Ümit Doğan Profile picture
Nov 4 10 tweets 7 min read Read on X
Atatürk'ün mal varlığı İslamcı yazar Emine Şenlikoğlu'na dert olmuş.

"Osmanlı hanedanlarının hiçbiri saltanat yaşamadı. Asıl saltanatı Atatürk yaşadı, mal varlığını araştırdım aklım şaştı" diyor.

Bak cahil kadın. Tane tane anlatacağım iyi oku.

1⃣- Atatürk’ün sahip olduğu gayrimenkuller, çıkmış olduğu yurt gezilerinde ziyaret ettiği yöre halkının bir şükran ifadesi, vatanı kurtarması karşılığında küçük bir teşekkür, bir saygı nişanesi olarak kendisine hediye edilmiştir. Atatürk bir gayrimenkulü sahibinin elinden zorla almış ve yahut hukuksuz yollardan gayrimenkul sahibi olmuş değildir. Buna ihtiyacı da yoktur.

Vatanı kurtarmasına karşılık diyorum. Anlıyor musun? Vatan kavramının ne olduğunu biliyor musun?
2⃣- Hindistan’dan vatanın kurtulması için gelen paranın büyük kısmını Büyük Taarruz öncesinde orduya teslim etmiştir. Kalan parayı ülke menfaatleri için en faydalı şekilde nasıl kullanacağının arayışına başlayan Atatürk, bu parayla memleketin ekonomik ve zirai alanda kalkınmasını sağlayacak iki büyük yatırım yapmıştır. Bunlardan birincisi İş Bankası’nın kurulmasıdır.

İş Bankası pek çok fabrikanın kurulmasında sermayedar olmuş, yaptığı yatırımlarla Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında önemli rol oynamıştır.
3⃣- Atatürk’ün ikinci büyük yatırımı çiftlikler projesidir. Atatürk Türk köylüsüne ziraatta öncülük etmek maksadıyla yurdun çeşitli bölgelerinde çiftlikler kurmuştur.

Büyük araziler üzerine kurulan bu muazzam çiftliklerin içinde yerli yabancı pek çok hayvan ırkı üzerinde inceleme yapılmış, bu çiftlikler tarım alanında bilimsel ve uygulamalı deneylere ev sahipliği yapmıştır. Çiftliklerden elde edilen kazanç yine çiftliklerin geliştirilmesinde kullanılmıştır.

13 yıl süren çalışmalar sonunda çiftliklerin amacına ulaştığını gören Atatürk bu çiftliklerin tamamını hazineye devrederek halkın hizmetine sunmuştur
4⃣- Burada Atatürk’ü mal mülk elde edinmekle suçlayanlar, Atatürk’ün çiftlikleri neden kendi üzerine yaptığını soranlar şu önemli noktayı göz ardı etmektedirler.

1933 yılındaki miras hukukuna göre bir kişi üzerindeki mal ve mülkün en fazla %75’ini bağışlayabiliyor iken, Atatürk kendisini bundan muaf tutup üzerindeki malların tamamını bağışlayabilmenin önünü açan bir kanun çıkartmıştır.

Daha açık bir ifade ile üzerindeki malların %25’i kanunen kız kardeşi Makbule Hanım’a kalması gerekirken, Atatürk mal varlığının %25’lik kısmını da milletine bağışlayacak şekilde kanuni düzenleme yapmış ve birkaç yıl sonra üzerindeki çiftlikleri milletine devretmiştir.
5⃣- Vasiyetinde görüleceği üzere Atatürk, Çankaya’da bulunan evi bile “yaşadığı müddetçe” Makbule Hanım’ın emrine tahsis ederek kız kardeşinin mülk edinmesinin önüne geçmiştir. Vasiyetinde yer almayan ve bazı belediyeler tarafından Atatürk’e hediye edilen evlerden bazıları Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra kız kardeşi Makbule Hanım’ın üzerine geçmiştir. Makbule Hanım tarafından tekrar devlete bağışlanan bu evlerin pek çoğu Atatürk Müzesi olarak hizmet vermektedir.
6⃣- Trabzon Atatürk Köşkü: (Hediyedir)

