, 35 tweets, 5 min read Read on Twitter
"Evet" ve "hayır" deme tavrının kültürel arka planı nedir? İçinden geldiğimiz ve tam da çıkmadığımız kolektivist kültürde yabancıya "hayır" demek kolay bizden olana ise zor(du). Diğerini kırmamak hakikati söylemeye göre öncelikliydi. Tıpkı sınavda 1 arkadaşa yardım etmekteki gibi
Çünkü asıl kabul edilen, belirli ilişkilerdi. Toplum modernleştikçe vurgu tersine döndü. Bu kez "hayır" diyebilmek bir erdeme dönüştü ve karakterli olmanın işareti sayılmaya başladı. İlişkiler asıl olmaktan çıktı. Öbür kutba geçildi. Ama kutuplar birbirleriyle anlamlıdır.
Şimdi de "evet" demekte zorluk yaşayanlar çok zira hem özne hem nesne olmayı bilemiyor insanlar. Bilemiyorlar çünkü bunun kültürel arka planı hazır değil. Oluşturulamaz mı? Elbette oluşturulabilir, kültür bir şey değildir. Buna hazır mıyız? Hiç sanmam.
Modern kesimlerdeki insanların kendilerini birer birey telakki etmeleriyle kendilerine atfettikleri çoğu kez örtük bir üstünlük hissi var. Bu hem özne hem nesne rolleriyle davranmalarına ciddi bir engel. Hem özne hem nesne rolüne geçmek ise öznelerarası iliişki moduna geçmektir.
Kişilerarası veya öznelerarası diyebileceğimiz bu bakış açısını veya yaşam modunu,birçok feminist yazar da önerdi.Ben de, kamusal alanın "hayır" demesi zor kolektivistik ve "evet" demesi zor bireyci modlardan çok, bu biçimde biraz daha dişilleşmesinin daha iyi olacağını düşünürüm
Bu yaşam tarzında benlik ne "evet" demesi yani nesne de olması zor, tek başına uçan bir uçan balona benzeyecektir ki bu eril bir moddur ne de hayır demesi çok zor özgecil benliğe. Ne bencil ne de özgecil olacaktır. Kendini ifade etmeden kendi olamayacağını bilen bir benliktir o
Ne içinde bulunduğu belirli ilişkinin ne pahasına olursa olsun sürmesi uğruna hakikatten taviz ne de kabul edilmek için nabza göre şerbet verecektir. Diğeri olmaksızın kendisinin de kendisi olamayacağını sezecek ve buna göre davranacaktır.
Ayrışık, kendi başına varolduğu varsayılan (entity), "atom" benlik modeli eril bir modern idealdir. Modern kamusal alan buna göre inşa edilmiştir. Kadınlar bu modele göre inşa edilen bir kamusal alana ancak asimile olarak çıkabiliyorlar. Bu anlamda bireycileşmek, erilleşmektir.
Kastım, kadınların "hayır" diyemeyen, pasif ve mazoşistik bir benlik modeliyle tanımlanması değil. Erkeklerin de hem nesne hem de özne olmayı içeren kişilerarası bir moda geçmesi icap ediyor. Yoksa halimiz kötü. Birlikteliğimizi ve bu önkabule bağlı dünya kadar hissi yitiriyoruz
Yoksa, kolektivist geleneksel kültürün gösterdiğinin tam tersini yapmayı marifet hatta erdem saymak, bana hiç de gerçek bir özerkliğe işaret ediyormuş gibi gelmiyor. Reaksiyoner ve kapalı bir tavırmış gibi geliyor.
Tr'de modernist bir feminizm hakim. Eninde sonunda iş bireyleşmeye ("kadın birey") hatta bireycileşmeye varıyor. Şuna düpedüz modernleşme desek ne kaybolur ki? Bireycilik evrenselcilikten çok uzaklaşamaz zaten.
Kamusal alan, tekilsel, özel ilişkilerin duyguya açıklığına ve kayırmacılığına kapalı, rasyonel bir alan olarak kurulmuş. Kamusal alan rasyonel ama hanede duygulara az çok yer var. Kadın ise duygusal bir varlık olarak görülmüş ve bu sebeple özel alana itilmiş.
