Matruşka Talks 14. Bölümünde ilk konuk konuşmacı olarak @ErhanErkut 'u ağırladı.
Acaba 60 yaşından sonra, “Eskisi gibi makale yazmayı, uluslararası konferanslarda sunum yapmayı ve ders vermeyi becerebilir miyim?” diye soruyor kendisine @ErhanErkut Geçen yıl bu üçünü de tamamladı.
Bunların en zoru yurtdışında ders vermekmiş. Onu da ABD’nin en pahalı üniversitelerinden George Washington’da ders vererek başarmış. Üstelik fakültenin en iyi değerlendirmelerinden birisini almış.
Türkiye’deki öğrencilerin korkak olduğunu ve otoriteye karşı çıkmaktan korktuklarını belirtiyor. Türkiye’deki öğrencilerin üniversitelerden beklentileri düşük. Bundan dolayı da burada ders vermek kolay.
Burada ilginç bir örnek verdi. ABD’ki bir öğrencisi pandemi döneminde İstanbul’a taşınmış. Gearge Washington üniversitesindeki derslerini İstanbul’dan takip etmiş. Bu şekilde epey tasarruf etmiş :-)
Kanada’da üniversite ders verirken nasıl ilk web sitesini yaptığını, derslerde ilk excel derslerini nasıl verdiğini ve bunların karşılığında nasıl ödül aldığını anlatıyor. Ama bu ödüllerin Türkiye’de bir karşılığı olmamış.
Buradan aldığı tecrübeler ile Türkiye’de neden artık üniversite kurulmaması gerektiğini anlatıyor. Hatta 6 tane girişimcinin danışmanlık teklifini reddedip, üniversite kurmamalarını sağlamış.
Profesöre ayda 3000 TL veren üniversite de var; 20 000 TL veren de. Türkiye’deki 205 üniversitenin yarısından çoğunun kapatılabileceğini söylüyor. Bu 205 üniversitede öğrenci başına sadece 10 000 TL para harcanıyor.
Ülkenin önümüzdeki 20 sene için kaç tane bilgisayarcı, kaç tane eğitimci, kaç tane mühendis vb ihtiyacını hesaplasak en fazla 1 milyon kişi çıkar. Peki biz neden 3,5 milyon kişiyi üniversitelerde okutuyoruz? diye soruyor @ErhanErkut
Bizim ilk 500’de üniversitemiz olamaz. Böyle bir hakkımız yok. Boğaziçi Üniversitesi’nin bütçesi 350 milyon dolar, Michigan Üniversitesi'nin bütçesi ise 9 milyar dolar. Arada 30 kat fark var. Burada ilk 500’e nasıl girilir?
Tamamen popülist bir sistemimiz var. Dershane gibi oldu üniversiteler.
Son 1 yılda tam 4000 yeni hoca bulduk. Nereden geldi bu kadar insan? İşin en kötüsü de bu akademisyenlerin kalitesi. Peki akademisyenin iyi olup olmadığını nasıl biliriz? Çok kolay: yurtdışındaki üniversitelerde hocalık yapabilir misin? Bizdekilerin %80i yurtdışında ders veremez
Neden? Bunların çoğu kendi üniversitesinin açtığı dergide yayın yapmış, yaptığı yayını da başkasından çalmış. Arkadaşlarına atıf yapıp paslaşmışlar. Çakma konferanslar yapmışlar. ODTÜ’den Metin Hoca bunu uzun uzun anlatıyor. Youtube linki burada:
Derste Türk ekonomisini konuşamıyoruz. Evrimden bahsedemiyoruz. COVID’in mutasyonları ile ilgili konuşuyoruz ve bu mutasyonları biliyoruz. Ama konu evrime gelince, evrimin olmadığını söylüyoruz. “O mikrop olduğu için evrime uğruyor, insan evrime uğramaz.” diyen bir kitle var.
Bizim üniversitelerimiz, üniversite olma vasıflarını çoktan kaybettiler. Yarısı dedik ama, Türkiye’de 10 tane bile üniversite zor çıkar. Şu anda devlet üniversiteleri arasında kontrol altına alınamamış bir Boğaziçi kaldı, onu da kontrol altına almaya çalışıyorlar.
Şunu da belirletelim. Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman tam bağımsız olmadı. Her zaman üniversiteler kontrol edilmeye çalışıldı. Hatta eğitimi kontrol etmeye çalıştılar. Biz nasıl yetiştik peki? Kendi kendimizi geliştirdik.
Eğitim bireyin kendi insiyatifinde. Bu yüzden @YetkinGencler gibi yapılar çok önemli. Birey, kendi kendini sürekli geliştirmeli.
