SUYU ARAYAN ADAM...

“Daha ilk derste belli oldu ki bölükte, hangi dinden olduğumuzu bile doğru dürüst bilen bir kişi yok. Bir gün askerlere sordum:

– Bizim dinimiz nedir?

Hepsinin bir ağızdan, ‘Elhamdü-l-illâh Müslümanız’ diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı,
1-++cevaplar karıştı.
Kimisi ‘İmamı âzam dinindeniz’, kimisi ‘Hazreti Ali dinindeniz’ dedi. Kimisi de hiçbir din tayin edemedi. Arada, ‘İslâmız’ diyenler de çıktı ama ‘Peygamberimiz kimdir?’ deyince, onlar da pusulayı şaşırdı. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı.
2-Hatta birisi, ‘Peygamberimiz Enver Paşa’dır’ bile dedi.

İçlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da, ‘Peygamberimiz sağ mıdır, ölü mü?’ deyince, iş gene çatallaştı. Herkes aklına gelen cevabı veriyordu. Bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafını tuttu.
3-Fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu.

‘Peygamberimiz sağdır’ diyenlere, ‘O halde hangi şehirde oturur?’ diye sordum. Cevaplar tekrar karıştı. Onu İstanbul’da, Şam’da yahut +++
4-+++Mekke’de yaşatanlar oldu. Hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu.

‘Peygamberimiz ölmüştür’ diyenlere de ‘Ne zaman ölmüştür?’ denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. Yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu...
5-...Fakat çoğu vakit tayin edemiyordu.

Dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmediği gibi, din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen kimse de çıkmadı. Bunlar Osmanlı askeri ama?..
6-Ezan dinlemişlerdi. Fakat ezan okumayı bilen yoktu. Namaz kılan bir iki kişi çıktı. Onlar da namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. Daha garibi, niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlatamadılar.
7-Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler...
8-Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı:

‘Biz hangi milletteniz?’ deyince her kafadan bir ses çıktı:

‘Biz Türk değil miyiz?’ deyince de hemen, ‘Estağfurullah’ dediler.
9-Türklüğü kabul etmiyorlardı. Halbuki biz ‘Türk’tük. Bu ordu Türk ordusu idi. Ama onlara göre Türk demek, Kızılbaş demekti. Kızılbaşlığın ise ne olduğu bilinmiyordu. Ama onu herhalde kötü bir şey sayıyorlardı.
10-Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, adını, padişahın adını, devletin merkezini, başkumandanı ve onun vekilini de bilmemektedir.
11-Hele iş vatan bahsine dönünce, büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler; belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı.”
12-Evet, bugün size “yeni” bir kitaptan söz etmiyorum. Yazarının ölümünün üzerinden bile 45 yıl geçmiş bir kitap bu…

Anlattığı olaylar da 100 yıl öncesine ait… Şevket Süreyya 1897 doğumlu...
13-Hani birileri her fırsatta, “üstat” ilan ettikleri “bohem” Necip Fazıl’dan alıntılar yaparak tarihi anlatıyorlar ya…

Acaba tarihi, gençliğinin tamamı cephelerde geçmiş bu gerçek yurtseverin kaleminden hiç okudular mı?

Doğrusu buna çok ihtimal vermiyorum.
14-Bugünkü yanlışlara direnip, yarınki felaketlere engel olabilmenin en önemli şartlarından biri, geçmişi doğru ve iyi öğrenmektir.
15-“Cumhuriyet döneminde İslam yasaklandı” diyen din tüccarlarına karşı doğru ve etkili tepki verebilmenin yolu, geçmişte ne olduğunu iyi öğrenmekten geçer…
Çünkü İslamı bu millete Atatürk öğretmişti.
16-Görüldüğü gibi; Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan insanları dinsizleştirmediği gibi, din eğitimini yaygınlaştırarak ve dine duyulan saygıyı artırarak, gerçek dindarların artmasını sağladı.
17-Şevket Süreyya’nın kendi hayatını anlattığı bu kitabı okumuş olanlara bir daha…

