Örnekle yazayım, iki genç aşık olur, ama evlenmek için doğru yaşta olmadıklarını bilirler,
Sonra derki Üstad;
“E bu mendili icad edenin...”
Hangi ahlaksız bu mendili icat etmiştir, acaba🧐?!.
Bu mendili ilk icat eden sapık, muhtemelen (renk vermeyecek) mendile hacet olmayan kadınları nasıl istismar edebileceğini keşfetmiş olmalı.
Her şey bazı kadınların tecavüzü ile hayatlarının yıkılmasına sebep olur.
Yakışıklı kadın pazarlayan erkekler, evlilik vaadiyle kandırarak ilişkiye giriyor.
Daha sonra o kadınları pazarlayan bu erkek müsvetteleri,
Kazancın çoğunu alırken, şiddetle darp ederek zorluyorlar.
Buradaki temel sorunun sebebi, o kadınların evlenmek için önlerindeki mendil
Sonra bir başkaları bunun önüne çıkmak ya da bilmiyorum, belki kazanç sağlamak için kızlık zarı dikme icadı buluyor.
Bu şekilde bilimin yine öldürülmekten ve istismar edilmekten bir güzelliği var dedirtiyor.
Bu başlığı konu ettiğime inanmıyorum, maalesef yazacaklarımı şimdi düşününce utanç içimdeyim.
Sapıkları anlatmak çok korkunç!
Namussuz olmayan bir kıza, biri namussuzluk edince,
Namussuz maalesef kadın oluyor?!.
Bu hakim algıyı anlamak insanlıktan tiksindiriyor.
İnsanoğlu acımasız ve adaletsiz!
İlyas Salman dik ve kültürlü bir büyüğümüz, öncelikle bu yazacağım yorum için onu taktir ettiğimin altını çizmeliyim.
Ben kızıma ara buluculuk yapmam! Bu ahlaksızlık demek ve bunu dile getirerek toplumu irdelenmek istedi anlaşılmadı!
Yahu, bırakın kızınızın kimle evleneceğine, kimle yatacağına, kimi seveceğine!
İyi niyetinizi anlıyorum büyükler, ama size düşer mi çocuğunuz için karar vermek!
Yetiştirdiğiniz kendine uygun olanı zaten bilecektir.
Konudan uzaklaşmayayım, fakat bunu da yazmalıydım.
Şu an bildiğiniz üzere birçok şehir hukuka ve Cumhuriyet sistemine aykırı yönetiliyor.
Şeyhlerin sözünün ve ağalık sisteminin gölgesi kararttı bazı coğrafyalarımızı.
Bu şehirlerde adet gören kızlarımız gizlemek için durumu çok dikkat edip en yakın arkadaşlarıyla bile paylaşmıyor!
Çünkü bilinirse, kaçırılır! Tuzağa düşürülür! Tuzağa düşürülürse, onun artık adı basit kadın olur.
Basit kadın olmak bu ülkede bu kadar neden kolay?
Dinin kadını aşağılamasından, erkek üstünlüğü olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Bir kızın namusu bir leke ile sınırlandırılmamalı!
Bu ülkede en çok para kazanan insan pazarından kölelik yaptıranlar olmamalı...
Bir de olayın şöyle bir tarafı var;
Kötü yola düşmüş kadınların, çalışması için de olanak yok!
Bu sebeple güçleri de erkeklere yetmediğinden,
Yaşamak ve varsa çocukları için onları geçindirmek mecburiyetiyle
Bu kötü konuda işçilik etmek zorundalar!
Halleri eskisinden de acınası durumda, kazanamıyor, kazandırıyorlar!
Şimdi recmedilmek nedir alıntı yapayım;
İSLAM HUKUKUNDA RECM CEZASI
Doç. Dr. Osman KAŞIKÇI
I- Genel Olarak
Recm, birine taş atma, taşa tutma, taşla öldürme, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma anlamlarına gelen bir kelimedir[1].
Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamındadır. Kur'an-ı Kerim'de bir konu hakkında bilmeden konuşmak[2] ve şeytanları taşlamak[3] anlamında kullanılmıştır. Terim olarak recm, zina eden muhsan kadın veya erkeği taşlayarak öldürmek demektir.
Zina edenlere recm veya başka şekilde ölüm cezası verilmesi İslam’a has bir uygulama değildir. Gerek dinî gerekse beşerî hukuk sistemlerinde zina eden kimselere genellikle sürgünden ölüme kadar ağır cezalar verildiği bilinmektedir.
Mesela Hammurabi Yasasına göre zina edenler suda boğularak öldürülürlerdi. Eski Yunanda da evli kadınla zina eden erkek öldürülürdü[4]. Diğer taraftan Tevrat’ta, zina eden evli kimselere recm cezası verileceği hüküm altına alınmıştır[5].