Trabzon’un Soğuksu köyünde yer alan Atatürk Köşkü, 1890 yılında Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştı. Tapuya kayıtlı olmayan bu köşk, ayrıca iki haneli bir ev, bir tarla ve bir otlak Maliye tarafından Hazineye müzayede ile 10.000 lira bedelle satıldı. Cumhuriyet’in ilanından sonra Trabzon Valiliği Özel İdaresi bu köşkün sahibi olarak tapuya kaydedildi. Trabzon Valiliği Daimi Encümenliğinin 18 Mayıs 1931 tarihli ve 361 numaralı kararıyla Trabzon Özel İdaresi’nin malı olan bu köşkün Gazi Mustafa Kemal’e hediye edilmesine karar verildi. Kararın gereği 16 Haziran 1931’de yerine getirilerek köşk ve diğer gayrimenkuller Gazi Mustafa Kemal adına tapuya kaydedildi. Tapu Numarası: Trabzon Tapu Zabıt Defterleri, C:109/1, Sf:18, Sayı No:50.

Atatürk’ün 1937 yılında gerçekleşen Trabzon ziyaretindeki faaliyetlerini anlatmak için 12 Haziran 1937’de İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta kullandığı “Trabzon Hususi İdaresinin bana kıymetli bir hediyesi olan köşküme geldim.” ifadesi de söz konusu köşkün Atatürk’e hediye edildiğini göstermektedir.Image
7⃣- Erzurum Atatürk Evi: (Hediyedir)

Erzurum Atatürk Evi 1895 yılının Mart ayında Mıgırdıç adlı bir Ermeni tarafından yaptırılmıştır. 1915 Ermeni tehciriyle birlikte terkedildiği anlaşılan ev Hazine’ye geçmiştir. Bir süre Almanya’nın Erzurum Konsolosluğu’na kiraya verilen ev, Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edilmesiyle birlikte Ermeni çete reislerine tahsis edilmiştir. İşgalin sona ermesiyle birlikte Erzurum Valisi bu evde ikamet etmeye başlamıştır. Atatürk, Erzurum Kongresi sürecinde ve sonrasında Erzurum’dan ayrılana kadar bu evde kalmıştır. 8 Şubat 1926’da Erzurum Özel Muhasebe İdaresi adına evin tapu kaydı yapılmıştır. Erzurum Valiliği Genel Meclisi’nde 31 Aralık 1925 tarihinde yapılan toplantıda evin bedelsiz olarak Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmesine karar verilmiştir. Söz konusu ev, Erzurum Valiliği Özel İdaresi’nin 8 Şubat 1926 tarihli ve 3241/106 numaralı tezkeresi gereğince aynı gün Gazi Mustafa Kemal Paşa adına tapuya kayı edilmiştir. Tapu Numarası: Erzurum Tapu Zabıt Defterleri, C: 44, S: 63, SR:5

Ev, Atatürk’e Erzurum halkı adına hediye edilmiştir. Evin anahtarını ve tapusunu takdim etmek üzere Belediye Başkanı Nafiz Bey ve Bayburt üyesi Tevfik Bey’den oluşan bir heyet seçilmiştir. Erzurum İl Genel Meclisi, 13 Ocak 1926 tarihli toplantısında kıymetli hemşerileri olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, Vilayet halkının saygılarını sunmak ve son irtica olayı nedeniyle üzüntülerini iletmek adına, vatanın kurtarılması hususundaki programını tespit ettiği evin tapusunun ve anahtarının görevli heyet tarafından kendisine takdim edilmesine karar verildiği İçişleri Bakanlığı’na bildirmiştir. İçişleri Bakanlığı yazıyı Başbakanlığa iletmiştir. 22 Ocak 1926’da Erzurum’dan Ankara’ya hareket eden heyet yaklaşık bir aylık yolculuktan sonra 18 Şubat 1926’da Ankara’ya ulaşmıştır. Heyetin Ankara’daki faaliyetleri 22 Şubat 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Güzel Erzurum, İnkılabın Sadık Şehridir. Ankara’ya gelen Erzurumlu misafirlerimizle mülakat” başlığıyla haber yapılmıştır.Image
Image
Image
8⃣- Bursa Atatürk Köşkü: (Hediyedir)