Erkek hem doğası gereği rasyonel hem ayrışık benlikli bir varlık-birey (entitiy birey) olarak telakki edilip akıl da duygu ve ilişkiden üstün görülünce, haneyi de erkeğin yönetmesi normalleşmiş. Tıpkı kamusal alandaki gibi işleyen bir mantık. Modern ataerkillik böyle meşrulaşmış
Kadınların kamusal alana asimile olarak çıktıkları tezimi bu çerçevede düşünüyorum. Süratle bir ayrışık ve atom yani bence eril benlik modeline geçiyorlar. Ben öznelerarasılığı öneren feministlere katılıyorum. Böyle düşünen feministlerden Tr'de de var mı, bilmiyorum.
Kimlik siyasetinin ve yeni kolektif hareketlerin güçlenmesi, kişileri tüm tekil özelliklerinden hatta cinsiyetlerinden bile soyutlayan bu akılcı kamusal alan modelini çatlatmıştı mesela. Akıl tüm bunları askıya alır. "Kadın birey" sözündeki çelişkiyi farketmedi birçok kullanıcı.
Tr birçok kimliğin eşitlik hatta varoluş savaşı mücadelesi psikolojisi içinde davrandığı bir mıntıka ve savaş ve tartışma (argumentation) pek bir araya gelemiyor. Oysa bir entelektüelin bir işi bu tartışma (argumentation).
Bu yazdıklarım sosyal medya kullanımının olağan hızında yani fast okunmaya pek de müsait değil. Müthiş olduklarından değil, hızlı okuma adet olduğundan.
Muarızların iyice bir okumalarını dilerim.
"Hayır" diyebilen, "evet" de diyebilmeli, öyle değil mi. Hep "hayır" demek vurgulanıyorsa, bu hem bir reaksiyonerliğe hem de
birer yetişkin olmanın gecikmiş sancılarına işaret eder.
"Hayır" deme tavrı bir negativite tavrına da işaret edebilir çünkü. Buna da ergenlerde daha çok rastlanır.
Ergen hem isyankardır hem de otoriteden, ailesinden çok uzağa gidemez.
Tr'de de isyan boldur ama bir devrim olmamıştır (2. Meşrutiyeti önceleyen süreci devrim saymıyorum).
Benlikleri birer daire gibi düşünelim. Biri diğer birinin benliğini kendisininkiyle çakıştırırsa, bu bir psikozdur (ben Napolyon'um der ve elini de ceketinin arkasına koyar). Bazen bu benlik tamamen ayrışık ve kendine tümüyle yeter görülür (eril model). >>
Geleneksel toplumlardaki dişil benlik ise pasif, itaatkar ve bazen de mazoşistik görülür.
Benim ve bazı feministlerin önerdiği modele ise ben olimpiyat halkaları modeli diyorum. Diğerinde erimemiş, özbilinci var ama diğeri uçan balon eril modelindeki gibi tamamen 1 yabancı değil
Mezkûr ayrışık, entity, atom eril benlik modeli, modern devlet gibi bir şeydir. Benliğin sınırları, devletin ülkesinin sınırları gibi bellidir, içeriye pasaportla insan sokar, istediği zaman kovar, iç dünyasında egemendir. Böyle tahayyül edilir. Gerçeklikte böyle midir? Ne gezer!
