, 34 tweets, 9 min read Read on Twitter
Zırha, Moğolcada "cebe" denir. Zırhların konulduğu yere de Cebehane. Şimdiki adını hepiniz biliyorsunuz: Cephane.

Zırhlar ana hatlarıyla 3'e ayrılır:

1. Zincir zırh (elimdeki)
2. Plaka zırh
3. Deri zırh

Bu, kısa bir zincir zırh zinciridir.
Zincir nasıl örülür beyanındadır. Yalnız Tuvetuar zinciri değil, zırh zinciri. Zincir örmek, insana sabretmeyi, durulmayı, sebat etmeyi, karar kılmayı öğretir. Bu zaviyeden, zincir örmek, insanı olgunlaştırır. Tecrübe edilmiştir.
Zincir zırhlar çok karışık görünse de aslında kendi içinde modüler düzenleri vardır. Bir de nerden baktığınıza ve doğru ışığa bağlı...
Zincir halkalarının birleşim noktalarına perçin atılmazsa ilk bıçak darbesinde zırh dağılır.Bu yüzden yukarıdaki gibi perçinsiz zırh halkaları açılmaya çok elverişlidir. Perçin atıldıktan sonra zırh daha dayanıklı hale gelir.Fakat yine de bazı silahlar vardır ki, zırh para etmez.
Mesela soldaki düz kılıç (Avrupa) zinciri kıramazken, sağdaki Türk kılıcı kırabilir. Bunun sebebi etnisite değik, fizikî formasyon farkıdır.Düz kılıç, zırha 20 cm civarında bir darbe yayılımıyla serpilirken, eğri kılıçta serpilme diyagramı birkaç cm'dir.Daha az temas, güçlü etki.
Bu da Askerî Müze'den bir zırh gömlek. Zırhın pulları ne kadar ince olursa, o halkalardan içeriye okun girmesi o kadar zor olur. Eğer çift kat giyilirse ön zırhın halkasından geçen ok, büyük oranda arkadaki zırhın halkasına takılır. Bu bir nevi sigortadır.
Zırhlar sadece gövdeyi korumaz. Eklem yerleri, bilhassa diz ve dirseklerin korunması da önemlidir, aksi takdirde savaşamazsınız. Bunun için dizleri koruyan dizçek, kolları koruyan kolçak vardır. Ünlü sanatçı ailemiz Eşref-Harun Kolçakların soyadları işte bundan gelir.
Kendinizi korudunuz. Bitti mi? Hayır. Bugün nasıl tankı zırhlandırıyorsanız eski savaşlarda da atınızı zırhlandırmalısınız. Bu yüzden atların da zırhları vardır. Buradaki pullara dikkat! Neden böyle üst üste biniyorlar biliyor musunuz? Burası çok önemli! Düşman silahıyla alakalı.
Düşmanın silah darbesi, yağmurun kiremitten kiremite aktarılıp kayması gibi kayarak savuşturulsun diye. Eğer ters takarsanız,kiremiti ters döşediğinizi düşünün.Yağmur öteki kiremitin üstüne değil, çatının içine girer!!! ;) Teknik,savaşta işte bu yüzden çok önemlidir, lafta değil.
Yani muharebenin santimetrekaresinin bile incelikleri vardır. Hepsi, bir düşünüşün, ama binbir kaza, bela ve ölümün getirdiği bir tecrübenin sonucudur. İşte bu yüzden her şeyin olduğu gibi savaşın da felsefesi çok önemliydi, çok önemli ve çok önemliliği payidar kalacaktır.
Peki gövde ve eklemleri koruduk bitti mi? Hayır, daha durun, yeni başladık. Sıra geldi kafaya. Kafanıza ihtiyacınız varsa (ki savaşta olmalı, aksini düşünüyorsa da disiplin-moral subayına bir gözükse iyi olur), en iyi korumanız gereken yer kelle-i şerifinizdir.
Burada Osmanlı askerî tarihinin en eski miğferini görüyorsunuz.Kendileri Orhan Gazi'nin baş-ı şerifinin miğferidir.Miğfer, Arapça "gafara"dan, yani korumaktan geliyor."Korunan, etrafı sarılan" demek. Demeden edemeyeceğim, gofret de aynı kökten geliyor."Etrafı sarılan" marmelat ;)
Yani kafamız miğferin içindeyken aslında bir "gofret" oluyoruz. Her neyse, bu kadar etmologia yeter. Cebeolojiye devam edelim. Aslında Türkiye'de "Cebeoloji" yok. Olsa ne güzel olur (Gerçi şu anda "askerî kültür" diye bir bilim dalı bile yok :( ). Olur inşallah diyelim.
Gelelim zırhı delme meselesine. Ben zırh (zincir zırh) giysem bile en çok hangi silahtan korkarım? Tabi ki üç silahtan:

