İstanbullu, eğitime inanmış bir aileden. Amerikan Kız Koleji'ni 1967'de bitirip, şimdiki adı Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Kolej Yüksekokulu'nda fizik ve matematikte çift anadal yaptı. Birinci olup Fulbright Bursu'yla, ABD'ye gitti.
Michigan Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora derken, Asyalı kadınlara verilen, ‘Betsy Barbour Bursu' kazanan ilk Türk öğrenci oldu. 25'inde doktorasını da yapıp, yuvasına geri döndü.
İnsan haklarına saygılı, demokrasiyi içselleştirmiş, saçları gibi renkli ve mütevazı kişiliğiyle çok seviliyordu.
Kim mi? Cumhuriyetin en kıymetli kazanımlarından, cebir ve sayılar teorileriyle uluslararası kabul gören matematikçi Prof. Dr. Ayşe Soysal…
TAYYÖRSÜZ REKTÖR
Bölüm başkanlığından, dekanlığa her kademesinde 40 yıl ders verdiği Boğaziçi Üniversitesi'nde hiç kadın rektör olmamıştı. 2000 yılında rektör adayı oldu.
Geçen yıl hayatını kaybeden Boğaziçi'nin efsane hocalarından Prof. Dr. Sabih Tansal'ın karşısına çıkıp, cesurca yarıştı. Seçimi kaybetse de, iyi bir koşucu olarak, vazgeçmedi. 2004'teki seçimde ikinci kez aday oldu.
Sandıklar açıldığında 344 oydan 164'ünü alıp, birinci oldu. Artık, Boğaziçi Üniversitesi'nin tarihinde ilk kadın rektörüydü. “Tayyörlü rektör olmayacağım” itirazıyla, kalıpları yıkacağının sinyalini verdi. Rektörlükte 4 yılı dolduğunda 2008 seçimlerinde yine aday oldu.
SANDIĞA GÜVENMEK
Sandıktan bu kez, 170 oy alan Prof. Dr. Kadri Özçaldıran birinci çıktı. Soysal, 146 oyla ikinciydi. Rakibinin elini sıkıp, başarı diledi. 68 kuşağının önde gelen isimlerinden Özçaldıran'ı solcu kimliği nedeniyle iktidar, ++
birinci olsa da rektör olarak atamak istemiyordu.
Dönemin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkan Abdullah Gül ikinci sıradaki Soysal'ı atamak için harekete geçti. Aslında Soysal da ideolojik olarak iktidara yakın bir isim değildi.
Ama seçimin 3'üncüsü aday, sadece 4 oy alabilmişti. İktidar, seçeneksizlik içinde sıkışırken, Boğaziçi rektörlük koltuğu siyasetin odak noktası olmuştu.
SEÇİMSE SEÇİM
12 yıl önce yapılmak isteneni, “O tarihte her zaman yapılan hatayı yaptık. Oysa, Boğaziçi'nin kendine has gelenekleri vardı” sözleriyle şimdilerde kabul etse de, dönemin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Soysal'a ilk teklifi götüren isimdi.
Prof. Soysal, “Boğaziçi'nin gelenekleri ve rektörünü seçecek iradesi var. Seçimse, seçim…” diye itiraz etti. AKP'nin ve ondan önceki iktidarların hiç alışkın olmadığı bir cevaptı.
Prof. Soysal, “24 oy değil, 1 oy bile eksik olsa rektörlük koltuğuna oturmam” diye dostlarıyla sohbet ediyordu ki, Çankaya Köşkü'ne çağrıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, görüşecekti.
DEMOKRASİ DERSİ
“Ayşe Hocam, rektör olarak sizi atıyoruz” cümlesi Soysal'ı sevindirmedi. Tam tersine, “Boğaziçi eşitlik ve özgürlüktür. Geleneklerimiz var. Seçimi kazanan aday atanmalı. Bunu yapamam” diye reddedilen, cumhurbaşkanı çok şaşırdı.