Okumamış olanlara da hemen okumalarını şiddetle öneririm!
18-1897 yılında Edirne’de doğan Şevket Süreyya Aydemir, 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’ın Deliorman yöresinden Edirne’ye kaçmış olan bir ailenin çocuğudur. Dedesi, Deliorman yöresinin varlıklı kişilerindendir.
19-Savaşın zor koşullarına ek olarak, Kazak atlılarının baskını eklenince aileden Edirne’ye Şevket Süreyya, babası Mehmet Ağa, annesi Şaziye Hanım, kardeşleri ve babaannesi ulaşabilmiştir. Edirne’de babası Mehmet Ağa, bir beyin konağında bahçıvan olarak çalışmaya başlar.
20-Annesi Şaziye Hanım ise mahalledeki tek dikiş makinesinin sahibi olarak dikiş-nakış yoluyla aile bütçesine yardım eder. Şaziye Hanım, dinine çok düşkün, aydın bir kadındır. Annesi oğluna henüz okula başlamadan okuma yazma da öğretir. Şevket Süreyya, mahalle mektebi sonrası +++
21-Tekrar...
Şevket Süreyya, mahalle mektebi sonrası Askeri Rüştiye’ye yazılır, okula devam ederken 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet ilan edilir.
22-2. Meşrutiyet kafası da ilginç!
İşte II. Meşrutiyet’in sloganları:
Hürriyet,
Adalet, Müsavat, Uhuvvet ve II. Abdülhamid’in fotoğrafıyla, “Padişahım Çok Yaşa!” yazılı bir kartpostal. ...
23-Bu dönemde İttihatçıların en önemli isimlerinden Enver Paşa’ya herkes hayrandır.
Enver Paşa Sarayın da damadıdır.
24-31 Mart Vakası’nı bastırmak için Edirne’de kurulan Hareket Ordusu’na Şevket Süreyya’nın asker olan iki ağabeyi de katılacaktır.
25-Ancak, 31 Mart Vakası’nın bastırılmasına ve İttihatçıların yönlendirmesi ile oluşan Meşrutiyet yönetimine rağmen, Osmanlı Devleti gün geçtikçe güç kaybetmekte ve Balkan Savaşları’nda ağır kayıplar vermektedir. Aileyi de zor günler beklemektedir.
26-Balkan Harbi sırasında, Şevket Süreyya’nın ağabeylerinden biri hastalanır, yaşama veda eder. Annesini de kaybeder. Babası gözlerinden rahatsızlanır, işten atılır. Edirne işgal altındadır. Şehirdeki kadın ve çocuklar, katliamdan kurtulmak için İstanbul’a gönderilir.
27-Gönderilenler arasında Şevket Süreyya da vardır. Edirne’nin geri alınmasından sonra, Kuleli Askeri İdadisi’ne devam eden Süreyya’yı babası bu oğlunu da kaybetmek istemediğinden, Edirne’ye geri çağırır ve Darülmuallimin’e yazdırır.
28-Şevket Süreyya’nın askerlik hayalleri suya düşmüştür ve artık öğretmen olmak için çalışmaktadır.
29-Balkan Savaşları sonrasında, Türkçü ideolojiyi benimseyen Aydemir, Birinci Dünya Savaşı’nda Sarıkamış cephesinde bulunan diğer ağabeyinin de ölüm haberini alınca, savaşa katılmak ister ve 1915 yılında subay adayı olarak askere alınır.
30-İstanbul’daki talimlerden sonra Kafkas cephesine yollanır. Cephedeki askerlerin cehaletini ve Anadolu’nun fakirliğini üzülerek gözlemler.
31-Pekiyi ama” diyordum; “Bu insanlar kendi sefaletlerinden niçin kendileri sorumlu olsunlar? Evet, kendi maddî ve manevî sefaletlerinden? Yüzyıllar boyunca bu insanlara ne verdik? Köylerine yol mu yaptık? Yol başına mektep mi kurduk? Camii, muallimi, imamı, dedesi var mı?
32-Hastalıklarıyla mı savaştık? Eşkıyaya, toprak ağasına, şeyhe, mütegallibeye karşı onu koruduk mu? Dinin hükümlerini, milletin adını, vatanın sınırlarını öğrettik de öğrenmediler mi? Verdiği vergileri, aldığımız askerleri ne yaptığımızı söyledik mi?
33-Padişahın adını nereden bilsin? Başkentin adını neden bilsin?
Hatta bütün bunlara rağmen onun bugün gene burada olmasına şükretmeli? Yoksa bu at bir gün başını kaldırır ve bizi üstünden atabilir! Hem biz onu ayıplarken, acaba biz dinimizi biliyor muyuz?
