Son günlerde Medine Müdafası ve Fahrettin Paşa hakkında gerçek dışı pek çok beyan ortaya çıktı.Medine Müdafaası ayrıntıları en iyi bilinen çarpışmalardan biri olmasına rağmen bu iftiraların müşterisi de maalesef bol. #OkuyorumÇünkü
Osmanlı tarihinin en yüzağartıcı savunmalarından birinin ideolojik saplantılar, Arap milliyetçiliği ve Arap sempatizanlığı yüzünden iftiraya maruz kalmasını kabul etmek mümkün değil. Bu nedenle bir kaç kelam etmek farz oldu. #OkuyorumÇünkü
Medine Müdafaası Türk tarihinin en çetin ve anlamlı savunma harplerinden birisidir.Fahrettin Paşa komutasındaki Mehmetçik ve Medineli Arap milis güçleri (Evet Arap) Medineyi deyim yerindeyse takatleri kesilinceye değin tam 2 yıl 7 ay İngiliz destekli isyanclara karşı savunmuştur.
Medine Müdafaası'nda Türklerle birlikte fotoğrafta görüldüğü gibi pek çok Medineli Arap'ın da katıldığı ve Fahrettin Paşa tarafından oluşturulmuş Arap milis güçleri de yer almıştır.
Gelelim iftiralara, Hem Arap milliyetçilerinin hem de Türkiye'de rejimle kavgalı pek çok kesimin dile getirdiği en yaygın iftira Fahrettin Paşa ve Cemal Paşa'nın Hz. Muhammed'e ait kutsal emanetleri yağmaladığı tezidir.
Fahrettin Paşa, Medine tamamen kuşatılmadan kutsal emanetlerin tamamının dökümünü yapmış,defterlere işletmiş ve mühürlü vagonlarla Şam'a Cemal Paşa'ya göndermiştir.Kutsal Emanetler burada açılarak tutanaklarla kontrol edilmiş,başka vagonlara aktarılarak payitahta gönderilmiştir.
Bu işlemlerin tümü İstanbul'a telgraflarla da rapor edilmiştir.Ekte bu telgrafların hem orijinal hem de latin harfli çevirilerini görebilirsiniz.Şam'da yapılan tasnifde hazarlı emanetler bir bir sayılmış,bunlarında İstanbul'da zanaatkarlarca tamir edilmesi emri eklenmiştir.
Bugün, Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Dairesi'nde sergilenen nesne ve Başbakanlık Devlet arşivleri'nde yer alan yazma ve levhaların adedi Hem Medine hem de Şam'da yer alan tutanaklarla tutarlıdır.Maalesef taşınamadığı için Medine'de kalan levha ve eşyalardan bugün eser yoktur.
Fahrettin Paşa'nın bu nakli gerçekleştirmemesi durumunda bugün Topkapı Sarayı'nda sergilenen emanetlerin akıbetinin de farklı olmayacağı aşikardır. Asıl yağma Medine düştükten sonra Şerif Hüseyin ve adamlarınca yapılmıştır.
En sorunlu yaklaşımsa parofesörlük payesi almış ve dindar olduğuna inanan birisinin, Fahrettin Paşa'yı Mondros Mütarekesi imzalandığı halde Medine'yi terketmeyerek canı pahasına Peygamper'in kabrini savunmasını alaycı bir dille eleştirmesidir.
Fahrettin Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) devreye girip ricacı olunca ancak teslim olmaya razı gelmiş ve önce Mısır sonra Malta'ya sürgün edilmiştir. Malta'da sürgündeyken İstanbul'da kurulan divan-ı harpte idama mahkum edilmiş ancak Ankara Hükümeti'nin çabasıyla kurtulmuştur
Fahrettin Paşa'nın Medine'de aslında İngilizlerle değil Şerif Hüseyin yani dolayısıyla Müslümanlarla savaştığı tezini ise siz okuyucularımızın vicdanına havale ediyoruz.
Biz, “Medine’deki Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem. Eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin” diyerek öldürüleceğini bile bile Medine'yi savunan bu kahramanı biz saygı ile anmaya devam edeceğiz. Kim ne derse desin.
Sosyal Medya ve basında Fahrettin Paşa ile ilgili haksız ve yersiz eleştirileri gündem olan bir akademisyenin siyasilerin çıkışı sonrası çark edişini izlemek büyük dram doğrusu. Akademi adına utanç verici bir durum.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Mehmet Akif Ersoy'un cenaze merasimi bilgiseli yapma zamanı geldi.
1936 – İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy'un cenazesi harbiyeliler ve üniversitelilerin sırtında yol alıyor. + #MehmetAkifErsoy#istiklalmarşı#perşembe
2- 1935 yılı sonlarına doğru Kahire’de uluslararası bir cerrahi kongresi düzenlenmiş, Türkiye’den Tevfik Remzi Kazancıgil, Kazım İsmail Bey ve Ömer Vasfi Aybar katılmıştır. Heyet Kahire'de Mehmet Akif'i de ziyaret etmiş Tevfik Bey onu muayene edince Siroz olduğunu anlamıştır.
3- Tevifk Bey, İstanbul'a dönünce Mehmet Akif’in durumunu Mithat Cemal Kuntay'a anlatır. Mithat Cemal Bey “Aman” der, hemen sağa sola haber verir. Mehmet Akif’in hastalığını kısa zamanda Atatürk'de duyar. Talimat verir. Mehmet Âkif, İstanbul’a gelir ve hemen hastaneye yatar.
Şimdi size Türk Milleti'nin #30Ağustos'ta boğduğu bir kabusun baş mimarını, derin aklının bilinmeyen öyküsünü anlatacağım. İngilizleri Anadolu'ya süren, Panhelenizm'in hamisi, Osmanlı'yı çökerten bir Osmanlı'dan bahsedeceğim. Hazır mıyız? #30AğustosZaferBayramı
1 – İleride Osmanlı'nın temeline dinamit döşeyen adama dönüşecek olan çocuk 1849 yılında Muğla Bucağı,Saburhane Köyü'nde dünyaya geldi. Tatavla'dan (Kurtuluş) göçmüş fakir bir Rum ailenin çocuğuydu.Babası adını Basil koydu. İleride Savaş Lordu Basil Zaharoff olarak nam salacaktı.
2–Aile Basil 8 yaşındayken İstanbul'a döndü.O yaşta Avrupalı misafirlere rehberlik yaparak iş yaşamına atıldı.Misafirleri ve Galata genelevleri arasında bağlantıyı kuruyordu.Ardından itfaiyeci oldu,evleri şüpheli şekillerde yanan(!) zenginlerin servetini rüşvet karşılığı kurtardı