1. Mızrak (hafezanallah)
2. Savaş baltası (neusubilla)
3. Gürz (Yandım Allah)

Çünkü bu üçüne karşı zırh sizin sadece bir süsünüz olur. Şu çengel var ya ;)
Bu da gürz. İşte zırh giysem bile en korkacağım silah budur. Çünkü zırhın halkalarını vücudunuza yapıştırır. Bunun darbesini yememeye çalışın. Hatta elinde bu silah olanla dalaşmayın.

Bilgi: Bu yalnız ahşap yapım. Ben yapmadım. Avrupa yapımı. Bana hediye olarak verildi.
Bir mevzu da zincir zırhın ağırlığı. Kandemir Baba'nın (@aynavesepar) dediğine göre onun yaptığı zırhlar 17 kg imiş. Ben 23-24 diye biliyordum. Ama Kandemir Baba böyle dedi. Belki de o büyük halka ördüğü için daha hafif oluyor. Ama asıl mesele bu değil, savaştaki esnekliği.
Öncelikle savaşta zincir zırh giyenlerin hareket edemeyecek kadar kısıtlandığı koca bir palavradır. Çünkü zırh, kemerle vücuda yapıştırılır ve siz onun ağırlığını neredeyse hissetmezsiniz. Giydiğiniz mont size ağır gelmez, ama elinize aldığınızda ağır gelir, onun gibi. Bu arada +
Bu arada "mont" demişken, o da askerî bir sözdür. Daha doğrusu bir askerdir. Mont, adını bu tip giyecekleri giyen ünlü İngiliz General -Mont-gomory'den alır. Montgomery'nin montu. Askerî kültür ne kadar içimizde görüyorsunuz. Ama "askerî kültür"ün akademideki karşılığı ne?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Cebeci" denen askerî sınıf, sadece "zırh" anlamına gelen savunma silahlarından değil, bütün silahlardan, bunların bakımlarından ve sefere getirilip-götürülmesinden sorumlu sınıftır. Peki Cebeci Ocağı İstanbul'muzun neresindeydi dersiniz?
Sultangazi, Çamlıca, Erenköy, Çavuşbaşı, Dudullu ve Bağlarbaşı yanlış cevaplar. Osmanlı İstanbulunda Cebehane binası Topkapı Sarayı'ndaydı. Eski bir Bizans kilisesiydi. Camiye çevrilmeyen iki kilise binasından biriydi. Topkapı Sarayı'ndaydı. Adı Aya İrini'ydi. (Fotoğrafta arkada)
Osmanlılar Aya İrini'ye "İç Cebehane" diyorlardı. Çünkü bir de "Dış Cebehane" vardı. O da sarayın hemen dışında, 3. Ahmed Çeşmesi'nin arkasında kalıyordu. Aya İrini, sadece Osmanlı'nın silah deposu değil, aynı zamanda Askerî Müze'nin kurulduğu yerdi.
Osmanlı İmparatorluğu bu binada sadece silahları değil, bazı önemli tarihî eserleri, yani müze malzemesi niteliğindeki eşyaları da saklıyordu. Neler yoktu ki içinde? Bizans'ın kutsal emanetlerinin en başında gelenlerden Vaftizci Yahya'nın kol kemiği...
Foto: internet.
Bizans'ın Haliç'in ağzını kapatmak için kullandığı Haliç zinciri... Aya İrini'deydi. Günümüzde Harbiye Askerî Müze, Arkeoloji Müzesi, Deniz Müzesi ve Rumeli Feneri'nde parçaları var. Sol tarafta Aya İrini'de iken, sağ fotoğrafta ise günümüzde Askerî Müze'de bulunan kısmı.
Hatta günümüze ulaşmasa bile Bizanslıların Hz. İsa'nın sancağı olduğunu iddia ettiği sancak da Aya İrini'de idi. Yani Fatih Sultan Mehmed, 1453'te şehri fetheder fethetmez, Aya İrini'yi bir nevi müzeye dönüştürmüştü ama adı "Müze" değildi. Adı çok sonra müze olacaktı.