İncil’de ise, Hz. İsa’ya zina etmiş bir kadının recmedilmek üzere getirildiğinden söz edilmektedir[6].
Alıntıyı paylaştım! Ne kadar acımasız ve ne kadar adaletsiz bir temele sahipmiş değil mi bu fiil!
Efendilerim, ilk kim bu mendili icat ettiyse; güçlü bir din adamı tecavüz edip, haklı çıkmak için rızası vardı diyerek, yuhalatmış, öldürtmüş ve haksız görülmemiştir.
Kuran’da şeytanı taşlamak için kullanılan bu kelime,
Nasıl kadın için kullanıldı?
Anaları şeytan mıydı bu insanların!
Diyelim ki isteyerek iki kişi birlikte oldu,
Zinayı yapan yine kadın olarak görülüyor!
Adalet nerede? Soruyorum!
Dinler bel altına çalışırken, neden hep kadınları haksız görmüş, neden hep kadınlara acı çektirmiştir?
Adem de dinimizde belirleyici bir husus,
Bana sorarsanız, belki Muhammed’den çok sevilir!
Nedeni,
Ensest ilişki için referans olarak gösterilir.
Yani, Allah onaylamış kabul edilir.
Hikaye!
Adem’le başlayan olayı devam ettirmek isteyen diyanet de şu fetvayı vererek birçok kızın geleceğini bitirmenin önünü açtı.
“Babalar kızlarından şehvet duyabilir!”
Efendiler, Tanrı sözü olmayan bu fetvalarla günaha girmeyin ne olur!
Hayatında hiç ilişkiye girmemiş iki insan ilk kez gerdek gecesi birleşmeye kalkar,
Anüs ile ilk denemeyi yapan ve doğru bir şekilde ilişkiye girdiğini sanan bu insanlar;
Bekareti yok, leke gelmedi diyerek;
Birçok kadının hayatını hiç ettiler!
Cehalet bu ülkede kader değil
Böylesi bir durumdan sonra, o kız söylese de gerçeği ailesine ve çevresine; maalesef kirlenmiş olarak görülür. Mahalle baskısı artar!
Bir akrabam var, çok güzel bir kadın ta ki seneler önce Türk Filmlerinde oynaması için oyunculuk teklifi alacak kadar, babam yaşında ve
Hiç cinsel ilişkiye girmedi.
Muhtemelen bu saatten sonra da hayatını yaşamayacak,
Onun için de üzülüyorum.
Peki neden istedikleri uygun kimseler ile ilişkiye giremez bu insanlar,
Toplumun dar algısı cevaptır desem?!.
Bir diğer yanda dul kadınların evlenmesine de kötü gözle bakan insanların ettiklerini de yazayım!
Birçok çocuğa, kadına tecavüz edenler;
Cinsel ihtiyaçları in zarar verenler,
İle
Toplumda aşık olduğu kimseler ile rahat olsaydı,
Bugün bu kadar kötü ahlaki seçimler olur muydu?
Bence olmazdı! Nitekim Hindistan örneğini vereyim;
Hindistan’da dul kadın bir daha evlenemez (ki bu algıyı değiştirmeye çalışanlar var),
Orada tecavüzler neden çok?
Bir düşünün hak vereceksiniz!
Bir erkeğin namusu tecavüzüne rağmen eleştirilmeye imkan verilmeyen bir toplumda,
Bir mendille bir kadının hayatını mahvetmeyin lütfen!
Aklıma gelenleri ilettim, bu zincire uygun bir yazıyı size aktarmak isterim.
DILLENIR ÖYKÜM, ARDIM SIRA…!
Yaşta, sıra da, töre de, en önde geleni mi ve büyüğümüzlüğün de ağam?!.
Gizliliğimizde erim- kocam olanın; helalimi haram yapıp, namusumu ve masumiyetimi kirletirken ki deyişiyle…
Söyleyeceğim size, arz-ı halimi…
Dahası katrandan da kara ömrümün, utanç destanı, alın kiri yaftası öyküsünü…
” – Ağam dedi ki; Ver…
Anam dedi ki, sus, sık dişini, alışınca geçer…
Geçmese, benden geçmezdi…
Babam dedi ki,” – Sus, çıkmasın sesin, aksi halde kümesin orta yerinde, hazır kabrin…
Kır boynunu, tut dilini, ya katlan, ya da öl-geber…
Toprak paklasın, leşini…! ”
Ağlamalar arasında yaşadıklarımı, dediklerimi, duyduklarımı…
Onların deyişiyle daha da nevazelenirsem, başıma neler, neler geleceğini düşünmekten…
Ben, benden, beynim, kafatasımdan çıkmış…
Dünyam kararmış, aklım tutulmuş, dilim bağlanmış…
Körpe çağda, aile içi karanlık, kirli ve kanlı ilişki çarkında…
Ömrüm, umutlarım, namusum ve hayatım, param parçalıklarda, talan edilmişken;
Sesleniyordu, önce emmim, ardından da sırada beklediğini söyleyen, dedem…
Emmim pis pis sırıtıp, kirden-pastan görünmez dişleri, acı acı kokan ağzıyla, yayvan ve peltek konuşmasıyla…
” – Unutmayasın, gözüm üstündedir…
Herkese şapır- şupur , bana gelince, ya rabbi şükür olmasın…
Devamını okumak için lütfen ekleyeceğim linki/bağlantıyı tıklayınız; nitekim okuyacağınız en empati dolu yazıdır.