Profesör, devletin zirvesine özel ‘demokrasi dersi' vermişti. İstanbul'a dönüp mezuniyet töreninde son kez kürsüye çıktı. İradesi dışında atanma riskini,
“Bugün ben de rektörlükten mezun oldum” diyerek, bertaraf edip, adaylıktan çekildi.
Siyaset, antidemokratik teklifiyle sınıfta kalırken, Profesör Soysal altın tepside sunulan rektörlük koltuğunu reddeden ilk ve tek bilim insanı olarak, tarihe geçti. İktidar, Özçaldıran'ı rektör atadı.
KELEPÇELİ KOLTUK
Boğaziçi Üniversitesi şimdilerde kelepçeli kapı, kayyum, elitizm, intihal, siyaset, protestolar, ev baskınları, gözaltılar, ‘Ben de Metallica dinliyorum' gibi trajikomik ‘sizdenim' savunusu ile gündemde.
Oysa AKP'nin, 15 Temmuz sonrası kaldırdığı rektörlük seçimleri de zaten yetersizdi. Prof. Dr. Melih Bulu, ilk kayyum rektör olmadığı gibi bu sistemde son da olmayacak. ‘AKP'li değil CHP'liyim' telaşlı söylemleri de, çok yersiz.
Demokrasiyi içselleştiren 1,5 asırlık tarihiyle Boğaziçi, tepeden inme her siyasi partili atamaya aynı tepkiyi gösterecektir. Üniversite özerkliğinin teminatı Ayşelerin hak etmediği koltukları reddetme kültüründen geçiyor.
Akademisyenler, zihinlerindeki koltuk zafiyeti ve korku kelepçelerini kırmadıkça bir Melih gitse de, bin Melih gelir…
Sultan Uçar.. Sözcü gazetesi
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ilk mezar taşı.
" Latife Hanım'ın yazdırdığı kitabe.
"Hüve'l-bâki. Türkiye Reis-i Cumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin vâlide-i muhteremleri Zübeyde Hanım'ın ruhuna rızâen lillâhi'l-Fâtihâ.
Sene 1338 (1923)." Bu mezar taşı halen İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Atatürk, Latife Hanım'ın, annesi için yaptırdığı sandukalı ve uzun kitabeli mezarı beğenmemişti.
Atatürk, fotoğraftaki küçük İffet ile şöyle sohbet
eder:
+ Bu kadar para toplanmış, benim için bir miktar verir misin?
- Veremem efendim ..
+ Neden veremiyorsun?
- Hasılat şehit yavruları içindir.. Efendim ..
+ Peki .. peki ..
Atatürk güler ve küçük İffet'in omuzlarını okşar.
Kurtuluş savaşı günlerinde ATATÜRK şehitlerimizin çocukları için bir yardım kampanyası başlatmıştı. Ankara'da buna bağlı olarak ilkbahar at koşularını düzenlenmişti.
1945 yılında Anıtkabir inşaatının kontrol mühendisliği kendisine verildiğinde;
“Ne mutlu ki; Türk kadınına çağdaşlık yolunu açan Atatürk’e olan minnet borcumun bir bölümünü ödeyebileceğim” demişti.
Adını belki duyanınız vardır..
Sabiha Rıfat Gürayman;
İlk kadın mühendis…
İlk kadın voleybolcu…
İlk “Sarı Melek”…
Manastırlı bir subayın, çok genç yaşta yetim kalan kızı…
Milliyet gazetesindeki anılarında Atatürk'ün Sofya'dan Salih Bozok'a gönderilmiş olan bir mektubuna yer verilmiştir. Birinci Dünya Harbi'ni hangi tarafın kazanacağı konusuna değinilmektedir.
Salih Bozok'un bir sorusunu yanıtlayan bu mektup, Almanların yıldırım hızıyla Paris üzerine yürüdüğü o dönemde, savaşın sonucuna ilişkin kanısını daha kesin olarak belirtmektedir.