştü. Millî Mücadele’de beraber çalışacaklarını söyleyerek İstanbul hükümetinden aksi emir gelse bile Pontus çeteleriyle olan mücadelesine son vermemesini, tam tersine mücadeleyi hızlandırmasını istedi. Böylelikle düzenli ordu tekrar oluşturulup Pontusçuların üzerine sevk edilinceye kadar, bölge halkının güvenliğinin sağlanması hedeflenmişti.

Bu görüşmeyle Mustafa Kemal Paşa; çeteleri dağıtmak üzere görevlendirilmiş olmasına rağmen, bölgedeki Türk çetelerinin en önemlisi olan ve hakkında alınan idam kararı nedeniyle firari durumdaki Topal Osman’ı yakalayıp çetesini dağıtmak yerine onunla Pontus konusunda işbirliğine gidiyor, dolayısıyla hükümetin verdiği görevin tam tersini yapmış oluyordu.

Bu davranış, onun İstanbul ile bağları tamamen kopardığını ve vatanı kurtarmak için artık bağımsız hareket etmeye başladığını gösteriyordu.Image
Read 7 tweets
Apr 28
MESNEVİDEKİ MÜSTEHCEN HİKAYALER (FLOOD)

"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.

1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.Image
2⃣- KABAK HİKAYESİ

Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur. Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır.Image
Image
3⃣- Cuha’nın Çarşaf Giyip Kadınlar Kılığında Camiye Girmesi

Mevlana burada Cuha dediği kişinin ahlaksızlıklarından ve kadın kılığına girdiğinden bahseder.

Mikail Bayram'a göre burada eleştirdiği kişi Ahi Evran Nasreddin Hoca'dır.

(Mesnevî, Çev. Veled İzbudak, Cilt 5, s. 272-273)Image
Image
Read 16 tweets
Apr 26
Jandarma görmesin diye Kuran-ı Kerim’leri tarlalara saklardık...

Atatürk döneminde jandarmalar köy köy gezip kimlerin Kur’an okuduğunu kontrol ediyor ve “Sen misin din dersi veren?” diyerek hocaları alıp götürüyormuş.

Tamamen hayal ürünü olan bu anlatıyı belgelerle çürütelim ve Atatürk döneminde dini kitapların okutulmasından bahsedelim. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

Birazdan belgeleriyle göreceğiniz üzere Atatürk, Kuran-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır. Okullarda din ve Kuran-ı Kerim dersleri okutulmuştur. Başlıyoruz.
1⃣- Askere Din Kitabı

26 Mart 1925’te Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Diyanet İşleri Başkanlığından askerlerin İslam dinini öğrenmeleri için kışlaların uygun yerlerine asılmak maksadıyla ayet-i kerime ve hadis-i şerif yazılı levhalar hazırlanıp gönderilmesini ve askerlere okutulmak üzere bir din kitabı hazırlanmasını istemiştir.

Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki tarafından görmüş olduğunuz Askere Din Dersleri kitabı hazırlanmış ve silah altındaki tüm askerlere okutulmaya başlamıştır.Image
Image
2⃣- Köylü Din Dersleri Kitabı

1928 yılında köylümüzün İslam dinini layıkıyla öğrenmesi için yine Ahmet Hamdi Akseki tarafından Köylüye Din Dersleri adlı bir kitap yazılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu kitabın köylülere ulaştırılmasının sağlanması için müftülüklere talimat verilmiştir.Image
Read 11 tweets
Apr 19
YOZGAT KÖYLÜSÜNÜN OSMANLI VERGİ ZULMÜNE BAŞKALDIRISI: "CELALİ İSYANLARI" (FLOOD)

1⃣- Yozgat'tan yükselen seslere şaşıranlar için paylaşıyorum. Yozgat tarih boyunca direnişin şehri olmuştur. Osmanlı'ya karşı meşhur Celali İsyanları yine Yozgat'ta patlak vermiştir.Image
2⃣- 1519'da başlayan Bozoklu Celal'in İsyanı çıkmıştır. Bu isyandan sonra meydana gelen ayaklanmalar Bozoklu Celal'e ithafen Celali İsyanları olarak anılmaktadır. Bu isyanlar Osmanlı tarihinin en uzun süren ve en geniş alana yayılan isyanlarıdır.
3⃣- Celali İsyanları ağır vergi yükü altında ezilen ve vergi zulmüne uğrayanların ayaklanmasıdır. İsyanın temelini köylerini terkeden çift bozanlar oluşturur. Çİftbozanın ne demek olduğunu açıklayacağız.
Read 16 tweets
Apr 15
MADDE MADDE ABDÜLHAMİD GERÇEKLERİ

Rize'de tarih öğretmeninin Abdülhamid kostümüyle ders anlatması üzerine tekrar paylaşıyorum.

1⃣- Okuyucularım bilirler. Üzerinde çalışmadığım, yeterli bilgi sahibi olmadığım konularda yazmamaya, fikir beyan etmemeye özen gösteririm. Sultan Abdülhamid konusunu araştıran, bu konuda kitap yazan bir tarihçi olarak adı sık sık siyaset sofrasına meze edilen II. Abdülhamid hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum.Image
Image
2⃣- 1940’lı yılların sonuna kadar devam eden olumsuz Sultan Abdülhamid algısının bu tarihten sonra yavaş yavaş kırılmaya başladı. Son yıllarda ise durumun tam tersine döndüğünü, Sultan Abdülhamid adının gereğinden fazla yüceltildiğini, onun bir devlet adamının ötesinde fevkalade bir şahsiyet olarak bizlere sunulduğunu görüyoruz.
3⃣- Sultan Abdülhamid, Osmanlı’nın buhranlı bir zamanında tahta geçmiş, her padişahın yapması gerektiği gibi yaparak devletinin toprak bütünlüğünü korumaya çalışmış ancak bunda başarılı olamamış bir hükümdardır.
Read 29 tweets
Apr 14
Atatürk "Gökten İndiği Sanılan Kitaplar" dedi mi? (FLOOD)

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanağı 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️
1⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.Image
2⃣-1937 yılına gelindiğinde Atatürk ve İnönü arasında başka bir anlaşmazlık yaşandı.

Türk dış politikasının en önemli ayağını oluşturan Hatay meselesi hakkındaki fikrini açıkça ifade eden Atatürk, Fransız büyükelçisine “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz.” diyerek bu konudaki tavrını ortaya koymuştu. Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması için çalışmalar yapılmasını isteyen Atatürk, Başbakan İnönü ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın da hazır bulunduğu bir pazar günü toplantısında Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması gerektiğini söyledi.

Atatürk, bu konuda diplomatik nota hazırlanmasını ve Fransız elçisiyle görüşülüp Türkiye’nin kararlı tutumunun bildirilmesini istedi.

Ancak İnönü, Hatay meselesinin Türkiye ile Fransa arasında soruna yol açacağını, hatta savaşa sebep olacağını düşünüyordu.

Bazı bakanlar da İnönü ile aynı doğrultudaydılar. Şükrü Saraçoğlu “Bir Hatay için savaşı göze almak, Fransa’yı karşımıza çekmek ne demek? Bizim nüfusumuz her yıl Hatay ölçüsünde zaten büyüyor.” diyordu.

Hükûmetle görüş ayrılığı yaşayan Atatürk, Fransa ile müzakerelerin yumuşak tavırdan uzak, kesin ve netice alacak kararlılıkla yürütülmesini emretti.Image
Read 7 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(