Birine "sen" diliyle seslendiğinizde, onu ayıplayıp yargıladığınızda olumlu bir tepki aldığınız, olumlu bir değişime şahit olduğunuz hiç oldu mu? Olmadıysa niye böyle yapıyorsunuz? Muhtemelen bunlar zaten umurunuzda değil çünkü. Niyetiniz diğerinin özsaygısını zedelemek.
Zıtlaşarak saldırıyorsunuz ve o da muhtemelen kendini savunacaktır. Böyle yaparak aranızdaki ilişkiyi umursamadığınızı da göstermiş oluyorsunuz.
Bu tavır Tr sosyal medyasında çok yaygın ve muhtemelen çocukların emir merkezli yetiştirilmesiyle de ilişkili ciddi bir sorun.
Diğerinin karar ve tercihlerini yargılamanızın veya bu anlama gelecek şekilde davranmanızın, onu ayıplamanızın mesela ona "ergence davranıyorsun" ya da "sen de ergen çıktın" demenizin gerginlikten başka neye yol açacağını düşünüyorsunuz?
Ya da bu umurunuzda mı?
O sizin onun hakkında ne düşündüğünüzle, hele ki onu yargılıyorsanız, niye ilgilensin? Onu bu yönde motive etmek için onunla zıtlaşmak ve gerginlik çıkarmak iyi bir yol mu? Yoksa size de hep öyle davranıldı da hınç mı çıkarıyorsunuz.
Hınç öyle derinlere yerleşir ki.Çok da yaygın
Yerinde bir soru.
Ben bu konuda şöyle düşünürüm: Ahalide okul sınavında arkadaşıyla yardımlaşan çoktur malumunuz. Hatta muhtemelen siz de yapmışsınızdır. Oysa kitle hizalayan okul kuralı bunu yasaklar. Ama siz bunu bilerek çiğnersiniz. Niye? Arkadaşlığın gerekleri öndedir çünkü.
Hatta sınava arkadaşınızla birlikte çalışmış bile olabilirsiniz ve o yanıtı bildiğiniz halde size söylemezse ona kırılabilir ve gücenebilirsiniz. Hatta küsebilirsiniz. Hocayı kandırıyor oluşunuz, hak etmediğiniz notu alıyor oluşunuz arkadaşlığın gerekleri kadar önemli değildir.
Ben bu tavrı kültürel kolektivizme bağlıyorum. Ama Tr'de bu kolektivizm tüm yurttaşları kapsamadı. Daha çok eş dost, hemşeri, akrabalık çevresi veya yandaşlar sınırları içinde kaldı. İlişkiseldi. Dolayısıyla hem birleştirdi hem ayırdı. Çünkü çoklu standartlı tavırlara yol açtı.
Tr'de eksikliği olmayan bir şey varsa o da çocuk. Çocuklar güzeldir tabii de çok çocuk yapıldı. Şevkle. Sonra bu kadar çocuğa akıllı telefon nasıl alınacak? Arkadaşsız olabilir artık, telefonsuz olmaz. Çocuk tvit atıp vasilik, tvit jurorlüğü yapacak değil mi? Şimdi yaptığım gibi.
Telefonla konuşma sürelerinde de kalımlı olarak zirvelerdeyiz malumunuz. Bu pratiğe sembiyotik bir söylem de var mı?
Sosyal özneler telefonla uzun uzun konuşmaya pek istekliler. Çok çocuk yapmaya da. Bunlarda gayet iyiyiz: Çocuk yap, telefonla konuş, internette takıl.
İnternete takılan çocuklar buna imkan bulamayan ve resmi eğitimin kitleyi biçimlandiren etkisine maruz kalmaktan başka şansları olmayanlardan epeyce farklı. Daha iyi vasilik ve tvit jurorlüğü yapıyorlar. Daha özgürler. "Sen" diline daha hakimler.
Öyle tabii fakat sorun şu ki iktidarca kendi ideolojisine uygun biçimde yaratıldığı, kurgulandığı ve sunulduğu net olarak bilinen geçmiş ne kadar yaratılmış sayılabilir? Bu geçmişin kurgulandığı önermesi de sadece bir kurgudan ibaret değilse tabii. "Gerçeklik etkisi" olmaz zira.
Şuna verilen tepkilere baktım da biraz. Literateler ne geçmişte ne de şimdi olup bitenlerin objektifliğinin olmadığı fikrini iyice benimsediğine göre, "yok ama, o aslında öyle değil" filan demek hakkını da kaybetti.
İşte bunlar hep resmi söylemle yeni bir kamunun kuruluşunun biçimi ve resmi eğitimin otantik ve yerli ahaliyi hizaya sokması yüzünden oluyor arkadaşlar !
"Kim aracını oraya koyacak" meselesi yüzünden ortaya çıkmış olamaz bu kadar gözü döndürecek, kontrolsüz öfke.
Peki ne olabilir? Dayağı yiyen edilginleştiği için dişilleşmiş sayılacaktır. Mesele erkekliği kurtarmaktır. Olayın çapı görünürdeki çıkış sebebinin akli önemini bu kadar çok aşıyorsa ortada muhtemelen bir sembolik akıl yürütme vardır (edilgin=kadın). Tahminen.
Minik bir tavizi topyekun yenilgi gibi algılatan ve ona göre tepki gösterilmesine yani bir meydan savaşına girilmesine yol açan şey kimliğe iliştirilenlerdir muhtemelen. Bir erkeğe atfedilenler yani. Bunların bilinçli olması gerekmiyor. Bir anda kan beynine sıçrayıverir işte !
Hukuk kendine yetmez yani kendi kendini hayata geçiremez. Onu hayata geçirecek bir irade o iradenin de bir gücünün olması gerekir. Demek ki bu irade politik bir iradedir. "Devlet hukuktur" denkleminde bu iradeye yer yok. Bu denklem bu iradenin olduğu ülkeler için geçerli.
Tr'de hukukçular bu kendi kendine yeten veya entity hukuk denklemini öğrendiler. Çünkü onlara öğretilenler bu denklemin çalıştığı ülkelerde üretildi. Hocaları da onları okudu, içselleştirdi.
Şimdi olup biteni bu yüzden anlamıyorlar.
Politik irade de yetmez ama ona girmeyelim.
Her avukatın hukukun yetmediğini anladığı bir an gelecektir diyerek biraz ukalalık yapayım.