Atatürk’ün 20 Ocak 1923 tarihindeki Bursa ziyaretinde kaldığı köşk ise, Bursa Belediyesi tarafından sahibinden satın alınarak kendisine hediye edilmiştir. Atatürk Çelikpalas Oteli’nin bahçesinde bulunan bu köşkü 2 Şubat 1938 tarihinde Bursa Merinos Fabrikasını hizmete açmak için yaptığı Bursa ziyareti esnasında tekrar Bursa Belediyesine bağışlamıştır. Atatürk, Bursa Belediyesine hitaben köşkü ve Bursa kaplıcalarındaki hisselerini bağışladığını bildiren şu mektubu yazmıştır:

“Bursa kaplıcalarının büyük medeni ihtiyaçlarından birini karşılayan Çelikpalas Oteli’nin Bursa Belediyesinin de himmet ve muavenetiyle daha fazla inkişaf edebilmesini temin için bu otelin aid olduğu şirketteki 34.830 Türk liralık hissemi belediyeye terk ediyorum. Aynı zamanda vaktiyle Bursa Belediyesinin 1923 tarihinde bana hediye etmiş olduğu otel bahçesinde muttasıl köşkü de bütün müştemilatı ile belediyeye hibe ettim.”Image
9⃣- Atatürk Mal Varlığının Tamamını Bağışlayabilmek İçin Kanun Çıkartıyor

Buraya kadar sunduğumuz belgeler söz konusu gayrimenkullerin Atatürk’e Türk milleti tarafından vatanı kurtarmasına bir teşekkür, bir saygı nişanesi olarak hediye edildiğini ispat etmektedir. Bu malların tamamı Atatürk’e hediyedir. Peki Atatürk ne yapmıştır? Atatürk, bu malların tamamını bağışlamaya karar vermiştir.

Miras Hukukundaki “mahfuz hisse” kavramına göre Atatürk’ün mal varlığının %25’i kız kardeşi Makbule Hanım’a ait sayıldığı için Atatürk ancak mal varlığının %75’ini bağışlayabilmektedir.

Tam bu noktada Atatürk, hiç kimsenin kolay kolay yapmayacağı bir davranış sergileyerek bu malların tamamının bağışlanabilmesi için bir kanun çıkartmıştır.

12 Haziran 1933 tarih ve 2307 sayılı kanunla Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’nin mallarının mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olduğu hususu hüküm altına alınmıştır.Image
Image
Image
🔟- Atatürk, sahip olduğu çiftlikleri hazineye hediye etmesinden dolayı kendisine hükümet adına teşekkür eden İsmet İnönü’ye gönderdiği cevabî mektupta, çiftliklerini Türk köylüsüne bağışlamanın küçük bir görev olduğunu ve asıl vermeyi düşündüğü armağan karşısında hiçbir değere sahip olmadığını ifade ederek ve asıl vermeyi düşündüğü armağanın canı olduğunu, zamanı geldiğinde zamanı geldiğinde Türk milletine en büyük armağanı olmak üzere canını vereceğini ifade etti.

Mektubun tam metni:

"Hatırlarsınız, Türk köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin isteği ve iradesi altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim. Şimdi beni çok duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak bir görev yapmış olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk anısını bana vermişlerdir. Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi duygulardan ne kadar heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz konusu olan armağan Yüksek Türk Milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim."Image
Image

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ümit Doğan

Ümit Doğan Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @tsumut71

Nov 2
Bütün bu yalanlar, yalan söyleyeni s*kmedikleri için ortaya atılıyor.