34-Milletimizin adı bize malum mu? Türk müyüz yoksa Osmanlı mı? Vatanımız nerede başlıyor, nerede bitiyor? Anadolu’dan daha büyük olan ve şimdi her sınırında şu beğenmediğimiz Anadolu çocukları, çarpışan o Arap çölleri acaba vatanımız mı, yoksa değil mi?
35-Bu suallere biz hangimiz cevap verebiliriz? Vatanımız Türkiye mi, yoksa hayalimizde yaşattığımız Turan mı? Bunun cevabı nedir?”
36-Süreyya, Bolşevik Devrimi sonrası Rus Ordusu’nun zayıflamasından faydalanarak 1918 Şubat’ında verilen hücum emriyle beraber harekete geçer. Ancak koşullar çok ağırdır ve birkaç defa soğuktan donma tehlikesi atlatır.
37-Sarıkamış alınırken yanında patlayan bir bomba nedeniyle attan düşer ve bacağı kırılır.
38-Cephede okumakta olduğu Feride Müfit Tek’in Aydemir romanının başkahramanı olan yarı peygamber, yarı meczup bir karakter olan Aydemir’le kendini özdeşleştirmektedir.
Bu nedenle, soyadı kanununun çıkmasından sonra Aydemir soyadını seçecektir.
40-Türk ordusu, Kafkasya’da ilerlerken Enver Paşa’nın barış teklif edileceğini açıklamasıyla ordu geri çekilmeye başlar.
İşgal altındaki İstanbul üzerinden Edirne’ye geçen Süreyya, burada da İtalyan işgaliyle karşılaşır.
41-Edirne’de kurulan direniş hareketlerine katılan Süreyya’nın hayatı Kafkasya’da oluşan Müstakil Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti’nin İstanbul’dan öğretmen istemesiyle değişir. Şevket Süreyya, Turancı ülküler uğruna çalışmak için Azerbaycan’a öğretmen olarak gider.
42-Azerbaycan’ın kuzeybatısındaki Nuha şehrine öğretmen olarak atanan Aydemir, kısa sürede halkla içli dışlı olur ve kendini çok sevdirir. Cuma namazları öncesi, imam hutbesinden önce ateşli konuşmalar yaparak Azeri Türkleri’ne Türklüğü ve bağımsızlığı anlatır.
43-Aydemir ilk aşkı Sitare ile de orada tanışır. Ermeni tehdidi üzerine Nuha ve çevresinden toplanan gönüllü birliklere de katılan Aydemir, bu birliğin kumandanlığına kadar yükselir. Savaş kazanılır ve Askeran Geçidi kurtarılır. Aydemir artık bir yerel kahraman olmuştur.
44-Kafkasya’nın çok etnikli yapısı nedeniyle Turancı ideallerinin ne derece gerçekçi olduğunu sorgulamaya başlayan Aydemir, 1920 Nisan sonlarında Nuha’ya giren Kızıl Ordu’yu hayranlıkla izler.
45-Komünist subayların bahsettikleri sınıf kavgası, burjuvazinin tasfiye edilmesi, feodalizmin kökünün kurutulması gibi konular Aydemir’e henüz yabancı gelmektedir. Ancak, şehrin en saygın ismi olarak Şark Milletleri Kurultayı’na Nuha delegesi olarak katılır.
46-Kongrede, Türkler ve diğer birçok milleti bir araya getiren bu ideolojinin ne olduğunu daha iyi bilmek istediğine karar verir. Toplantıda çocukluk kahramanı Enver Paşa’nın eriyip gitmesine tanıklık edecektir.
47-Zira Enver Paşa da Komünisttir orda. Görüşleri artık değişir ve kongre sonrası Türkiye Komünist Fırkası’nın (sonrasında Türkiye Komünist Partisi olacaktır) toplantısına katılan Aydemir, burada Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve İsmail Hakkı gibi komünist Türk aydınlarıyla tanışır,
48-Bakü’deki devrimci ruhtan çok etkilenmiştir, hemen yurda dönmek istemez.
49-Turancı görüşleri nedeniyle güvenilmez biridir ve Kızıl Ordu mensuplarının sıkı denetimi altındadır. Önce Batum’a gider, burada, ağabeyi orada öğretmenlik yapan Leman Hanım’la evlenir. Daha sonra Moskova’ya geçer, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne kayıt olur.
50-Okulda en yakın arkadaşları Vâlâ Nureddin ve Nazım Hikmet’tir.