Önerdiğim model için, gerçeklikte fiilen, de facto olup inkar edilenin yüzeye, bilince çıkması yeter. Yoksa, en bağımsız, en ayrışık, kendine en yettiği feykini atan birçoklarının terkedildiklerinde ne kadar yanlış anlaşıldıklarını dile getirmekteki istekliliği dikkat çekicidir:)
Mezkûr ayrışık BİRey, adından da anlaşılacağı üzere birdir yani bölünemez ve tamamen uyumludur. Sınırları belirli ve bilinebilirdir. Ayrışık bireyin nerede başlayıp nerede bittiğinden emin olması gerekir. Bunun için de, kendine karşı saydam olması icap eder. >>
Bu saydam, tam uyumlu atom BİRey (İngilizcede individual bölünemez demek) imgesini konduğu yüksek raftan indiren önce Nietzsche sonra Freud olmuştu.Nietzsche bu kutsallaştırılmış eril imgeyi sarstı Freud ise devirdi. Sonraki bilişsel yaklaşımlar bu imgeyi canlandırmaya giriştiler
Ama benlik sınırlarımızın nerede başlayıp nerede bittiğini belirlememiz imkansızdır. Bunun için anadilimizi, geçmişimizi, tarihi, sembolleri, okuduklarımızı, anlatılanları ve daha pek çok şeyi dışlamamız gerekir ki bunu yapamayız. Yani biz sosyal ve ilişkisel bir canlıyız.
Ayrıca bu derecede bir saydamlık, arzulanabilir bir özellik de olmayabilir ki bana öyle geliyor mesela.
Oysa "kimse bizim için neyin iyi olacağını bizden iyi bilemez" derken, bizim kendimize karşı saydam olduğumuz ama diğerlerine kapalı olduğumuz varsayımından yola çıkarız.
Çoğu kişinin ilişkisel veya daha komüniteryan benlik veya ilişki modellerine peşinen karşı çıkmasının sebeplerinden biri özerkliğini yitirme endişesi hatta fobisidir. Bu fobi modernliğin bir alameti farikasıdır. Çünkü insanların dayanacağı başka hiç bir şey kalmadı.
Büyük savaş sonrasında, belki sosyal devlete yaslanabilirlerdi, aile de biraz daha güçlüydü. Artık hiçbir şey yok. Her koyun kendi bacağından asılıyor ki sözü geçen atom benlik modeline sarılırsanız, buna karşı çıkamazsınız.
Benlik sınırlarımız önünde içi su dolu hendekli asma kapılı Ortaçağ şatolarının duvarları gibi muhkem değildir. Uykusuz hiç mi gece geçirmediniz. Hiç mi iştahtan kesilmediniz. Neredeydi o belirlenmiş, pasaportla geçilen sınırlar?Okuduklarınız ne kadar içinizde ne kadar dışınızda
Kafka bile çoğumuzun içinde yani. Dosto da öyle. Freud da. Atabilirseniz atın bakalım. Belki pasaportla girdiler ama çıkmazlar. Giren çıkmıyorsa, o sizi kurmuştur. Dil de böyledir. Dile giren çıkamaz. Zaten Saussure'ün dediği gibi, ses olmadan düşünemeyiz. Dilimiz sesimizdir.
Psikoloji özellikle de kliniği birey olmayanı insandan saymama noktasına geldi. Yani o bireyci ve ideolojik bir "bilim". Oysa, bireyin değil insanın psikolojisini incelemesi gerekirdi psikolojinin. Ama o, çağa uydu demeyeceğim çağın egemen hakikat söylemince zaten böyle kuruldu
Eğitim, özellikle de profesyonel eğitimler de böyledir. Sizi birer özne olarak kurarlar. O mesleğin dünya görüşüyle, Goffman'ın deyişiyle referans çerçevesiyle olaylara bakarsınız. Ben ortaokulu bitirdiğmde dünyaya nasıl bakardım gözümde canlandırmam bile zor. Flash bellek sadece
Bir mühendis dünya görüşü, bir hekim dünya görüşü, bir hukukçu dünya görüşü daha doğrusu görüşleri vardır. Mühendis için, imkan olduğunda, çözülemeyecek sorun yoktur. Zihni şöyle işler: atarız şuraya da iki kolon, mesele kalmaz. İyimserlik zihnine içkindir.
The end
Missing some Tweet in this thread?
You can try to force a refresh.

Like this thread? Get email updates or save it to PDF!

Subscribe to Murat Önderman
Profile picture

Get real-time email alerts when new unrolls are available from this author!

This content may be removed anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!