Gazi Mustafa Kemal 1921'de..
Henüz Sakarya savaşı bile yapılmamışken, işgalciler Ankara'nın burnunun dibindeyken, meclisin Kayseri'ye taşınması söz konusuyken, memleket diye bir toprağımızın kalıp kalmayacağı belli bile değilken....
Maarif Kongresini(eğitim) topladı.
Savaşın o en kritik döneminde bir günlüğüne cepheden ayrıldı...
Batı cephesinde Yunan saldırısının yeniden başladığı günlerde,
15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara'da bir "Maarif Kongresi" topladı.
Ankara'ya geldi, kongrenin açış konuşmasını yaptı.
Bu kurultay, Türkiye’nin ulusal eğitimi, dolayısı ile yeni Türk devletinin kuruluş tarihi için büyük önem taşıyordu.
15 gün sürmesi planlanan toplantılar, Yunan saldırılarının hızlanması ve Ankara'ya yaklaşması nedeniyle bir hafta yapılabildi.
Bu kurulun ilk toplantısında hatlar, dil ve Türk edebiyatı, Türk süsleme sanatının tarihi gelişimi hakkında bir eser yazdırılması ve köy okulları için bir - İslam Dininin Esas ve İnanç Esasları- adlı kitabın yazdırılarak basılması kararı alınmıştır.
Bunu hazırlayacak kurul üyeleri ise şunlardı: 1- Yusuf Akçuraoğlu 2- Veled Çelebi (İzburak)
3-Ahmet Ağaoğlu
4-Vahidüddin Efendi 5- Kazım Nami(duru) 6- Ziya Gökalp 7- Mahmut Esat (Bozkurt)
8-Edip bey 9- Hakkı Baha (Pars)
Bu kongre o dönem gazetelerinde -
Muallimler ve Muallimeler Kongresi, Maarif Kongresi, Milli Eğitim Kongresi adlarıyla da anılmıştır.
Mustafa Kemal bir toplumun eğitiminin, ölüm kalım savaşında bile ne kadar ihmal edilemez bir konu olduğunu birkez daha gösterdi.
Mustafa Kemal'in daha düşman yurttan atılamamışken, hatta Ankara'ya yaklaşmışken, mecliste buradan da kaçalım konuşmaları yapılırken, birinci Eğitim Kongresini toplaması Türk Tarihi için hepimize tarihi bir vasiyet niteliğindedir.
Eğer toplumdaki milli ruh, ulusal özgüven ve bağımsızlık şuuru eğitim yoluyla canlı tutulmazsa kurtuluş savaşı kazanmanız, esaretten kurtulmanız mümkün değildir.
Kazansanız bile bağımsızlığınızı yaşatmanız mümkün değildir.
Çanakkale savaşının her anında cephede dahi aralıksız kitap okumaya, dünyada olup biten, yazılan, düşünülen, planlanan herşeyi takip etti.
Kurtuluş savaşı boyunca da kurtuluştan sonraki toplumsal yaşamı en iyi şekilde düzenlemenin alt yapısını eğitim ve kültür olarak hazırlamayı ihmal etmedi.
Eğitim, kültür, din ve ekonominin milletin kalkınması ve tam bağımsız yaşayabilmesi için akılcı disipline sokulması birinci amacı oldu. Bunun yolunun da öncelikle eğitimden geçeceğini düşündü.
Kurtuluş savaşının en şiddetli günlerinde eğitim kurultayı topladı.
Ancak Atatürk'ün bu kadar çağ ötesi ileri görüşlülüğüne, çabalarına ve söylevlerine rağmen, maalesef Türk Milli Eğitimi 27 Aralık 1949'dan itibaren tümüyle ABD 'ye devredildi.
Bugüne kadar gelip giden hiçbir iktidar bu Müslüman Türk ülkesinin Milli eğitimini neden ABD yönetiyor demedi. Diyemedi.
Üstelikte bu 70 yılın tamamında sağcı, milliyetçi, muhafazakar hükumetler tarafından yönetilmiştik.
Hepsi din, iman, bayrak, toprak, Kuran, kitap lafı ederek iktidar oldu, ancak hiçbirisi bizim eğitimimizi, dinimizi, ekonomimizi neden Hristiyan Emperyalist ABD yönetiyor demedi.
Rahatsız olmadı, destekledi.
Tüm yenilmelerimiz, gerilememiz, sömürgeleşmemiz bundandır.
KENAN ÖZEK'ten alıntıdır.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bu konuda pek fazla bir şey bildiğimiz söylenemez. Çünkü Türklerin Müslüman oluşuyla ilgili olarak
ne okullarda, ne tarih kitaplarında ayrıntılı bilgi verilmez. Verilen bilgilerden ise sanki İslam'ı duyan-dinleyen Türklerin akın akın Müslüman oldukları ima edilir.
Bu gerçek değildir. Gerçeğin bilinmesi istenmez.
Bakın Diyanet bu konuda ne diyor:
Türkler'in İslâm dinine girmesi, Türk milletinin tarihinde bir dönüm noktası olmuş, Müslümanlık için hayırlı sonuçlar doğurmuştur.
Necip Fazıl bir yalan üretti, 70 yıldır tekrarliyorlar
Neymiş Mustafa Kemal sağında ve solunda bulunan iki orduya haber vermeden komutasında ki 7. Ordu'yu geri çekmişte, o nedenle yenilmişiz.
Utanmadan bunu sürekli tekrarlıyorlar.
Oysa olay tam tersi.
İki yanındaki orduların dağılıp savaştan düşmesine rağmen, kuşatmayı yarıp, savaşarak oradan çıkan, ordusunu kurtaran bir Mustafa Kemal gerçekliği var.
Türkler Arap dili ve kültürü ile kaynaşmaya başlayınca, Farsça ve Arapça ile etkileşen Türk diline bu iki dilden sözcükler karışması yoğunlaşır. Bu dil, din, kültür etkileşmesi üç yüzyıldan fazla devam eder.
Arapların, “Allahın, Kuran’ın dili Arapçadır, onun için Arapça üstündür ” propagandasına, telkinine uğrayan Türkler, din kaynaklı Arap Kültür emperyalizminin baskısı altında kalarak Öztürkçe’lerini değiştirmeye başlarlar.
Siyasal İslamcılar Atatürk heykellerini 'put' olarak adlandırıyor.
Müsadenizle TDK sözlüğünde 'Put' ne demek görelim;
'kimi ilkel toplumlarda, doğaüstü gücü ve etkisi olduğuna inanılan, tanrı olarak tapılan, genellikle canlı bir varlığı, özellikle insanı gösteren, tahtadan, taştan, topraktan yapılmış yontu.'
Adam İngilizin dokuduğu kumaştan elbiseyi giyiyor. Alman malı lokomotifin çektiği trene biniyor. Namaz vaktine ne kadar kaldığını cebindeki İsviçre malı saate bakarak kestiriyor.
Odesa'dan getirilen Rus unundan yapılma ekmek yiyor ama şapkayı giyince kâfir olacağını sanıyor. Bu karanlık, donmuş, hasta kafayı yenmemiz gerek.