1925 yılının başında Akbaba Dergisi’nde yayımlanmaya başlayan şiiri, Kartal mahlasını taşır. Bu kartal, Nazım Hikmet’tir ve şiirde ismi geçen Leman ise Şevket Süreyya Aydemir ve eşi Leman Hanım’dır.
51-Leman, senin aklının tahtası değil tamam!
– Lemancık Ankara’da yaşayabilir mi hiç?..
Sal dö dans yok, kafe yok, yollar pis, evler kerpiç!
– Ankara cehennemdir asri bir genç kız için!
– Leman bu deliliğe niçin lüzum var, niçin…
– Maşer’ler, emin olun tamamen haklısınız, +++
52-Fakat rica ederim unutmayın ki yalnız
Oraya gidiyorum, bir filme gider gibi.
Hem öyle bir filim ki, başlarken biter gibi! ...

Eğitimini tamamlayan Aydemir, 4 yıl önce Turancı olarak geldiği Rusya’dan komünist olarak döner.
53- İstanbul’da bir ilköğretim okulunda öğretmen olarak işe başlayan Aydemir, sürekli göz hapsindedir. TKP illegal olduğu için, legal komünist siyasal oluşum Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’na kayıt olan Aydemir, partinin yayın organı Aydınlık’ta da çalışmaya başlar.
54-Bir yandan da öğrencilerle, işçilerle, köylülerle konuşmakta, komünizm propagandası çalışmaları yürütmektedir.
55-1924’te Aydemir’in Sadrettin Celal Antel’le beraber hazırladığı Lenin ve Leninizm isimli kitap yayınlanır. 1925’teki TKP üçüncü kongresinde, 7 kişilik icra komitesine seçilir. Ancak, aynı yıl Şeyh Sait isyanı nedeniyle Takrir-i Sükûn kanunu ilan edilmiş ve +++
56-+++ rejim karşıtı tüm gruplar (İslamcılar, komünistler vs.) göz hapsinde tutulmaya başlanmıştır.
1 Mayıs 1925’te TİÇSF’nin Amele ve Teali Cemiyeti adına üzerinde “Dünyanın bütün işçileri birleşiniz” sloganı yazılı bir broşür dağıtması üzerine, 1925 de tutuklanır.
57-Aydemir birçok ünlü komünistle beraber tutuklanır. 10 yıl hapis cezası alır, Afyon Cezaevi’ne yollanır.