Dezenformasyonla mücadele vardı hani, nerede?

Fotoğrafta görülen kadın Şalcı Bacı değil, Ispartalı Hasan kızı Fatma. Suçu ise cinayet.

Şalcı Bacı yalanını anlatacağım. Lütfen dikkatle okuyun.

1⃣- Aşağıdaki iftiracının paylaştığı fotoğraf kimi zaman başörtüsü sattığı için, kimi zaman Şapka Kanunu'na karşı çıktığı için güya idam edilen Şalcı Bacı olarak pazarlanır. Bu iki hikaye de tamamen uydurmadır.
2⃣- Şalcı Bacı hikâyesinin ana kaynağı Çetin Altan’ın 1976’da basılan bir kitabında Şapka İsyanı’nı bastırmakla görevli dedesi Hasan Paşa’nın bir kadını idam ettirdiği yönündeki şu sözleridir:

“Dedem Hasan Paşa çok sert bir askermiş. İsmet Paşa, Topçu Okulu’nda öğrenci iken dedem okul müdürüymüş. Sonrasında ünlü kumandanlar olan o dönemin öğrencileri, dedemin sertliğini anlatmışlar. Hatta bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte hızını alamayıp bir de kadın asmış. Sanırsam siyasal suçtan asılan ilk kadınmış. Kadın sehpaya çıkmadan önce ‘Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki’ demiş. Aslında kırk kişilik bir gösteriden ibaret olan bu isyanı dedem Hasan Paşa, sehpalar kurarak bastırmış ondan sonra şehre gelen İstiklal Mahkemesi’ni halk büyük bir tezahürle karşılamış.”
3⃣- Ayşe Tosun’un 2 Şubat 2012 tarihinde Haber 7’de çıkan yazısında anlattığı Şalcı Bacı hikâyesi ise tam olarak şöyledir:

“24 Kasım 1925’te Kahramanmaraş’ta kurulan 23 darağacında bir de kadın vardır: Şalcı Şöhret Bacı. Erzurum’da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, yayılan dedikodularla birlikte Maraş halkı protesto amacıyla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. O esnada kadınlar hamamından çıkan Şöhret Bacı’ya ‘Senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip ol.’ der biri. Fevri bir kadındır Şalcı Bacı. Bohçasıyla hamamdan dışarı fırladığı gibi hükümet konağının önüne gider. Asker ve halk arasında sürtüşme olduğunu görünce evlatlarını aramaya başlar. Bulamayınca, oğullarını askerlerin teslim aldığını düşünür. Annelik duygusuyla bağırarak bohçasındaki takunyaları askerlere fırlatır ve şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, ‘Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?’ dese de dinletemez kimseye. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur.”
Read 7 tweets
Oct 31
Atatürk’ün Kendi Sesinden “Gökten İndiği Sanılan Kitaplar...” konuşmasını dinliyorsunuz. Tam 87 yıl önce bugün yapılan konuşmanın tartışmaları hâlâ devam ediyor.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️

1⃣- 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.
2⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.Image
3⃣- 1937 yılına gelindiğinde Atatürk ve İnönü arasında başka bir anlaşmazlık yaşandı.

Türk dış politikasının en önemli ayağını oluşturan Hatay meselesi hakkındaki fikrini açıkça ifade eden Atatürk, Fransız büyükelçisine “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz.” diyerek bu konudaki tavrını ortaya koymuştu. Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması için çalışmalar yapılmasını isteyen Atatürk, Başbakan İnönü ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın da hazır bulunduğu bir pazar günü toplantısında Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması gerektiğini söyledi.

Atatürk, bu konuda diplomatik nota hazırlanmasını ve Fransız elçisiyle görüşülüp Türkiye’nin kararlı tutumunun bildirilmesini istedi. Ancak İnönü, Hatay meselesinin Türkiye ile Fransa arasında soruna yol açacağını, hatta savaşa sebep olacağını düşünüyordu. Bazı bakanlar da İnönü ile aynı doğrultudaydılar.