Peki biz neden hala üniversitelerin meslek kazandırması gerektiğini konuşuyoruz diye sordu @gencerozkazman
@ErhanErkut :Türkiye’de üniversitelerin kuruluş sebebi memur yetiştirmek. İlk üniversitelerimiz hep devlete memur yetiştirdi. İstanbul Üniversitesi’nde siyaset ile ilgili bölümler var diye, yeni kurulan üniversiteler de bu bölümleri açıyorlar.
Yıllık 19bin tane siyaset bilimi mezunu veriyor üniversitelerimiz. Dışişleri Bakanlığı’nda ise toplam 4bin kişi çalışıyor. Ne yapacak bu 19bin mezun?
Üniversiteler memur yetiştirmek için kuruldu ve bizim anne-babalarımız da bu üniversitelere gittiklerinden; bu görüş yerleşti.
Birinci kuşak üniversitenin rolü memur, din adamı, doktor vb yetiştirmekti. İkinci kuşak ünivesitenin amacı araştırmacı yetiştirmekti; biz daha oraya bile gelemedik.
Şu anda olması gereken üçüncü kuşak üniversite. Üniversiteler profesyonel araştırmacının yanında girişimci de yetiştirmeliler. Biz hala cumhuriyetin ilk yıllarındaki ünviersite kafasında kaldık.
Dİğer taraftan kişi başına düşen gelirin yıllık 7000 USD olduğu ülkemize, araştırma üniversitesi lüks. Bize en fazla 10 tane araştırma üniversitesi lazım. Geri kalanı için halkla konuşmak lazım. Halkın derdi de meslek kazanmak. Akademisyenler halkla konuşmalı.
Son dönemde #girişimcilik akımında devletin çok büyük payı var. Devleti bu konuda tebrik etmemiz gerekiyor. Üniversitelerin hiç bir faydası yok. Girişimlere hala para veren bir üniversite yok. Neden yapmıyorlar?
Çünkü girişime yaptırım yapsa 7 yıl sonra yatırımdan çıkacaklar. Oysa rektörler 4 yılda bir değişiyor. Rektörler, kendilerinden sonra gelecek başarılara yatırım yapmıyorlar.
Biz şu anda @YetkinGencler 'de meslek edindiriyoruz. Amacınız öğrenmekse gidin üniversiteye. Ama amacınız meslek edinmekse yıllık 90bin lira verip 4 yıl boyunca üniversiteye gitmeyin. Biz sana 1 yılda meslek edindiririz.
Üniversiteler yıkılmaya mahkum. Yeni girişimler üniversiteleri yerinden edecekler. Mesela @YetkinGencler 'de 940 kişiye eğitim veriyoruz, 6 saatlik eğitimden sonra sınıfta hala 900 kişi oluyor. İçerik iyi olunca, öğrenci dersi bırakmıyor. Bu durumda, sınıflara gerek var mı?
Sınıflara gerek yok. Kütüphaneye, ortak çalışma alanlarına, laboratuarlara ve sosyalleşme alanlarına gerek var.
Artık ilk 100 ile 1000 arasındaki üniversiteler gerek yok. En alttaki, meslek edindiren üniversitelere her zaman ihtiyaç var. Geçen haftalarda konuşulduğu gibi tematik üniversitelerin öneminden bahsedildi. Sadece balıkçılık, fındık veya girişimcilik üniversiteleri açmamız lazım.
100 tane ilahiyat fakültesi açacağımıza, 1 tane açalım. Bütün dünyadaki en iyisi olsun.
Üniversiteler artık hayat boyu öğrenme sürecinin bir parçası olacak.
1 ay önce bir kamu bankası şube müdürü ve Kobi uzmanı randevu istediler. Ortak bir gün ve saat belirledik. Anlaştığımız zamandan 15 dakika sonra hala gelmemişlerdi, aradım yoldayız dediler. Anlaştığımız zamandan 35 dakika sonra geldiler.
Oysa banka şubesi, benim ofisime yürüyerek 3; arabayla 1 dakika mesafede :-) Gecikme olur, önemli değil dedim ve toplantıya başladık. Uzun süre çalışmıştık ama ilgisizlikleri yüzünden hesapları başka bir bankaya kaydırdık. Neden başka banka ile çalıştığımızı tane tane anlattım.
Sonuçta müdür yeni, Kobi uzmanı yeni. Önceden neler olduğunu bilmiyorlardı. Müdür son olarak, çalışmak için gereken her şeyi yapacaklarını, benim de biraz ilgi göstermemi rica etti. Toplantıyı bu şekilde bitirdik. Alternatif olarak, bu banka ile tekrar çalışmayı düşündüm ta ki...