Bol bol okuma, düşünme ve yazma fırsatı bulur burada. Hatta Muasır Türkiye’nin İktisadi İnkişaf İstikametleri isimli kitabını burada hazırlar.
58-Aydemir Türk toplum yapısı nedeniyle sosyalist bir rejimin gerçekleşmesinin o an için imkansız olduğunu düşünmekte ve sınıfsız bir toplumun dayanışmacılık (solidarizm) ve devletçi bir ekonomi sayesinde sınıflar üstü bir anlayışla öncü ve devrimci bir kadro tarafından +++
59-+++kurulabileceğine inanmaya başlar ve bu nedenle bazı komünist arkadaşlarıyla arası açılır.
29 Ekim 1926’da Aydemir beklemediği şekilde serbest bırakılır. Artık geçmişte Turancılık’tan komünizme sıçramış ideolojik çizgisi netleşmiştir.
60-Hapishane çıkışında eski yoldaşlarıyla vedalaşan Aydemir, devlet görevi almak için Ankara’ya gider. Ahmet Cevat Emre vasıtasıyla Yüksek ve Teknik Öğretim Umum Müdür Muavinliği’ne getirilir.
61-Türk Parasının Periyodik Dalgalanma Karakteri adlı araştırması çok beğenilir ve İktisat Meclis-i Alisi Umumi Katip Muavinliği’ne terfi eder.
Aydemir Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde yazılar yazmaya başlar. Bu yazılar, aydın çevrelerinde büyük ses getirmektedir.
62-Vedat Nedim ve İsmail Hüsrev, Yakup Kadri ve kayınbiraderi Burhan Belge ile beraber 1931’de bir araya gelir ve Türk siyasal hayatında çok önemli izler bırakacak olan Kadro Dergisi’ni çıkarmaya başlarlar.
63-Başlarda her şey iyi gitmekte, dergide yazılan yazılar büyük ses getirmektedir. Ancak komünist geçmişleri ve eğilimleri bulunan kişilerin çıkardığı Kadro’nun bu derece etkili olması bazı kişileri rahatsız eder ve bir süre sonra kapatılmaya zorlanır.
64-Ancak Atatürk’ün Yakup Kadri’ye olan saygısı nedeniyle kapatılma işlemi faklı bir şekilde gerçekleşir. Derginin imtiyaz sahibi Yakup Kadri, Tiran’a büyükelçi olarak atanır ve dergi imtiyaz sahibi olmadan kapanmak zorunda kalır.
65-Ankara Ticaret Mektebi’nde müdür olan Aydemir, 1936 yılına kadar bu görevini sürdürür ve 1936-1938 yılları arasında da Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğü’nü yapar.
66-Daha sonra İktisat Vekaleti’ne atanan Aydemir yaptığı araştırmalarla İsmet İnönü’nün en güvendiği bürokratlardan birisi olur. 1939’da İktisat Vekaleti Sanayi Tetkik Heyeti Başkanlığı’na getirilen Aydemir’in hazırladığı sanayi programı hükümet tarafından kabul edilir ve +++
67-+++ yürürlüğe sokulur.
Ancak Şükrü Saraçoğlu kabinesinin Ticaret Vekili Behçet Uz’un liberal bir ekonomi politikası uygulamaya koymak istemesi üzerine Başbakanlık Umumi Murakabe Heyeti Üyeliği’ne atanarak bir anlamda kızağa çekilir.
68-1946’da Albay Recep Peker hükümetinin kurulmasıyla yeniden yıldızı parlayan Aydemir, 1951 yılında Demokrat Parti iktidarı tarafından görevden uzaklaştırılıncaya kadar burada çalışır.
69-Emekliye ayrılması sonrası kendini yazmaya veren Aydemir, klasik haline gelecek ünlü birçok eserini 1950 sonrası kaleme almıştır.
70-İlber Ortaylı’nın mutlaka okunması gereken eser olarak nitelediği, 1959’da yayımlanan, Şevket Süreyya’nın otobiyografik eseri Suyu Arayan Adam, resmi tarih okumalarının akademik sayfalarından farklı olarak, roman tadında yakın dönem tarihini anlatıyor.
71-Aydemir ayrıca 1950’li ve 1960’lı yıllarda;
Tek Adam,
İkinci Adam,
Menderes’in Dramı,
Toprak Uyanırsa ve
Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa gibi birçok değerli çalışmaya imzasını atmıştır.
72-"Mustafa Kemal’in hiçbir zaman heyecan ve taşkınlıkla acele karar vermemesinde ve harcıâlem şan adamı olmayışında aramak gerekir. O her şeyden önce bir mantık adamı vasfı göstermiştir. Bir mantık adamıdır. Kendinden önce gelenlerden Enver Paşa’dan, Talât Paşa’dan, Cemal +++
73-+++Cemal Paşa’dan ve onların çevrelerindekilerden başka türlü bir insandır. Mustafa Kemal’in Enver Paşa’yla olan büyük mizaç farkı, şimdi eylem, aksiyon sahasında da kendini gösteriyordu.
74-Enver Paşa’nın derhal başını döndürebilecek olan sözler ve yollar, Mustafa Kemal’e hiçbir şey ifade etmiyordu. Onlar ya tesadüf ya geçici kombinezonlar ya hayal ya macera adamıydılar. Hâlbuki tarih, sağlam ve devamlı olarak yükselteceklerinde, tarihi mantık’a bağlılık arar.
75-Tarihi mantığı seziş ise, ancak heyecanı değil, mantığı ön planda tutanların işidir. O günlerde Mustafa Kemal bu vasfı göstermiştir. Bu vasfı gösteren bir insanın, eğer tarihi koşullar da ona yar olursa, yenilmesi hakikaten zordur. (Tek Adam, III Cilt)
76-“Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın 1. günüdür…Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir.
77-Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir.
78-Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa’ya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramı’nın havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir.
79- Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları hala tazedir.” (Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, III Cilt)
80-"Yakın tarihimizde bir başka müdahalesi olmasaydı bile İsmet Paşa, yalnız Lozan’daki mihnetleri, direnişleri ile unutulması mümkün olmayacak bir yer işgal edebilirdi.”