Şükrü Saraçoğlu “Bir Hatay için savaşı göze almak, Fransa’yı karşımıza çekmek ne demek? Bizim nüfusumuz her yıl Hatay ölçüsünde zaten büyüyor.” diyordu. Hükûmetle görüş ayrılığı yaşayan Atatürk, Fransa ile müzakerelerin yumuşak tavırdan uzak, kesin ve netice alacak kararlılıkla yürütülmesini emretti.Image
Read 6 tweets
Oct 18
Madde Madde Abdülhamid Gerçekleri
(Sonuna kadar dikkatle okuyunuz)

1⃣- Okuyucularım bilirler. Üzerinde çalışmadığım, yeterli bilgi sahibi olmadığım konularda yazmamaya, fikir beyan etmemeye özen gösteririm. Sultan Abdülhamid konusunu araştıran, bu konuda kitap yazan bir tarihçi olarak adı sık sık siyaset sofrasına meze edilen II. Abdülhamid hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum.Image
Image
2⃣- 1940’lı yılların sonuna kadar devam eden olumsuz Sultan Abdülhamid algısının bu tarihten sonra yavaş yavaş kırılmaya başladı. Son yıllarda ise durumun tam tersine döndüğünü, Sultan Abdülhamid adının gereğinden fazla yüceltildiğini, onun bir devlet adamının ötesinde fevkalade bir şahsiyet olarak bizlere sunulduğunu görüyoruz.
3⃣- Sultan Abdülhamid, Osmanlı’nın buhranlı bir zamanında tahta geçmiş, her padişahın yapması gerektiği gibi yaparak devletinin toprak bütünlüğünü korumaya çalışmış ancak bunda başarılı olamamış bir hükümdardır.
Read 28 tweets
Oct 17
Necip Fazıl neden Atatürk ve devrimlerin düşmanı oldu? (Arşiv belgeleriyle)

Dikkatle okuyunuz.

1⃣- 1943 yılına kadar Necip Fazıl, bildiğimiz siyasi kimliğinin tam aksi işler yapmış, cumhuriyet düşmanlarına göz açtırmamış, Atatürk ve cumhuriyet devrimlerini hararetle savunmuştu.Image
2⃣- Necip Fazıl Büyük Doğu Dergisini Aslında CHP İçin Kurdu!

1943 yılının Mayıs ayında Necip Fazıl, Büyük Doğu isimli bir dergi kurduğunu ve CHP ölçülerine uygun yayın yapacağını söyleyerek CHP’den dergi için 5000 lira kefalet ücreti istedi.Image
Image
3⃣- Bu sürede Atatürk'ü öven yazılar yazdı. Büyük Doğu'nun onuncu sayısında "Atatürk dirilecektir" başlıklı bir yazı kaleme aldı.Image
Image
Image
Read 9 tweets
Oct 11
Atatürk'ün sansürlenen mektubu ve çok tartışılan "İkra, Bismi, Rabbi" meselesi.

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanaklarından birisi Tevfik Bıyıkoğlu'na yazdığı mektuptaki ifadelerdir. Bir kaç maddeyle açıklayacağım, sizler de sonuna kadar okuyun lütfen.

Mektupta geçen ifadeler şu şekilde, ancak öncesi ve sonrası var.

"Arabistan Yarımadası’nın kumsal çöllerinden; (ikra, bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır."Image
1⃣-Atatürk, 1931 yılında liselerde okutulmak üzere akılcı ve bilimsel nitelikte yeni ders kitapları hazırlatılmasını istemiştir. Kitapların İslam tarihi ile ilgili bölümlerinin yazılması işini de Türk Tarih Kurumuna, o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyetine vermiştir.

Cemiyet, İslam tarihi ile ilgili bölümleri hazırlamak üzere Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri’yi görevlendirmiştir. Kadiri, ders kitapları için hazırladığı “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre hazırlamıştır.

