İnsanlar kalkınacağız diyerek eve, arabaya borçlandılar.
Gerçekte hayatlarının 10 yılını belki 15 yılını ev/araba ile takas ettiler.
Kimse şu soruyu sormadı: Yarın borcunu bitirmek için ömrümü tükettiğim bu evin mülkiyeti kime kalacak. Ev benim ömrümü alıyorsa, ömür kimin olur?
Konut kredisi ile ömür konut ile takas edildi/ediliyor.
Bankalar borçlulardan "hayat sigortası" talep ediyor. Demek ki bankalar konut borçlusunun ömrü ile mülkiyeti denkleştirmektedir.
Kaç paralık mülke sahipsen o kadar paralık ömrün olduğu varsayılıyor.
Eğer muhafazakâr nüfusun kendisi ömür ile konutu takas etmeyecek çözümler arasaydı hem konut fiyatları yukarı çekilmeyecek hem de "aile birliği" korunabilecekti.
Muhafazakâr taban: geniş nüfus (20 milyon konut borçlusu x 3 kişilik aile= 60 milyon insan) ömrü konuta endeksledi.
Türkiye'de geleceği okuyan kişiler kentleşme sürecinden ayrılma yönünde hareket ediyorlar.
Bu kişilerin en büyük hedefi geçim modellerini tarıma entegre etmek.
Danimarka'da ekolojik köy
Ekolojik köylerin önü açılabilse ve her 20 km. mesafede pazarı, hastanesi, kütüphanesi, mahkemesi olan beldeler kurulabilse ülkemizde geçim sorunu aşılabilir.
Zira insanların ekonomik sıkıntılarının en büyük sebebi kentsel kiracılık ve parçalanmış ailelerdir.
Tarımda makineleşmenin kentlere nüfus süpüreceğini Milli Görüş mensupları anlamıyor.
Osmanlı toplum düzeni geçimin sürekliliği ve nüfusun coğrafyada tutulması ilkelerini gütmekteydi.
Oysa Milli Görüş tarımda makineleşme ile nüfusu kentlere süpürdü. Kentlere gelen insanların zekâtla desteklenmesi de bu kentleşmeyi sürdürülebilir kıldı.
Bin yıllık nizam fikrine atıf yapan Milli Görüş aslında göçmen bir nüfusun iktisadi faaliyetinden beslenmiştir.
Türk işçisini Almanya'ya çeken kapitalizm Anadolu'ya tüketim kültürü hediye etti.