“Mudanya’nın ardından İsmet Paşa, memleketin hayatında bir siyasi şahsiyet olarak belirecekti.
81-Nitekim Mudanya’dan sonra askerlik ve kumandanlık artık arkada kaldı ve İsmet Paşa Türkiye’nin kaderine bir siyasi şahsiyet ve bir İkinci Adam olarak karıştı.” (İkinci Adam, III Cilt)
82-Cumhuriyet Gazetesi’nde yazıları yayınlanmakta olan Aydemir kısa süre de Yön Dergisi etrafında şekillenen Yön Hareketi’ne dahil olur. Yön, çıktığı dönemde ülkenin tüm aydınlarınca desteklenen, heyecan yaratan bir dergidir.
83- Derginin baş yazarı ve temel ideologu Doğan Avcıoğlu olmasına karşın, Aydemir’in yazıları da sol çevrelerde oldukça ses getirmektedir. Ancak Avcıoğlu ve Aydemir’in çizgileri aynı değildir. 12 Mart sonrası Yön kapatılır ve Aydemir yazılarına Cumhuriyet’te devam eder.
84- 25 Mart 1976’da 79 yaşında Ankara’da evinde yaşama veda eder.

Kaynaklar:
Suyu Arayan Adam – Şevket Süreyya Aydemir, Dr Ozan Örmeci, 
Şevket Süreyya Aydemir ve Milli Sol Yaklaşım

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Saka_larr

26 Jan
ROCKEFELLER'in Başkan Einsenhower'e Türkiye hakkında yazdığı mektuptan, 1956

"...Biz askeri paktımızı kurmaya ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz...
Büyük ölçüde politik ve askeri nüfuz garantileyecek genişlikte ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve
1-++diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız.
-Yardım-birinci gruba, bizimle dost olan ve bize uzun süreli askeri paktlarla bağlanmış olan ülkeler girer/gider...
Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikle olmalıdır...
2-Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada dışişleri bakanlığıyla aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, -örneğin Türkiye'ye- bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir.
Read 21 tweets
25 Jan
Allah sadece Arapça'yı kabul ediyor! Arapça kutsal dildir diyen sözde hocalara DUYURUDUR!

Diyanet, Arjantin'deki Müslümanlar için İspanyolca Kur'an-ı Kerim mealleri ve Türkçe'den İspanyolca'ya çevrilmiş temel İslami kaynak kitaplar dağıttı. (7 bin adet)