Atatürk, Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlerde Arap milliyet­çiliğine ve bilim dışı değerlendirmelere yer verildiğini görüp buna itiraz etmiş ve bazı düzeltmelerin yapılmasını talep etmiştir. Ancak düzeltmeler istediği şekilde yapılmayınca öfkelenerek, fotoğrafta gördüğünüz cemiyet başkanı Tevfik Bıyıkoğlu’na çok sert bir mektup yazmıştır. Aslında Atatürk meşhur “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözünü de bu mektupta kullanmıştır.Image
2⃣-Atatürk akıl ve bilimi göz ardı ederek yazılan, Arap milliyetçiliği ve dinsel bilgilere dayanan yanlı bir İslam tarihi anlatısının liselerde okutulmasına karşı çıkmıştır. Uyduruk tarih yazmayı, hiç yazmamaya tercih etmiş ve Tevfik Bıyıklıoğlu’na ateş püskürmüştür:

“Tevfik Beyefendi!
Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara da dikkat buyurunuz. Bu münasebetle yüksek heyetinizin başkanı bulunan size hatırlatırım ki, yeni dünya ufuklarına açacağınız yeni tarih semasında dikkatli olunuz. Sonradan, uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa, hiçbir eser meydana getirmemek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir.
(…) Her şeyden önce kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemede her şeyden ve herkesten önce kendi karar verme yetinizi ve ince Millî süzgecinizi kullanınız. Sizi büyük hedefe ancak bu görüşlerden kıskanç olmak ulaştırabilir. Yoksa dünyanın bin bir şarlatanı ve bin bir milletin tarihşinas yaşayan sokak politikacısının ve bunları yüksek ölçekte temsil eden Camii Ezher kaçkınının oyuncağı kılar!

Bana bu kadar söz söyleten nedeni açıklayayım:
Camii Ezher kaçkınını bulan sizsiniz. Eseri diye, Ankara’dan ayrıldığım son gün önüme koyduğunuz örümcek Arap yazılı paçavraları okuduğunuz zaman derhal itirazımı serdetmiştim. Bunu nazarı dikkate alacağınızı vaat etmiştiniz! İncelemenizden sonra bana verilen yazılar o kadar sersem ve cahil ve Camii Ezher kaçkını bu adamın mahsulü olduğunu gördüm ki, sizi rencide edecek bir söz söylemeden bu paçavralar üzerinde yeniden çalışmaya mecbur oldum. Bu sözlerimi sizi utandırmak için yazmıyorum. Bu yazılarımı, bundan sonraki mesainizde dikkat ve intibah dersi olması için yazıyorum. (…) Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alabilir. Siz buna razı mısınız?”Image
Read 5 tweets
Oct 5
İngilizler Tek Kurşun Atmadan İstanbul’u Nasıl Terk Etti?

Atatürk'e düşmanlık edenlerin sıkça kullandığı bir soru var. Meşhurdur. Hepiniz mutlaka duymuşsunuzdur “İngilizler tek kurşun atmadan İstanbul’u nasıl terk etti?” sorusunu...

Çayınızı alıp gelin, başlıyoruz.Image
1⃣- "İngilizler tek kurşun atmadan İstanbul’u nasıl terk etti?" diyen kirli beyinler, İngiltere’nin direnç göstermeden İstanbul’u terk etmesinin arkasında başka sebepler arayıp dururlar. Bunların hayal dünyasına göre Lozan güya İngiltere’nin direktiflerine göre imzalanmıştır.
2⃣- Güya Lozan’ın gizli maddeleri vardır. Güya Halifeliğin kaldırılacağına dair İngiltere’ye söz verilmiştir. Yine bunların hayal dünyasına göre Lozan’da tüm isteklerini kabul ettiren İngiltere İstanbul’u tek kurşun atmadan, güle oynaya terk etmiştir.
Read 38 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(