“Türkiye`nin değişebilmesi, gelişebilmesi,
gerikalmışlıktan, yoksulluktan,
ahlaksızlıktan, kurtulabilmesi,
demokrasinin, hukuk devletinin yerleşebilmesi,
bilim ülkesi olabilmesi,
halkın bilinçlenmesi, aydınlanması,
cehaletten kurtulması ile mümkündür.
Bunun için de atılacak ilk adım,
"inanmıyorsan bile inancıma saygı duy"
yalanı, safsatası, kandırma ( tabuyu ) yıkmaktır.
Bu gerçekleşmediği sürece,
bir tek adım atılabilmesi,
bu halkın kurtulması mümkün değildir.
Atatürk`ü ancak o zaman anlayabilecektir.
Eğer bir kişi ( kim olursa olsun )
Siyasi, entellektüel, sanatçı vs.
Hiç farketmez, eğer dini eleştirmiyorsa,
Yok efendim aslında falanca, filanca,
dini istismar ediyor diyorsa,
Yalan söylüyordur ve korkaktır.
Veya ninelerinden öğrendiği masalları islam zanneden ahmaktır.
Dostlar bugün size bilgi aktarımı olarak Puşide-i Siyah’ı seçtim.
Sen, Puşide-i Siyah nedir bilir misin ?
Osmanlı ' yı bilmeden kendı tarini okumadan kime neye hizmet erttiği kuşkulu zat.. Bursa Belediyesi Başkanı
TBMM Kürsüsündeki Kara Örtü; PUŞİDE-İ SİYAH…
Görsel:(Tbmm kürsüsü ve üzerindeki siyah örtü)
Ne yapacaksın..Cehalet toplumun ayrılmaz parçası olmuş.. Sana hakaret etmem..bazı magandalar gibi terbiyemi bozamam...Şuursuz.. Bilgisiz..
Yalnızca seninle aynı gökyüzü altında yaşadığım için kendimi talihsız görürüm..
Yüreklerimizde ki yangını alevlendiren satırların, şiirlerin, romanların ve öykülerin zihin dünyamızda yaktığı ateşin yanık kokusu burnumuzda değil mi hala?!.
Yalnızlığımızın sesi;
Yalnızlık huzursuzluğunu belki de severek kucaklıyordu.
Bütün eserlerinde kendi hayatını ve deneyimlerini yansıttığı için mi; bize bu kadar yakın ve sıcaktı duruşu?..
“Evlilik kutsal bir müessesedir” diye bir cümle devlet yöneticilerin ana felsefesidir.
Müessese nedir peki? Müessese; ticari alış, verişin yapıldığı, karşılığında para ödenen kurum, kuruluştur.
O zaman bizimkilerin evlilikten bahsettikleri bu olamaz!
Müessesenin bir anlamı daha var: Bir toplumda kimi sorunların çözümü için uygulanan yöntem. İşte bizim konumuz da budur!
*
Hep söylüyoruz ya duyarsız bir toplum olduk, bana neci, umarsız bir nesil yetişiyor, kimse kimseyi düşünmüyor, sanal aleme dalıp, gerçek hayatı unuttuk vs. gibi söylemler hepimizin diline pelesenk olmuş durumda.
Söyleniyoruz da arada bir durup, dönüp kendimize pek ayna tuttuğumuz da yok. Kime sorsan mükemmel, kim konuşsa etraftan şikayetçi. Hal böyle olunca kendimizi hiç mi hiç fark etmiyoruz. Şikayet belki de enerjimizi düşüren en yanlış eylemlerden biri.
Geçenlerde sosyal medyadan takipleştiğim ve yıllardır dostum gibi kendime yakın hissettiğim bir arkadaşım yaşadıklarını paylaştı. Cep telefonundan kendisine ulaşamayınca oğlu, önce kız kardeşini sonra sağı-solu arayıp herkesi telaşlandırıp, meraka düşürmüş.
Arkadaşım neden sonra telefonu eline alıp da defalarca arandığını görünce çok şaşırmış. Oğlu da bundan sonra telefonunu yanından ayırmaması için çok sıkı uyarmış. Ben yetişkin bir kadınım, bunca “nümayişe”, kaygıya ne gerek var diye serzenişte bulunuyordu.