aa.com.tr/tr/dunya/diyan…
1-Oysa, Ezanı da, namazı da ilk kez Türkçe okutan Osmanlıydı. Evet yanlış duymadınız Osmanlı okuttu. Osmanlıca Alfabeyi değiştirelim diyen Tanzimat Aydınları, 1850 den beri tartışıyorlardı Alfabeyi değiştirmeyi. Gelmiş şimdi Arapça kutsal dil diyor mankurt
2-41.DEFA TEKRAR
Yunanistan'da din adamlarının çoğu Yunan Milliyetçisi,
Rusya'da Rus milliyetçisi, Ermenistan'da Ermeni, İsrail'de Yahudi milliyetçisidir. Almanı, İngilizi, Amerikalısı da böyledir.
Bizde de din adamlarımızın çoğu Arap milliyetçisidir! Güler misin ağlar mısın? Image
Read 4 tweets
24 Jan
"Din ve kültür bağlarıyla bağlı olduğumuz Araplar da Türkiye'ye Batı Haçlı dünyası kadar yabancı, hatta düşmandır. Arap memleketlerinde mektep kitaplarında Türk dönemi, genç dimağlara bir baskı ve sömürü dönemi olarak anlatılmaktadır."
Prof Dr Halil İNALCIK Image
Read 8 tweets
23 Jan
Lozan'ı ABD'ye kabul ettirmek için Chester Antlaşması kabul edilmiştir.
Atatürk, Chester'i inceleyince bunun, ülkenin bir bölümünü ABD’ye peşkeş çekmek olduğunu söyleyerek TBMM’yi yeniden toplamış ve bu antlaşmanın onayını iptal ettirmiş ama kendisine suikastler de başlamıştır,
1-18 Ocak 1927'de ABD Senatosu'nda yapılan oylama ile Lozan Barış Anlaşması'nın onaylanması reddedilir.
Peki ama neden?
Yıl 1923. Lozan Konferansı görüşmeleri, İngiltere'nin çıkardığı zorluklar yüzünden tıkanmak üzere iken ABD aniden Türkiye'ye destek verme kararı alır ve +++
2-+++ve İngiliz Hükümeti anlaşmanın altına imzasını koyar. Amerika'nın aniden Türkiye'yi desteklemesinin altından, dönemin bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı Chester
Antlaşması çıkar. Antlaşma TBMM tarafından da onaylanır.
Read 26 tweets
23 Jan
Türkçenin Ural-Sibir kolu ile akraba dil konuşan İnuk’lar, Sibirya’dan Alaska’ya göç eden yerlilerden olup, Kanada’nın “İlk ulusunu” oluşturmuşlar.
Bin Boğalar Efsanesi romanında Yaşar Kemal, Karaçullu Türkmen aşiretinin yok oluşunu anlattığı gibi BİR HAÇLI SEFERİ var İNUK'lara!
1-Ansgar Walk’un çektiği bu fotoğraftaki gibi fok balığı derisinden yapılma kıyafet giyerler. Ancak sadece onlar değil, aynı soydan farklı boy isimleri ile yaşayan Avcı/Balıkçı İnuit’lerin de hayatta var olmaları ve toplumsal düzenleri fok balıkçılığına dayanır (1).
2-Bütün Arktika yerlileri fok balığını avlarken sadece Inuk’ların hedef alınarak toptan yok edilmelerinin istenmesi, onları kızdırır... ve ilginç bir mücadele başlatırlar. Mücadelelerine sebep ise asimile edilip tamamen yok edilmek istenmeleridir.
Read 21 tweets
22 Jan
Dr. Mahmut Koçak'tan ülkenin tüm siyasilerine; Yeter artık bu tiyatroyu bitirin. Başkanlık sistemi
OTORİTER SİSTEME KAYDI! Koalisyon olmasın diye getirilen bu ucube sistemle ülke zaten ittifak cennetine döndü. O halde seçim barajı indirip, Siyasi Partiler Yasası değişsin yoksa!!
1-Konuşmanın
devamı @drmahmutkocak ın kendi you tube kanalında.
Lütfen abone olun duyurularını kaçırmayalım. ♨️

2-Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, TSK’nın silahlarını polisin kullanabilmesine yönelik yönetmelik değişikliğini “AKP’nin olağanüstü bir duruma hazırlık” olarak değerlendirdi. Devlet üç beş kişinin kararıyla Otoriter rejime yöneldi! Muhalefet UYUDU! turkiyegundemi.com/haber/emekli-g…
Read 11 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!