Bu satırların yazarı, burada müze malzemesi niteliğinde pek çok eşyayı toplayan Fatih Sultan Mehmed'e hakkını teslim etmek için "müze"nin koleksiyoner olarak kurucusunun Fatih olduğunu ve koleksiyonun 1453'ten itibaren oluşturulduğunu rapor olarak yazdı ve Genelkurmay'a sundu.
Bu rapor, ICOM (International Council of Museum/Uluslararası Müzeler Konseyi)'ne gönderildi. Rapor, müze koleksiyonun 1453'ten itibaren toplandığını ve binasının Aya İrini, kurucusunun Fatih ve tarihinin de 1453 olması gerektiğini savunuyordu. Rapora ilk itiraz eden Vatikan oldu.
Çünkü Türk Askerî Müzesi'nin koleksiyonun ilk teşekkülünün 1453 olması, o zamana kadar dünyanın en eski müzesi olan Vatikan Müzesi'ni dünyanın en eski müzesini birincilikten ikinciliğe düşürüyordu.Vatikan'ın kuruluşu 1506'ydı.Askerî Müze 1453 olursa ilk sıraya yükselmiş oluyordu.
Vatikan'ın itirazi "Türk yazarın (A. Sefa Özkaya),bunu kendi Osmanlı Arşivi belgelerine göre ortaya koyduğu,dolayısıyla kendi çalıp kendi oynadığı"şeklinde oldu.Fakat Türk yazarın bu koleksiyona dair verileri Avrupalı seyyahlar Clarke ve Flaschat'dan temin ettiğini bilmiyorlardı.
Vatikanlı kardinallerin itirazı "akademik" değildi. Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) raporu doğruladı ve Askerî Müze'nin kuruluş tarihini 1453 olarak onayladı.Askerî Müze, dünyanın en eski müzesi olarak teyit edildi.Bu da fakirin hatırası ve bu kültüre hizmetidir (Logo: 1453).
Aya İrini ile olan ilişkimiz ilk başladığı zaman, onun sayesinde literatürü değiştirebileceğimi ikimiz de bilmiyorduk. Nitekim o zamanlar ben de ilişkinin böyle ciddileşeceğini bilmiyordum. Herhalde o da bilmiyordu :) Çünkü ikimiz de habersiz gibi çıkmışız.
İki çalışma alanım olduğunu biliyorsunuz. İstanbul ve askerî kültür. Bu çalışmayla her ikisine birden hizmet etmiş olmanın kıvancını yaşadım. Normalde paylaşmayı pek sevmem, ama Genelkurmay'dan gelen bu teşekkür mektubu, hayatımın en anlamlı anılarından birini teşkil eder.
Sadece bu kadar da değil. Bu rapor daha sonra genişletilerek makale olarak da yayınlandı. Hem de fakirin hayatında önemli bir yeri olan Semavi Eyice ile ortak bir çalışma ve ortak isimle. Genelkurmay Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, sayı 26.
Demem o ki, Askerî Müze de, Aya İrini de benim için iki özel bina. Çok sevdiği iki kültüre bu katkıya yapan biri olarak, kabul olunursa, fakirin askerî tarih-kültür ve İstanbul tarih-kültürüne naçizane katkısı budur. Arz olunur.
Not: Akademi'de ben savunma silahı olan zırhları ve Cebehane'yi anlatırken dersin ortasında "Hocam, savunmaktan savaşmaya geçemedik yaww!" diyen öğrencim, sana da burdan selamlarımı gönderiyorum ;)
Missing some Tweet in this thread?
You can try to force a refresh.

Like this thread? Get email updates or save it to PDF!

Subscribe to A. Sefa Özkaya
Profile picture

Get real-time email alerts when new unrolls are available from this author!

This content may be removed anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!